KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Hatt-ı Müdafaa Yoktur, Sath-ı Müdafaa Vardır

Hatt-ı Müdafaa Yoktur, Sath-ı Müdafaa Vardır

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 8 dk okuma süresi
355 0

Hatt-ı Müdafaa Yoktur, Sath-ı Müdafaa Vardır
vatansavunması
Akbabalar geçmişte olduğu gibi yine rahat durmadı. Yine bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne ve milletin canına kast etmeye çalıştı. Gelişen ve Değişen dünya düzeninde devletlerin bir önceki gününden farklı olduklarını bilen ancak devletleri birbirine benzeten veya karıştıran akbabalar yine hüsrana uğradı. Belki de uğramadı. Belki istedikleri asıl şey istikrarsız Türkiye değil de kontrol altında tutulacak bir Türkiye istiyorlardı. Ondan dolayıdır ki Türkiye’nin bağımsızlığı ile pekişecek hiçbir işe sıcak bakmayan küresel güçler, kontrolden her an çıkmaya müsait bir Türkiye’yi frenlemek ve ülkede bir kaos ortamı yaratmak istediler. Türkiye’nin devlet geleneği olması hasebiyle bölgede en dikkat edilmesi gereken belli başlı devletlerden biri olma özelliğini taşıdığı bilinmektedir. Bahsedilen devlet geleneği; bağımsızlığına düşkün olması ve teşkilatçı yapısı Türk milletinin belli başlı karakterini oluşturmaktadır. Necip milleti savaşla yenemeyenler çeşitli entrikalara başvurmaktan çekinmediler; kadın, para, makam ve mevki gibi insan nefsine hoş gelen bu şeyler karakteri zayıf olan bazı kişiler veya kişilerce kolayca benimsenmiş ve başkaları tarafından vaatte bulundukları para, makam, mevki gibi unsurlara sahip olmak için devletine ihanet ettiklerinde dahi gözleri görmez olmuştur. İhanet eden kişilerin devlet kurumlarına sızması, kritik makamlara atanması, yargıda yuvalanmaları ve en önemlisi silahlı kolluk kuvvetler içerisinde bulunmaları. İşte tüm bunlar bir devleti ya ele geçirmek için ya da yıpratmak için fazlasıyla yeterli olan unsurlar olmuştur.

15 Temmuz akşamı TSK içerisindeki FETÖ mensubu üst düzey subaylar ve emrindeki askerlerin başta boğaz trafiğini kontrol etmeleri, Beştepe Külliyesine saldırı, MİT’e baskın, TBMM’ye atılan bomba, Ordu komutanlarının rehin alınması, sivil vatandaşların ve polislerin şehit edilmesi ve daha nice olaylar… FETÖ/PDY üyesi askerlerin 15 Temmuz akşamı niyetleri her ne kadar darbe olsa da bu işleri planlayan, organize eden, ülkeyi klonlayan ve bir örümcek ağı gibi saran bu yapının asıl niyeti halk üzerinde korku salmak ve ülkeyi bir iç savaşa sürüklemektir.

Sabaha karşı büyük oranda zapt edilen bu isyancı grup adeta Osmanlı dönemindeki yeniçeri ocağının son zamanlarına benzemektedir. Kendisini devletten üstün gören “ ocak devlet içindir” anlayışından “devlet ocak için” anlayışını benimsemiş bu isyancı grup kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Ancak etkisi hala daha sürmektedir, yurt içerisinde yapılan operasyonlarda daha önce usulsüzlükle gelen ve devlet kurumlarına sızan bu yapı sadece TSK’da değil bu duruma paralel olarak; Emniyet, Yargı, MEB, DİB, YÖK başta olmak üzere birçok müesseselerde binlerce kişi görevden uzaklaştırılmış ve gerekli soruşturma işlemleri başlatılmıştır.
Sonuç olarak şu anlaşılmaktadır ki, devletin içerisine sızan bir yapılanma var. Bu yapılanma adeta ülkeyi bir örümcek ağı gibi sarmış bulunmakta; Emniyet, Ordu, Yargı, MİT, Diyanet, Bakanlıklar, Üst düzey bürokratlar ve daha nice kritik öneme haiz yerlerde hep bu yapı karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’nin Milli güvenliğine zarar veren belki de en tehlikeli örgüt FETÖ/PDY desek yanlış olmayacaktır. Çünkü, bu örgüt dış güçlerin desteğini, övgüsünü, istihbaratını alırken aynı zamanda Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede Türkçe öğretme amacıyla kolejler kuran ve bu kolejlerinde bizzat Türkiye tarafından tasvip edildiğini bilmekteyiz. Türkiye referansını kullanan, daha önceki ve şimdiki hükümetlerin desteğini alan ve Türk kültürü öğretmek gayesiyle dünya üzerinde CIA’ye eleman kazandıran bu yapılanma; Türkiye içerisinde hizmet hareketi olarak kendisini tanıtmış, başta silahlı kolluk kuvvetleri olmak üzere tüm birimlere sızarak adeta dışarıdan bir saldırıya dahi gerek kalmadan içeriden çökertmek için hazırlanan bir ABD menşeili bir örgüttür.

Türkiye, 11 Eylül 2001 saldırısı sonrasında ABD tarafından ortaya atılan ılımlı islam projesinin istihbarat ağını fark eden ve bu sistemi müdahalede bulunan ilk ülkedir. Bu istihbarat ağı kendileri gibi düşünmeyen yönetimleri devirmek ve uluslararası arenada zor durumda bırakmak için faaliyetlerde bulunmaktadır. Daha önce Türk hükümetlerince destek verilmiş olsa da daha sonra bu hata fark edilmiş ve 17-25 Aralık’ta Devlet ve Cemaat arasında ilk ciddi mücadele başlamıştır. 15 Temmuz’da Kurumları birbirine düşürmeye çalışan, kendisine karşı gelen halkı dahi öldürmekten çekinmeyen bu kanlı örgüte karşı Devletin tüm alanlarında etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir.

Yeni fark edilen bu örgüt PKK’dan daha mı tesirlidir? diye sorulacak olunursa cevap kuşkusuz evet olacaktır. Çünkü;
– Karakol baskınlarından istihbaratın habersiz kalması.
– Çözüm süreçlerinde yollara döşenen, şehirlere yuvalanan PKK’lı örgüt mensupların fark edilmemesi.
– Bomba yüklü araçların büyük şehirlere kadar nasıl geldiği.
– Askerin ve Polisin geçtiği bazı güzergahların nasıl fark edildiği ve saldırı yapıldığı.
– Gurur kaynağımız olan TSK’nın yıllarca PKK’ya karşı ciddi sonuçlar alamaması.
– Uludere’de öldürülen siviller konusundaki istihbarat kopukluğu.
– Rusya ile gelişen ilişkiler bağlamında ortaya çıkan Rus uçağı düşürülmesi krizi.
– BBP lideri merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun uçağının düşmesi sonucunda neden uzun süre ulaşılamadığı…
Tüm bunlar bir anda abartı gibi görünür olsa da FETÖ/PDY örgütünün Eğitim, Sağlık, Askeri, Emniyet, Medya ve daha nice alanlara sızdığı düşünülürse abartılı olmadığı anlaşılacaktır. PKK ile etkin mücadelenin yolu bu örgütün tam manasıyla tasfiye edilmesi ve caydırıcı bir ceza verilmesi ile olacaktır. Bu operasyonlar asla cadı avına dönüştürülmemesi gerekir aksi halde 15 Temmuz gecesi ve sonrası hep birlikte meydanlara giden ortak paydası vatan olan kişiler zamanla birbirlerini ötekileştirmeye başlamasına ve devletin kurumları arasında güvensizliğinin artmasını sağlar. Bu durum hiç şüphesiz darbeden/darbelerden bile daha kötü sonuçlar doğurur.

Selçuk Özçelik
Giresun Üniversitesi

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir