DIŞ POLİTİKADA YİNE TERS KÖŞE
Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, dış politikada bir türlü “genel trendi” tutturamıyor;
Son örnek Rusya ile ilişkiler.
Türkiye, yaklaşık 6 ay boyunca, düşürülen Rus uçağı nedeniyle Rusya’yla “kanlı-bıçaklı” hale geldi.
Sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya’dan resmen özür dilemesiyle, kriz aşıldı; Ankara-Moskova ilişkilerinde gerginlik yerini yeniden işbirliğine bıraktı.
Ancak ilginçtir, tam Ankara-Rusya ile ilişkileri düzeltmişken, Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO’dan çok önemli bir hamle geldi;
NATO, Ukrayna’nın işgaliyle somutlaşan Rus tehlikesine karşı “aktif” önlemler almaya karar verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı, ancak Türkiye’de sonuçları hemen hemen hiç konuşulmayan Varşova’daki NATO zirvesinde bakın ne kararlar alındı;
*NATO, Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya’ya çokuluslu acil müdahale birlikleri yerleştirmeyi kararlaştırdı. Bu birlikler, NATO’nun o ünlü “İttifak üyesine yapılmış bir saldırı, tüm İttifak’a yapılmış sayılır ve karşılık görür” ilkesini içeren “5. Madde” kapsamında yerleştirildi.
*Bu kararla NATO, Soğuk Savaş döneminden beri ilk kez, Rusya’yı “aktif tehdit” olarak nitelendirerek, Rusya’nın, Avrupa’ya en yakın olduğu bölgede, sadece savunma amaçlı değil, gerektiğinde saldırı amaçlı da kullanılabilecek önlem almış oldu.
*Kararın bir de sembolik yönü var; Doğu Avrupa ve Baltık bölgesine aktif askeri birlik yerleştirme kararı, Soğuk Savaş döneminde Sovyet blokunun NATO’ya karşı kurduğu “Varşova Paktı”nın adını taşıyan şehirde, Varşova’daki NATO zirvesinde alındı.
*NATO’nun Varşova’daki zirvesinde çok kritik bir kararı daha oldu; Geleneksel “savaş güçleri/alanlarına” bir yenisi daha eklendi. Kara, hava ve deniz savaş alanlarının yanı sıra, NATO artık “siber alanı” da bir savaş alanı olarak resmen kabul etti. Böylece, olası siber saldırılara karşı “ortak güvenlik konsepti” oluşturulmasının, bir İttifak üyesinin maruz kaldığı siber saldırılara karşı tüm İttifak’ın birlikte mücadele vermesinin önü açıldı.
*NATO’nun siber alanı “olası çatışma bölgesi” olarak kabul etmesinin ardında da yine büyük ölçüde Rusya yatıyor. Ukrayna’nın işgali sırasında Rusya, işgali meşrulaştırmak için çok büyük bir propaganda sistemi kullanmıştı. Medyada sürekli “Ukrayna’da tek bir Rus askeri yoktur” mesajı pompalanırken, Rus siber savaşçıları da önce Ukrayna, ardından da tüm Batı’ya savaş açmış, hem finans, hem de hizmet sektörünü felce uğratmak için harekete geçmişti. Üstelik bu çabalar, bir ölçüde başarılı bile olmuş, bazı ülkelerde her iki sektörde de ciddi kilitlenmeler yaşanmıştı. NATO’nun yeni savaş alanı, bu gibi siber meydan okumalara karşı ortak mücadelenin önünü açmış oldu.
Kısacası, Varşova’daki NATO zirvesinde, Putin’in Rusya’sı, İttifak’ın yeni “hasmı” olarak belirlendi. Tam da Erdoğan ve AKP, Rusya ile barışmış, Erdoğan resmen özür dilemişken…
ANKARA FISILTISI
NAT-O
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Batı’ya ait tüm ittifaklara son dönemde adeta savaş açmıştı.
Avrupa Birliği de, Avrupa Konseyi de, NATO da Erdoğan’ın “eyyy” diye başlayan mitinglerinden, muhtarlar toplantısı konuşmalarından nasibini aldı.
Ancak AKP hükümeti ve saray, istese de istemese de Batı’nın bir parçası. Nitekim, geçen hafta Varşova’da yapılan NATO zirvesinde de Türkiye’yi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan temsil etti.
Ancak zirve sırasında çekilen ve tüm NATO liderlerinin hazır bulunduğu “aile fotoğrafları”, Erdoğan’ın Batı ile olan “zihni kopukluğunu” gösterir gibiydi.
Sosyal medyada bir anda fenomen olan NATO zirvesi aile fotoğrafı, Türkiye ile Batı’nın en önemli ittifakı arasındaki zihni kopuşu somutlaştırdı.
Görenlere “NAT-O” dedirtti…
İSRAİL KANDIRMACASI TAM GAZ
NATO, Rusya’nın “propaganda savaşına” karşı önlem alırken, Türkiye’de Erdoğan yönetiminin kendi halkına karşı “propaganda seferberliği” tam gaz sürüyor.
Son örnek İsrail’le yapılan anlaşma.
Anlaşma, kamuoyuna AKP ve saray tarafından pompalananın aksine, İsrail’in Gazze’ye yönelik uyguladığı ambargonun resmen tanınmasını öngörüyor.
Ancak bu algıyı dağıtmak için, İsrail ile anlaşma açıklanır açıklanmaz, Gazze’ye Türkiye tarafından bir yardım gemisi gönderildi. Geminin taşıdığı yardım malzemeleri, İsrail’in Aştod Limanı’na indirildi, burada güvenlik taramasından geçirildi ve Gazze’ye ulaştırıldı.
İlginçtir; İsrail ile anlaşmanın maddelerinden biri de, “nasıl yürürlüğe gireceğine” ilişkin.
Buna göre, anlaşma ancak İsrail güvenlik kabinesi ve TBMM tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmiş olacak.
İsrail bu onayı verdi. Ancak AKP hükümeti, İsrail anlaşmasını henüz TBMM’ye getirmedi. Yani teknik olarak, İsrail ile anlaşma henüz yürürlükte değil.
Peki o zaman, AKP’nin müthiş bir propaganda ile Gazze’ye gönderdiği yardımlar nasıl ulaştırıldı?
İşin kritik noktası burası;
İsrail, insani yardımların Aştod Limanı’nda aranmak koşuluyla Gazze’ye girmesine hep izin veriyordu.
Daha İsrail’le anlaşma yapılmadan önce de Kızılay’ın ya da çeşitli Türk sivil toplum kuruluşlarının Gazze’ye gönderdiği insani yardımlar, bu yolla zaten ulaştırılıyordu.
Türkiye’nin gönderdiği son gemi de, zaten var olan ve kullanılan bu yöntemle Gazze’ye yardımları ulaştırdı.
Ancak AKP ve sarayın propaganda sistemi, geminin “İsrail ile anlaşma sayesinde Gazze’ye gittiği” izlenimi yarattı.
Sarayın ve AKP’nin propaganda sistemi işte böyle işliyor;
Hep yapılan yardımlar, sanki “ilk kez” gibi, “İsrail ile anlaşıldığı için” gönderilmiş gibi gösteriliyor.
Saf vatandaş böyle kandırılıyor…
Kısacası;
Gazze konusunda tek gelişme, AKP ve sarayın İsrail ambargosuna boyun eğip, bunu resmen kabul etmesidir.
İsrail’in “Yeni Türkiye” ile ilk kez anlaşma imzalayıp, üstelik karlı çıkmasıdır… Zeynep Gürcanlı/sözcü