Başkan İmamali Rahman’ın yeni kararlarına göre ülkede başörtüsü, sakal uzatma, 18 yaşından küçüklerin camiye girişi, bebeklere İslâmî isimler verilmesi, dinî bayramların kutlanması ve kuzen evlilikleri yasaklandı. Gerçi karar Tacik meclisinde alındı ama Orta Asya’da meclisler semboliktir, lider ne derse odur. Lidere rağmen bir karar alınamaz. Bu yüzden de işler liderin isteğinin dışında ilerlemez. Otoriteer rejimlerin özelliği de budur zaten. Bu rejimin diğer özelliği ise alınan kararları gerekçelendirmek için karşıya bir korku unsuru konulur. (Bkz. Dıj Güçler) Nitekim Orta Asya’da da bu korku unsuru, 1991’deki bağımsızlığın ilk zamanlarından beri var olan radikalizm tehdididir. Gerçekten de böyle ciddi bir tehdit vardır. Ama liderler de şahsi menfaatleri uğruna bunu iyi kullanmıştır.
Sovyetler Birliği dağılınca, bölgedeki Müslüman halkların dini ihtiyaçlarını karşılamak için dünyanın pek çok Müslüman ülkesi ve o ülkelerdeki dini gruplar bölgeye akın etti. Cami, Kur’an kursu, okul, yurt, dinî yayınlar vs. Adeyip pek çok ülke ve oluşum bölgede etkin olmaya çalışmıştır. (Bunlardan biri de FETÖ’dür.) Yeni bağımsız olan bu ülkeler kapıları bunlara açmıştır. Ancak zamanla ülkelerin başındaki diktatörler, hem koltuklarını sağlamlaştırıp hem de ülkeyi az buçukta olsa düzlüğe çıkardıktan sonra bu dini akına şüpheyle yaklaşmış ve kendilerince iyisini kötüsünü ayıklamaya çalışmıştır. Zira bu akında her anlayıştan gruplar vardı. Yani Selefî-Vahabî zihniyette gruplar da bölgede kendilerine taraftar topluyordu. Bunun ciddi bir tehdit olduğunu algılayan bölge liderleri zamanla ayıklama işini bırakıp toptan temizlik yöntemine geçmiştir.
Zira bağımsızlığın ilk zamanlarında bu radikal tehditlerin acı sonucunu ilk elden yaşayan Tacikistan’ın hali bölgeye ibret olmuştur. 1992-1997 arası dönemde yaşanan Tacikistan iç savaşında bir insanlık dramı yaşanmış ve Tacik toplumunda bir travmaya sebep olmuştur. 1979-1989 arası Sovyetlere karşı savaşmış Afgan mücahitler, radikal görüşlerini komşusu Tacikistan’a da taşımak istemiş ve ülkede mevcut yönetime karşı ayaklanma başlatmıştır. Neticede yüzbinlerce insan ölmüş ve milyonlarcası da mülteci durumuna düşmüştür.
İç savaştan sonra iktidara gelen İmamali Rahman da ülkede istikrarı sağlamak adına radikal görüşe uzaktan-yakından kim sempati beslerse ona düşman kesilmiştir. Rahman, bugüne kadar zaten ülkede dini grupları baskı altında tutuyordu. Halkın da öyle çok fazla bir dinî özgürlüğü yoktu. Ama bugün alınan kararlar, Afganistan’da gücüne güç katmaya devam eden Taliban’ın Tacikistan’a nüfuz etmesine fırsat vermemek için alınmıştır. İnsan Hakları yönünden bakılınca yanlış mı görünüyor? Evet, sonuna kadar yanlış. Ama Orta Asya’da işler bu şekilde ilerliyor. Zira otoriter lider altındaki ülkelerin konuları çözme kapasitesi, liderin kapasitesi kadardır. O nasıl çözebiliyorsa o şekilde oluyor. Oysa tüm askeri, emniyet, isthbarat vs. güçlerini sıradan halkın üzerine musallat etmek yerine gerçek teröristleri bulmaya yönelik de kullanabilirdi. Ama bu işin doğru yapılabilmesi için iyi yetişmiş kadrolar, yerleşmiş bir demokratik devlet sistemi, liyakat, eğitim, adalet vs. gerekiyor. Otoriter rejimlerde bunları bulmak pek kolay olmuyor. O yüzden de ortaya böyle absürt kararlar çıkabiliyor.
Velhasılı kelam dostlar, Türkiye’deki içi boş siyasi tartışmalara meze edilen Tacikistan meselesinin esasında öyle basit mesele olmadığını anlatmaya çalıştım. Bizdeki tartışmalara bakmayın siz. Meselenin özüne odaklanın. Meselenin özü de Orta Asya’da her daim bir radikal İslâm tehdidi olduğu ve bölge ülkelerinin de buna karşı aşırı refleks geliştirip en ufak tehditte buluttan nem kapar hale geldiğidir. Başka çözümler için başka rejimler gerekir. Ama mevcut rejim olduğu müddetçe başkatürlü çözüm beklemeyin.
Erkan Avcı