KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Galip Çağ: Yeni Bir Öteki Olarak “Batı Balkanlar” Kavramına Dair

Galip Çağ: Yeni Bir Öteki Olarak “Batı Balkanlar” Kavramına Dair

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
425 0

Daha önce, bu platformda kaleme aldığımız bazı çalışmalarda sıklıkla ifade etmiştik ki; bugün Balkanlar olarak adlandırılan Avrupa topraklarının “Batı Medeniyeti“nin dışında tutulmasının en kolay yolu, onu asla tam manası ile tanımlamamak olarak belirlenmişti. Bu manada ne coğrafik belirlemeler ne de tarihi art alan, burayı asla tam manası ile konumlandırmayı başaramadı. Kaldı ki yine bize göre Türk/İslâm/Osmanlı mazisinin tesiri ile zaten mutlak olmayan Doğu ve Batı kavramları, bölgeyi bu iki kavram arasındaki sınır olarak da belirledi. Küresel politikalar ve uluslararası anlaşmalar bağlamında ve dahi kendi içimizdeki –maalesef- romantik/nostaljik bakış açıları ile bu ayrımı da hiçbir zaman tam manası ile tespit edemedik. Biz bu belirsizlik ve konumlanamazlık durumu ile baş etmeye çalışırken de yakın zamanlarda dile getirilen yeni bir tanımlama giderek yaygınlık kazanmaya başladı: Batı Balkanlar.

17 Mayıs 2017’de Amerika Birleşik Devletleri, Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’ne bağlı Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi’nde (House of Foreign Affairs Committee, Subcommittee on Europe, Eurasia,and Emerging Threats) Balkanlar üzerine bir oturum gerçekleşir. Konuşmacılar ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Hoyt Ye, Güneydoğu Avrupa Araştırma ve Danışma Şirketi (Southeast Europe Research and Consulting, LLC) çalışanlarından Dr. Gordon N. Bardos, Johns HopkinsÜniversitesi Gelişmiş Uluslararası Çalışmalar Okulu’undan Prof. Dr. Daniel Serwer ve Arnavut Amerikan Yurttaşlık Birliği (İng. Albanian American Civic League) Başkanı Joseph J. DioGuardi’den oluşmaktadır. Panel’in ana teması Balkanlar’daki gelişmeler ve ABD’nin alması gereken politik tavırdır. Bu oldukça olağan zira bölge zaten kadim zamanlardan beri ABD – Rusya çekişmesinin ana merkezi. Nerede ise AB/NATO/Rusya arasındaki hemen her türlü ilişki burası üzerinden koordine edilmekte. Son zamanlardaki uluslararası temaslar bile hep bu amaç üzerinden gerçekleşip okunuyor. Lâkin bu oturum sırasında topyekûn bir Balkan tanımı yerine buna eklenen Batı ibaresi ile birlikte kullanım, sonraki yıllarda AB’nin belgelerine dahi girecek kadar yaygınlaşacaktır. Ve bu elbette bölgede zaten var olan birçok cevapsız soruya da yeni sorular ekleyecektir. Balkanlar neresiydi ki, Batı’sı neresi olacak? Ya da Balkanların Batı’sından kastedilen şey Avrupa kor kültürüne göre daha yakın ve makul bir alan ise yeni öteki ve Avrupalı olamayacak Doğu, Güney hatta Kuzey Balkanlar neresidir? Hatta buna “yoksa Balkanların sınırları yeniden mi çiziliyor“ gibi tahrik edici bir soru da eklenebilecekken, bir sonraki Avrupa Birliği dönem başkanlığını üstlenecek olan Slovenya Başbakanı Janez Jansa’nın, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’e gönderdiği iddia edilen belgenin içeriği, Slovenya medyasında Nisan ayında yayınlandı bile. Evet, belgeye göre, Bosna Hersek’in parçalanması, Bosna Hersek’in iki entitesinden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nin (RS) Sırbistan’a bağlanması, Hırvatların yoğunlukta olduğu kantonların Hırvatistan’a bağlanması ve Kosova’nın Arnavutluk ile birleşmesi planlanıyor. Jansa bu belgenin varlığını yalanlasa da konu Balkanlar ise ateş olmayan yerden dâhi duman çıkabiliyor. Kadı ki buna dair tartışma ve dedikodular çok uzun zamandan beri konuşulmakta.

Biz tüm bu karmaşayı şimdilik, ileride bir analiz yapmak şartı ile kenara bırakarak “Batı Balkanlar neresidir?“ sorusuna dönüyoruz tekrar.

Aslında kavram belli belirsiz olmak kaydı ile 2000’lerden itibaren AB belgelerinde sıklıkla kullanılıyordu. Bu kullanımın AB’nin, Rusya’nın bölgedeki tesiri karşısında belirlediği genişleme politikasına bağlı olarak tasarlandığı da artık çokça dile getirilen bir gerçek. Ki 2020 Nisanında Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi’nin kullandğı “AB üyesi ülkelerin Arnavutluk ve Kuzey Makedonya ile tam üyelik müzakerelerinin açılması konusunda siyasi anlaşmaya varmış olmalarını duyurmaktan mutluyum“ ifadesi de yakın zamanda çözülen isim krizi sonunda vaat edilen genişlemenin başladığının ispatıdır. AB genişlerken, yeni bir Balkanlar sınırı da belirginleşmeye başlamış görünüyor.

Bu manada; AB kayıtlarına göre Batı Balkanlar, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Kosova’yı kapsamakta. Buradan da anlaşılabileceği gibi Batı Balkanlar, AB’nin güneye doğru genişleme planlarının bir sonucu olarak, tarihsel gerçeklikten koparılmış bir Balkanlar bölgesini karşılıyor. Ki burada asıl önemli nokta böyle bir tanımlama ile bölgenin en etkin gücü Türkiye’nin bir anda buranın dışında bırakılmış olmasıdır. Aynı dönemlerde Balkan Paktı fikrinin yeniden dillendirildiği düşünülürse yeni bir tanımlamanın asıl gayesinin, zaten Balkan ötekileştirmesinin müsebbibi görülen mazi bağının en güçlü temsilcisi Türkiye’yi buranın dışında bırakılması olduğu asla ihmal edilmemelidir. Bir sonraki aşamada Türkiye’yi Balkanlar’ın da ötesinde kalan bir doğu ülkesi olduğu alt iddiası da gözden kaçırılmamalıdır.

Konu bu kadar önemli bir sinsi planın parçası iken biz de bölgeye dair kavramların hoyratça kullanımına devam ediyoruz. Kısa bir araştırma yapıldığında, art alanında bizi bölge dışında bırakmak isteyen bu tanımlamanın, kendi kalemlerimizde de karşılık bulması üzücü. Balkan tanımının bile sunî yapısı ile bizi bölge dışında bıraktığı gerçeği kaynaklarca vaki iken bir de Batı Balkanlar tanımının eleştiriye dahi tabi tutulmadan kullanımı maalesef yukarıda bahsedilen politikalar açısından sorunlu. Unutulmamalıdır ki bu denli güçlü bağlarımız olan bir bölgeye dair kendi tanım ve sınırlarını belirlemeksizin bir politika üretmek hiçbir zaman kabil olamayacak. Çünkü bölgeye dair dış politika esaslarımızın, siyaset üstü değerler ile klasik küresel bakışa kurban edilmeksizin ve bizi burada tutacak argümanlar ile güçlendirilmesi gerekirken, henüz tam belirlenememiş bir politik düzlemi, bizim irademiz dışında yapılan yeni bir tanımlama ile yok etmek büyük bir yanlış olacaktır. Geçtiğimiz Temmuz ayında Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’te düzenlenen “Bölgesel İş Birliği Ekonomik Forumu“na katılan Kuzey Makedonya Başbakanı Zoran Zaev, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in imzaladığı Açık Balkan (Open Balkan) anlaşmasının -devamının da geleceği duyuruldu- bu anlamda gözden kaçırılmaması gerekiyor örneğin. Ya da hâlen üzerinde yeteri kadar kafa yorulmayan Berlin Süreci ile bölgede etkisi artan Almanya’nın, AB yerine buradaki genişlemeyi yönetmesi ihmal edilebilir bir gelişme midir? Birkaç gün önce veda ziyareti için Sırbistan’a giden Merkel’in “Berlin süreci bölgedeki birlikteliğe katkı sağlarken Berlin süreci ‘Batı’ Balkan ülkelerinin AB üyelik sürecini destekliyor“ açıklaması yeteri kadar ciddiye alınıyor mu peki?

Tüm bu sorular ve gelişmeler gösteriyor ki “Batı Balkanlar“ zaten dışına itildiğimiz ve Batı’nın kurgulamaktan asla vazgeçmediği bölgeye dair ciddiye alınması gereken yeni bir sorun. Doğu’nun sınırının nerede başladığını bilmediğimiz bir noktada Batı eli ile çizilen bu yeni sınırın bu denli kolay kabul edilip kullanılması bölgeyi az biraz tanıyan herkes için garipsenmelidir. En azından temkinli olup buna dair bir dil ve politika geliştirmek bölgedeki etkin bir politika için en önemli zaruretlerden biri

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir