KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. GENOSİT(SOYKIRIM) YALANI VE ERMENİ ÖRNEĞİ

GENOSİT(SOYKIRIM) YALANI VE ERMENİ ÖRNEĞİ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 14 dk okuma süresi
300 0

Osmanlı imparatorluğu 600 yıllık varlığının son döneminde onu yıkmak isteyen dış güçlerin hedefi haline gelmiştir. Rusya, İngiltere ve Fransa Osmanlıyı yok etmek için Osmanlı vatandaşı olan Ermenileri kullandı. Osmanlıyı parçalama fikri ve Ermeni örgütlerinin faaliyetleri büyük bir trajedi ile sonuçlandı. 1299 yılında kurulan Osmanlı devleti topraklarında birçok etnik grubu barındıran çok uluslu ve güçlü bir devletti. Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler devletin üst kademelerine getirilmişlerdir. 29 paşa, 7 büyükelçi, 33 milletvekili, 22 bakan, 11 başkonsolos, 11üniversite öğretim üyesi gibi görevlere getirilmişlerdir. 1828 yılından itibaren Osmanlı devleti oldukça zayıflamıştı. Rusya, İngilte ve Fransa Osmanlı topraklarını paylaşmak için harekete geçtiler. 1877 yılında Osmanlı-Rus savaşının ardından o tarih içerisinde Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Rusya ve Avrupa devletleri Osmanlının iç işlerine daha çok karışma hakkı elde ettiler. Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenileri kontrol altına alan Ruslar onları dünya tarihinde o güne kadar olmayan bir Ermenistan ülkesi hayaliyle kandırdılar. Ruslardan güç alan Ermeniler Taşnak ve Hınçak terör örgütlerini kurdular. Hınçak ve Taşnak terör örgütleri Osmanlı Ermenilerini ayaklanma çıkartmaları için silahlandırdılar. Ermeni örgütleri Anadolu’daki ilk Ermeni ayaklanmasını 1890 yılında Erzurum’da çıkarmıştır. Osmanlı devleti de Ermenilerin yapmış olduğu bazı ayaklanmalar.
Haziran 1890 Erzurum Ayaklanması
Temmuz 1890 Kumkapı Gösterisi
Aralık 1892 Van valisine suikast girişimi
Mayıs 1894 Sasun Ayaklanması
Aralık 1894 Yozgat Ayaklanması
Eylül 1895 Bab-ı Ali gösterisi
Ekim 1895 Maraş Ayaklanması
Ekim 1895 Zeytun Ayaklanması
Ocak 1901 Sasun Karışıklığı
Temmuz 1905 Sultan 2.Abdülhamit Suikast girişimi
Haziran 1915 Şebinkarahisar Ayaklanması gibi isyan ve ayaklanmalar takip etmektedir.
1914’te başlayan 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda bulunan Osmanlı Ermenileri savaş esnasında saf değiştirdi. Ermeniler Ruslar ile birlikte Türklere karşı savaşmışlardır. 1914 yılında Van şehri Ermeni ihanetinden dolayı Rusların eline geçti. Osmanlı bu ihanete kayıtsız kalamazdı. Ermeni ayaklanmalarını durdurmak ve daha fazla kayıp yaşamamak için 24 Nisan 1915’te Taşnak ve Hınçak örgütlerinin yöneticilerini göz altına aldı. Savaş bölgesindeki tüm Ermeni vatandaşlar savaş olmayan bölgelere nakledildi. Taşnak ve Hınçak terör örgütlerinin kapatılması ve ardından alınan bu önlemlerle ayaklanmalar sona erdi. 1918 yılına kadar devam eden tüm Ermeni isyanlarında ve 1. Dünya savaşında 2 milyondan fazla Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Türk, Kürt, Ermeni ve Osmanlı vatandaşı hayatını kaybetmiştir. 1918’de birinci dünya savaşı sona erdiğinde ise Avrupa ve Rusya Ermenilerin yanında yer almadı. Osmanlının bitişinden sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruldu 1923 TC ve AB ülkeleri arasında imzalanan Lozan Ant. Ermenilere dair tek bir madde dahi yoktur. Ermenilerin ülke hayali suya düşmüştür. Sovyet Rusyasın’daki ilk Ermeni başkanı ‘Ovanes Koçaznuni’ 1923’de parti konferansında büyük bir hata yaptıklarını ve Rusların Ermenileri kandırdığını itiraf etmiştir. Ermenistan’ın bağımsızlığına kavuşması ancak 1991 yılında Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla olmuştur.
Ermenistan soykırımı dünya kamuoyuna duyurmak için 20 Ocak 1975 yılında Agap Agapyan tarafından ‘ASALA’ terör örgütünü kurulmuştur. 600 yıllık Osmanlı devletini yıkmak için Ermeniler üzerinden oynanan ‘Ermenistan Hayali’ kurmacası yıllar sonra felaket olarak anılacak büyük bir trajediye dönüşmüştür. 1.Dünya savaşı sırasında da süren bu trajedinin günümüzde ki uzantısı ASALA terör örgütüdür. 1975 yılında Los Angeles’te Türkiye baş konsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısına yapılan saldırı ile ASALA terör örgütü dünyaya adını duyurdu. ASALA’nın açılımı ise ‘’ Ermenistan Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu’’ demektir. ASALA terör örgütünün amacı Türkiye Cumhuriyeti üst düzey yöneticilerine terör eylemi gerçekleştirmektedir. Örgüt askeri ve siyasi olmak üzere iki komuta merkezinden yönetiliyordu. Siyasi merkezler eylem ve çatışmalar için mali kaynaklar bulmakla görevliydi. Legal propagandalarda üniversite öğrencileri broşürler dağıtıp kendilerine yakın olan gazeteci ve bürokratlarla iş birliği yapılıyordu. Askeri merkezler ise merkez komitenin belirlediği eylemleri belli ülkelerde gerçekleştirmek için ilgili altyapıyı oluşturuyorlardı. ASALA’nın Türk topraklarındaki ilk eylemi 7 Ağustos 1982’de Esenboğa Havaalanı baskını ve 15 haziran 1893 Kapalıçarşı bombalamasıydı. Eylemlerin sonucunda ölü sayısı 11’e yaralı sayısı ise 74 olarak hesaplanmıştır. Esenboğa Baskının faili Levan Ekmetçiyan yakalanıp yargılanarak idam edildi. ASALA’nın 15 Temmuz 1983’de Pariste Orly Havaalanında gerçekleştirdiği saldırıda çoğunluğu sivil ve yabancı 8 kişi öldü 60 kişi yaralandı. Orly saldırısıyla ASALA başta Fransa olmak üzere batı dünyasından çok ağır eleştiriler aldı ve desteği azaldı. Örgüt üst düzey yöneticilerinden Monte Melkanion bu saldırıyı ‘Kör Terörizm’ olarak değerlendirerek kendisini destekleyen büyük bir grup ile ASALA’dan ayrıldı. 1983’ten itibaren zayıflamaya başlayan ASALA lideri Agap Agapyan 1988 tarihinde Atina’da öldürülmesinden sonra çeşitli gruplara bölündü. ASALA yüzünden toplam 110 terör olayı gerçekleşti. Bu olaylarda 42 Türkiye diplomatı ve 4 yabancı uyruklu diplomat hayatını kaybetti.
Türkiye açısından Ermeni soykırımı
Kimisi için milli bir mesele olan bu konu kimisi için tarihle yüzleşme ve geçmişin kirli mirasını temizleme meselesi. Sorunun bu denli keskin bakış açıları ile ele alınmasına aslında o kadar gerek yok. Hiç şüphesiz meydana gelen ölümler için üzüntü belirtilir, ölenler ve geride kalanlar, çaresizlikten ötürü dinini değiştirip yeni kimlik edinmek zorunda kalanlar adına empati yapılır. Bütün bunlar insan olmanın bir gereği olarak da söylenebilir. Ancak bugün bir Ermeni soykırımı olduğu görüşünü benimseyenler ekseriyetle Türkiye’nin en azından özür dilemesi gerektiğini de iddia ediyorlar. Buna göre bu son derece masum bir istek ve onca mağdurun hatırasında bunu esirgememek gerekiyor. Bu son derece mantıklı ve insani bir yaklaşım gibi görünebilir. Ancak devlet için özür çok daha farklı bir anlam ifade eder. Kaldı ki devletin özrünün insani bir tarafının olacağını düşünmek de çok mantıklı değildir.
Türkiye Ermeni Soykırımını kabul ederse ne olur?
Basitçe ve kısaca söylemek gerekirse yalın bir özür doğrudan doğruya Ermeni soykırımının Türkiye tarafından tanındığı anlamına gelir. Ermeni soykırımının tanınması da Türkiye’nin sorumlu olduğunu gösterir. Türkiye’nin bir devlet olarak Ermeni soykırımından dolayı uluslararası hukuk nezdinde sorumlu olması en azından yüklü miktarda tazminat ödemesini gerektirir. Türkiye Ermeni soykırımını kabul ederse üç ana talep bulunuyor. Özür dileme ve tanıma, tazminat ödeme ve toprak parçası vermek. Sınırları uluslararası hukuk tarafından tanındığı için toprak parçası vermek çok düşük bir olasılık. Ancak tazminat somut bir çerçeve üzerinde oturan bir ihtimal Türkiye’nin devlet olarak Ermeni soykırımının da sorumlu olduğunu tespiti halinde çok yüklü bir tazminat vermekle mükellef olacaktır. Şahsi meselelerde herkes birbirinden özür dileyebilir ancak devlet adamları bu tür önemli konularda lafını dahi etme hakkına sahip değildir. Yapılacak en küçük hata çok büyük problemlere sebebiyet verebilir.

Ermenistan’ın ermeni meselesine bakışı
Birinci dünya savaşı esnasında Osmanlı Devleti içindeki çeşitli bölgelerden sürgün edilmesi ve katledilmesi Ermenistan ve Ermeniler tarafından Ermeni soykırımı olarak nitelendirilmektedir.
Ermenilere göre bu katliamlarda Jön Türkler tarafından yönetilen Osmanlı hükümeti önemli rol oynamıştır. Bu Ermeni meselesine ilk olarak 1915’te yabancı devletler müdahale etmiştir. Fransa, Rusya ve İngiltere Ermeni halkına karşı “insanlığa ve medeniyete karşı suç”un işlendiğine dair ortak açıklamayı 24 Mayıs 2008’de yaptı. Onlar o dönemdeki Osmanlı hükümetini suçtan sorumlu tutmuştur.

Ermenilerin üzerinde hakim olan söyleme göre Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman Osmanlı Devleti zayıflamaya doğru gidiyordu ve Jön Türkler kendi kalıntılarını korumaya çalışıyordu. Onlar tüm Kafkasya ve Ortadoğu dahil olmak üzere Çin’e kadar uzanan geniş bir coğrafyayı hükmetmeyi hedefleyen Pan- Türkizm politikasını benimsemiştir. Bu politika bütün ulusal azınlıklardan, azınlık statüsünü kaldırılmasını ön görüyordu. Ermeniler bu politikanın gerçekleştirilmesi için en büyük engel olarak görülürdü. Ermeni Soykırımı 1911-12 gibi erken bir tarihte planlanmış olabilir, ancak Jön Türkler, Birinci Dünya Savaşı’nı başlatmak için uygun bir fırsat olarak Ermeni meselesini kullandılar.
Birinci Dünya Savaşının arifesin de Osmanlı Devletindeki Ermeni nüfusu 2 milyondan fazladır.
Ermeniler 1915 ve 1923 yılları arasında yaklaşık 1 buçuk milyon Ermeni’nin öldürüldüğünü iddia etmektedir. Ermeniler diyorlar ki bu süreçte hayatta kalanlar Müslümanlaştırılmaya veya dünyanın birçok ülkesine göç etmeye zorlanmıştır. Ermenilere göre 24 Nisan 1915 tarihi Ermeni nüfusunu yok edilmesini ilk aşamasının başladığı tarihtir. Daha sonra dünyadaki Ermeniler o günü Ermeni Soykırımı anma günü olarak tanımladılar. Ermenilere göre Ermeni Soykırımının ikinci aşaması Türk ordusuna yaklaşık 60.000 Ermeni erkeğinin toplanıp daha sonra silahsızlandırılıp öldürülmesiydi. Üçüncü evresi ise kadınlar, çocuklar ve yaşlıların Suriye’ye tehcir edilmesi ve katledilmesiydi. Tehcir esnasında birçok Ermeniler Türk memurlar ve Kürt ve Çerkez çeteleri tarafından öldürülmüştür. Ayrıca birçok kişi açlık ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Binlerce kadın ve çocuk şiddete maruz kalmıştır. On binlerce Ermeni zorla Müslümanlaştırılmıştır. Ermenilere göre Ermeni Soykırımı’nın son aşaması Türkiye hükümetinin Türkiye toprağı içindeki büyük ölçekli sürgünlerin ve Ermenileri yok etme çalışmalarını inkar edilmesidir. Ermeni Soykırımının uluslararası kamuoyu tarafından tanınmaya devam etmesine rağmen Türkiye çeşitli propaganda ve lobi çalışmalarını yaparak Ermeni soykırımını tanınmasına karşı her şekilde mani olmaktadır.
İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi Uluslararası İlişkiler 4. öğrencisi ve Kafkassam Stajyeri Mücahit Pıçak

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir