İlber Hoca’yla Pazar buluşması: Güzellik İran’da umumi bir yasa haline gelmiş
Günün İran’ı turizme açılmak gayretinde. Şehirlerde hayat birkaç sene evvelkinin aksine bir canlanma gösteriyor. Zaten İranlılar sokağa çıkmayı sever. Şimdi sadece büyük şehirlerde değil, küçüklerinde bile belirgin yerlerde bir canlılık var. Bu durumda elbette politikanın payı mevcut, toplumların gelecek için ikna olması lazım. İkna edilmeyen toplumlar adeta anasının kucağını arayan çocuk gibi evine kapanıyor.
MAYIS’ta on iki gün boyunca Meşhed, Nişapur, Isfahan, Yazd ve Şiraz’da programlara katıldım. Meşhed’deki program İstanbul’daki Azerbaycanlı işadamlarından, ama her şeyden evvel İran edebiyatı ve Tebriz üzerine yazdığı eserlerle tanınan Dr. Ali Polat’ın davetiyle oldu. Ali Bey’in ‘Tebriz’ üzerine yazdığı muhteşem kitabın Farsça çevirisi sunuldu.
Nişapur’da Ömer Hayyam Günü demek, ağaçların altına toplanan her sınıftan altmış bin kişinin, çıt çıkarmadan Hayyam’ın şiirlerini, Hayyam’a ithaf edilen şiirleri (üstelik bunlardan bazılarının yerel lehçeyle yazıldığı bir gerçek, ü’ler ve ö’lerle telaffuz ediliyor) dinlediği bir gün demek.
ZENGİN EDEBİYATIYLA YAŞIYOR
Dört yaşındaki bir kız çocuğu bile çıkıp Hayyam rubaileri okudu. İran ananesi ve zengin edebiyatıyla yaşıyor. Haliyle de böyle bir ülkeyi ve halkı hiç kimsenin silmesine imkân yok. Gıpta ile o havaya girdim. Belediye reisleri nutuk atarken sıkılan, aralarında sohbete dalanlar, sıra şiirlere gelince çıt çıkarmadan, huşu içinde dinliyorlardı. Bir hafta sonra Persepolis harabelerini ziyarete gelen mütevazı öğretmen grubunun Firdevsî’den Bahaddin-i Amil’e İran edebiyatının onlarca yüzlerce beytini ezbere tekrarladıklarını gördüm.
FİRDEVSİ HALEN BAŞ TACI
Horasan, Pahlevi Farsçasında ‘imparatorluğun doğusu’ anlamında kullanılıyor. Meşed’in havası serttir. Kışlar soğuk, yazlar sıcak. Fakat eski İran İmparatorluğu’nun ve bugünkü coğrafyanın bereketli bölgelerinden sayılıyor. Mazide Nişapur önemli bir şehirdi.
Bugün dahi şehrin içinde İran’ın büyük şairlerinin kabirlerini görmek mümkün. Tus denen mevkide ise İran edebiyatının en büyük eserlerinden Şehname yazarı Firdevsi doğdu ve öldü, türbesi halen orada. İran edebiyatını ve kültürünü sevenlerin ziyaretgâhı…
İran, Ortadoğu’da, Türkiye dahil en çok kitap tercüme edilen ve en çok başlık basan ülke. Kitap fuarlarının canlılığından bu anlaşılıyor. Tercümeler güzel, çünkü okumuş sınıf yabancı dili bilmekle yetinmemiş kendi dilini de iyi biliyor. İncil dahil her eserin tercümesini Farsçasından okumak bir keyiftir.
PLASTİK SANATLARA OLAN TUTKU
Kasabalar ve köylerde sanayi toplumunun canlılığı henüz yok. İran sanayii büyük yatırımları gerçekleştirmek zorunda. Bunun için en gerekli hazine insan kaynakları ise mevcut. Bu ülkenin tarihi mirasını korumakta iki önemli unsur var: Birincisi insanların kendi bilgi, birikimi ve zevki. İşte İran edebiyatı… Ölmüyor ve bu edebi miras, bu kültür birikimi ölmedikçe de toplum her badireden geçiyor ve geçecek.
Çeşitli etnik gruplar arasındaki gerilim kuzey ve güney İtalya kadar bile derin değil. Çünkü onları bağlayan kültür müşterek. İnsanların hepsi Farsçayı seviyor ama Azerbaycan’ın ve Horasan’ın Türk asıllı okumuşları kendi dillerini de muhafaza ediyorlar.
Gelelim ikinci unsura. O da plastik sanatlara yönelik tutku ve bilinç. Resim yapıyorlar, tezhibe devam ediyorlar. Türk hat sanatı tarihte İran’ın önüne geçmesine rağmen, İran o hat sanatını ısrarla devam ettiriyor.
HAFIZ’IN MEZARINDA ‘RİNDLERİN ÖLÜMÜ’NÜ OKUYUNCA NE OLDU?
ŞİRAZ güneyde, Basra Körfezi’nin rüzgârlarına açık bir şehir. O yüzden sıcak, biraz da rutubetli, yeşili bol, çarşıları geniş. Belli ki tasarruf eğiliminin hedefi kuyumcu dükkânları. Dış turizmden çok tabii ki iç turizme yönelik İranlılar Hafız’la Sadi’yi ziyaret etmeyi günlük meşgale haline getirmişler. Herkes türbelerin etrafındaki parkta. Şiraz’da Hafız’ın kabrinde grubumuzla birlikte Yahya Kemal’in Hafız için kaleme aldığı ‘Rindlerin Ölümü’nü okuduk. Anlamadıkları Türkçe güzel şiiri de saygıyla dinleyen bir ziyaretçi grubu oradaydı. Ama fırsatçıların talanına uğramayan büyük adam yoktur. Biz şiiri bitirdikten sonra derhal kalabalıktan çıkan bir kasabalı münevver tipi, hazır dinleyenleri bulmuşken “Hafız’ın yarattığı mucizeler ve evliya” şahsiyeti üzerine kafa tütsüleyen bir nutka başladı!
Persepolis, yani İranlıların Taht-ı Cemşid’i milattan önce beşinci asırdan beynelmilel bir sentezdir. Tıpkı İran sanatının bugünün Türkiyesi’ndeki İoniya ve Kariya gibi, Helenlerin yaşadığı bölgelerdeki etkileri nasıl derinse, şüphesiz klasik Yunanistan’ın da Persepolis mimarisinde tesiri görülür. Doğu ve Batı kültürlerinin kaynaşmasını anlamak için Batı tarihçiliğindeki kalıpları tekrarlamak gerekmiyor. İskender’in İran’ı istilasıyla bir günde ne Helenizm başlar ne de Doğu kültürü Yunanistan’ı etkiler. Kültürel değişim daha uzun bir olaydır. Taht-ı Cemşid ve yanı başındaki Nakş-ı Cihan Meydanı’daki kaya kabartmalarında bu görülmektedir.
İLBER HOCA ÖNERİYOR…
İRAN NASIL GEZİLMELİ?
– İRAN gezisinin iki güzergâhı olabilir. Birincisi Tahran’dan başlayarak güney yönünde ilerlemek, diğeriyse kuzeyde Tebriz’den başlayarak Sultaniye ve Kazvin üzerinden Tebriz’e inmek. İlkini anlatacağım. Tahran’dan yola çıkınca şehrin güney banliyösü olan Rey’e uğramalısınız. Burada Selçuki hükümdarlarının ilk türbeleri de yer alır. Daha güneydeki Kum, medreseler şehridir, halı dokumacılığı ile meşhurdur, sonra da Kaşhan ve İsfahan.
– İsfahan’da Selçukiler devrinin eserleri Nizamülmülk’ün inşa ettirdiği, zamanla Büyük Timur’un ilaveler yaptığı Mescid-i Cuma ve etrafındaki mahalledir. İsmi eskiden Mescid-i Şah idi bugün Cuma deniyor.
– Yine İsfahan’da Molla Lütfi Camisi, bizim Babıâli karşılığı Ali Kapı ve Çehl Sütun da önemlidir. Bu yapıların tümü Nakş-ı Cihan denen büyük meydanın etrafında yer alıyor. Bu meydan, İslam şehirlerinin en büyüğü olmakla kalmaz, dönemin Avrupası’nda yani 17’nci asırda bununa yarışacak meydan az bulunur.
– İsfahan kapalı çarşısı tekstil, madeni eserler, halı bakımından çeşitli zenginlikler sunar. Birkaç yıldır restoranlar da geleneksel tadına yeniden döndü. Gene tabii İsfahan’ın köprüleri hepsinden mühimdir. Şiraz ise Persepolis’le birlikte düşünülmeli ve Yazd şehri de programa alınmalı.
ŞEHİR İÇİNDE GÖKDELENE MÜSAADE YOK
GÜZELLİK burada umumi yasa halini almış. Yezd şehrinin güzelim siluetine kimse dokunmuyor, bir ara İsfahan’a dikmeye kalktıkları gökdeleni daha başta yıkmaya karar verdiler ve şehrin içinde başka bir gökdelene müsaade yok. Şehrin etrafında ise var ve bu kimseyi rahatsız etmiyor; İsfahan’da bir hareketlilik var ama hiç kimse bunun için olur olmaz yeri dükkânlarla donatmıyor. Gezi programları içinde camiler kadar kiliseler ve ateşgede mabetleri de var. İş sanat eserlerine gelince tutumlar değişiyor ve yumuşuyor.
İlber Ortaylı