Darbe söylentileri ve MHP Kongresi!
Fehmi Koru’nun “Cemaat’in Siyasetle Sınavı Ben Böyle Gördüm” kitabı, kendisinin yakın tarihe tanıklığını anlatıyor. İktidara uzak bir isim değil, profesyonel gazeteci. Önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yakınlığıyla biliniyor, Recep Tayyip Erdoğan’la yıldızının barışmadığını sananlarda yanılabilir. Bir diğer özelliğide Fetullah Gülen cemaatinin yayın organı Zaman gazetesinde uzun yıllar çalışması. Cemaatin çalışma yöntemini çok iyi gözlemlemiş. Abant Platformunu düzenleyen ekipten. Ama Cemaatle ilişkisi, işiyle sınırlı. Çünkü o, İzmir’de Ak Evler Ekolü olarak bilinen ve daha çok Adil Düzen tezini hazırlayan ekibin başındaki Süleyman Karagülle’nin damadı. Zaman projesinden önce Milli Gazete’de çalışmışlığı var. Fehmi Koru diyor ki; “Geçmişte Cemaat’in başkalarına reva gördüğü suçlamalar şimdilerde daha fazlasıyla onlara karşı uygulanıyor yasalar zorlanarak… Endişem, bugünlerde Cemaat’e yapılanların, yarın da, daha da fazlasıyla, bugünün güç sahiplerine karşı uygulamaya konulabilecek olmasıdır.” Bkz. Fehmi Koru, Cemaat’in Siyasetle Sınavı Ben Böyle Gördüm, Alfa Yayınları, İstanbul 2016, shf 332
Fehmi Koru’nun durup dururken “bugünün güç sahiplerine” hem de bazı icraat ve tasarruflarını tasvip etmediği paralel yapı üzerinden yüklenmesi veya aba altından sopa göstermesi düşünülemez. Dolayısıyla “bugünün güç sahiplerine” yönelik, önümüzdeki süreçte dahada fazlasıyla geçmişte Ergenekon davası sanıklarına bugünde adı geçen cemaat mensuplarına yapılanlardan çok daha beterinin yapılacak olmasını ima etmesi, kendisinin farklı kanallardan kulağına gelen bazı istihbari bilgilerden böylesi bir tahminde veya öngörüde bulunduğu söylenebilir. Koru’nun bu söylemi, iktidar sahibi dostlarına son uyarısı olarakta okunabilir.
Acaba Fehmi Koru’nun uyarma ihtiyacı hissettiği yaklaşan fırtınanın işareti hangi gelişmeler olabilir? Ergenekon Davası sanıklarının serbest bırakılması, hatta bazılarına tazminat ödenmesi kararlarının çıkması nasıl yorumlanmalı? Ergenekon davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını, usulden ve esastan bozarak, yerel mahkemenin “Ergenekon Terör Örgütü” kabulünde isabet görmedi. Ergenekon Davası’nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, emekli orgeneraller Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Hasan Iğsız, emekli tuğgeneraller Veli Küçük, Levent Ersöz ile Yalçın Küçük, Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın da aralarında olduğu 274 sanıklı Ergenekon Davasında Yargıtay son sözü söyledi. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
Türk Silahlı Kuvvetlerine, hemen her dönemde durumdan vazife çıkararak darbe yaptırmaya çalışan odaklar hep oldu. Günümüz içinde değişen bir şey yok. Hatta geçtiğimiz aylarda bu söylentiler öyle ayyuka çıkmıştı ki Genelkurmay Başkanlığı basın açıklaması yapmak zorunda kaldı ve “Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin, mutlak itaat ve tek emir komuta esastır. Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir. Bambaşka saiklerle yapıldığı anlaşılan ve hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, basın etiğinden ve üslubundan uzak, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatılmış ve suç duyurusunda bulunulmuştur” denildi. TSK, son günlerde ortaya atılan darbe iddialarıyla ilgili “Hiçbir hukuki, insani, vicdani ve akli dayanağı olmayan, haddini aşan haber ve yorumları yapanlar hakkında hukuki işlemler başlatıldı” bilgisini kamuoyu ile paylaştı. TSK’nın “darbe” açıklamasıyla ilgili Başbakan Davutoğlu’da, “Hem benim iznimle yapılmıştır hem de bu açıklamanın arkasındayım” dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın terfi sürecinin, Kenan Evren Paşa’nın Genelkurmay Başkanı olmasıyla benzeştiğini biliyor muydunuz? Önce Kenan Paşa’nın hikâyesini anlatayım. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun darbe hazırlığı içerisinde olduğu gerekçesiyle Milliyetçi Cephe hükümeti Başbakanı Süleyman Demirel’in isteğiyle emekliye sevk edildi. Ersun’un yerine geçecek yeni isim için Demirel, Ali Fethi Esener’i, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ise Adnan Ersöz’ü destekledi. İnatlaşma, sürünce her iki paşa da emekli oldu. En kıdemli ‘orgeneral’ olan Kenan Evren’e emeklilik beklentisine girdiği günlerde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın yolu açıldı. Semih Sancar’ın emekliye ayrılmasıyla birlikte de Genelkurmay Başkanı oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesini yaptı.
Hulusi Akar’ın da benzer hikâyesi var. Subay Sicil Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, orgenerallerin kıta hizmeti yapma zorunluluğu kalktı. Önceki düzenlemeye göre; general ve amiral rütbelerinin her birinde (tuğgeneral, tümgeneral, korgeneral ve orgeneral) en az 10 ay süreyle kıta hizmeti yapılması gerekiyordu. Düzenlemeyle, 2011’deki Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının toplu istifası üzerine ordu komutanlığı yapmaksızın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gelen Hulusi Akar’ın, Genelkurmay Başkanlığı’nın önündeki “mevzuat engeli” de kaldırıldı. 2011 yılında Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının toplu olarak istifa etmesi üzerine, Orgeneral Hulusi Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı iki yıl erkene çekilmişti. Genelkurmay İkinci Başkanlığı görevinden ordu komutanlığı yapmaksızın Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na gelen Akar’ın ataması, diğer orgenerallerden daha kıdemli olması nedeniyle gerçekleşmişti. Sonrası malûm.
Hızını almayan muarız münekkitler Hulusi Akar’ın, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak Washington’a gittiğinde Pentangon’un “Liyakat Lejyonu” madalyasını almasını dillerine doladı. Pentagon’un bu madalyanın Akar’a verilme gerekçesini NATO’ya sağladığı “sıra dışı katkılar” olarak açıkladığını yazdılar. Ama tek eleştirdikleri ayrıntı bu değildi. Akar’a madalyasını ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Raymond Odierno takmıştı. Madalyayı takan bu isim Türkiye ve TSK açısından dikkat çekiciydi. Çünkü Türkiye kamuoyunda ve Silahlı Kuvvetlerde tepkilere neden olan 4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren Albay Bill Mayville’in komutanıydı. Hatta Yılmaz Özdil dahi bu konuda kalem oynatmıştı.
İtalya’daki Müttefik Kuvvetler Güney Bölge Komutanlığı Karargâhında İstihbarat Subaylığı görevlerinde bulunan, Hulusi Akar’ın; 1994-1997 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı Özel Kalem müdürlüğü görevini, Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın emri altında yapması dikkat çekici. Bu tarihler 28 Şubat post modern darbe sürecinin yaşandığı dönem olması itibarıyla önemli. 1997-1998 yıllarında Bosna-Hersek Türk Görev Kuvvet Komutanlığı görevini de unutmayın. Hulusi Akar’ın hayatı ve mesleğiyle ilgili detaylar ise oldukça renkli. TSK içinde lakabı ‘Seri Paşa’. TSK içinde detaylara takılmadan verdiği hızlı kararlarla ve ‘Sivil gibi düşünüp, asker gibi hareket etme’ prensibiyle de tanınıyor. Analitik bakışı yüksek birisi. Genelkurmay Başkanı olmadan önce eski model bir BMW’si olan Akar’ın, resmi görevleri dışında resmi araç kullanmadığını diyetisyen eşinin de belediye otobüsü kullandığını yakın çevresi söylüyor.
Ergenekon Davasının rafa kaldırılması ve sanıkların beraat ettirilmesi sürecinin Hulusi Akar ile irtibatlandırıldığı iddiaları gündeme taşındığında gerekçe ileri sürenler, Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda sessiz kalmayı tercih eden Hulusi Akar’ın, yargılanan askerlerin ailelerinin ihtiyaçlarıyla da yakından ilgilenmesiyle dikkatleri üzerine çektiğini belirtiyor. Bir diğer ayrıntıda 2009-2011 arasında yani Balyoz davasının en önemli döneminde 3’üncü Kolordu Komutanlığında Hasdal Cezaevi’nin ona bağlı olması. Hatta bazı çevreler Balyoz Davası sanıklarının suçlanmasında kendisini itham etmiş ve bazıları da hızını alamayarak kendisini ve çalışma ekibini; “Türkiye’nin çıkarının ABD ve NATO ile sıkı bağları sürdürmekte olduğunu kabul eden Atlantikçiler” nitelendirmesinde bulunmuştu. Demek ki Avrasyacı değil!
Cumhuriyet gazetesinde 29 Mayıs 2015 tarihinde “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” manşetiyle yayımlanan haberde, Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait tırlarla Suriye’deki gruplara silah ve cihatçı sevk edildiği iddia edildi, kanıt olarak da savcılık dosyasından alındığı belirtilen görüntülere yer verildi. Görüntülerde, ilaç kutularının altından çıkan havan topu mermileri ve diğer mühimmatlar görülüyordu. Haberin yayımlanmasından iki gün sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MİT tırlarının gündeme getirilmesini ‘casusluk faaliyeti’ olarak niteledi ve “Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek” diyerek davanın açıldığını duyurdu.
Erdoğan’ın kişisel şikâyetiyle 26 Kasım 2015’te ifadeye çağrılan Dündar ve Gül, aynı gün tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi. Anayasa Mahkemesi (AYM) ise avukatların ‘tutuklama kararıyla kişi güvenliği ve özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgülüğü, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü haklarının ihlal edildiği’ gerekçiyle yaptıkları başvuruyu değerlendirip 92 günlük tutukluluk süresinin ardından Dündar ve Gül’ün tahliyesine karar verdi. Bu kararın arkasında zinde güçlerin olduğu, askeri vesayet iddiası hep konuşuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, AYM kararı için “Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi. Ama sonuç ortada!
Çözüm sürecinin yeniden konuşulabileceği şeklindeki zaman zaman hükümet yetkililerinin açıklamalarına, Genelkurmayın Güneydoğu’daki terör olaylarına, operasyonlardaki çok sert tutumuyla karşılık verdiği ve terörün sonlandırılmasında yetkinin sivil idarede değil askeri iradede olduğu hep söyleniyor. Yine medyada “Ankara’yı sarsan iddia” başlığıyla yer alan, – Erdoğan ve Davutoğlu ‘Suriye’ye girin’ dedi, asker ‘Yazılı emir ‘ istedi!- içerikli haberlerde yalanlanmamıştı. “Başbakan Ahmet Davutoğlu ısrar edince TSK yazılı direktif istedi” gibi bir söylentinin doğruluğu hep tartışıldı. 22 Mart 2016’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, TBMM Dışişleri ve AB Uyum komisyonları üyeleriyle bir araya geldiği kahvaltıda; terör ve dokunulmazlıklar konusunda değerlendirmelerde bulunduğu ve “şehit sayısının artmasında, bölgedeki paralelci polis ve askerin etkisi olduğunu,” söylediği basında yer almıştı. Ancak Genelkurmayın tepkisi aynı konuyu gündeme taşıyan ve kaşıyan Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı’ya patladı. Sabah’ta, “F-16 pilotlarının bile en az yüzde 50’sinin Fethullahçı olduğuna dair çok sağlam raporlar var. 2016 yılında TSK’dan toplu şekilde atılacak bunlar. Hulusi Akar direnmeye kalkarsa da istifasını verir. Bu kadar basit” diye yazması üzerine Genelkurmay tarafından “e-bildiri” yayınlanmış ve Sabah yazarı Genelkurmay Askeri Savcılık’ı tarafından ifadeye çağrılmıştı.
MHP Tüzük Kongresi, yeni bir tartışma başlattı. MHP’deki Kongre krizinden rejim bunalımı çıkarmak isteyenler askeri vesayet üzerinden yeni darbe sürecinin kapısını çalıyor. Hatta mevcut genel başkan Bahçeli’nin asker tarafından istenmediği, bayan bir genel başkan adayını destekledikleri gibi akla ziyan söylentiler kol geziyor. Bu tür girişimler, Genelkurmay’ın bu konudaki net ve açık bildirisine rağmen suyu bulandırmak isteyen mihrakların işi. Hatta Singapur’da kumarhanede resmi çekilen bir armatörün, siyasi bir isme yakınlığı ve akrabalık derecesi de bu işe karıştırılıyor. Hatta bu resmin servis edilmesi, Ak Parti içindeki başkanlık mücadelesiyle irtibatlandırılıyor. Ancak unutulmasın, Fehmi Koru’nun dediği gibi, 17-25 Aralık sürecinde internete düşürülen konuşma tapelerinin, paralel yapı diye nitelendirilen cemaatin işi olmadığı, ABD ve Almanya istihbarat örgütlerinin yaptığı nasıl ortaya çıktıysa, bu resmi çekende servis edende bir başka güç olabilir, hele hele MİT hiç olmayabilir. “Ateş yanmayan yerde duman tütmez” derler ya, ateş yansa da tüten duman yanlış alarm olabilir. Darbeye bel bağlayanlar avucunu yalayabilir.
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com
Guzel yazılarını takip ediyorum.
Her kelime.istedigin yone cekilsede.
Mumin ferasetıyle gorur…
Dumanın varlığından ateşin varlığına delil olması gibi…
OLAYLARIN GECMİŞİYLE izlenmesi…
Yazıyı yazanların etki alanlarının.ruh hallerinin bilinmesi…
Dogru tespitte etkin görünür…
Saygılarımla