Ülkemizde başkanlık sistemine karşı entelektüel bir refleks mevcuttur. Bu refleks derin kökleri itibarı ile imparatorluk geleneğimizden ve fiili başkanlık sistemi pratiğimizden beslenmektedir. Başkanlık (cumhurbaşkanlığı hükümet sitemi) sistemi hakkında bilgi noksanlığının oluşturduğu önyargıların ve başkanlık sistemini savunan siyaset kurumu unsurlarına karşı muhalefetin oluşturduğu bloğun da aynı refleksi sağladığı söylenebilir. Tanımladığımız refleksi, hükümet sistemleri ile ilgili literatürde, aynı konudaki platformlarda ve medyada fazlasıyla müşahede etmek mümkündür. Sözü geçen entelektüel reflekse rağmen söylenmelidir ki devlet geleneğimiz, güçlü yürütme esası üzerine biçimlenmiştir. Bu tarihsel ve antropolojik verinin, 1961 anayasasında benimsenen parlamenter sisteme yansıtılmasından özellikle kaçınılması, bilahare yürütmeyi güçlendirecek anayasal değişiklileri zorunlu kılmıştır.
Değişecek süreçte ön plana çıkan hükümet sistemi bu entelektüel akım tarafından sanki rejim değişikliği gibi ifa edilerek yazılı, görsel, sosyal medya ve medya unsurları aracılığı kara propaganda yapılarak bilgi kirliliğinin oluşmasına neden olmaktadır. Geçmişten günümüze bir değerlendirme yaptığımızda başkanlık sistemi adı ile ülkemizde yeni hükümet sistemini savunan bütün siyasiler, devlet yöneticileri, bilim adamları ve akademisyenler bu entelektüel akım tarafından daima azarlanmış, hakaret edilmiş, düşünceleri yok sayılmış yazılı, görsel ve medya unsurları aracılığı ile kişilik yıpratılması hadisesine maruz bırakılmıştır.
Rahmetli Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmeddin Erbakan, Alparslan Türkeş, son olarak ta şehit merhum Muhsin Yazıcıoğlu devletin bekası ve milletin selameti konulu bu sürece ışık tutsa da, entelektüel akıma yön veren bilinmeyen bir el bu ışığı söndürüp ülkemizi üreten değil tüketen bir toplum olgusu ve devlet sistemi içinde karanlıkta bir hayta sevk etmişlerdir. Serdar bozdoğan