Afganistan’ın çağdaş tarihini gözden geçirmek o kadar acı verici ki, Afgan halkının kaderinin keşke böyle olmamasına arzu ederdik. Bu ülkenin tarihi pişmanlıklar ve umutsuzluklarla doludur. Ne yazık ki kaçırılan fırsatlar her zaman hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Afganistan’ın siyasi seçkinlerinin faaliyetleri hep umutsuzluk yarttı , Afganistan’ın halkının hep cahilliği ülkenin fırsatlarını mahv etti, Afganistan’ın komşularındaki müdahaleleri hiç bitmedi ve nihayet ABD’nın Afganistan’a girmesi bile umutsuzlukla sona erdi.
Aslında Afganistan karmaşık ve bazen sorunları çözülemeyen bir ülkedir, ancak bu ülkenin tüm sorunlarının anası olan üç sorun herşeyin önünde gelir. Birinci sorun siyasi yapının istikrarsızlığı, ikinci sorun komşuların aşırı müdahalesi ve üçüncü sorun Siyasal İslam olmaktır.
Afganistan’la ilgili belirtmemiz gerekir ki bu ülke her yönden başarısızlığın en kotu örneğidir. Afganistan’daki kırılgan siyasi yapı her zaman en büyük zayıflık olmuştur. Yine Monarşi döneminde durumlar istikrarlıydı ama Cumhuriyet döneminde durumlar hep kotuleşmeke felaketlere yol açtırdı.
Elbet Afganistan’ın bu büyük başarısızlığının nedeni gerçek bir ulus-devletin oluşturulamamasıdır. Bir sonraki büyük sorun, Afganistan’ın komşuları iç işlerine çok sayıda müdahalesine dayanıyor, öyle ki bu müdahaleler hiç durmadı ve bu ülkenin tutarsızlığının en büyük faktörü oldu.
ve son olarak, Siyasal İslam’ın Afganistan’daki özellikle Peştun halkı( kabile sistemi) ve elbet çoğu etnik gruplar tarafından en aşırı haliyle kurumsallaşmış ve bu nedenle ülkedeki herhangi bir kalkınma ve modernleşme programının yaygınlamasının onunu engelleştirmiştir.
Afganistan’ın sayısız sorunu hakkında konuşmak ve ülkeyi mevcut bataklıktan çıkarmak için yıllarca araştırma yapamak gerektiriyor. Ancak Afganistan için en acil tedavi, Kabil hükümetinin yanında güvenilir bir dost ve guçlu bir ülkenin var olması en önemli meseledir.
Bugün Türkiye, Afganistan’ın bir kardeşi ve dostu olarak her zamankinden daha onun kurtarıcısı rolunu yapabilecektir.
Yaklaşık bir asırdır Türkiye, modern bir sistemi benimseyerek siyasi ve sosyal istikrarını sağlamış ve bu istikrara güvenerek ekonomi ve sosyal kalkınmanın sınırlarını aşarak çoğu İslam ülkesi için gelişmiş bir model haline gelmektedir.
Türkiye, dinamik bir topluma, istikrarlı bir siyasi yapıya, ekonomik sektörlere uygun yatırımlarına, sosyal özgürlüklerine, kültürel çeşitliliğin korunmasına, adalete odaklı bir hukuk sistemine ve nihayet güçlü bir orduya sahip olarak sorunlarını çokdan aşmıştır ve İslam toplumlarında lider ülke düzeyinde dünyaya kendini tanıtmaktadır.
İlimli bir İslami yaklaşımı benimsemek Türkiye’ye sayısız fayda sağladı ve Afganistan’ın kriz içindeki toplumuna tam da bu model fayda sağlıyor. Afganistan’ın meşru hükümetine Türk siyasi ve askeri yardımı ile Kabil hükümeti doğru gelişme yolunda olabilir. ABD hükümeti daha önce Afganistan’da tutarlı bir siyasi yapı kurmak için çok uğraşmış olsa da, sayısız kültürel çatışmalar nedeniyle Afgan toplumu ABD’nin yarattığı potansiyelden tam olarak yararlanamadı. Ancak görünen o ki Türkiye, Afganistan’daki Müslüman toplumla yakın bağları nedeniyle siyasi ve sosyal istikrarda büyük bir değişim gerçekleştirebilir.
Türkiye’nin Afganistan’daki bu yapıcı sürecinin en büyük düşmanları aynı üç ana problemi sayabiliriz. Afganistan’ın siyasi seçkinleri arasındaki sayısız kavgalar Türk modeline zarar verebilir. Bu krizi çözmek için Afganistan’daki tüm siyasi grupların ortak bir vizyona ulaşması ve Türk modelinin hegemonyasını kabul etmeleri gerektirmektedir.
İkinci sorun ise bu ülkenin iç meselelerine müdahale eden komşularına, özellikle Pakistan ve İran’a bir çözüm yolu bulmak gerekir.
Bu ülkeler Afganistan’da siyasi istikrarın sağlanmasını açıkça engellemiş ve bu ülkede terör grupların en büyük destekçileri haline gelmişler. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Rusya, Çin ve Körfez devletlerinin müdahaleleri de Afganistan’daki uyumunu bozmaktadır.
Bu krizi çözmek için Kabil
hükümeti, Türk hükümet danışmanlarıyla her konuda koordinasyon sağlanmalıdır ve öte yandan komşuları ve büyük güçlerle yakın ilişkilerini sürdürürken, bu ülkelerin içişlerine karışmasını net bir şekilde istenmesidir.
Bu Kabil yönetimi için zor bir yol, ancak bu tarihi dönüm noktasını geçmekten başka seçenekleri yoktur.
Son olarak, Afganistan’daki Türk düşünürlerin yeteneğinin çözebileceği en büyük sorun, İlimli İslam algılarını Siyasal İslam’ın yerini doldurması olacaktır.
Orta vadeli bir planla gerçekleşirse, Afganistan’ı sonsuza kadar dini selefi kapılma tehlikesinden kurtaracaktır. Afganistan ile Türkiye arasında Hanefi mezhebinin paylaşılması, Afganistan’daki etkileyen en büyük faktör sayabilmekteyiz.
Şunu belirtmeliyiz ki Afganistan yönetimi Türkiye’den başka şimdilik bir dost ülke bulamaz ve eğer Türkiye çizdiği harıtayı takip ederse çok parlak bir geleceğini umut edebilecektir.
Hüseyin Babatebriz