Biden yönetiminin, Obama’nın İran İslam Cumhuriyeti ile yaptığı “nükleer anlaşmayı” canlandırmaya yönelik vaat ettiği girişim, savunucular tarafından ‘Ortadoğu’da başka bir savaşı önleme girişimi’ olarak nitelendirildi. Bu, Humeyni rejimiyle olan ilişkilerdeki tercihin ‘yatıştırma ve topyekûn savaş’ arasında olacağı şeklindeki eski sloganı hatırlattı.
Bu sloganın takipçileri ve savunucuları, mollalarla uğraşırken savaşı teşvik edenin ‘yatıştırma’ olduğunu anlayamıyorlar. Humeyni rejiminin başındaki din adamı Ayetullah Ali Hamaney, Biden’ın bir ‘yatıştırma ekibi’ konuşlandırmasının ardından birçok anlaşmazlığı ve çatışmaları tekrardan canlandırmaya çalıştı.
İşe Yemen’den başladı ve büyükelçiliği, askeri misyonu ve dini propagandacılarını geri çekerek (geçici olarak) Umman’a taşıdı ve generallerinden birini Husilerin ‘mekanizmalarını modernize etme’ göreviyle yeni büyükelçi olarak gönderdi. Bir sonraki adım, Lübnan’daki Hizbullah’a füze tedarikini hızlandırmak oldu. Bunu, İsrail’e yeni bir füze saldırısı başlatması karşılığında Hamas ve İslami Cihad’a verdiği büyük miktarlardaki bağışlar izledi. Öte taraftan Trump yönetimi sırasında kabul etmek zorunda kaldığı ‘askeri varlığı azaltma’ kararının sona erdiğinin sinyalini vermek için Azerbaycan ve Ermenistan ile sınırlarında askeri inşa emri verdi.
Ancak hepsi bunlardan ibaret değildi. Yeni ABD yönetiminin nakit akışı sorununu çözmesine yardımcı olabileceğine inanan İranlı lider, görev süresi sona eren Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından askeri payı önemli ölçüde artırmak için hazırlanan resmi ulusal bütçeyi yeniden formüle etti. Revize edilen bu bütçe, Devrim Muhafızları’nın payında yüzde 62’lik bir artışı ve devrimi ihracının yanı sıra Yemen, Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze’de çatışmaların fitilini ateşlemekle sorumlu Kudüs Gücü’nün hacminde yüzde 40’lık bir artışı içeriyor. Ayrıca bazıları, 2019’dan bu yana İran’ın askeri bütçesindeki genel artışın yüzde 150 civarında olduğunu söylüyor.
Bölgedeki ve yurt dışındaki vekillere ulaşan mesaj, Tahran’ın Trump’ın görev süresi boyunca uygulamak zorunda kaldığı bütçe kesintilerini sona erdirmeyi beklemesidir. Nitekim ABD, Güney Kore ve Japonya başta olmak üzere bazı müttefiklerinin petrol ithalatı için borçlu oldukları paranın bir kısmını vermeleri için izin veriyor. Hamaney ve arkadaşları, Biden ile yapılması beklenen anlaşmayı, Allah’ın müminlere vaat ettiği “zorluktan sonra ferah” olarak görüyorlar.
Ayetullah bu fırsatı iç siyasette yönelimi için kullanmaya kararlı görünüyor. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimleri için yayınladığı yedi kişilik “onaylı adaylar” listesi, tamamen kendisine sadık aşırılık yanlısı kimselerden oluşan savaş hükümeti kurma niyetinde olduğunu gösteriyor. Tüm bunlar ‘Yüce Rehber’in’ savaşa hazırlandığı anlamına mı geliyor? Eğer savaştan kasıt, askeri güçlerin karada, havada ve denizde klasik, büyük çaplı bir çatışmasıysa, bu değil. Hamaney, ordusunun dağınık ve bölünmüş, komutanların ise çatışan kültürlere ve çıkarlara sahip olduğunu biliyor. Dolayısıyla tehlikeli bir düşmana karşı klasik bir savaş verecek durumda değil. Zira hepsi emeklilik yaşında olan ve ticari faaliyetlere giren 13 kıdemli generalinden hiçbiri, beklenen bir fatih imajına sahip değil. Hamaney, “Uzlaşı yok, savaş yok” sloganını tekrarlayarak bunu zımnen kabul ediyor.
Ayetullah, Tahran’ın yaklaşık 30 yıl önce “nükleer mesele” üzerine anlaşmalar yaparak başlattığı oyunu oynayacaktır. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, amacın Tahran’ı nükleer faaliyetlerini azaltmaya ikna etmek olduğunu söyledi. Ayrıca şu sıralar bomba yapmayı düşünmeyen Hamaney de Amerikalılara canlarının çektiği tatlıları sunmaya hazır.
Hamaney, geçen ay şu cümleyi kurmuştu: “Eğer bombayı yapmaya karar verirsek ne (Biden’ın ekibi) ne de onlardan daha büyük olanlar bizi durduramaz.” Bu savaş türü birçok farklı şekilde sınıflandırılabilir: Eşit olmayan vekalet savaşı, düşük yoğunluklu savaş ve düşük maliyetli savaş. Hamaney, sadece birkaç İranlının bu tür bir savaşta savaşmaya istekli olduğunu biliyor. Bundan ötürü Pakistan, Afganistan, Irak, Lübnan, Gazze ve Yemen’de ajanları ve paralı askerleri aracılığıyla savaşıyor. Paralı askerlerin bu türden savaşlarda kullanılmasının uzun bir geçmişi vardır. Nitekim Abbasi halifeleri Türk köleleri, Osmanlılar başıbozukları, Safeviler ise Kızılbaş ve Kürt peşmergelerini kullanıyordu. Ayrıca İngilizler Hindistan’da Nepalli Gurkaları kullanırken, Fransızlar sömürge faaliyetlerini ‘musaidun’ olarak bilinen Alevi askerler aracılığıyla yürüttüler.
İran İslam Cumhuriyeti 2000 yılından bu yana çeşitli düşük maliyetli savaşlarda en iyi ihtimalle yaklaşık 20 milyar dolar harcadı. Bu, topyekun savaşın büyük maliyetine kıyasla nispeten mütevazı bir miktardır. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’e göre rejimin, temel maliyetlerini karşılamak ve Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmaya yönelik onlarca yıllık kampanyasını sürdürmek için senede en az 60 milyar dolara ihtiyacı var.
Anthony Blinken, şu anda durmuş olan ‘nükleer’ görüşmelerle ilgili ‘atılım’ umutlarından bahsediyor. Aynı zamanda Hamaney, kendi özel savaşını canlandırmak için ihtiyaç duyduğu nakit akışı karşılığında azaltmak istemediği uranyumu zenginleştirme sözüne dayalı bir atılım istiyor. Hayali bir savaş korkusu, hayali bir barışın arkasındaki gerçek bir savaşın devam etmesine yol veren bir anlaşmaya yol açabilir.
Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar şarkulavsat