Demirel Başbakan. 12 ada konusunda Yunanistan ile yine sorun yaşanmış, karşılıklı kılıçlar çekilmiş. Ertesi gün kabine toplanmış ve toplantı uzun saatler sürmüş. Dışarıda gazeteciler merakla yapılacak açıklamayı bekliyor: “- Sayın Başbakan, Yunanistan Ege Denizi’nin bir Yunan gölü olduğunu iddia ediyor. Cevabınız ne olacak?” sorusu üzerine hazırcevaplığı ve nüktedanlığıyla bilinen ve bu hususiyetiyle en politik keşmekeş soruları dahi bir anda boşa çıkaran Demirel şu ünlü beyanında bulunur; “- Ege bir Türk gölü değildir. Ege bir Yunan gölü de değildir. Ege zaten bir göl de değildir.” O günden bu gününe Türkiye’nin Ege politikası üç aşağı beş yukarı değişmez. Bülent Ecevit romantizmiyle “aramızda bir mavi büyü/bir sıcak deniz/kıyılarında birbirinden güzel/iki milletiz” dizeleriyle Kıbrıs görüşmeleri yapılır bazen Türk Yunan bakanlar karşılık Zeybek veya Sirtaki oynar. Uçaklar it dalaşı yapar, sahil koruma gemileri uyarı ateşi açar falan.
‘Yunanistan’a Ege Denizindeki adaları verdik mi?’ sorusuna cevap aradığım 30 Haziran 2017 günlü yazımda; “Türkiye’nin Yunanistan’a Ege Denizindeki adaların egemenliğini devrini gerçekleştirdiği söylenebilir mi? Bir karış vatan toprağını binlerce şehit ve gazinin kanıyla perçinleyen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Ege Denizindeki adaları Yunan egemenliğine devredilmesine ses çıkarmaması kendi varlık sebebini inkâr olmaz mı? Evet, fiili olarak Yunanistan anlaşmaları ihlal etmektedir, ancak Türkiye’nin Egemenlik haklarını korumak için yapacağı her türlü operasyona da yaptığı ihlâl ve haksızlıklarla ortam hazırlamaktadır. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı halen zihinlerde yerini koruyor, palikarya Türk askerinin ne yapabileceğini Beşparmak dağlarına baktığında iyi görüyor. Demek istediğim devletimiz güçlü, dışişleriyle ordusuyla gelişmeleri çok yakından takip ediyor.” demiştim. (1) Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Ege Denizi’ndeki başlıca sorun; karasuları ve kıta sahanlığı ile bu alanların sınırlandırmalarını da kapsayan deniz yetki alanlarıyla ilişkilidir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki deniz sınırı henüz bir anlaşmayla belirlenmediği için özellikle Yunan tarafı zaman zaman saldırganlaşabiliyor, Türk balıkçı teknelerine ateş açabiliyor. Yunanlılar bununla da kalmıyor; uluslararası hukuka aykırı olarak ulusal hava sahasının 10 deniz mili genişliğinde olduğunu iddia ediyor ve Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sorumluluğunu hemen her fırsatta istismara yelteniyor.
Aslında sorun her ne kadar iki ülke arasındaki egemenlik mücadelesi formatına büründürülse de özellikle son zamanlarda Türkiye ile Yunanistan arasında yoğunlaşan Ege krizinin temelinde Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol yataklarının çıkarılması, taşınması, işlenmesi ve satılmasıyla ilgili projelerin olduğu söylenebilir. Geçtiğimiz yıl; Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs zirvesi Liderlerin katılımıyla Lefkoşa’da yapıldığında, önceki zirvelerde de konuşulan Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin doğrudan Avrupa’ya ulaştırılması fikrinin hayata geçmesi için, ilk kez somut bir adım atma kararı çıkmış, bu çerçevede “İsrail ve Güney Kıbrıs’ın hidrokarbon yataklarını birleştirerek Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşıyacak bir boru hattı oluşturulması” ve “üç ülke arasında elektrik bağlantısı sağlanması” karara bağlanmıştı. 329 kilometrelik ilk boru hattının İsrail doğalgazını Güney Kıbrıs’a bağlaması öngörülen projede İsrail’deki doğalgaz sahalarından üretilecek iki bin megawatt’lık enerjinin de, bin 500 kilometrelik Avrasya Enterkonektörü’yle Avrupa’ya iletilmesi söz konuydu.
Planlanan boru hattıyla İsrail açıklarındaki doğalgazın Güney Kıbrıs’taki tesislere aktarılması amaçlansa da, uzun vadede bu planın Yunanistan üzerinden gazı Avrupa’ya iletmek olduğu bizzat İsrail Başbakanı Netanyahu ile Yunan Başbakan Tsipras tarafından deklare edildi.(2) Kıbrıs açıklarında keşfedilen doğal gaz rezervleri, adadaki tarafları ve garantörleri yeniden karşı karşıya getirdiği gibi barış görüşmelerini ve çözüm umutlarını işlevsizleştirdi, gerilimi tırmandırdı. Çünkü ortada paylaşım sorunu var ve pasta büyük. Bazı araştırma yapılan sahalarda doğal gaza ulaşılması; deniz sınırlarının belirlenmesi ve gaz ihracat gelirlerinin iki toplum arasında nasıl bölüşüleceği konusunda da yeni tartışmaları beraberinde getiriyor. Bu demektir ki mevcut sorunlarla birlikte enerji kaynaklarının kontrolü de yeni sorun tanımlamasına girmiştir. Kıbrıs’ın etrafı da dâhil olmak üzere Doğu Akdeniz havzasında önemli miktarda petrol ve doğal gaz yataklarının keşfiyle bölgedeki kıyı devletlerinin (Mısır, Türkiye, Kıbrıs (GKRY ve KKTC), Lübnan, Suriye, İsrail ve HAMAS’ın kontrol ettiği Gazze Şeridi) yüzlerce kilometrelik kıyı şeridi, son derece değerli alana dönüştüğünden beri bölge hallaç pamuğu gibi atılıyor.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye ve Yunanistan arasında anlaşmazlık konularının egemenlik iddiasından ziyade Petrol ve doğal gaz rezervleri nedeniyle, enerjiyi kaynaklarını kontrol etme kavgasına dönüştü. İsrail’in enerjide dışa bağımlılığı sona erdiren dev doğalgaz yatakları Tamar ve Leviathan’ın bölgedeki jeopolitik denge açısından da önemli bir dönüm noktası. Ancak İsrail’in söz konusu yataklardan çıkardığı doğalgazı ihraç edebilmesinin önünde jeopolitik engeller bulunuyor. İhracat için Lübnan, Türkiye ve Kıbrıs’ın işbirliği şart. Ankara’nın, doğalgaz kavgasında bütün kozlarını oynayacağını vurgulaması, İsrail’e Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile uzlaşmış olmasının yeterli olmayacağını hatırlatması bakımından önemli. Çünkü Adanın kuzeyinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni” tanıyan tek ülke olan Türkiye, garantör ülke olarak Ada’nın kaderinde söz sahibi. (3) Doğu Akdeniz doğalgaz yatakları ABD’nin de iştihasını kabartıyor. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Ajansı (United States Geological Survey – UNGS),Türkiye’nin güneyinden Filistin Gazze Şeridi kıyılarına kadar olan yörede 122 trilyon kübik feet doğalgaz rezervi bulunduğunu ABD enerji devleriyle paylaştığından beri bölgede istikrar hak getire! Tek suçlu tabiki ABD değil. on yıl önce Gazze Şeridi açıklarında doğalgaz bulan Birleşik Krallık şirketleri de ağızlarının suyu aka aka bölgeyi kulaçlıyor. İngilizler British Gas BG tarafından keşfedilen Gaza Marine sahasını Filistinlilerle işletmeyi planlıyor ve ama evdeki pazarlık çarşıya uymuyor bu plana da İsrail karşı çıkıyor. İngilizlerde Mescidi Aksa üzerinden İsrail’e saldırıyor ve ne yazık ki Filistinli Müslüman Arapları kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor.
Kurtuluş Savaşında İngilizler Yunanlıları nasıl üzerimize saldılarsa şimdi de aynı tertip peşindeler. Hatırlarsanız 3 Temmuz 2017’de, Türk bandıralı ticaret gemisine Yunan Sahil Güvenlik botundan ateş açılmış, Yunan tarafı gemide uyuşturucu taşındığını iddia etmişti. Ege Denizi’nde Türk bandıralı yük gemisine Yunan Sahil Güvenlik botundan ateş açılmasıyla Ankara-Atina arasında kriz patlak vermişti. Ancak Türk ve Yunan makamlarının bilgi paylaşımıyla ortaya çıkan ayrıntı bu, son olayın bir ABD komplosu olduğunu gösteriyor. Türkiye, olay üzerine Yunanistan’a nota vererek bilgi istemiş bunun üzerine Yunanistan, “Kuruyük gemisinde uyuşturucu taşındığı yönünde ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi’nin (DEA) istihbarat verdiğini, geminin durdurularak aranmak istendiğini, uyarıları reddetmesi üzerine de prosedür uyarınca geminin güvenli yerlerine ateş açıldığını” Türkiye’ye iletti.(4)
Yunanistan’ın ifşa ettiği ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi/Drug Enforcement Administration; ABD Adalet Bakanlığı’na bağlı federal hükümet dairesi ve kolluk kuruluşudur. DEA’ın görevi, ABD’de uyuşturucu kullanımı ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele etmektir. Ancak bu alanda tek başına değildir ve DEA, Kontrollü Maddeler Yasası’na (Controlled Substances Act) göre bu mücadelede tek sorumlu olmayıp, FBI ve Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Bürosu ile görevi paylaşır. Bu kuruluşu lütfen Türkiye’deki Narkotikle Mücadele birimleriyle kıyaslamaya falan kalmayın çünkü şaşkınlığınız tavan yapabilir. Neden mi? DEA yani ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesini öyle uyduruk bir kurum sanmayın. DEA Başkanı, ABD Başkanı tarafından atanır ve bu atama ABD Senatosu tarafından onaylanır.
Bu yönetici ABD Başsavcısı’na karşı sorumludur. DEA karargâhı Arlington, Virginia’da Pentagon’un karşısındadır. Ajanlarının yetiştiği kuruma ait DEA Akademisi, ABD Deniz Piyadeleri ile FBI Akademisi’nin bulunduğu Quantico, Virginia’da konuşludur. Kurumda 21 birim, 227 saha ofisi ve 62 ülkede 86 dış ülke ofisi mevcuttur. Şimdi anladınız mı Ege’de Türk Yunan savaşını kim istiyor kim kışkırtıyor? 3 Temmuz 2017’de, Türk bandıralı ticaret gemisine Yunan Sahil Güvenlik botundan ateş açılması ABD Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi / Drug Enforcement Administration tarafından Türkiye’ye yapılan bir operasyonmuş! Sahi bizimkiler ne yapıyor? Adalarda Yunanlılarla beraber Sirtaki mi oynuyor yoksa hangi arsaya hangi alışveriş merkezi kondurmanın peşindeler mi? Aklıma gelmişken Egedeki deprem de neyin nesiydi? Türkiye bürokrasisindeki olası müsteşar/başkan depremlerini tetikler mi?
Bakınız:
1- http://www.kafkassam.com/yunanistana-ege-denizindeki-adalari-verdik-mi.html
2- http://www.aljazeera.com.tr/haber/dogu-akdeniz-gazi-icin-ilk-adim
3- http://www.dw.com/tr/do%C4%9Falgaz-do%C4%9Fu-akdenizde-dengeleri-de%C4%9Fi%C5%9Ftirdi/a-16747467
4- komplohaber.comhttp://www.komplohaber.com/gundem/egedeki-buyuk-krizin-altindan-bakin-kim-cikti-h32115.html
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com