11 Eylül 2001’den sonra başlayan Amerika’nın Afganistan işgalinin 31 Ağustos’ta bitmesiyle, 20 yılın ardından Afganistan’da tekrar Taliban’nın yeni görev alanı belirmeye başladı . Afganistan , ABD ve onca ülke ve olaydan sonra hedef olarak ortada kaldı. En kanlı çatışmaların yaşandığı Afganistan ’da neden barışa yönelik bir BM misyonunun vücut bulmadığını kimse sorgulamıyor . Yaşanan ve bitmek üzere olduğunu düşündüğümüz Arap Baharı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı şekillendirirken bu ülkeler ve topluklar arasında tek ortak noktanın sadece içinde geçen Arap kelimesi olduğu, her ülke ve olayda değişik enstrümanların kullanıldığı ve değişik sonuçlara ulaşıldığını söylemek yanlış olmaz. Mısır’da güçlü bir toplumsal harekete rağmen devlet güçleri gücünü korurken devletin tepesinde yönetici elitlerin yer değiştirdiğine şahit olduk. Libya’da devlet her kademesiyle batının askeri desteğiyle tavsiye edildi ve radikal Kaddafi sonrasında Libya, muhtemelen batıya özellikle Avrupa’ya entegre bir ülke olarak karşımıza çıkacak. Suriye’de süreç halen devam ediyor, dünya kamuoyunda neler olacağı konusunda batı aleyhinde sürpriz bir gelişme beklenmese de ciddi bir merakın hüküm sürdüğü söylenebilir.Yemen’de lambadan çıkan cin Afganistan’da tekrar lambaya sokulup, kapağı kapatılacak mı?
Afganistan’da Taliban gelecekteki misyonu gözlemle sınırlı kalacak mı yoksa barışı korumak veya desteklemek gibi farklı alanlara kayabilecek midir? Kısacası Afganistan’da meydana gelen olayların gözlemlenerek bir yere vardırılması zor görülüyor. Siyaseten ikna edilemeyen tarafların ki bunda devlet tarafının daha ağırlıklı olduğunu belirtmek gerekir, zorla yola getirilmesi denenecek midir? Böyle bir durumda Afganistan’daki etnik gruplar nasıl bir tepki verecektir, İran ve Çin bunun neresinde yer alacaktır.
En kestirme bir anlatımla Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesiyle birlikte Afganistan’ın kaosa sürüklenmeye başlandığını söylemek şimdilik iddialı bir tahmin olabilir. Ancak bunun işaretleri görünmeye başlamıştır. Zira çatışan taraflardan bir kaybeden olmayacaksa, biri diğerini dinlemeye pek meyilli görünmüyor. Ayrıca çatışan tarafların konvansiyonel dengesizliği Irak’taki gibi kitlesel bir kıyım şeklinde bir mücadeleden ziyade gerilla tipi çatışmaların yaşanmaya devam edeceğini düşündürüyor. Taliban’ın misyonunun da isyancı grupların hareketleri nedeniyle isyancıların içinde hayat bulduğu insani çevrenin devlet müdahalelerinden korunup kollanması şeklinde gelişebileceği söylenebilir. Sonuç olarak geleceğin şekillenmesinde inisiyatif Taliban’ın elinde görünüyor ve Taliban’ın ciddi bir sınavdan geçmek üzere olduğu söylenebilir. Doğru hareket etmezse varlık nedeni sorgulamaya açılabilecek bir yol ayrımda olabilir.
Benzer şekilde muhtelif jeo-stratejik çıkarlar ve kaynak arayışında nüfuz sahibi olan devletlerin hayati bir jeo-stratejik konuma sahip olan Afganistan’da politikalarına dikkat etmek zorunda. Ekonomik nüfuz alanını Afganistan’da genişletmek ve çevresini şekillendirme çabaları hiç ummadığı biçimde Irak’tan görüldüğü gibi düşmanca anlamlandırılmaya başlanabilir. Ekonomik menfaatlerin çatışması ilişkileri gerebilir, gerçek çatışmalara sebep olabilir. Bu sizin hedeflediğiniz bir sonuçsa problem yoktur. Hedef bu değilse, devletlerin politika belirleyicilerinin bu mesajı ciddiye alıp karşıtlarının kendilerini nasıl görmelerini istediklerini düşünmeleri ve bu isteklerine göre stratejilerini belirlemeleri yerinde olabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca Afganistan ile ilişkilerinden ekonomik nüfuz ve menfaat güdüsünün dışında büyük oranda sadece tarihi bağlarını korumaya yönelik hareket ediyor ve en doğrusunu yapıyor!
Dr. Murteza HASANOĞLU