KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. Emel Abdulaziz Hezzani: Ukrayna çevresinde askeri yığınak ve imparatorların mücadelesi

Emel Abdulaziz Hezzani: Ukrayna çevresinde askeri yığınak ve imparatorların mücadelesi

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
374 0

2004’te NATO, Kuzey-Doğu Avrupa’dan güneye bir grup ülkeye üyelik verdi. Bu ülkeler; Estonya, Letonya, Litvanya, Slovakya, Slovenya, Bulgaristan ve Macaristan’dı. Coğrafi olarak, bu alanlar, Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin sessiz çöküşünden önce tüm bu ülkeleri içeren Doğu Avrupa ile Rusya arasında bir bariyeri temsil ediyor.

NATO, Doğu Avrupa ülkelerine üyelik vaadi vermeye devam etti. Resmi olarak bu üyelik söz konusu ülkelerin Rus nüfuzundan Batı nüfuzuna geçişi anlamına geliyordu.

NATO’nun vaatleri, kredisini yavaş yavaş kaybettiğini hisseden Rusya’ya yönelik açık bir provokasyondan başka bir şey değildi. Rusya ise belki de tüm tarafların unuttuğu karşılıklı saygı vaatleriyle Soğuk Savaş’ın bitişinden sonraki o dönemde, Batı’nın karşısına çıkacak durumda değildi. Ancak bugün tüm Avrupa’yı abası altına almak konusunda azımsanmayacak engellerle karşılaşması NATO için bir talihsizlik.

Bu engellerden en önemlisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in karizması ve risk almak konusundaki açık iştahı. Bu adam, görünüşte çelişkili çıkarlar ve ilişkiler kuran, ancak bunları hesaplanmış mesafelerde tutmakta usta olan benzersiz bir siyasi pragmatizm modeli.

Rusların, onları neredeyse 10 yıldır bir araya getiren Suriye arenasında İranlılarla araları pek iyi değil. İranlılar, üsler inşa eden ve Akdeniz’de uzun süreli varlığının temellerini atan Rusya ile bir çatışmadan kaçınmaya çalışıyor. Moskova, Tahran’a Suriye ihtilafında kendisini ve Beşşar Esed rejimini kurtaranın kendisi olduğunu ve o olmasa rejimin sona ereceğini hatırlatıp duruyor. İkisi, yani Rusya ve İran arasındaki ilişkiler eşit değil. Rusya’nın ilişkileri kontrol eden ve bunları Viyana’daki çaresiz Amerikan tarafına karşı kullanan uzun bir kolu var. Putin’in İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi yakın zamanda kabul etmesi, Washington’a Rusya’nın Ortadoğu’da önemli ipleri elinde tuttuğuna dair bir mesaj göndermek dışında yeni bir şey taşımıyordu. Başkan Biden yönetimi bölgeye ve sorunlarına sırtını dönüp, kendisini rakibi Çin ile mücadeleye adamış olsa da, bu konuda pek ilerleme kaydedemeden Ukrayna’da yolu Ruslarla kesişti.

Hatırladığımız üzere eski Başkan Donald Trump NATO’ya çok da saygı duymuyor, ömrünün dolmuş olduğunu varsayıyordu. Ona göre, ABD başlı başına bir güçtü ve Avrupalılarla askeri bir ittifaka katılmaya ihtiyacı yoktu. Bu tutum Moskova’yı rahatlattı, çünkü Trump’ın değerlendirdiği gibi NATO’yu askeri değil siyasi bir yaklaşım olarak görüyordu. Başkanlık dönemine Trump’ın politikalarına karşı çıkarak başlayan Biden yönetimi ise Rusların karşısına yeniden Sovyet mirasının bileşenleri için siyasi bir kuluçka makinesi olan NATO kartıyla çıktı. Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, 2014 yılında yapılan halk oylamasının ardından gerçekleşmişti.

Batı bu cesur adımı kabul etmedi ama konu Biden yönetime gelene kadar askıda kaldı.

Ukrayna’nın yüzölçümü ve nüfus yoğunluğu (42 milyon kişi) ile büyük bir ülke olduğunu unutmayalım. Aslında Ukrayna ve Gürcistan’dan başka Ruslara geçmişlerinden geriye hiçbir şey kalmadı, dolayısıyla Batıya yürüyüşünün tadını çıkaran Putin’in varlığında bu dosyayı yeniden açmak kolay olmayacak.

Soru şu; ilk adımı kim atacak? Putin mi Biden mı?

Yoksa Birinci Dünya Savaşı’nda bir Sırp öğrencinin Avusturya Veliaht Prensi’ne suikast düzenlediğinde olduğu gibi, ikisinin de fitilin ateşlenmesi için bir kıvılcıma mı ihtiyaçları var?

Biden yönetiminin Ukrayna için uzun süreli bir askeri harekata girişmekte hevesli olmadığı kesin. Ortadoğu’ya sırtını dönmesi, önceliklerinin değiştiği anlamına geliyor, ama bazen rüzgar tersinden esebilir. Moskova’nın gücü ise sadece askeri değil, diplomatik alanda da etkili bir yumuşak güç. Moskova’nın başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez ile yakın ilişkileri bulunuyor. OPEC+ içinde Riyad’ın önemli bir ortağı ve Suriye dosyasında BAE ve Suudi Arabistan ile anlaşmakta bir sakınca görmüyor. Ayrıca petrol şirketlerini de Türkiye’ye bağlı paralı askerlerin itirazıyla karşılaşmadan Libya’ya gönderdi.

Moskova tüm kartlarını harcamıyor, ancak Putin’in emellerine uygun bir konuma gelmek için yüksek çıkarlarını gerçekleştirmek dışında kendisini hiçbir taraf ile sınırlamıyor.

Bugün Avrupa, Ukrayna sorununda Washington’un arkasında. Avrupa’nın en büyük gücü Almanya bile, mevcut gerilimden endişe duyuyor, kendi başına bir tavır almak yerine kendisini grup içinde kalmaya mecbur hissediyor. Ruslara karşı yaptırımların bir faydası olmadı. Ukrayna’nın doğu sınırlarında militarizasyon ve askeri yığınak sürüyor. Peki, bu duyduğumuz savaş davullarının sesi mi? Belki de savaşa karşı çıkanların sesidir.

Başkan Bill Clinton yönetimi döneminde NATO, Sırplara karşı Bosna-Hersek’i desteklemek için Orta Avrupa’ya müdahalede bulunmuştu. Clinton’un tanımladığı gibi bu, Sırplar tarafından işlenen katliamlara karşı ahlaki bir savaştı. Bugün durum farklı, Amerikan ve Rus rakipler arasındaki savaş doğrudan güçler dengesi ile ilgili nedenlerden kaynaklanıyor. Ejderha ise kendisini yakından takip ediyor.

Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir