KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. Hüda Huseyni: Putin, Stalin’in izinden gidiyor

Hüda Huseyni: Putin, Stalin’in izinden gidiyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 15 dk okuma süresi
292 0

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Rusya, bugün olduğu kadar dünyada önemli bir role sahip olmadı. Bunun arkasında, her şeyden önce, Doğu Almanya’daki KGB ofislerinde bir istihbarat subayı olarak görev yaptığı sırada televizyondan Berlin Duvarı’nın yıkılışını ve şehrin Batı yakasına akın eden kalabalıkları görünce yıkılan ve bunalıma giren Devlet Başkanı Vladimir Putin duruyor. Yazar Andrey Kolesnikov, Putin’in Almanya’nın Dresden kentindeki KGB merkezine saldırmaya çalışan gösterici kalabalığının karşısında tek başına durduğunu, onlara merkezin bir Rus toprağı olduğunu ve içeri girmeye çalışan herkese ateş edileceğini söylediğini, kalabalık dağıldığında, bir daha geri dönebileceklerini hesaba katarak hızla ofislere yönelip gizli belge ve raporları imha ettiğini anlatıyor.

Putin, Dresden’den ayrılarak Moskova’ya döndüğünde ülkesinin hızlı ve aşağılayıcı bir şekilde çöküşünden dolayı üzgündü. Bunun için boyun eğen ve teslim olan liderliğini suçladı ve ülke yönetiminin başına geçtiğinden beri, Stalin’in günlerinde olduğu gibi dünyanın büyük bir gücü olarak Rusya’ya ihtişamını geri kazandırmaya çalışıyor.

Vladimir Putin, eski Sovyet cumhuriyetlerinin halklarının ekonomik, kültürel ve sosyal olarak Rusya ile tarihsel bir bağı olduğuna inanıyor. Bu yüzden bu ülkelerin bir birlik içinde gruplaşmaları ve Moskova’nın yörüngesinde dönmeleri doğaldır. Bu amaçla Tacikistan, Ermenistan, Kırgızistan, Beyaz Rusya ve Kazakistan’ı içeren Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) yanı sıra Orta Asya dışındaki diğer ülkeleri de içeren Avrasya Ekonomik Birliği’ni kurdu. Doğal kaynaklar ve üretim açısından zengin bir coğrafi alanda yer alan bu birliğin toplam nüfusu 45 milyondan fazla. Başka bir deyişle, Putin Sovyetler Birliği’nin ihtişamını geri kazanmaya çalışıyor, ancak özgür bir ekonomik kapitalist sistem içinde.

Gelgelelim, Rusya’nın yeni Çarının bunu arzulaması bir şey, bu arzusunun yerine gelmesi başka bir şeydir. Saatler geri alınamaz, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlaşan halklar özgürlüğün tadını az da olsa tattılar. Bir dereceye kadar demokrasi nimeti içinde yaşadılar ve internet sayesinde dış dünyayla bağlantı kurdular. Bu nedenle, bu halkların 70 yılı aşkın bir süre kendilerini demir ve ateşle yöneten Rusya’ya geri dönmeleri zor. Bir kısmı Moskova’nın kendilerini kontrol altına alma faaliyetlerine şiddetle direnecek ve bu konuda Rusya ile aralarında anlaşmazlık olan veya nüfuzunu azaltmaya çalışan bazı dış güçlerden destek alacaklardır.

Rus-Ukrayna anlaşmazlığı, saatin geri alınamayacağının bir örneğidir. Bu yeni bir anlaşmazlık değil, Kiev’in ekonomik birliğe katılmayı reddetmesinden ve Turuncu Devrim’in Moskova yanlısı Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’i devirmesinden sonra şiddetlendi. Rusya buna, ABD öncülüğünde uluslararası toplum tarafından kınanan Kırım’ın işgali ile yanıt verdi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ülkesinin Kırım’ın anavatan Rusya’dan ayrılmasına izin vermeyeceğini ve Ukrayna’nın NATO’ya girmesini engelleyeceğini belirterek, bunların Rusya için varoluşsal meseleler olduğunu da sözlerine ekledi.

İki ülke arasındaki anlaşmazlık kesinlikle Putin’in kaybolan şanı geri getirme hayallerinin ötesindedir. Ukrayna’da gerçekten Rusya’nın ulusal güvenliğine dokunan sorunlar var. Bunlardan belki de en önemlisi, Rus gemilerinin sıcak sulara geçmesine olanak tanıyan, Ukrayna ile yarımadanın sınırında yer alan su yollarıdır. Bir de Rus doğalgazı var ki, üretiminin yüzde 80’i Ukrayna üzerinden Avrupa’ya iletiliyor. Başkan Putin için ülkesinin çıkarlarını korumak adına kendisine pahalıya mal olacak gerçek zorluklar burada gizli. Önümüzdeki haftalar, gelişmelerin nereye evrileceği konusunda kritik olacak.

Rusya, nüfuz alanlarında başka zorluklarla da karşı karşıya bulunuyor. Burada halklar, Moskova’ya mutlak biçimde sadık olan yöneticilerine karşı ayaklanıyorlar ve bu ayaklanmalar öldürme ve şiddetli cezalandırmayla bastırılıyor. Bu sıkıntının son örneği Kazakistan idi. Bu ülke, Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazanan ilk cumhuriyetler arasındaydı ve yüzölçümü olarak Orta Asya’nın en büyük, petrol sebebiyle de en zengin ülkesi. Petrol üretimi günde yarım milyon varile ulaşıyor. Ayrıca, 85 trilyon fit küp olduğu tahmin edilen doğalgaz sahalarına da sahip ve Çin ile arasında Türkmenistan ve Özbekistan’dan geçen bir doğalgaz hattı bulunuyor.

Rusya, yozlaşmışlığına ve baskıcı yönetimine rağmen, bağımsızlıktan bu yana eski cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in kendisine sadık yönetimini destekledi. Daha sonra Nazarbayev Ruslar tarafından cumhurbaşkanlığını devretmeye ikna edildi. Demokratik görünümlü ve (ne tesadüftür ki!) o da Rus yanlısı olan görevdeki Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev’in bu makama gelişini güvence altına alan bir seçim düzenlendi. Ancak vergilerdeki artış, yolsuzluğun devam etmesi, hatta kötüleşmesi sebebiyle halk ayaklanması patlak verdi. Bununla birlikte Moskova için Tokayev yönetimini, dolayısıyla bu önemli ülkedeki Rus etkisini sarsmaya çalışan yabancı ellerin olduğu açıkça ortaya çıktı. Putin krizin yönetimini bizzat üstlendi ve Kazak Cumhurbaşkanına kabineyi görevden alma, ardından, Kazak kuvvetlerini desteklemek ve ayaklanmayı sona erdirmek için Rus özel vurucu kuvvetlerinden bir ekip gelene kadar göstericileri vahşice bastırma talimatını verdi. Gerçekten de 2 bin 500 Rus askerinden oluşan bir kuvvet Kazakistan’a ulaştı ve yerel güçlerle birlikte göstericileri bastırma operasyonlarını yürüttü. Geniş çaplı bir medya karartması eşliğinde yürütülen bu operasyonlarda onlarca kişi hayatını kaybetti ve Rus müdahalesinden iki gün sonra ayaklanmanın sona erdirildiği açıklandı.

Gözlemciler, Putin’in rejimi korumak için müdahale kararının kısa vadede belirleyici bir eylem olabileceğini söylüyorlar. Ancak orta ve uzun vadede, yozlaşmış ve halkının zenginliklerini gasp eden bir rejime verdiği desteğe karşı halkın Rusya’ya öfkesinin artacağını, insanların adaletsizliğe ve zulme karşı ayaklanmaya devam edeceklerini belirtiyorlar. Bu ayaklanmalar kaçınılmaz olarak kendisine yurt dışından çeşitli amaçlarla destek olacak birini bulacaktır. Böylece Kazakistan, Rusya’nın Orta Asya’daki çıkarları için bir istikrarsızlık odağı haline geldi. Rusya Devlet Başkanı, ülkesinin uluslararası haritaya yeniden büyük bir ülke olarak geri dönmesini sağladı. Ancak, bugünün dünyasında ilk sırada yer alma rekabeti ABD ile Çin arasında yaşanıyor ve burada başka bir güce yer yok. Rusya bu yarışta değil ve belki gelecek de parlak olmayacak, Putin’in gerçekçi olmayan hayalleri nedeniyle Rusya’nın gücü ve kudreti azalacak.

Her halükarda, Kazakistan’ı saran şiddetli huzursuzluk hakkında hala pek çok şey bilinmiyor. Ancak kaos bir gerçeği açıkça ortaya çıkardı: Vladimir Putin’in yeni siyasi doktrini. Rusya Devlet Başkanı Putin’in ülke içindeki duruşuna bir göz atalım ve Ukrayna’ya yönelik bir tehdit oluşturan bu duruşunun arkasındaki nedeni belirlemeye çalışalım.

Rusya, Putin’in vatandaşlarının yaşam standardını yükseltme hedefini tehlikeye atan yüzde 8’lik enflasyon oranından ve Kovid-19 vakalarında görülen artıştan musdarip. Buna ek olarak, Putin, Rusya’yı çevreleyen bir avuç eski Sovyet cumhuriyetinin yozlaşmış ancak tehlike altındaki liderlerinin koruyucusu rolünü üstlendi. Hepsi de merkezi Moskova’da bulunan KGAÖ adlı birliğe mensup. Putin aynı zamanda kişisel özgürlükleri de bastırıyor.

Örneğin, daha sonra yapılan basın açıklamasına göre geçen yıl Eylül ayında Kırgızistan’da düzenlenen ortak bir terörle mücadele tatbikatının teması, “KGAÖ üyesi bir ülkenin topraklarını işgal eden yasadışı silahlı grupların imhası” idi. Kasım ayındaki ‘Kırılmaz Kardeşler’ tatbikatları ise, tüm üye ülkelerden birimlerin katılımıyla Rusya’da gerçekleştirildi ve 5 gün sürdü. Tatbikat sırasında üzerinde çalışılan taktik operasyonlardan biri de, ‘yasa dışı silahlı gruplar tarafından ele geçirilen topluluğu izole etmek ve ortadan kaldırmaya yönelik’ idi.

Bu son tatbikat, Rusya’nın güney sınırında yer alan Kazakistan’da son zamanlarda yaşananlara uyuyor. Kazakistan’da yaşananlar daha sonra, KGAÖ’nün 10 Ocak’ta Rusya Devlet Başkanı Putin, Kazakistan Devlet Başkanı Tokayev, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Kırgızistan Başbakanı Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın katıldığı sanal bir acil toplantıda ayrıntılı olarak tartışıldı.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, kısmen hükümetini devirmeye yönelik bir hafta süren girişimi şöyle tanımladı: “Kendiliğinden başlayan gösteriler, sivil bir huzursuzluğu kışkırtmak için bahane olarak kullanıldı.” Yaşananları, otoriter bir yönetime karşı uzun süredir devam eden kızgınlığın bir yansıması olarak görmedi. Tokayev, olaylar sırasında Putin’i yardıma çağırdı ve o da düzenin yeniden sağlanması için 2 bin 500 asker gönderdi. Aslında olayların bastırılmasında ‘Kırılmaz Kardeşler’ tatbikatlarından çıkarılan dersler kullanıldı. Tokayev yabancı savaşçıları suçlarken, birçok kişi uzun bir süre ülkeyi yöneten ve 2019’da seçilmiş halefi Tokayev lehine istifa eden, fakat Ulusal Güvenlik Komitesi başkanı olarak perde arkasında etkisini sürdüren Nursultan Nazarbayev’den şikayetçi.

Çatışmaların ardından Nazarbayev, Güvenlik Komitesi başkanlığı görevinden alındı. Güçlü Kazak istihbarat teşkilatı başkanı ve Nazarbayev’in müttefiki Karim Masimov da görevden alındı, daha sonra tutuklandı ve vatana ihanetle suçlandı. Nazarbayev’in Masimov’un yardımcısı olan yeğeni Samat Abiş de görevden alındı. Bu arada Masimov’un diğer iki yardımcısı da vatana ihanetten tutuklandı. Eski liderin Kazakistan’da büyük şirketlerin başında olan üç damadı da görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Yukarıda bahsettiğimiz sanal toplantıda ayrıca diğer üye devletlere yönelik gelecekteki tehditler de tartışıldı.

Ağustos 2020’deki seçimleri müteakip 6 ay süren protesto gösterileri ile karşı karşıya kalan Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko: “Orta Asya’da uyuyan terör hücrelerinin kurulmasıyla ilgili tehlikeleri ve tehditleri hatırlatmama izin verin. Onları kimin organize ettiğini ve yönettiğini bilmemiz gerekiyor” diye konuştu.

Putin bu fikre sıkı sıkı tutundu ve katılımcılara şunları söyledi: “Kazakistan’daki olaylar ne ilk ne de son girişim. Burada KGAÖ’nün aldığı tedbirler, ‘renkli devrim’ denilen senaryonun bir daha gerçekleşmesine izin vermeyeceğimizi açıkça göstermektedir.” Bu sözler 2004’te Ukrayna’da yaşanan Turuncu Devrim’e açık bir atıf taşıyor.

Putin, Ukrayna’nın işgali ile batı sınırında bir tehdit yaratırken, bizzat ülkesi ve müttefikleri, kendi halklarının potansiyel ayaklanmaları, ülkelerinde ve sınırlarında faaliyet gösteren radikal savaşçıların faaliyetleri ile karşı karşıya bulunuyorlar. Putin’in hedeflerinden biri, Ukrayna’nın egemen bir ulus devlet olarak yaşama imkanını yerle bir etmek.

Putin, çevresinde Ruslara aşırı milliyetçi, otoriter yönetiminin bir alternatifi olduğunu gösteren başarılı bir demokrasi veya yarı demokrasinin var olmasını göze alamaz.

Putin, doğrudan savaşa başvurmadan, Vladimir Zelenski başkanlığında bocalayan Ukrayna hükümeti için sorun yaratmaya devam edebilir. Ancak Rus liderinin de kendine özgü zayıf yönleri var ve ABD ile NATO’lu müttefikleri, bunlardan bazılarını kullanabilirler. Rus hükümetini ve KGAÖ ülkeleri hükümetlerini zayıflatmak için onunla aynı türden bir savaş yöntemine başvurabilirler.

Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir