KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Hüda Huseyni: Afganistan Vietnam olma yolunda mı

Hüda Huseyni: Afganistan Vietnam olma yolunda mı

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
330 0

Herkesin Kabil’de olanları Saygon’da yaşananlarla karşılaştırdığı bir zamanda, ABD’nin Vietnam’daki savaşını konu alan Good Morning Vietnam (Günaydın Vietnam) filmini hatırlamayan var mıdır? Nitekim Kabil Taliban’ın eline düşerken ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in uçağının Vietnam’a yöneldiğini gördük. ABD-Vietnam ilişkilerinin artık stratejik bir ortaklığa hazır olduğunu ve Harris’in Vietnam ziyaretinin iki eski düşman arasındaki ekonomik ve güvenlik ilişkilerini güçlendirmeyi amaçladığını fark etmeyenler, bunu onaylamayanlar oldu. Harris’in ziyareti, ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’in Vietnam temaslarının ziyaretinin ardından, çok önemli bir zamanda gerçekleşti. Taliban, Kabil’e girdi ve bu, arkasında Çin’in olduğu, 1975’teki Saygon’un düşüşüyle ​​karşılaştırıldı. Bu sırada Çin medyası, Tayvan için aynı “kaderi” ima ederek ABD’yi güvenilmez olarak göstermeye çabalıyordu. Harris, Hanoi’deki ilk gününde Vietnamlı üst düzey yetkililerle bir araya geldi. Yeni ABD Büyükelçiliği’nin inşası için düzenlenen arazi kiralama anlaşmasının imza törenine ve Hanoi’deki ABD bölgesel CDC’sinin (Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi) açılışına katıldı. Harris, ABD’nin Vietnam’a bir milyon doz Pfizer aşısı hediye edeceğini duyurdu, ki bununla birlikte yapılan toplam doz sayısı 6 milyona çıkacak.

Harris’in ziyaretten birkaç saat önce Vietnam Başbakanı Pham Minh Chinh’in Çin Büyükelçisi Şiong Po ile önceden kararlaştırılmamış bir görüşme yaptığını ve Çin’in Vietnam’a 2 milyon doz aşı bağışlayacağını açıkladığını da belirtelim. Ancak birçok Vietnamlı, özellikle de üniversite öğrencileri, virüse karşı bu savaşta kendilerini kurtarma konusunda Washington’a güveniyorlar.

Gelgelelim Harris ve Vietnam liderleri arasındaki temasların en önemli başlığı şüphesiz ABD ve Vietnam arasındaki ikili ilişkilerin nasıl derinleştirileceğiydi. İki ülke arasındaki kapsamlı iş birliği, geçtiğimiz birkaç on yılda şaşırtıcı bir hızla gelişti. Vietnam ile ABD’nin ilişkilerini “stratejik ortaklığa” yükseltmelerinin zamanı geldi. Çoğu gözlemci, bu tanım ister kullanılsın isterse kullanılmasın, ABD ile Vietnam arasındaki ilişkinin giderek daha stratejik hale geldiği görüşünde. Eski Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve Vietnam’ın ABD Büyükelçisi Pham Quang Vinh, “İki ülke arasındaki ilişki olgunlaştı. Stratejik ortaklık an meselesi” dedi.

Pek çok kişi ABD-Vietnam ortaklığını, Pekin’in Güney Çin Denizi’ndeki (Vietnam’ın Doğu Denizi) artan varlığına karşı deniz güvenliğini güçlendirmekte kilit bir faktör olarak görüyor. Dünya deniz taşımacılığının yaklaşık yüzde 40’ının gerçekleştiği, balıkçılık ve doğal kaynaklar açısından zengin olan bu önemli açık deniz bölgesi, jeopolitik stratejik değeri nedeniyle ABD ile Çin arasında önemli bir rekabet alanı haline geldi. Doğu Denizi’ndeki anlaşmazlık Çin, Vietnam, Filipinler, Malezya, Brunei ve Tayvan’ı kapsıyor. Çin, “Dokuz Çizgi Hattı” adını verdiği iddiasına dayanarak tüm bu deniz bölgesinin kendi sınırları içinde yer aldığını öne sürüyor. Bu iddia 2016 yılında, Daimi Tahkim Mahkemesi tarafından reddedildi.

Çin, iddialarını aktif hale getirmek ve güçlendirmek için çeşitli eylemlerde bulundu. Medya araçlarındaki propaganda, pasaportlarındaki Çin haritasının “Dokuz Çizgi Hattı”nı içermesi, askeri tatbikatlar, diğer ülkelerin kendi münhasır ekonomik bölgelerinde ticari faaliyetlerde bulunmalarını engellemek ve bölgedeki varlığını yoğunlaştırmak için “gri bölge” taktikleri uygulamak gibi… Sayısız örnek arasından birini verecek olursak buna Çin’in anlaşmazlıkların ikili düzeyde çözülmesi gerektiğindeki ısrarını ve meselelerin uluslararası alna taşınmasına karşı çıkmasını gösterebiliriz. Bu ise Çin ile bölgedeki daha küçük kıyı devletleri arasındaki güç farkı göz önüne alındığında “böl ve yönet” stratejisinden başka bir şey değil.

Bununla birlikte Çin’in artan saldırganlığı, dünya güçlerini söz konusu çatışmalara giderek daha fazla dahil olmaya sevk etti. Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Temmuz 2020’de “Pekin’in Güney Çin Denizi’nin büyük bir bölümündeki deniz kaynaklarına ilişkin iddiaları tamamen yasa dışıdır” açıklamasında bulundu. ABD notasını Hindistan ve Avustralya’nın benzer notaları izledi. Fransa, Almanya ve İngiltere Eylül 2020’de BM’ye, Çin’in iddialarına karşı ortak bir nota sundu. Sunulan belgede, “Güney Çin Denizi suları üzerindeki” tarihi hakların “kullanılmasına ilişkin iddiaların, uluslararası hukuk ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi hükümlerine göre tutarsız olduğu” vurgulandı. Bu ortak nota emsalsizdi. Çünkü ilk kez üç Avrupalı ​​güç Çin’in taleplerine doğrudan ve güçlü bir şekilde karşı olduklarını vurguladılar. Tokyo da Ocak 2021’de BM’ye Çin’in kapsamlı toprak iddialarına karşı olduğunu ve bu stratejik öneme sahip sularda uçuş ve seyrüsefer özgürlüğünü sınırlama çabalarını kınadığını belirten bir diplomatik nota gönderdi.

Dünya güçlerinin artan katılımı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin deniz güvenliği konusundaki son toplantısı, Doğu Denizi ihtilafının fiili olarak uluslararası alana taşındığını göstermektedir. Bu, Vietnam ve diğer kıyı devletleri için bir zafer sayılabilir. Ama belki de şimdi bu ülkelerin, özellikle de Vietnam’ın başka çözümler aramak için ABD ve diğer güçlerle ikili çalışma zamanıdır.

Harris’in “ABD güçlü, bağımsız ve müreffeh bir Vietnam’ı destekliyor ve Vietnam ile istikrarlı ve kalıcı ilişkiler geliştirmeye kararlı” derken düşündüğü de bu gibi görünüyor.

Saygon skandalına yol açan Vietnam’daki ABD savaşı 1962’den 1975’e kadar devam etti. İki ülkenin tek bir düşmana, Çin’e karşı birbirlerine olan ihtiyaçlarını keşfetmeleri 30 yıldan fazla sürdü. Şimdi sorulması gereken soru şu: Aynı şey ABD ve Afganistan arasında da yaşanırsa ne olur?

İkisi bunu keşfetmek için onlarca yıl beklemeyebilir. Çünkü ABD şu an her açıdan Çin’e odaklanmış durumda. ABD’yi en çok Rusya ile Çin arasındaki iş birliği endişelendiriyor. İki ülke de gözlerini Afganistan’a ve zenginliğine dikmiş durumda. ABD Stratejik Komutanlığı’ndan Amiral Charles Richard bir süre önce yaptığı açıklamada Çin ve Rusya arasındaki ortaklığın “hızla büyüyen bir tehdit” olduğu uyarısında bulundu. Stratcom Komutanı, iki ülkenin birlikte çalışması ile tehdidin daha da arttığını vurguladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Hem Rusya hem de Çin ulusal gücün tüm araçlarıyla, tek taraflı olarak ve kendi seçtikleri şiddet düzeyinde, herhangi bir alana ve dünyanın her yerine intikal etme yeteneğine sahip.”

Çin ve Rusya bugün birçok cephede, belki de en önemlisi enerji konularında iş birliği yapıyor. Ancak iki ülke, askeri ve ekonomiden bilime ve teknolojiye kadar daha geniş ortaklıklar için birbirlerinin nabzını yokluyor gibi görünüyor. Amiral Richard bu konuda şunları söyledi:

“Herhangi bir krizde gerilimin artmasını kontrol etme yeteneğimiz konusunda şu an olduğumuzdan daha mütevazı olmamız gerektiğini düşünüyorum. Stratejik caydırıcılık, özellikle nükleer caydırıcılık elde edemezsek Pentagon’daki herhangi bir plan ve güç tasarlandığı gibi çalışmayacaktır. Bu, ulusal savunma stratejisini gözden geçirmek, nükleer durumu ve füze savunmalarını incelemek için iyi bir zaman.”

Amiral Richard’ın açıklamaları, ABD’nin Afganistan’dan askeri olarak çekilmesini tamamladığı bir zamanda geldi. Bu adım bazıları tarafından Çin’e yönelik stratejik odaklanmada gerekli bir dönüşüm olarak görüldü. Yapılan bir araştırmada, stratejistlerin önümüzdeki yıllarda kritik bir askeri güç faktörü olduğunu söylediği yapay zeka alanında Çin ve Rusya arasında artan iş birliğinin detaylarına dikkat çekildi. Araştırmada, “Amerikalı gözlemciler, ABD’nin başlıca rakipleri arasındaki bu yakınlaşmayı endişeyle, hem de artan bir endişeyle izliyorlar” denildi. Georgetown Üniversitesi Güvenlik ve Gelişen Teknoloji Merkezi tarafından geçen ay yayınlanan araştırmada şu ifadeler yer aldı:

“Bulgularımız, Çin ve Rusya arasındaki genişletilmiş ortaklıkla ilgili değerlendirmeleri doğrulamaktadır. Ancak aynı zamanda Çin ve Rus beklentileri ile sahadaki gerçekler arasındaki boşlukları da ortaya koymaktadır. Bu, Çin-Rus iş birliğine ilişkin mevcut değerlendirmelere daha fazla doğruluk ve ayırt edici özellikte faktörler katıyor.”

Mevcut gidişat böyle sürerse Çin ve Rusya arasındaki askeri ittifakla ilgili endişelerin azalması pek olası değil. Her ne kadar bazıları iki ülke arasındaki uzun ve güvensizlikle dolu tarih göz önüne alındığında ve böyle bir ortaklık test edildiğinde ne kadar güçlü olacağını sorgulasa da… İşte burada devreye Taliban’ın ülkesini başarısız bir devlet olmaktan kurtarması halinde Afganistan giriyor. Vietnam nasıl başarılı olup Washington’ın gözünde önemli bir oyuncu haline geldiyse Taliban’ın Afganistan’ı da o zaman ABD’nin kendisiyle ortak olmaya ve Çin’e karşı oluşturulan cepheye dahil etmeye çalışacağını görecektir. Böylece Afganistan da Vietnam’ın yer almak için uzun zaman beklediği rolde oynayabilir. Çünkü ABD, Afganistan’da geçirdiği 20 yılda 2 trilyon dolar harcadığını unutabilir. Ama her şeye ihtiyacı olan Afganistan, Çin masasında bedava bir öğün bile yiyemeyecektir.

ABD harekete geçiyor ve ortada iki düşmanı var: Biri ana düşmanı ve haritada kırmızı bir daire içine (Çin) alınmış. Diğeri de yapılan tüm propagandaya rağmen ABD’nin her zaman önünde yer aldığı doğal düşmanı (Rusya). İkisi de gözlerini Afganistan’a dikmiş durumda. ABD en önemli müttefikini, İsrail’i Çin’e yönelik coşkusunu dizginlemesi için uyardıysa, şimdi de Washington ile iyi ilişkiler isteyen ve muhtaç durumdaki Afganistan da mesafeleri ve tehlikeleri kısaltmalı, önündeki günlere bakıp “Afganistan’dan Günaydın Amerika” demeli.

Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir