KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Emel Abdulaziz Hezzani: Kafkasya’dan Balkanlar’a İran-Türkiye gerginliği

Emel Abdulaziz Hezzani: Kafkasya’dan Balkanlar’a İran-Türkiye gerginliği

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
368 0

Ankara, Avrupa Birliği kendisine sırt çevirdiğinde Osmanlı fesini takıp Ortadoğu’ya dönmeye karar verdi. O dönemden bu yana Türkiye, askeri üsler kurmakla sonuçlanan ekonomik iş birliği anlaşmaları imzalayarak Arap bölgesinde genişliyor. Yine de iki yıldan fazla bir süredir Türkiye’nin davranışlarını takip edenler, sözde “Arap Baharı” devrimleri döneminde gösterdiği tüm çabalara rağmen Türk cumhurbaşkanlığının Arap bölgesinde umduğu kadar tatmin edici başarılar elde edemediğini fark ederler. Türkiye’nin önemli coğrafi konumu ona birçok seçenek sunuyor; Avrupa, Arap bölgesi ve Balkanlar… Hepsi hayati öneme sahip alanlar ve Türkiye’nin müdahale edebileceği bir güvenlik, ekonomik ve kültürel dosyalar arşivi gibiler.

Sürekli Türkiye ile ilişkilerinin yakın olduğunu duyuran İran’ın da özellikle Suriye ve Irak’ta Türkiye-İran çıkar çatışmasına yönelik herhangi bir adım atmadığını fark ediyoruz. Bugüne kadar iki ülke arasındaki temas hatları azdı ve bunların yansımaları da çabuk bir şekilde ele alınıp çözümlenebiliyordu. Hatta Türkiye Cumhurbaşkanı’nın kendisi defalarca ABD yaptırımlarına karşı İran’ın yanında olduğunu tekrarlamıştı. Karşılıklı resmi ziyaretler de iki ülke arasında 40 milyar dolara ulaşan ticari iş birliği kadar çoktu. İki taraf, Türk ve Fars kültürleri arasındaki tüm tarihi askeri anlaşmazlıkları unutmuştu. Çünkü onları Arap ülkelerinde birleştiren şey, geçmişte kalmış bir tarihten daha büyüktü. Türkiye son Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına müdahil olana kadar Tahran, Ankara’ya yönelik rahatsızlıklarını ancak çekinceli bir şekilde dile getiriyordu.

Ancak Erdoğan’ın yöntemi, sembolik olsa bile, kimseyle diplomatik olmama ilkesine ve herhangi bir müttefiki bir kazanç için feda edebilmeye dayanıyor. İran’ın sabrının tükenmesine yol açan da bu oldu; Erdoğan’ın çelişkileri. İran, Erdoğan’ın geçen hafta Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de okuduğu ve Azerilerin bağımsızlık ve ayrılıkçı eğilimlerini kışkırtan bir şiir nedeniyle Ankara’daki büyükelçisini geri çağırma kararı aldı. Çünkü bunu nüfuz alanına bir müdahale olarak algıladı. Şiir fırtınası dindiğinde herkes bunu dostlar arasında çıkan ve sona eren bir anlaşmazlık olarak gördü. Ancak Ankara, İstanbul’da İranlı bir muhalifi kaçırmakla suçladığı 12 İranlı ajanı tutuklayarak Tahran’a yönelik yeni bir ajandası olduğunu teyit etti.

Aslında bizim için daha önemli olan ve anlamamız gereken, Türkiye-İran ilişkilerindeki bu dalgalanmalardan ziyade gerçek anlaşmazlığın derinliğidir. Güvenlik güçlerinin Türkiye’deki İranlı bir muhalifin kaçırıldığını ortaya çıkarması, Türkiye-İran ilişkisinin tehlikeli bir hal aldığını gösteriyor. İranlı muhalif kimdi ve hangi gruptandı? Azeri kökenli miydi? Eğer öyleyse son olaylar dizisi göz önüne alındığında Türkiye’deki varlığı beklendik bir durumdur. Bunlar ele alınması gereken kayda değer noktalardır.

Bu bana benzer bir olayı hatırlattı. Haziran 2018’de “Halkın Mücahitleri” Örgütü, Paris’in banliyö bölgelerinden birinde yıllık konferansı için hazırlanıyordu. Suudi Arabistan ve Körfez’den bazı meslektaşlarımla birlikte ben de bu konferansa davet edilmiştim. Bizler de konuşma yapacaktık. O sıralarda, diplomat kimliği altında ülkesinin Viyana’daki büyükelçiliğinde çalışan istihbarat subayı Esadullah Esedi de yaklaşık bin kişinin katılacağı bu konferansı hedef alacak terör saldırısının hazırlıklarını tamamlamıştı. Ancak Belçika makamları Alman ve Fransız meslektaşlarıyla iş birliği yaparak bu saldırıyı önledi. Failler tutuklandı ve yargılandı. Önümüzdeki yıl ocak ayının sonlarında haklarında nihai karar verilecek.

Halkın Mücahitleri her yıl birçok etkinlik düzenliyor. Bunlardan en önemlisi Avrupa ülkelerinde sesinin kesilmemesi ve Mollalar rejiminin suçlarını hatırlatmak amacıyla düzenlediği bu yıllık toplantıdır. İşte emekli olsalar bile Avrupa ve ABD’den kendilerini destekleyen siyasi figürlerin bu toplantılara katılması İran rejimini rahatsız etti ve Ruhani, Dini Lider Ali Hamaney’in de onayını aldıktan sonra söz konusu terör eylemini gerçekleştirmeye karar verdi.

Bu olayı neden andım? Muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü’ne, İran rejimiyle mücadelesinin meşru bir hak olduğunu ancak dikkatli olmasının ve büyük Arap ülkelerinin kendisine verdiği desteği koruması için meşru davasını Türkiye’nin müdahale ettiği bölgedeki çatışmalardan uzak tutmasının önemli olduğunu hatırlatmak için. Türkiye, İran’daki iktidara karşı koymak için uygun bir seçenek değil. Çünkü yüzeyde aralarında anlaşmazlıklar baş gösterse de Türkiye’nin tutumu çıkarına olacak bir gelişme yaşandığı anda değişecektir. Bu durumda İran muhalefeti de tahmin ettiğinden fazlasını kaybedecektir. Arap bölgesi hem İran’ın hem de Türkiye’nin müdahalesine maruz kalıyor ve bunlardan birine meyletmek, gerekçesi ne olursa olsun, bölge ülkelerinin güvenliğine karşı alınmış siyasi bir duruştur.

Balkan ülkesi Arnavutluk geçtiğimiz ağustos ayında Türkiye ile bir askeri iş birliği anlaşması imzaladı. Bundan sonra Türkiye, Arnavutluk’a ekonomik ve kültürel destek vermeye başladı. Tiran, Osmanlı İmparatorluğu’nun geçmişte hem kendisinin hem de komşularının topraklarında hâkim olduğunu unuttu. Türkiye’nin bu adımı, Arnavutluk’un komşusu olan Yunanistan’a zarar vermek, Yunanistan ve Avrupa’ya karşı kullandığı ve onları tehdit ettiği mülteci kartını güçlendirmek olarak yorumlandı. Her ne kadar bugün Arnavutluk, Avrupa’nın aleyhinde hareket eden Türkiye ile ilişkisinden daha önemli olan Avrupa Birliği’ne katılmaya odaklanmış olsa da bu askeri iş birliği anlaşmasını imzaladı. Söylemek istediğim, Nuri Maliki’nin kendisini Irak’tan çıkarmasından sonra Arnavutluk’u kendisine üs seçen Halkın Mücahitleri, İran rejimine karşı çıkan tüm muhalif güçlerin en güçlüsüdür. İran’dan zarar gören Arap ülkelerinden kabul ve takdir görüyor. Ancak Türkiye’nin tam bu andaki Arnavutluk adımı Yunanistan meselesinin ötesine geçerek, bu ülkede ikamet eden muhalefet de dahil bütün kartları kullanarak, İran’a karşı yeni bir düşmanlığa kadar uzanıyor olabilir.

Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir