KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Gölge savaşları: Korona salgınına dair istihbarat çalışmaları

Gölge savaşları: Korona salgınına dair istihbarat çalışmaları

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
340 0

Dünya 2002 yılının son aylarında, 21’inci yüzyılın ilk küresel salgınına neden olan SARS virüsüyle tanıştı. SARS salgını, Güney Çin’deki bir bölgede ortaya çıktı ve kısa sürede dünya geneline yayılarak yüzlerce kişinin hayatına mal oldu. Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi, SARS salgınının gizli tutulmasını kararlaştırmıştı. Ancak, Çin hükümetinin iletişim kanallarını ve telsiz görüşmelerini dinleyen Alman Dış İstihbarat Teşkilatı (BND) konuyu öğrendi ve Berlin hükümeti ile ülkedeki sağlık otoritelerine SARS hakkında eksiksiz bir dosya sundu. Pekin, bu dosya paylaşımının üzerinden haftalar geçtikten sonra resmen salgını kabullenmek zorunda kaldı. BND, sadece salgının mahiyeti hakkında değil, Çin hükümetinin bu bilgiyi içeride ve dışarıda gizlemek için izlediği stratejiye dair de ayrıntılı bir dosya oluşturmuştu.

Bugün ABD istihbarat teşkilatları da koronavirüs salgınına dair BND’nin izlediği yöntemlerin benzerlerini uyguluyor. Washington DC kulislerinde birkaç gün önce ABD Ulusal İstihbarat Dairesi Başkanı John Ratcliffe’in (ABD’deki 17 istihbarat teşkilatının tümünden sorumlu isim), virüsün Çin’in Wuhan kentinden ABD’ye sıçrayabileceğine dair Başkan Donald Trump’a bir rapor sunduğu konuşuluyordu. Ancak Trump’ın istihbarat uyarılarını dikkate almayarak riskin ciddiyetini hafife aldığı söyleniyor. Dolayısıyla şimdilerde dünya genelinde en yüksek vakaların görüldüğü ABD’de koronavirüs salgınına dair istihbarat örgütlerinin üzerine düşeni yaptığı ancak siyasetçilerin hatasının salgının büyümesine neden olduğu anlaşıldı. Bu belki de ABD siyasi tarihindeki en büyük skandallardan biridir.

Yeni tip koronavirüs salgınıyla ilgili istihbarat toplamak, sadece Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’nın sorumluluğunda değildir. ABD’de Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi (NCMI) diye bir kuruluş da bulunmaktadır. NCMI Savunma Bakanlığı’na bağlıdır ve toplum sağlığını ilgilendiren hususlardan sorumludur. Koronavirüs salgınına dair ABD istihbarat servisleri çok çeşitli yöntemler kullanmakta, asla resmi raporlar, medya, internet kaynakları ve sosyal medya takibiyle yetinmemektedir. İstihbarat servislerinin yararlandığı bilgi kaynakları, uydu görüntüleri, muhbir ve casuslar ve iletişim kanallarının gizlice dinlenmesine dayanmaktadır. Uzmanlar ABD’nin koronavirüs salgının ardından, özellikle Çin ve İran’a yönelik istihbarat faaliyetlerini artırdığını belirtiyor. Salgının yayılmasındaki farklı etkenleri, bu ülkelerin salgınla mücadele stratejilerini ve resmi açıklamalarda yer almayan gerçek rakamların bilgisini istihbarat çalışmalarıyla elde ettikleri ifade ediliyor. Söz konusu bilgilerin Çin hükümetinin içine yerleştirilmiş casuslar ve İran Sağlık Bakanlığı’ndaki muhbirler aracılığıyla ele geçirildiği kaydediliyor. Böylelikle istihbarat örgütlerinin her zaman yaptıkları şeyi, yani resmi kurumların ulaşamayacağı bilgi ve belgeleri ele geçirmek için koronavirüs salgını sürecinde de faaliyetlerini artırarak sürdürdüğü anlaşılıyor. Salgının neden olduğu siyasi, ekonomik zararlara ve propagandalara dair çalışmaları da hükümetle ve karar vericilerle paylaşıyorlar.

“İstihbarat servisleri korona salgının önleyemez. Ancak karar vericilere güvenli bilgiler sağlayarak, akıllı kararlar almalarını sağlayabilirler.”

Korona ulusal güvenliği tehdit ediyor

Bugün dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını sadece halk sağlığı için tehlike arz etmiyor, aynı zamanda benzerine az rastlanır bir şekilde ulusların güvenliğini ve devlet mekanizmalarını tehdit ediyor. Dolayısıyla bu salgına karşı verilen mücadele dünya savaşlarını andırıyor. Bu savaşta büyük ekonomik, sosyal ve insani kayıplar kaçınılmaz olarak değerlendiriliyor. Bu küresel savaşta da istihbarat servisleri, tarih boyunca önceki savaşlarda olduğu gibi ‘gölgede’ bir rol üstlenmektedir. Bu bağlamda, Harvard Kennedy Schoool’dan askeri istihbarat konusunda uzmanlaşmış tarih araştırmacısı Calder Walton, Foreign Policy (ABD Dış politika dergisi) 3 Nisan’da yayınlanan yazısında istihbarat örgütlerinin korona salgınıyla mücadelede aktif bir şekilde yer aldığını belirtti. Walton, istihbarat örgütlerinin karar vericilere virüsün nasıl yayıldığına ve etkilerine dair kendi çalışmalarını aktarmayı sürdürdüğünü ifade etti. Bu bilgilerin, Fort Detrick, Maryland merkezli Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi NCMI’da toplanarak değerlendirildiğini yazdı. NCMI ayrıca ülke genelindeki ve yurt dışındaki virolog ve salgın uzmanlarıyla da aktif bir şekilde temas kuruyor. NCMI, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi ABD’nin biyolojik tehditlere karşı gözü kulağı olarak biliniyor.

ABD istihbarat örgütlerinin koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında bilgi hırsızlığında bulunduğunu söyleyen Walton, sır olarak kalması istenen bilgileri ele geçirdiklerini belirtti. Ancak bunun amacının karar vericilere devletlerin salgının boyutlarına dair yayılmasını istemediği bilgileri aktarmak olduğunu kaydetti. Resmi verilerin bazen gerçek rakamlarla çelişmesi dolayısıyla özellikle Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerdeki durumun, yönetim tarafından bilinmesi büyük önem arz ediyor. Nitekim Çin yönetimi, salgının ilk başlarında diğer ülkelerle bilgi paylamayarak meseleyi örtbas etmek istemişti. Rusya ise bir süre şüphe uyandıracak kadar çok az sayıda vaka bildirdi ve ardından resmi veri akışını kestiğini duyurdu. Bu istihbarat bilgilerinin bir kısmı casuslar ve muhbirler aracılığıyla, bir kısmı yapay zeka teknolojisiyle, bir kısmı da uydular aracılığıyla elde ediliyor.

Yumuşak Güç Savaşı

İstihbarat servislerinin önemli bir rol oynadığı üçüncü yol ise yanlış bilgilendirmeyle mücadele etmektir. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre, Pekin ve Washington arasında şu aralar salgınının dünyaya yayılması hususunda bir propaganda savaşı yaşanıyor. Bu savaşın özünde demokratik sitemlerin mi yoksa otoriter sistemlerin mi vatandaşlarını daha iyi koruyabildiği çekişmesi yaşıyor.

ABD’nin korona salgını vakalarında dünyada birinci sırayı aldığı bugünlerde salgını büyük ölçüde kontrol altına almayı başaran Çin yönetimi ‘yumuşak güç savaşını’ önde götürmektedir. Çin, virüsün ABD ordusu mensupları tarafından Wuhan şehrine getirildiğini iddia etmişti. ABD ise bu iddiayı yalanlayarak Çin’i komplo teorilerini yaymakla itham ediyor. ABD’li uzmanlar Çin’in iddialarının, ‘Soğuk Savaş’ sürecinde Sovyetler Birliği İstihbarat Teşkilatı KGB’nin başlattığı ‘komplo teorilerine’ benzer olduğuna dikkat çekiyor. KGB, AIDS virüsünün ABD ordusuna ait Fort Detrick’deki Amerikan Biyolojik Araştırma Enstitüsü’nde ‘infektion’ adlı bir çalışma kapsamında geliştirildiğini ileri sürmüştü. Ulusal Tıbbi İstihbarat Merkezi’nin söz konusu enstitünün devamı olması dikkati çekiyor. Yani Sovyetler Birliği ve Çin’in ABD’yi suçlayan teorileri bu noktada kesişiyor.

İstihbarat örgütlerinin korona ve benzeri salgınlarla mücadelede bulunabileceği bir diğer yol ise gözetim. Otoriter rejimlerin bu hususta hukukun üstünlüğünü ve sivil özgürlükleri destekleyen Batılı liberal demokrasilerine göre avantajları var. Çin yönetimi, hasta komşuları hakkında bildirimde bulunanlara ödül vermekten tutun, dijital kimlik takibine kadar, birçok farklı yöntem izleyerek vatandaşlarını toplu olarak gözleyebildi. ABD’de ise halen kamu sağlığı için insanların özeline müdahil olunup olunamayacağı tartışılıyor. Diğer yandan ABD’nin en önemli müttefiki olan İsrail, vatandaşlarını dijital sistemler aracılığıyla takip edeceğini bildirdi.

Alınan dersler

Şu andan itibaren en az bir yıl sürmesi muhtemel bir anti virüs aşısı bulunana kadar ABD’lilerin İsrail ve Çin gibi katı gözetim önlemlerini uygulamaya hazır olup olmadıklarını belirlemeleri gerekiyor. Ancak rüzgâr aksi yönde esebilir. İngiltere’de Yüksek Mahkeme eski yargıcı Jonathan Sumpchen, ülkesinin polisinin hükümetin kararlarına rağmen parklarda spor yapan insanlara sözlü şiddet uygulamasını kınadı. Hukukun üstünlüğünü dikkate almadan hükümetin kararlarını dayatmanın ‘polis devletini’ çağrıştırdığını söyledi.

Her halükarda, yukarıda bahsi geçen dört istihbarat yöntemi, istihbarat örgütlerinin salgınla mücadeleye olan katkılarını göz önüne sermektedir. Gelecekte bir gün, bu belgeler üzerindeki gizlilik kararları kaldırıldığında, , koroanavirüs salgını sürecindeki istihbarat çalışmaları daha iyi anlaşılacaktır. Şu an inkâr edilse de, istihbarat örgütlerinin, ülkelerindeki karar vericilere ne tür bilgiler sağladığı ortaya çıkacaktır. Medyada, İsrail istihbaratı MOSSAD’ın, dış bir kaynaktan koronavirüs test kitleri ve solunum cihazları almak için operasyon yaptığına dair bilgiler yer aldı. Farklı istihbarat örgütlerinin, sağlık araç ve gereçleri için benzer operasyonlar yürüttüğü biliniyor. Sonuç itibariyle istihbarat örgütleri, bağımsız devletlerin son çaresi olmaya devam ediyor.

Gelecekte tüm dünyadaki hükümetlerin salgınlarla savaşmak için yeni istihbarat yöntemleri geliştireceği kesindir. Nasıl ki Pearl Harbor ve 11 Eylül saldırıları ABD istihbaratında kapsamlı bir revizyona yol açmışsa, korona salgını da benzer etkilere neden olacaktır. Yani ‘salgın istihbaratının’, karşı casusluk ve siber güvenlik gibi geleceğin dünyasında önemli bir yer teşkil edeceğini öngörebiliriz. Aynı zamanda yakın gelecekte yönetimlerin, önlerindeki verileri nasıl değerlendirdiği de görülecektir.
Muhammed Tahir
Şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir