KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SORUNU

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SORUNU

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
543 0

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SORUNU
selamielaldı

18 Mart 1848’de açılan Darül Muallimin Rüştiyesi ile başlayan öğretmen yetiştirme politikamız yeterli başarıyı sağlayamayınca 1868’de Darül Muallim-i Sübyan açılır. Açılan yeni okulla batıya uygun düşüncede öğretmenler yetiştirilmek istenmiştir. Ancak bu fikir medresenin tepkisiyle karşılaşınca gerçekleştirilememiştir. Bu tarihe kadar Türkiye’deki eğitim reformları bir yönetmeliğe bağlı olmadan sadece ihtiyaç ortaya çıkan alanlarda parça parça yapılmaktaydı.
1845 yılında Abdülmecid’in çıkardığı bir fermanla maarif meclisi kurularak eğitim problemleri bir bütün halinde ele alınmaya başlanmıştır.
1869 yılında dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa, o günkü Fransız Maarif teşkilatını örnek alarak Maarif-i Umumiye Nizamnamesini çıkarmıştır. 198 maddeden oluşan bu nizamname bugün ki eğitim teşkilatımızda da bulunan eğitim örgütlenmesini de içine almaktadır.
Nizamname eğitim teşkilatını bir bütün olarak ele almakta böylece çeşitli kademlerin öğretmen ihtiyacını da karşılamak bu nizamnamenin bir görevi olmuştur.
Anılan dönemde sadece Osmanlı İmparatorluğu değil, bütün dünya devletleri kadının eğitimini önemli görmemiştir. Bunun sebebi din değildir. Hele İslam dini hiç değildir. Çünkü İslam dini kadın, erkek ayrımı yapmadan okumayı emreder, teşvik eder. İlk defa 1858’de kızlar için bir rüştiye açılmıştır (kız ortaokulları). Bunların öğretmen ihtiyacını karşılayacak kurumlar ancak 1868’de açılıyor.
1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ’ne dayanılarak açılmış olan azınlık ve yabancılara ait okullar kendi düşünce sistemlerine göre öğrenci yetiştirmeye başlayınca Maarif-i Umumiye Kanun’u hazırlanmıştır. 222 maddeden oluşan tasarı yasalaştırılamamıştır. Çünkü meclisteki milletvekilleri patrikhane ve yabancı sefirler kanunun çıkmaması için büyük çaba sarf etmiş ve başarıya ulaşmışlardır. Sık sık Maarif Vekili (Eğitim Bakanı) değişiminin görüldüğü bu dönemde eğitim problemleri içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Dönemde sınav getirilerek öğretmen ihtiyacını karşılamaya çalışılmıştır. Bu nedenle çözüm olarak ehliyetnameli öğretmen yetiştirme yoluna gidilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir. Öğretmen okulları, köy enstitüleri tipinde kurumlar açılmıştır.
Milli Mücadele Dönemi’nde en önemli problem düşmanı topraklarımızdan atmak olduğu için eğitime fazla önem verilememiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra eğitimin önemi anlaşılmış, eğitim problemlerine çok önem verilmiştir.(2)
Bu önemi Atatürk’ün 1923 yılında ki bir nutkunda görüyoruz. ”İşte memleketin sahibi köylüdür. Bugüne kadar bu köylü maarif nurundan mahrum kalmıştır. Öyleyse takip edeceğimiz eğitim politikasında bu cehlini izale etmek için gerekli tedbirler almalıyız.”
1924-1925 yıllarında 25-26 olan öğretmen okulu sayısı 1930’lu yıllarda 11’e kadar düşmüştür. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılınca köyler için yetiştirilen öğretmen kaynağı da kurumuştur. 1953 yılına kadar Köy Enstitüleri Türkiye’nin öğretmen ihtiyacına sayısal olarak katkı sağlamıştır.
1960 yılına gelindiğinde ihtilalden sonra bu Köy Enstitülerinin yeterli katkıyı yapmadığı tespit edilmiş ve yedek subay öğretmenliği ortaya çıkmıştır.1972’ye kadar devam eden yedek subay öğretmenliğinde sadece sayısal olarak problemi çözdüğü görülmüştür.
Asıl sorunun sayısal olarak değil kaliteli öğretmen yetiştirme olduğu anlaşılmıştır.
1975-1980 yılları yükseköğretimde siyasallaşma, karışıklık yıllarıdır. Öğretmen ihtiyacının karşılanması için “hızlandırılmış eğitim” gibi kısa süreli öğretmen yetiştirme uygulamaları hayata geçirilmiş ama bu da öğretmen kalitesinin düşmesine sebep olmuştur.
1982 de öğretmen yetiştirme görevi Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak üniversitelere verilmiştir. 1932’de 17 tane olan Eğitim Yüksek Okulu sayısı 1990’da 24’e ulaşmıştır.
Öğretmen yetiştirme konusunda sorumluluğun üniversitelere devredilmesi, alanında özerkleşmesi, uzmanlık alanı haline gelmesi olumlu bir sonuç doğurmuştur.
Eğitim Fakültelerine hâkim olan düşüncenin geleceğe de hâkim olacağı bir gerçektir. Bunu bilen ve ülkemizin geleceği hakkında söz sahibi olmak isteyen odaklar bu fakültelere etki etmeye başlamıştır.
Öğretmen yetiştirme programları ülkenin ihtiyaçları giderici önlemlerle yürütülürken 28 Şubat süreci ile beraber ülke sorunları ile dertlenen insanlar işlerinden atılmaya başlandı, emekleri yok edildi. Öğretmen yetiştirme konusundaki hafızası silindi. Ülkenin geleceği karanlık ellere teslim edilmeye başlandı. Uygulanan programlar ve içerikler değiştirildi. Yetişmiş hoca kadroları yok edildi. Bu haliyle geleceğe yön vermesi gereken öğretmenlerin yetiştirilmesi engellenerek bırakın geleceğe yön vermek kendi yollarını dahi bulamayan eğitim kadroları görev alamaya başladı. Milli Eğitimin genel amaçlarıyla bu amaçları uygulayacak eğiticiler arasında bağ koptu. Daha sonra yapılan düzenlemelerle o kadar çok eğitim fakültesi açıldı ki öğretmen ihtiyaç fazlası durumu ortaya çıktı. Fakat eğitim seviyesi de o oranda düştü.
Eğitim sisteminin birçok eksiği olduğu aşikârdır. Bunların en önemlisi yetiştirilen öğretmenlerin milli yönünün eksik olmasıdır. 28 Şubat’la beraber Eğitim Fakültelerinin tahrip edilmesi 1800’lü yılların konjonktürüne geri dönülmesine sebep oldu. Yerli ve milli bir karaktere sahip eğitimciler yerine güncel politikalara göre konum alan tuhaf bir anlayışta öğretmenler ortaya çıktı.
Eğer huzur, mutluluk, birlik, kardeşlik isteniyorsa önce genç nesilleri yetiştiren öğretmenlerin milli hassasiyetlere sahip insanlar olması gerekmektedir.(1)
2012-2013 Eğitim-Öğretim yılının başlaması ile beraber 6287 sayılı kanun, halk arasında 12 Yıllık Zorunlu Kademeli Eğitim Sistemi, yürürlüğe girerek eğitim sisteminde köklü bir değişikliğe gidilmiştir.
Bu değişiklik bazı sorunları da beraberinde getirmiştir:
– Eğitim paydaşlarının yeterli bilgilendirilmemesi
– Yeni sisteme uygun norm kadroların oluşturulamaması
– Fiziki şartların yetersizliği
– Ders giriş-çıkış saatlerindeki sorunlar
– Doküman-ders kitabı ile ilgili sorunlar
Bu sorunlar bazı bölgelerde pilot uygulama yapılıp daha önceden tespit edilebilinecekken bu uygulama yapılmamış, eğitim öğretimin ilk yılında büyük bir karmaşaya sebep olmuştur.
Eğitim paydaşlarının(idareci-öğretmen-öğrenci-veli) bilgilendirilememesinin yanında fiziki şartların da uygun olmaması içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Türk Eğitim Sistemi’nde, hükümet olan her siyasi oluşum kendi insan tipini yetiştirmek, oluşturmak amacıyla değişikliğe gitmiştir. 1980 ve sonrası programlar(1997-2002) buna örnek teşkil etmektedir.

Asıl amacın her bireyin topluma katkı sağlaması, değişikliklere (toplumsal-teknolojik ve ekonomik) uyum sağlayabilmesi, ortak bilgi ve becerilerinin oluşturulması olduğu söylenegelmekte fakat bu amaca uygun programlar oluşturulamamaktadır.
Çözüm önerileri:
1. Yeni uygulamalar bilimsel kurullar tarafından değerlendirilip zorunluluğu saptandıktan sonra yürürlüğe girmelidir.
2. Uygulanacak sistem halihazırdaki öğretmen yetiştirme programlarına uygun olmalıdır.
3. Düzenli aralıklarla paydaşlara anketler yapılmalı dönütler bilimsel verilere çevrilmelidir.
4. Sistemin amacı ve politikası açık ve anlaşılır bir şekilde paydaşlara bildirilmelidir.
5. Eğitimde var olan siyasallaşma engellenerek liyakati esas alan görevlendirmeler yapılmalıdır.

Kaynaklar
(1)Prof. Dr. Mehmet Dursun Erdem
(2)Mustafa Durmuş Çelebi

Hazırlayan
SELAMİ ELALDI

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir