KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Gayana Yüksel: Rusya Kırım’ı tamamen askerî bir bölge haline getirdi

Gayana Yüksel: Rusya Kırım’ı tamamen askerî bir bölge haline getirdi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 32 dk okuma süresi
319 0

Kırım’ın işgali unutturulmaya mı çalışılıyor? Kırım neden bu kadar önemli? Donbas’taki gerginlik gelecekte bölgeyi nasıl etkileyecek? Rusya neyi amaçlıyor? Avrupa/ABD ve Rusya güçlerinin çekişmesine maruz kalan Ukrayna’nın geleceği nasıl şekillenecek? Merak edilenleri Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Üyesi Doç. Dr. Gayana Yüksel ile konuştuk.

20 yıllık akademik çalışmalarını Kırım tarihi ve meselesi üzerine yoğunlaştıran, Kırım Tatarlarının siyasî organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi Üyesi ve Kırım Haber Ajansı kurucusu Doç. Dr. Gayana Yüksel aynı zamanda Tavriya Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Yüksel Kırım’ın özellikle Türk tarihindeki öneminden bahsederek konuşmasına başladı.

“Kırım Tatarları; kökenleri 13’üncü yüzyılda Kırım yarımadasında oluşmuş, kadim ve Türkî bir halktır.”

“Öncelikle röportaj fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bizim için özellikle Türkiye’ye Kırım meselesini anlatmak çok önemli.

İsmim Gayana Yüksel. Kırım Tatarıyım. Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) üyesiyim. 2013 yılında seçildim. Şu anda da görevime devam etmekteyim. Aynı zamanda 20 yıllık bir akademik kariyerim var. Şuanda Tavriya Milli Üniversitesi’nde doçent doktor ünvanıyla öğretim üyeliği yapıyorum. Şuan bir taraftan profesörlük ünvanı kazanmak için bir tez çalışmam var bu da tabi ki Kırım’ın işgali üzerine.

Kırım Osmanlı İmparatorluğu’nun çok mühim bir noktasıdır. Neresidir Kırım? Karadeniz’in öbür tarafıdır. Tartışılır tabi ki ama Sinop’tan Karadeniz’e baktığınız da bir ihtimal Yalta ışıklarını görmeniz mümkün. Dediğim gibi özellikle Osmanlı tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir Kırım. Kırım Tatarları; kökenleri 13. yüzyılda Kırım yarımadasında oluşmuş, kadim ve Türkî bir halktır. Bizim Türk dünyasıyla –özellikle Türkiye ile- hem soy olarak hem din ve dil akrabalığı olarak çok ciddi bir bağlantımız vardır.

Kırım Tatarlarının tarihinde devletçilik de vardır. 13’üncü ve 18’inci yüzyıllar arasında Kırım Hanlığı hüküm sürmüştür. Başarılı da bir yönetim anlayışı güdülmüştür. Ancak ne yazık ki bazı tarihsel bilgilere çok zor ulaşılıyor. Çünkü Rusya İmparatorluğu Kırım’a girdikten sonra neredeyse tüm kaynaklar yok edilmeye çalışılmış. Şuanda da ulaşabildiğimiz tarihsel verileri toparlamaya çalışıyoruz.

1783’te Kırım, Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak ediliyor. Daha sonra Küçük Kaynarca Antlaşması oluyor ve 1792’de Yaş Antlaşması ile Rus İmparatorluğu bu meseleyi bitmiş/kapanmış bir mesele olarak değerlendiriyor. İşte o dönemden bu yana Kırım Tatarları için 300 yıllık bir kara dönem başlıyor. Çok sayıda Kırım Tatarı, Kırım yarımadasını terk etmek zorunda kalıyorlar. Mesela Türkiye’de şu an tahminlere göre 4-5 milyonluk bir Kırım Tatarı nüfusu var. Uzmanların görüşü bu yönde.

Örneğin merhum tarihçi Prof. Dr. Kemal Karpat kaynaklarında bu şekilde ifade ediyor. Tüm bunlar Rus ilhakının neticeleridir. Maalesef Kırım Tatarları kendi öz topraklarını zorla terk etmek zorunda kalmışlardır. Yıllardır bu topraklar üzerinde çok oyun oynandı; ilhaklar, insan haklarının hiçe sayılması ve daha nice zulümler… Ve git gide de maalesef Kırım’da Tatar Türkü nüfusu azalmaktadır.

Ben tekrar yine biraz geriye; 19’uncu yüzyıla dönmek istiyorum. Bu yüzyıl Kırım Tatarları için bir uyanış devridir. Bu devirde, ‘ulu ziyalımız’, merhum İsmail Gaspıralı hareketi başlıyor. Tercüman Gazetesi’ni çıkartıyor ve halkı şuurlandıracak, cesaretlendirecek birçok çalışmaya imza atıyor. Bununla birlikte halkımızda manevî bir uyanma gerçekleşiyor. Tercüman Gazetesi’nin ve halkın uyanışı için atılan tüm adımların nasıl önem arz ettiğini hepimiz biliyoruz.

Hızlıca üzerinden geçersek; 20’nci asırda çok yoğun geçiyor. Aynı zamanda çok da trajedik bir devirdir bizim için. Biliyorsunuz 1917’de Kırım Tatarları kendi cumhuriyetlerini kurmaya çalışıyorlar. Ancak ne yazık ki başarılı olamıyor bu deneme. Çünkü ilan edilen cumhuriyet Bolşevikler tarafından yok ediliyor ve liderimiz Numan Çelebi Cihan öldürülüyor. Daha sonra Kırım bir yarımada olarak Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak kabul ediliyor. Sonrasında Kırım Özerk Cumhuriyeti kuruluyor 1921’de. Ve 1920’li yıllarda kısa bir kültür, uyanış devri yaşanıyor Kırım Tatarlarının tarihinde. Daha sonra da baskı dönemi başlıyor.

1939 yılında başlayan II. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından Kırım tamamen işgal ediliyor. 1944’te Nazilerden temizlendikten sonra ise çok acımasızca, vahşice ve haksız bir şekilde Kırım Tatar Türkleri Orta Asya ve Sibirya bölgelerine sürgün ediliyorlar. Bu bizim 20’nci yüzyıla dair en büyük trajedimiz ve acımızdır.

1950 ve 1960’lı yıllara gelindiğinde ise bu yıllar Kırım Tatarlarının millî hareket dönemidir. Halkımızın anavatan Kırım’a dönmek üzere mücadeleleri başlamıştır. Gerekli adımlar atılmaya başlanmıştır. Ve bu adımlar meyvesini veriyor; 1980’li yıllarda Kırım Tatarlarının Kırım’a ‘avdeti’ yani dönüşü başlıyor. Bu sayede biz 1991 yılından beri Ukrayna Cumhuriyeti içinde yaşayan bir halkız. 1991’de Ukrayna’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle Kırım bir yarımada/bölge olarak bu devletin içinde yerini alıyor.”

“Kırılma noktası 2007’de başladı.”

Doç. Dr. Gayana Yüksel, 2014 işgaline giden sürecin 2007 yılında yaşanan gelişmelerle başladığını vurguladı.

“Kısacası çok zor dönemler geçirdik. Tüm bunlara rağmen evlerimizi tekrar kurup, vatanımızı tekrar inşa edip, üniversiteler, hastaneler, tiyatrolar kurup ayağa kalkarken 2014’te tekrar Rus işgali başladı!

7 yıldır devam eden bu işgalden bahsetmek istiyorum biraz. Bugün bu konu özellikle Rusya tarafından unutturulmaya çalışılıyor. Rusya istiyor ki Kırım artık hiç konuşulmasın unutulsun. 2014’te referandum geçti iş bitti maskesiyle tüm dünyaya bu meseleyi unutturmaya çalışıyor. Tüm bunların tartışılması, konuşulması ve bu işgalin gündemden düşürülmemesi gerekiyor.

Kırım Ruslar için Sovyetlerden hatta daha öncesi dönemden beri hep çok önemli bir bölge olmuştur. Biliyorsunuz Rusya asırlardır sıcak denizlere açılmak istemiştir. Bu konuda da Kırım hep mühim bir nokta olmuştur. Kırım ayrıca Batı Avrupa’ya da Orta Asya’ya da yakın bir bölgedir. Dolayısıyla Rusya Kırım’dan asla vazgeçmeyecektir. Aslında sadece Kırım değil bütün Ukrayna’yı kontrol etmek istemektedir. Haritaya dikkat ederseniz Ukrayna iki büyük güç arasında olan bir ülkedir; tampon bir bölgedir yani. Rusya’nın buradaki amacı hep; Kırım, Sivastopol ve Ukrayna’yı kontrol altında tutmak olmuştur.

Son işgalin sebeplerine biraz değinecek olursak, Ukrayna’da Batı’ya daha çok entegre olmak isteyen topluluklar vardı. Bu sürecin kırılma noktası 2013 yılında Meydan Devrimi veya Onur Devrimi ile oldu. Ancak burada şuna dikkat etmek gerekir ki bu süreç aslında 2013 yılında değil 2007 yılında Ukrayna’nın buna adım atmasıyla başladı. O zamanlar Paris’te üst düzey bir toplantı gerçekleştirildi. Ukrayna orada AB’ye girmek istediğini bildirdi ve bunun çalışmalarını başlattı.

2013 yılına gelindiğinde bir ortaklık antlaşması imzalanacaktı; ancak durumun bu noktaya gelmesine kadar Ukrayna ve Avrupalı devletler arasında yaklaşık 30 toplantı gerçekleştirildi. Kanunlar yapıldı, çok çeşitli reformlar gerçekleştirildi… 2013 yılının kasım ayına gelindiğinde antlaşma imzalanması bekleniyordu. Bu bir ilk adımdı. Ancak imza töreninden bir iki gün önce Ukrayna Bakanlar Kurulu’ndan bir açıklama geldi. Açıklama tabi herkesi şaşırttı. Çünkü Ukrayna’nın buna hazır olmadığı, birçok reforma ihtiyaç olduğu söylenerek imzanın atılmayacağı söylendi. İşte bunu protesto etmek amacıyla Meydan Protestoları başladı. Rusya tüm bu yaşananları ve Meydan Protestolarını bahane ederek Kırım’ı işgal etti. O dönemin Cumhurbaşkanı Ukrayna’yı terk ediyor. Donetsk’ten Kırım’a geçip Rusya’ya götürülüyor ve Rusya’da gizli bir talimatla Kırım işgali süreci başlıyor.

Kırım’ın işgalini Rusya şu an sanki bir halk isteğiymiş gibi lanse ediyor. Bütün uluslararası teşkilat ve platformlarda böyle göstermek istiyor. Ancak bütün vakalar bizim gözümüzün önünde olmuştur. Bu Rus ordusu ve istihbaratı ile gerçekleştirilmiş tam bir askerî operasyondu.

Bu operasyon/işgal tam olarak 20 Şubat 2014 tarihinde iki şehirde başladı; Sivastopol ve Kerç. Kerç’te devlet dairelerine Rus bayrağı takıldı. Sivastopol ise çevrildi ve ‘Biz artık Ukrayna’ya bağlı değiliz, kendi halk cumhuriyetimizi oluşturacağız.’ diye ilan edilerek süreç başladı. Daha sonra 26 Şubat 2014’te yaklaşık 5,000 Kırım Tatarı ve Ukrayna vatandaşı Kırım Parlamentosu’nun önünde miting düzenledi. Parlamento o gün çok sinsi ve asla kabul edilemez kararlar aldı. Bizim yardıma ve korumaya ihtiyacımız var diye Rusya’ya başvuruda bulunacaklardı! İşte bu karara karşı, bu kararı kabul ettirmemek içim miting düzenledik. Bu mücadelemiz başarılı oldu ve parlamentonun bu kararı geçerli olmadı. Fakat ertesi sabah öğrendik ki Kırım’ın başkenti Simferopol’un Bakanlar Kurulu ve Parlamento binaları işgal edilmiş ve kapatılmış. Gece vakti sinsice ve hukuksuzca askerlerin baskınına uğramış binalar ve Ukrayna bayrağı indirilerek Rus bayrağı göndere çekilmiş. Daha sonra Rus askerler –biz asker olduklarını sonradan öğrendik; çünkü o zaman asker olduklarına dair hiçbir emareleri yoktu- Kırım’ın birçok stratejik noktasını kontrol altına almaya çalıştılar.

Gidişat şöyleydi: önce devlet binaları, medya kuruluşları ve stratejik noktalar… Ondan sonra bütün kurum ve kuruluşları ele geçirdiler. İşgal bu şekilde başladı. Şu anda işgalin 7’nci yılını yaşıyoruz. Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum; 7 yıl içerisinde Ukrayna en yüksek seviyede bütün yetkili ve etkili olan uluslararası teşkilatlardan, parlamentolardan destek aldı. Yani gözden geçirirsek bu zamana kadar 9 tane BM kararı, 20 tane Avrupa Parlamentosu kararı, 15 tane Avrupa Konseyi kararı, 7 AGİT kararı, 12 UNESCO kararı, çok sayıda NATO kararı ve açıklamaları ile Ukrayna’ya desteklerini gösterdiler. Kırım’ın işgali konusunda böyle bir uluslararası hukukî platform oluştu. Onun dışında da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Ukrayna, Rusya’ya karşı 4 tane dava açtı ve 4 bin kişi kendi başvurularını yaptılar, 2014’ten sonra. Onun da dışında Avrupa Kriminal Mahkemesi’nde Rusya’ya karşı bir dava sürüyor.

Demek istediğim, bu zamana kadar hukukî ve uluslararası ilişkiler tarafından Kırım’ın işgali asla kabul edilmedi. Şu anda da Kırım hala Ukrayna toprağı olarak geçiyor fakat de-facto. Orada da Ruslar bulunuyor ve o bölgeyi kontrol ediyorlar.”

“Rusya Kırım’ı tamamen askerî bir bölge haline getirdi!”

Doç. Dr. Yüksel 2014’te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’ın bugünkü neticelerini de ele aldı. Kırım’ın demografisini tamamen değiştirmeye çalışan Rusya’nın 7 yıl içerisinde yaklaşık 500 bin kişiyi Kırım’a yerleştirildiğini ifade ederken, yine işgalden beri –ekseriyetle Kırım Tatarı olmak üzere- 183 kişinin siyasî mahkum edildiğini, 40 kişinin ise kayıp olduğunu ve ölü ya da diri bulunamadığını belirtti.

“Neticelerden bahsetmek gerekirse ve jeopolitik bakımdan meseleye yaklaşırsak şuna bakmamız gerekir: 2014 tarihli Kırım işgali, 20’nci asrın sonu ve 21’inci asrın başlangıcının çok benzersiz bir olayıdır. Çünkü II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan statüko ile ülkeler arasında yazılmayan ama kullanılan ilkeler yok edildi. Sınır bütünlüğüne saygı, savaş araçlarının kullanılmaması, uluslararası haklara saygı duyulması gibi ilkeler vardı. Tabii ki kanun olarak biz bunları hiçbir yerde görmüyoruz. Böyle bir kanun kabul edilmedi veya anlaşma yapılmadı. Fakat Avrupa’da ülkeler bu ilkelere göre siyasetlerini yürütüyorlardı. 2014 senesinde bu durum yok edildi.

Kırım Rusya için çok mühim bir noktadır. Eski Sovyetler Birliği topraklarında böyle problemli olan Rus askerlerini geren ve Rusya siyaseti yürütülen birkaç bölge var. Prydnistrov’ya, Transdinyester, Abhazya, Güney Osetya, Kırım, Donbas bölgesi… Dikkat ederseniz buralarda her yerde Rus askerleri var. Rusya buraları bir bomba gibi tutuyor, çünkü her an patlayabilir. Dikkat edin o bölgelerde, birçok yerde referandumlar geçti ve orada yaşayan halklar güya Rusya’ya girmek istedi. Fakat Rusya Federasyonu Kırım’ı kendi bölgesi olarak, kendi toprağı olarak kabul ediyor. Şu anda Kırım Özerk Cumhuriyeti, Rusya’nın 84’üncü bölgesi. Sivastopol şehri ise 85’inci bölgesi. Bunun neticeleri ortada; militarizasyon, devlet finansmanlığı, entegrasyon… Onlar Kırım’ın entegrasyonunun bittiğini iddia ediyorlar. Yani her bir bakımdan; ekonomi, siyaset, kültürel, entelektüel, enformasyon bakımından Kırım artık Rusya’ya girdi; Rusya’nın parçası ve bu süreç bitmiştir, artık bunu konuşmaya gerek yok diyorlar. Bütün bunlar Kırım’ın Rusya için ne kadar önemli olduğunu gösteren kanıtlar.

Rusya geçen sene 1 Nisan’da bir referandum geçirdi ve referanduma dayanarak birçok değişiklik yaptı.

Kırım konusunda dikkat çeken iki nokta vardı. 1) Rusya bütünlüğünü reddetmek, konuşmak, tartışmak suçtur. Bunu yapan önce uyarı daha sonra 10 yıllık hapis alır. 2) Uluslararası haklar 2’nci plana düştü ve 1’inci sırada onların koydukları kanunlar ve hukukî sistemin olduğu kabul edildi. Bütün bunlar Kırım’ın Rusya için önemi belli eden deliller. Fakat 7 yıllık neticeleri nedir? 7 yıl nasıl geçti? 2014’te Kırım için yapılan tahminler gerçek oldu mu olmadı mı? Bunlara da bakmak lazım.

Aslında o zamanki olaylar çok hızlı bir şekilde gelişti. 20 Şubat’ta işgal başladı, 16 Mart’ta referandum yapıldı ve 18 Mart’ta Putin Kremlin’de büyük bir törenle anlaşma imzaladı ve Kırım’ı Rusya içerisine kabul etti. Ama ona rağmen, o zaman bir sürü tahminler yapıldı. Kırım’ın geleceğinin nasıl olacağı yönünde ve Kırım’ın Rusya’nın bir parçası olması halinde yarımadanın nasıl bir geleceğinin olacağı yönünde tahminler yapıldı.


Bu kısa süre içerisinde yapılan tahminlerin hemen hemen yüzde 99’u gerçek oldu.

Rusya, Kırım’ı tamamen askerî bir bölgeye çevirdi. Şu anda Kırım sadece Ukrayna’yı değil tüm Karadeniz bölgesini, yakın doğuyu, Orta Doğu’yu, Avrupa’yı tehdit eden bir bölgedir.
Kırım’da olan altyapıyı tamamen değiştirdi. Bölge artık bir turizm bölgesi değil; askerî bir bölge haline geldi. Orada yapılan büyük inşaatlar, büyük çalışmalar bu amaçla yapılıyor (Kırım Köprüsü, Tavrida Yolu, çok sayıda inşaat). Hepsi Kırım’ı askerî bir üsse dönüştürmek için yapılıyor. Kırım’a yaklaşık 100 bin asker girdi deniliyor, bu rakamın doğruluğunu bilmek zor. Çünkü Ukrayna Kırım’a ulaşamıyor. Rahat bir şekilde oraya girip araştırma yapmak zordur. Fakat bize gelen malumatlara ve takip ettiğimiz kaynaklara göre Kırım’da Rus askerlerinin sayısı ciddi oradan arttı.
Rusya Kırım nüfusunu tamamen değiştirmeye çalışıyor. 7 yıl içerisinde yaklaşık 500 bin sivil kişi Kırım’a yerleştirildi. İşgalden önce Kırım nüfusu yaklaşık 2 milyon kişi iken şu anda 2,4 milyon kişi. Rusya demografik yapıyı değiştirmeye çalışıyor. Ukrayna tarafını tutan insanlara baskı uygulayıp onları bölgeden atmaya çalışıyor. Kendi vatandaşlarını bölgeye yerleştiriyor. Bu da bir siyaset. Yarın öbür gün Kırım’la alakalı 2’nci bir referandum dünya tarafından kabul edilirse bunu düşünmek biraz zor, aslında kabul edilmeyen bir şeydir ama olursa eğer Rusya bu adamlarını kullanacak.
2014 senesinde Rusya Kırım’a girerken, çok büyük bir propaganda yapıyordu. İki-üç gün içinde Rusya Kırım’a girdi ve çok sayıda propaganda programları açtı. O propaganda programlarında Kırım’ın geleceği ne kadar parlak olacak, bölge ekonomik olarak ne kadar gelişecek, ne kadar güzel bir turizm bölgesi olacak şeklinde açıklamalar yapılıyordu. Bir sürü sayıda Kırım’da yaşayan ve Moskova’dan gelen propagandistler bu işi yapıyordu. Bu plan; mahvoldu, yok edildi. Kırım, Rusya’nın parlak ekonomik bölgesi olmadı. Şu anda yaptırım altında olan bir bölge. Rus bankaları oraya girmiyor, uluslararası şirketler orada faaliyet göstermek istemiyor. Çünkü Kırım uluslararası yaptırım altında ve şu anda bunlar bitecek ya da bitecek diye bir düşünce yok. Her yıl Avrupa, ABD Kırım’a karşı olan yaptırımları, Rusya’ya karşı olan yaptırımları uzatıyor. Dolayısıyla bütün bunlar tahmin edilen ve 2014 senesinde söylenen şeylerdi. 7 yıl sonra bunlar gerçek oldu.

Orada yaşayan Kırım Tatarlarının durumuna dikkat çekmek istiyorum. 2014 senesinde Kırım Tatarları siyasî bir güç olarak, birleşen bir etnik grup olarak işgale karşı çıkıyorlardı. Bize soruyorlar sizin için ne farkı var? Rusya da devletiniz Ukrayna da devletiniz neden bu işgale karşısınız? Neden Rusya’nın buraya gelmesine karşısınız? diye. Bunun cevabı çok kısa. Bizim iyi bir tarihî hafızamız var, biz öncelikle Rusya İmparatorluğu sonra Sovyetler Birliği şimdi ise Rusya Federasyonu’nun bize ne yaptığını çok iyi hatırlıyoruz ve biliyoruz. Bizim 1944 sürgününü bilen ve sürgünde çocukluğunu yaşayan dedelerimiz hayatta ve onlar Rus askerlerin silahla evlere girişinin ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Dolayısıyla asla ve asla 2014’te o Rus askerlerini gördüğümüzde kesinlikle buna karşıydık. Kırım Tatar Milli Meclisi siyasî bir organ olarak yegane kalan siyasî faaliyet gösteren bir organ oldu. O zaman kimse kalmadı orada. Siyasî bir organ olarak meclis faaliyetini gösteriyordu. 15 Mart’a sözde referandumdan bir gün önce biz hepimiz referanduma katılmama çağrısı yaptık. Bu referandumun bizim kanunlarımıza ve geleceğimize karşı olduğunu söyledik. Böylece Kırım Tatar Milli Meclisi Rusya’nın düşmanı oldu ve şu anda bu meclis Rusya tarafından bir terörist teşkilatı olarak gösteriliyor. Faaliyetleri yasaklandı. Kırım’da kalan üyelerimiz sıkı kontrol altında.

Şu anda Kırım Tatar Milli Meclisi’ne mensup üyeler ve liderler faaliyetlerine devam etmektedir. Ukrayna’dan yapıyorlar çünkü Kırım’da bunu yapmak mümkün değil. Dolayısıyla bütün bunları düşünerek Kırım Tatarlarının Rusya Federasyonu ve işgalci hükümet tarafından bir düşman gücü olarak görülüyordu. 7 yıl içerisinde bizim halkımıza uygulanan politika bunu gösteriyor. Sadece rakamlara baktığımızda Kırım’da işgalden dolayı 40 kişi kayıp. Ne ölü ne canlı bulunmuyor ve bunların büyük bir kısmı Kırım Tatarıdır. Kırım’da işgalden sonra 183 siyasî mahkum var. Bu insanlar hapisteler. Onlara karşı davalar açıldı. Mahkeme kararları da 15-20 yıllık hapis cezaları gibi ciddi kararlar ve bunların da büyük kısmı Kırım Tatarları. Sadece rakamlar açısından bile ele alındığında Kırımda işgalden dolayı 40 kişinin kayıp olması karşımıza çıkıyor. Çoğunluğu Kırım Tatarı olan bu kişilerin sağ mı ya da ölü mü olduklarına dair bir bilgi yok. Buna ek olarak Kırımda işgal sonrası 183 siyasî mahkum ortaya çıktı, bu insanlar şuan hapiste kalmaya devam ediyorlar. Yine büyük kısmı Kırım Tatarı olan bazı kişilere çeşitli davalar açılmış ve mahkeme kararları sonucunda bu insanlar 15-20 yıllık hapis cezalarına çarpıtılmışlardır. Kırım Tatarlarına ait mekanlara, evlere, teşkilatlara 1500’e yakın baskın ve arama yapıldı. Babalarının hapse girmesi sonucu 200 çocuk ‘yetim’ kaldı.”

“Donbas ve Kırım için Ukrayna bugüne kadar 3 platform kurdu.”

Donbas’ta yaşanan gerginliğe de değinen Doç. Dr. Gayana Yüksel, Rusya’nın çevreleme politikalarının hangi bahanelerle üretildiğine de örnekler verdi. Rusya’nın Ukrayna’da ‘Rusça konuşan insanları’ koruma bahanesiyle askerî harekatlara başladığını hatırlatan Doç. Dr. Yüksel, Türkiye’ye de uyarı ve tavsiyelerde bulundu.

“Her ne kadar Rusya bölgede Kırım Tatarlarının dilini resmî devlet dillerinden biri olarak kabul etse de bu yalnızca bir göz boyama hamlesi. Çünkü Kırım Tatarlarının dili hiçbir devlet kurumunda kullanılmamakta. Kırım Tatarcasını öğrenmek isteyen çocuklar ve çocuklarına bu dili öğretmek isteyen aileler ise bir baskı ile karşı karşıya kalıyorlar. Ukrayna yönetimine nazaran, şimdiki durum içerisinde Kırım Tatarcası öğrenen çocukların oranı 2 kat azaldı. Bütün bunlar 7 yıllık işgallerin sonuçlarındandır. Aralarında millî liderimiz Mustafa Abdülkerim Cemiloğlu da olmak üzere çok kişinin Kırım’a girişi yasaklandı.

Peki Kırım Ukrayna’ya nasıl geri dönecek; insanlar bu soruyu yöneltiyor. Bu sorunun cevaplanmasının hem kolay hem de zor tarafları var. Kırım’ın iade edilmesi için iki yol karşımıza çıkıyor; ilki askerî yol ki burada Ukrayna ile bir savaş söz konusu olacaktır. İkinci yol ise diplomasi yoludur. Bu iki seçenek haricinde bir yol yok. Savaş belirli bir düzeyde askerî güç gerektirdiğinden ve Ukrayna’nın bu seviyeden şimdilik yoksun oluşu gibi sebeplerden ötürü savaş seçeneğini Ukrayna, gündeminden uzak tutuyor. Birçok alanı içine alan diplomasi seçeneğinde ise Ukrayna’nın kendi çalışmaları devam ediyor. Bu zamana kadar Ukrayna Donbas ve Kırım konusunda 3 tane platform kurdu. Bunlar arasında uluslararası düzeyde yer alan Norman Formatı; Fransa, Almanya ve Ukrayna bu birliğe dâhil oldu. İkincisi ise Üçlü İrtibat Grubu, Ukrayna bunun içerisinde yer alıyor. Rusya ise bu gruba Donbas’ta oluşturulan, kabul edilmeyen cumhuriyetleri dâhil ediyor ve ayrıca direkt olarak Kırım konusunu masaya yatırmak istemiyor. Son zamanlarda oluşturulan 3’üncü format ise Kırım Platformu. Bu platform hususen Kırım meselesini konuşacak bir uluslararası platform olarak biliniyor. Platformun 23 Ağustos 2021 tarihinde toplanması ve yapılacak toplantıya Türkiye’den de temsilcilerin katılması bekleniyor.

Son zamanlardaki Rus askerî hareketliliğinin geçmişteki alışılagelen faaliyetlerden farkının, söz konusu askerî birlik hareketlerinin artık sadece Kırım ve Donbas bölgelerinde değil, bütün Ukrayna sınırlarında sanki Ukrayna’yı çevrelercesine bir çerçeve çizmesi olduğu ifade ediliyor. Her ne kadar durum böyle olsa da Ukraynalı yetkililer ve kimi uzmanlar Rusya’nın bir askerî saldırı operasyonuna kalkışmayacağını düşünüyorlar. Bu saldırmazlık durumunu ortaya çıkaran sebepler arasında 2014’teki Ukrayna ordusu ile şimdi Ukrayna ordusu arasındaki farklar yer alıyor. Şuan ki ordu herhangi bir saldırıya cevap vermeye hazır bir ordu. Ordu ciddi bir modernleştirme ve eğitimden geçmenin yanında olası bir savaş durumunda NATO gibi çeşitli müttefiklere sahip. Aslında Rusya zaten halihazırda Ukrayna ile savaşta; ancak bunu resmen kabul etmekten kaçınıyor ve süregelen savaşı bir sivil/iç savaş olarak değerlendiriyor. Rusya bahsi geçen askerî operasyonu gerçekleştirir ise bu Ukrayna’ya karşı bir savaş ilanı haline dönüşecektir. 4’üncü sebep olarak ise Kuzey Akım projesi yer alıyor. Rusya bir savaş halinde bu projenin tehlikeye girmesini istemeyecektir.

Ukrayna’nın dış politikasında Türkiye’nin rolü çok önemli. Aynı zamanda Türkiye’nin süreç içerisindeki tutumunu bütün Ukrayna umut verici olarak değerlendiriyor. Uluslararası bütün çalışmalarda da Türkiye; Ukrayna ve Kırım’dan taraf oluyor.

Son olarak Rusya’nın özellikle Ukrayna’da gerçekleştirdiği kimi askerî harekâtlarda, vatandaşlarını değil ‘direkt olarak Rusça konuşan insanları savunduğuna yönelik’ argümanı dikkat çekiyor. Yani Rusya diyor ki ben aynı dili konuştuğum insanları savunuyorum.

Bugün ise çok sayıda Rus vatandaşı Alanya, Antalya gibi bölgelere yerleşiyorlar. Türkiye’nin güneyinde bazı bölgelerde artık Ruslara yönelik okullar var, hatta bazı bölgelerde çift muhtarlık sistemi var! Türkiye’de kimi bölgelerde yüksek sayıda Rusça konuşan bir topluluğun bulunması, gelecekte Türkiye’nin de bu konuda tedbirler almasına ve bazı stratejik düşünceleri ortaya koyup hazırlıklı olmasını zorunlu kılabilecektir.”

https://www.savunmatr.com

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir