KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Codex Cumanicus’ta Moğolca Alıntı Kelimeler Üzerine Yeni Bir Yaklaşım

Codex Cumanicus’ta Moğolca Alıntı Kelimeler Üzerine Yeni Bir Yaklaşım

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 56 dk okuma süresi
426 0

GİRİŞ
Türk-Moğol dil ilişkilerinin incelenmesinde denilebilir ki son otuz yılda ağır basan en yeni düşünce, alıntı kelimeleri ön plana çıkaran ve daha çok makale ve monografi niteliği taşıyan çalışmaların yazılmasıyla belirlenmiştir. Diller arasında benzerliklerin ve ortak gramatikal ve leksik unsurların mevcudiyetinde, diller arası etkileşimlerin genellikle son dönemlerde etkili olduğunu kabul eden klasik Altay dilbilimcileri de alıntı kelimelerin tespitiyle uğraşmaya başlamışlardır. Tabii ki Moğolcadaki Türk kökenli kelimelerin veya tarihî ve çağdaş Türk yazı dillerindeki Moğol kökenli kelimelerin belirlenmesi çok da kolay değildir. Türklerin ve Moğolların çokça benzer unsura sahip kültürlerinin ve dillerinin etkileşimi, evvela Doğu ve İç Asya, ardından da Batı Asya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu topraklarında Türk ve Moğol kavimlerinin bazen yakın bazen de birbirinden uzak coğrafyalarda yaşamalarına rağmen yüzyıllar boyunca sürmüştür. İlişkilerin bazı dönemlerde zayıfladığı zaman dilimleri de elbette olmuştur. Lakin iki dil arasındaki ilişkiler tarihte genelde yoğun olmuş ama hiç sekteye uğramamış hatta dillerin söz varlığının bazı zaman katmanlarında birbirine karıştığı dahi olmuştur. Buna rağmen Clauson, Eski Türkçede Moğolca kökenli kelimelerin olmadığını savunur; Türk ve Moğol dilleri için ortak kelime mevcut ise ve ilgili kelime XIII. yüzyıla kadarki Türkçe metinlerde tespit ediliyorsa, söz konusu kelimeyi büyük ihtimalle Türk kökenli sayıp Moğol dillerinde alıntı kelime olarak incelemeyi teklif eder. İki dil için ortak olup Eski Türk metinlerinde geçmeyen kelime ise ona göre muhtemelen Moğol kökenlidir (Şçerbak 1986 > Babatürk 2011: 12).

Şçerbak, Türk Moğol dil ilişkilerini şartlı olarak iki döneme ayırarak incelemeyi yeğler: 1. XII. yüzyıla kadar olan dönem. 2. XIII.-XIV. yüzyıllar. Ona göre, XII. yüzyılı da içine alan dönemde Eski Moğol dilinin yazılı kaynakları yoktu ve büyük bir ihtimalle de hiç olmadı. Bu sebeple bu dönemi ancak bu döneme ait Türk dilli metinlerin diline dayanarak incelemek mümkündür. Moğolca ödünçlemeler daha çok XIII-XIV. yüzyılda istinsah edilmiş eserlerde görülür ve bu döneme ait hem Moğolca hem de Türkçeye ait çok sayıda yazılı kaynak vardır. Bu dönemin en önemli özelliğini de Cengiz Han’ın ordularının istilâları sebebiyle etkileşim kurulan dillere Moğolcanın güçlü etkisi oluşturmaktadır. İkinci dönemdeyse dinî ve kültürel ilişkiler sonucunda Türk dillerinin Moğol dillerine karşı güçlü bir etkisi söz konusudur (Killi 2006: 222).

Türklerin ve Moğolların gerek şifahi gerekse de yazılı tarihlerinde birbirlerini birçok yönden etkiledikleri bilinen bir gerçektir. Moğol devlet ve yazı geleneğinin oluşmasında ise özellikle Uygurların rolü kabul edilen bir gerçekliktir (Özyetgin 2009). Özellikle Moğolları birleştiren ve “Çingis Han” unvanını alarak büyük Moğol İmparatorluğunu kuran Cengiz Han’ın başlattığı ve Orta Asya’dan Anadolu’ya, İdil- Ural üzerinden Doğu Avrupa’ya ve Baltık Denizi kıyılarına kadar uzanan büyük ilerleyiş çerçevesinde oluşan sosyo-politik coğrafya aynı zamanda bu dillerin tarihindeki en önemli gelişmelerden biridir (Gül 2015: 188). Cengiz İmparatorluğu’nun oğullar arasında pay edilmesinden sonra oluşan bu tarihî ve siyasi ortamda, Codex Cumanicus’un yazıldığı coğrafyada kurulmuş olan Altın Ordu devleti tam da bu sebeple Türk-Moğol dil ilişkileri bakımından son derece önemli bir noktada durmaktadır. Zira yönetici kitlenin çoklukla Moğol, yönetilenlerin ise Kuman-Kıpçak olduğu Altın Ordu coğrafyası, Türkçenin hâkim lakin Moğolcanın da bilhassa askerî ve idari söz varlığı bakımından etkin olduğu bir sahadır. Bu durum da göstermektedir ki Codex Cumanicus’un söz varlığı Türk-Moğol dil ilişkilerinin tespitinde takip edilmesi gereken önemli bir veri kaynağıdır. Bu hususta daha evvel Poppe’nin Almanca kaleme aldığı ve son derece mühim olduğunu düşündüğümüz müstakil bir çalışma yaptığı malumdur (Poppe 1962). Ancak çalışmanın yazıldığı dönem itibarıyla eskimiş olması ve Codex Cumanicus’un tam ve son derece kapsamlı bir yayınının yakın zamanda yapılmış olması (Argunşah-Güner 2015), bizleri böyle bir çalışmayı yeniden yapmaya sevk etti. İlaveten bu çalışmada Poppe’den farklı olarak Codex Cumanicus’un söz varlığı gözden geçirilerek metinde Moğolcadan alıntı olduğu kanaatini taşıdığımız kelimeler tespit edildi. Ardından bu kelimeler daha çok metin bağlamında ve tarihî ve çağdaş Türk lehçelerindeki kullanımları dikkate alınarak yüzeysel değil ayrıntılı olarak değerlendirilmeye çalışıldı. Metinde Moğolca kelimeye ek olarak kayda geçirilmiş olan Türkçe eş anlamlı karşılığı varsa bunlara da değinildi. Kelime cümle içerisinde kullanılmışsa görev bakımından da bir değerlendirmeye tabi tutuldu. Semantik bakımdan da bir farklılaşma gerçekleşmişse ayrıca belirtildi. Bazı yerlerde Poppe’nin Moğolca alıntı olarak gösterdiği kelimeler Türkçe veya başka bir dilden oldukları kanaatini taşıdığımız için bu çalışmada işlenmedi (örneğin bilev ‘bileği’, bulov ‘topuz’, yırga– ‘eğlenmek, keyiflenmek, lezzet almak’; bakşı ‘kâtip’ < Çin. po-shih/bâk-şi: EDPT 321a, tepsi ‘tepsi’ < Çin tieh tzú: EDPT 445b vb.). Poppe’nin Moğolca alıntı olarak göstermediği, lakin Moğolca olduğunu düşündüğümüz kelimelere ise yer verildi (örneğin daraga “askerî vali, vali”, kaban “yaban domuzu, erkek yaban domuzu”, karçaga “atmaca, şahin, ala doğan”, kavursın “kuş yeleğinin uç tarafı”, kükel “kara diken, dikenli bir tür çalı”, moḫdak “kör, küt, kesmez; anlayışsız, ahmak”, şırdak “yenleri kısa, kaftan biçiminde zırh”, tėrme “çadır (mec. mabet, kilise, kutsal yer)”, tuturgan “pirinç” vb.). Ayrıca eserde kaydedilmişse kelimelerin Latince, Farsça ve Almanca karşılıklarına da göndermeler yapıldı. Böylece araştırmacılara diller arası bir karşılaştırma yapma imkânı da sunulmuş oldu. II: İNCELEME: CODEX CUMANICUS’TA MOĞOLCA ALINTI KELİMELER 1. abaga “amca” (Lat. auunchulus, Far. ḫālū, hamū) (CCI 49a/13). abaga kelimesi CCI’de akrabalık adlarının sıralandığı 49a’da kayda geçirilmiştir. Bu bölümdeki akrabalık adlarının tamamına yakını Türkçedir. Lakin “amca” karşılığında Moğolcada çok çeşitli kullanımları da olan abaga kelimesi tercih edilmiştir (bk. abaga ‘babanın erkek kardeşi, amca’, MTS I: 4). Li, Türkçenin tarihî metinlerinde abaga kelimesinin beş yerde kullanıldığını tespit etmiştir (1999: 125). Bu bağlamda kelimenin CC’deki varlığı da Türk-Moğol ilişkilerinin Altın-Ordu coğrafyasındaki yoğunluğuyla açıklanabilir. 2. abra– “korumak, savunmak” (Lat. defendete, Far. puştī kun) (CCI 10b/1, CCI 10b/2, CCI 10b/3). Türkçenin fiil bakımından son derece zengin bir dil olduğu ve başka dillerden kelime alırken bilhassa fiil alıntılamaya gerek duymadığı bilinmektedir. Daha genel geçer bir ifadeyle diller arasında gerçekleşen kelime alışverişlerinde çoklukla isim soylu kelimelerin alıntılandığı görülür. CC’de gerek akraba bir dil olması gerekse de Altın Ordu coğrafyasında bilhassa yönetimden kaynaklanan yoğun Moğol etkisine bağlı olarak “korumak, kurtarmak” anlamındaki Moğolcadan alınma abura– (MTS I: 9) fiilinin kullanıldığı, hatta çekimlenmiş örnekleriyle de yer aldığı görülür. Aynı zamanda bu fiil metinde, aynı yerde Türkçesi olan karış– fiiliyle de birlikte kaydedilmiştir (CCI 10b). 3. abramak “koruma, savunma” (Lat. defensio, Far. puştī) (CCI 10b/4). Moğolca “korumak, kurtarmak” anlamındaki abura– fillinin üzerine, Türkçe isim- fiil eki –mak getirilmek suretiyle bir türetme gerçekleştirilmiş, aynı zamanda CC’de abramak kelimesinin eş anlamlısı olarak karışmak da aynı yerde kaydedilmiştir (CCI 10b/4). 4. alpavut “asilzade, soylu, aristokrat” (Lat. miles) (CCII 81b/7b). Clauson, Eski Türkçe metinlerde alpagut olarak kullanılan kelimeyi Türkçe kabul ederek alp ‘savaşçı’ ismine önce fiil türeten -a ekinin getirilmesiyle bir *alpa– gövdesi kurgular. Ardından fiillerden şahıs bildiren isimler türetmede kullanılan –gut ekiyle kelimenin morfolojik izahını yapar. Kelimenin albagut biçiminde Moğolcaya alıntılandığını da sözlerine ekler (EDPT 128b). Erdal ise kelimenin çözümlenmesini alp ‘yiğit, savaşçı’ + -agu + -t şeklinde yaparak sondaki -t ekini çokluk kabul eder (OTWF 81). Biz, kelimenin CC’de Deşti Kıpçak’taki Moğol etkisine bağlı olarak gerçekleşmiş bir geri alıntılama olduğunu düşünüyoruz (krş. Moğ. albagud ‘kamu görevlisi, hükümet memuru’, MTS I: 46). alpavut’un CC’de Eski Türkçe ‘savaşçı’ anlamından sıyrılarak ‘devlet yönetiminde etkin bir asilzadeyi’ ifade etmesi de Moğolca etkisiyle olmalıdır. Ayrıca kelime, CC’de Kıpçak Türkçesinin temel fonetik değişmelerinden biri olan /-ġ--v-/ değişmesine de uğramıştır. 5. arçıla- “tartışmayı kesmek, başından savmak” (Alm. ich ʃcheyde) (CCII 57b/15). İkinci kitabın ilk sayfalarındaki isim ve fiil cinsinden kelime listelerinin bulunduğu bölümde geçen arçıla-, Moğolca ‘aramak, bakmak, dikkat etmek, göz kulak olmak’ gibi anlamlara gelen arçila– fiilinin anlam değişmesine uğramış biçimi olmalıdır (MTS I: 82). Kelime bugün Karaçay-Malkar Türkçesinde ‘tutmak, kesmek, frenlemek’ anlamıyla orçala– (Tavkul 2003: 48), Kırgız Türkçesinde ise ‘tartışmayı kesmek’i ifade etmek için araçala– şekliyle de mevcuttur (Ryspakova 2007:148). 6. asra- “beslemek, bakmak” (CCII 70b/8). Tėŋri asrar, tın aşını bėrür aar ‘Tanrı besler ve manevi aşını verir ona.’ (CCII 70b/8) cümlesinde asra– olarak geçen (Poppe 1962, asar-) Moğolca fiil asara– olup ‘esirgemek, merhamet etmek, acımak; bakmak, yetiştirmek, büyütmek, beslemek, hayrına desteklemek, korumak; velinimet veya hayır sahibi olmak; sevmek’ gibi geniş bir anlam yelpazesine sahiptir (MTS I: 90). CC’de bu örnekte, fiilin ‘beslemek’ anlamının ön plana çıktığı görülmektedir. Eski Türkçede aynı anlamları ifade etmek için aynı zamanda yarlıka– veya yėged– fiillerinin varlığı da bilinmektedir (EDPT 968a, EDPT 911b). 7. asrat- “emanet etmek, baktırmak, saklatmak” (CCII 72b/5-6).mannasın kimge asrat[t]ı / ötmekley kökden yavd[ır]a ‘Kudret helvasını kime emanet etti, ekmek gibi gökten yağdıra.’ (CCII 72b/5-6). Bu kullanımda ise Türkçe -t ile genişletilmiş Moğolca asara– (MTS I: 90) fiilinin ‘korumak’ anlamından değişmeyle CC’de ‘emanet etmek, baktırmak, saklatmak’ anlamı kazandığı görülür. 8. asrov “koruma, kollama, muhafaza” (CCII 71a/3). Moğolcada ‘korumak’ anlamına da gelen asara– fiili (MTS I: 90), CC’de Kıpçak Türkçesinin çokça kullanılan fiilden isim türetme eklerinden biri olan –v+ (< EskiT. – g+) ile genişletilerek ‘koruma’ anlamı taşıyan asrov kelimesinin ortaya çıkmasını sağlamış (asrov < asrav < asara– + -v) ve bu anlamıyla dinî bir metin parçasında kullanılmıştır: asrovıŋ bizge tėyirgil ‘Korumanı bize ulaştır.’ (CCII 71a/3). 9. bagatur “yiğit, kahraman, bahadır” (Lat. probus, Far. baġātur) (CCI 49b/17). Doerfer, kelimenin Türkçe kökenden gelmiş olabileceğini fikrini benimser ve Türkçeden Moğolcaya alıntılandığını söyler (TMEN II: 366). Csáki ve Poppe ise kelimenin Moğolcadan Türkçeye alıntılandığı kanaatindedir (Csáki 2006a: 47-48, Golden 1992: 49). CCII’de kelimenin Moğolcadan Farsçaya, Farsçadan da tekrar Kumancaya geçmiş biçimi olan baḫadur da (Mo. bagatur > Far. bahādur > Kum. baḫadur) kaydedilmiştir: baḫadur-sėn ‘Yiğitsin, bahadırsın’ (CCII 73a/17).

10. bogavul “mübaşir” (Lat. placerius, Far. tatāwul) (CCI 45b/15).CCI’de devlet yöneticileriyle ilgili Kumanca söz varlığının kaydedildiği bölümde Farsça tatāwul kelimesinin karşılığı olarak Moğolcadan alıntılanmış bogavul (< Mo. bukawul) yer almaktadır (Golden 1992: 41). 11. botaŋ “gölge” (Alm. ʃchate) (CCII 57b/23b). Moğolcada ‘sis, pus, ince duman’ anlamına gelen budaŋ kelimesi (MTS I: 207), CC’de Almanca ʃchate ‘gölge’ anlamıyla karşımıza çıkmaktadır. Metinde botaŋ’ın eş anlamlı karşılığı olarak Türkçe kölege de botaŋ’ın hemen yanına yazılmıştır (CCII 57b/23b). 12. büsre- ~ büsüre- “1. onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek; 2. teşekkür etmek” (CCII 66a/27b, CCII 66a/23b-24b, CCII 70a/4, CCII 81a/30). Moğolcada ‘inanmak, güvenmek, saygı göstermek, tapmak; pek sevip saymak, tapınmak, saygı duymak, itibar etmek’ anlamlarına gelen bisire– fiili (MTS I: 170), CC’de ünlüsü yuvarlaklaşmış olarak büsre– ve büsüre– biçiminde kullanılmıştır. 13. çaḫ ~ çak “zaman, an, çağ” (CCII 59a/23, CCII 59a/27, 74a/14). Moğolca çag ‘zaman, süre, vakit, çağ’ (MTS I: 251) kelimesinin Türkçede ilk kullanımlarına Eski Uygur Türkçesinden itibaren rastlanır. Kelime Moğolların Türk coğrafyasında etkin olmaya başladıkları dönemde dile girer ve yavaş yavaş öd ‘zaman’ kelimesinin yerini alarak yaygınlaşmaya başlar (EDPT 403b-404a). 14. çėber + T. kişi “maharetli, becerikli kişi; temiz, saf kişi” (Alm. en reynlic[h] m[a]n) (82a/14b). Moğolcada ‘temiz, pak, saf, arı, arı ve temiz (şekilde), lekesiz (olarak), (kâr vb.) net, temiz, çıplak, kesintisiz’ gibi anlamlara gelen ve oldukça geniş bir kullanım alanına sahip olan çeber kelimesi (kullanımlar için bk. MTS I: 269-270), CC’de Türkçe kişi ismiyle beraber bir sıfat tamlamasının kuruluşunda görev almak suretiyle kullanılmıştır. 15. çıray “çehre, yüz, beniz, surat” (Lat. ymago, vultus, Far. sūrat, būy u rūy) (CCI 10b/9, CCI 48b/24). Moğolca çiray ‘yüz, çıray, bet, beniz, çehre; dış görünüş, cilt’ (MTS I: 305) kelimesi CC’de aynı anlamla alıntılanmıştır. Kelimenin 48b/24’teki kullanımında hemen yanına eş anlamlısı olarak Türkçe mėyiz de kaydedilmiştir. 16. daraga “askerî vali, vali” (Alm. eyn grêv́e) (57b/21). CC’nin yazıldığı dönem ve coğrafya aynı zamanda Altın Ordu Devletinin de hâkimiyet sahasıdır. Bu bağlamda idari terimlerin Moğolcadan alıntılanması da gayet tabiidir. ‘başkan, şef, üst derecedeki kimse; kumandan’ anlamlarına gelen daruga kelimesi de (MTS I: 372) Kumanların dilinde ilerleyici benzeşmeyle daraga biçimini almış ve CC’de ‘askerî vali, vali’ anlamıyla kaydedilmiştir. 17. ėgeçi “babanın kız kardeşi, hala” (Lat. amita, Far. am) (CCI 49a/15). Türkçede eke ve ekeçi kelimesi daha çok ‘abla’, daha az olmak kaydıyla da ‘hala’ anlamıyla tarihî metinlerde tespit edilebilmektedir (Li 1999: 173-174). Grønbech, CC’deki ėgeçi kelimesinin Moğolcadan alıntılandığını ortaya koymuştur: Moğolca eke ‘anne; başlangıç, kaynak, (mec.) beşik; başlıca, belli başlı, egeçi ‘abla; yaşça büyük (kadın için), Bur. ehe ‘anne, dişi (hayvan)’, Halh. eḫ ‘anne; dişi (hayvan)’, egç ‘abla’, Kal. ekɘ ‘anne’, ekçi, egɘçi ‘abla’ (1953: 129). 18. ėmegen “yaşlı kadın, kocakarı” (Alm. en babe) (82a/25b). CC’de tespit edilen Moğolca kelimelerden bir diğeri ‘yaşlı kadın, yaşlı karı’ anlamındaki emegen’dir (MTS I: 497). Bu kelime metinde Türkçe kurtka ile birlikte kaydedilmiş ve her ikisi de bir çizgi ile Almanca en babe’ye işaret edilerek gösterilmiştir. 19. ėremsi- “gururlanmak, kibirlenmek, övünmek” (Alm. birumet ʃich) (CCII 80b/24). ėremsi– de CC’de çekimlenmiş biçimiyle (ėremsir-mėn) kullanılmış olan Moğolca alıntılardandır. eremsi– fiili, Moğolcada ‘umut etmek, güvenmek; cesaretlenmek, çalım satmak, kibirli ve küstah olmak, alışkın olmak; mal veya çevresinde aşırı derecede yararlanmak, (kanunsuzca) sömürmek’ gibi anlamlara sahiptir (MTS I: 513). CC’de aynı sayfada Moğolca ėremsi– fiili aynı zamanda Türkçe eş anlamlıları olan ḫovanlan-, öktemlen– ve övün– fiilleriyle beraber kaydedilmiş, hepsine birden Almanca birumet ʃich anlamı verilmiştir. 20. erkelen- “nazlanmak, şımarmak” (Alm. hæ czar[t]) (CCII 81b/27b). Moğolca erkele– ‘gücünü kullanmak; görevde olmak, idare etmek, hâkim olmak, yetki kullanmak; (ana, babaya) sevgi ve muhabbet göstermek; (çocuk) oynamak’ fiili CC’de –n dönüşlülük ekiyle ‘nazlanmak, şımarmak’ anlamı kazanmıştır. Fiilin bu anlamla ortaya çıkmasında Moğolcadaki ‘(ana, babaya) sevgi ve muhabbet göstermek’ anlamı etkili olmuştur diyebiliriz. 21. kaban “yaban domuzu, erkek yaban domuzu” (Lat. aper) (CCII 66a/1). CC’de daha çok hayvan isimlerinin sıralandığı 65b-66a sayfalarında yer alan kaban,Moğolcada ‘vahşi erkek domuz’ demek olan habang’dır (MTS II: 1379). 22. kaburka “kaburga” (Lat. costa, Far. pahlū) (CCI 48b/9). CCI’de organların sıralandığı bölümde kayda geçirilmiş Moğolca alıntılardandır: habirga(n) ‘kaburga kemiği, eğe’ (MTS II: 1384). Pek çok çağdaş Türk lehçesinde de ‘kaburga’ için kullanılmakta olup Türkçe karşılığı eğe’dir (> Türkiye Türkçesi kaburga, Türkmen Türkçesi gapırga, Başkurt Türkçesi kabırga, Kazak Türkçesi kabırga, Özbek Türkçesi kovurga vb., Eren 1999: 199).

23. kada- ‘çivilemek, mıhlamak, çakmak’ (CCII 74a/2).

Moğolca hada– ‘çivilemek, mıhlamak’ (MTS II: 1390) fiili, CC’de isim türeten –k+ ekini almıştır: ḫada-k+ (CCII 63b/23). Bunun dışında hada– fiili, CC’de kada– ‘çivilemek, mıhlamak, çakmak’ olarak da mevcuttur (CCII 74a/2). Bu fiilden türemiş kadav ‘çivi, mıh’ kelimesi de CC’nin söz varlığında yer almaktadır (CCI 50b/29, CCI 51b/22). Csáki, Yazılı Moğolcada kada– olarak tespit edilen fiilin –VdV– fonetik yapısındaki iç ses /d/yi korumuş olmasından hareketle kelimeyi Moğolcadan Türkçeye alıntılanma olarak değerlendirir; pek çok Moğol dili uzmanının da bu kanaati taşıdığını sözlerine ekler (2006b: 50).

24. karçaga “atmaca, şahin, ala doğan” (Lat. accipiter) (CCII 65b/27) ~ karçıga (Lat. astor, Far. ḳarçiġa) (CCI 55a7).

Hauenschild tarafından karçıga, DLT’deki boz kuş ile eş değer gösterilmiştir (2003: 66). Doerfer, Eski Türkçe *kartıka ‘ala doğan’ kelimesinin Eski Moğolcaya da *kartıga olarak geçtiğini ve ardından Moğolcada karçıgay biçimini alıp bu şekliyle Türkçeye tekrar alıntılandığını belirtir (TMEN I: 404). Karahan, kelimeyi tarihsel Türk dili alanında birkaç metinde daha karçıgay ve karçıga olarak tespit etmiştir (Karahan 2013a: 1843). CC’de kelimenin Farsçası da ḳarçiġa olarak kaydedilmiştir ki bu veri onun Türkçe veya Moğolcadan alıntılandığını göstermektedir.

25. kavursın “kuş yeleğinin uç tarafı” (Alm. di v́ædirkeil) (CCII 57b/16).

Moğolcada ‘ağaç gövdesi, bitki sapı, ekin anızı, tüy sapı; başak; son yılın hasat mevsiminden kalma ekin anızlı tarla; tüp, boru; özellikle kuş tüylerinin sokulduğu şapka üzerinde bulunan delik’ anlamlarına gelen ġaġursun (MTSI: 548), CC’de fonetik olarak /ġ- > ḳ-/, /-ġ- > -v-/ ve /-u- > -ı-/ değişmelerine uğramış biçimiyle tespit edilmiştir.

26. kėnete “aniden, ansızın, birdenbire, hemen” (Alm. gelih) (CCII 82b/11b). CC’de zarf göreviyle tespit ettiğimiz bir diğer Moğolca alıntı da kėnete’dir. Kelime, Moğolcada genedte olup ‘birdenbire, ansızın, beklenmedik, şansla, tesadüfen’ anlamlarına gelmektedir (MTS I: 601).

27. kögen “koyun, kuzu vb.ni boynundan bağlamak için özel olarak yapılan ip, bitkinin yerde sürünen sapı” (CCII 60a/31).

CC’de kökçe ulaḫım kögende sėmirir: Ol ḫuvun ‘Yeşil oğlağım uzun ipte semirir: O, kavun.’ bilmecesinde geçen kögen kelimesi (CCII 60a/31), Moğolca kögene olup ‘kuzu veya oğlakları bağlamaya yarayan toprağa çakılı bir kazığa bağlı ip; süt sağılırken koyunların boynuna bağlanan ip’ anlamına gelmektedir (MTS I: 761). Clauson, Dîvânu Lügâti’t-Türk’te de geçen ve CC’de /ö/ ile yazılmış olan bu kelimenin muhtemelen bir ağız özelliği taşıdığını, *kü– fiilinden türemiş gibi göründüğünü ifade eder ancak *kü– fiiline bir anlam vermez (EDPT 712a). Ercilasun-Akkoyunlu ise DLT yayınlarında kelimeyi köken okumayı tercih etmişlerdir (2014: 734).

28. kükel “kara diken, dikenli bir tür çalı” (Lat. rate) (CCII 57a/23).

Kıpçakça sözlüklerdeki ziraat ile ilgili kelimeler Kıpçak sahasında köklü bir zirai kültürün varlığına tanıklık eder (Karahan 2013b: 198). Bir bitki ismi olarak Moğolca kögül ‘kara diken, dağ eriği’ (MTS I: 764), CC’de İncil’den bir parça olan Rab Tanrı’dan Cennetten Kovulan Âdem’e bölümünde Kaçan bogday saçar-sėn aar kovra biter, alabota, tigenek dagı kükel biter ‘Ne zaman buğday saçarsın, onun yerine kuru ot biter, karapazı, diken ve kara diken biter.’ cümlesinde kükel biçiminde kaydedilmiştir

29. magat “muhakkak, şüphesiz, elbette, gerçekten” (Lat. omnino, certus sum, Far.

albet) (CCII 59a/16, CCII 71a/15, 71a/11).

Moğolcada isim, sıfat ve zarf görevlerinde kullanılan ‘kesin, elbette, şüphesiz, muhakkak, doğru, gerçek; muhtemel, belki de, galiba; aslen, sahiden; kesinlikle, emin olarak, şüphesiz; azim, karar’ gibi son derece geniş bir anlam yelpazesinde karşımıza çıkan magad kelimesi (MTS I: 811), CC’deki bir diğer alıntılamadır. magat kelimesinin eş anlamlısı olarak metinde ayrıca Arapça elbet ve elbeti kelimeleri de kullanılmıştır (CCI 31b/19, CCII 58b/4, CCII 66a/20).

30. maḫ ta- “övmek, methetmek” (CCII 82b/25 ).

Moğolca magta– ‘övmek, methetmek, yüceltmek, göklere çıkarmak, lehinde konuşmak’ fiili (MTS I: 812), CC’de /-g- > –ḫ-/ değişmesiyle kullanılmıştır. CC’de maḫta– fiilinin Türkçe karşılığı bir kez kullanılmış olan ög– ve sekiz kez kullanılmış olan öv-‘tir (CCII 72a/2, CCII 71a/14 vd.).

31. maŋlay “alın” (Lat. frons, Far. kilār pēşānī) (CCI 47b/11).

Moğolca organ adı maŋlay ‘alın, yüz, beniz’ (MTS I: 823), Ölmez’e göre Çağataycadan beri Orta Asya Türk dillerinde ‘alın’ için kullanılmakta olup Batı Oğuzcasında görülmemektedir (2013: 382).

32. moḫ dak “kör, küt, kesmez; anlayışsız, ahmak” (Alm. ʃtump) (CCII 82b/9). Moğolca mohudag ‘kör, kesmez; anlayışsız, aptal, kalın kafalı’ (MTS I: 850), CCII’de

Almanca ʃtump > stumpf ‘kütük; cansız, duygusuz’ ile anlamlandırılmıştır.

33. nokta “yular” (Lat. capistrus, Far. afsār) (CCI 51b/26).

CC’de askerî binicilik kaynaklı ve at takımının bir parçası olarak Kumancada kullanıldığını düşündüğümüz kelimelerden biri de Moğolca nogtu ‘yular’dur (MTS I: 918). Kelime, Batı Oğuzcasının sözvarlığında da noḫda ‘gem, dizgin’ biçiminde yer almıştır (Schönig 2000: 140).

34. nöger “arkadaş, yoldaş, ortak” (Lat. socius, Far. hambāz) (CCI 49a/20).

Moğolca nökür ‘arkadaş, dost, yoldaş’ (MTS I: 927) bilhassa Moğol istilasından sonra Türkçenin tarihî lehçelerinde en çok karşımıza çıkan kelimelerdendir: Eski Anadolu ve Osmanlı Türkçesi nöker ‘hizmetçi, yaver, arkadaş; karı, (birinci kadına göre) kuma’, Çağatay Türkçesi nöker ‘dost, yoldaş, arkadaş, koca’, Kırgız Türkçesi nögör, Azerbaycan Türkçesi nöker, nöher vd. (Tuna 1972: 235). Kelimenin CC’deki Türkçe eş anlamlı karşılığı ortak olarak verilmiştir (CCI 49a/20).

35. oba “tümsek, tepe” (Lat. podius, Far. grīwa) (CCI 39b/5, CCII 60b/2). Moğolca obugan (okunuşu oboo) ‘yığın, top, küme, öbek; taş yığını; bilhassa ‘obo’

çevresinde din törenleri düzenlenen mezar veya anıt olarak yapılmış taş yığını veya kurgan, tümsek; sınır işareti’ kelimesi (MTS II: 936) CC’de ‘tümsek, tepe (yer)’ anlamında kullanılmıştır. Clauson da Eski Türkçede üç farklı oba’dan bahseder ve Kumanca biçimin Moğolcadan alıntılandığını sözlerine ekler (EDPT 5b).

36. olca “ganimet, savaş esiri” (CCII 74a/12).

Moğolca ol- ‘bulmak’ fiilinden –ca+ ile türetilmiş olan olca kelimesi (Csáki 2006a: 207), CC’de bir yerde “ganimet, savaş esiri” anlamıyla kullanılmıştır: Yesus alay, bėk tamuknı buzup olca köp çıgardı ‘İsa, öyle sağlam cehennemi yıkıp çok ganimet çıkardı.’ Kelime, Moğolcada ayrıca ‘bulma, buluş, bulgu, buluntu, gelir, edinim, kâr, kazanma; yağma, çapul’ gibi anlamlara da gelmektedir (MTS II: 954. Kelimenin tarihî ve çağdaş Türk lehçelerindeki kullanımı için bk. Tuna 1976: 235).

37. orbu “kaya oyuğu, kaya deliği” (Alm. di bliyde) (CCII 80b/26).

Moğolca orbun ‘tepe, tümsek; kesilmiş bir ağacın kökleri; dağ veya tepedeki eğri yarık, yar, uçurum’ anlamlarına gelir (MTS II: 963). CC’de orbu olarak kullanılan kelimenin Almanca karşılığı di bliyde olup ‘kaya oyuğu, kaya yarığı’ demektir.

38. öbüge “dede, büyük baba, ata” (Lat. aws) (CCII 57b/22).

CC’de Moğolcadan alıntılanmış bir diğer akrabalık ismi de öbüge’dir. Kelime, Moğolca ebüge olup ‘ata, büyük baba, dede’ anlamındadır (MTS I: 461). Çağdaş Türk lehçelerinde kelimenin kullanımları için Li’nin çalışmasına bakılabilir (1999: 92-93).

39. saar “kuşku, şüphe” (CCII 76a/10).

Moğolcada ‘şüphesiz, kesin(likle), kesin (olarak)’ anlamlarına gelen ve zarf olarak kullanılan sagar (MTS II: 1021), CC’de Yüsüp, kıznıŋ bol[l]aşmışı sezdi ėse, saarga tüşti ‘Yusuf, kızının şişmanladığını sezince kuşkuya düştü.’ cümlesinde -ga yönelme hâli eki almış ve /-g-/ ünsüzü düşmüş biçimiyle, bir deyimleşmiş birleşik fiilin kuruluşunda isim olarak görev yapmıştır.

40. saḫ av “peltek konuşan, pepe, kekeme” (Alm. lirpt) (CCI 30b/9, CCII 82a/10b).

Moğolca sahagu ‘ruam hastalığı, sakağı, hayvan nezlesi, donaca’ (MTS II: 1052), CC’de Kıpçak Türkçesinin temel fonetik hadiselerinden biri olan /g > v/ değişmesine uğramış biçimiyle kullanılmıştır: saḫav. Kazak Türkçesinde sakau ‘tayların boğazında çıkan ur’, Kırgız Türkçesinde sakō ‘taylarda görülen bir hastalık ve ayrıca kabakulak’, Yakut Türkçesi sagıa, soğuo, sobuo ‘hayvanlarda görülen bir hastalık (boğazda çıkan ur)’ ve Türkiye Türkçesinde sakağı biçimlerini kaydeden Eren, kelimenin Moğolca saqağu’dan geldiği yönündeki görüşü düşündürücü bulur (1999: 350). Biz, kelimenin başlangıçta bir hayvan hastalığını karşılarken zamanla insanlar için de kullanıldığı fikrindeyiz. Zira kelimenin Kırgız Türkçesinde bir insan hastalığı olan ‘kabakulağı’ karşılamak için kullanılmış olması da bu değişimin bir göstergesidir. CC’de ‘peltek konuşan, pepe, kekeme’ anlamıyla karşımıza çıkmasında ise sahagu hastalığının boğaza ve dile tesir etmesiyle konuşmada yaşanan sıkıntının etkili olduğunu düşünüyoruz.

41. salkun “hava” (Lat. aer, Far. hawā) (CCI 36a/2, CCII 66a/2).

Moğolca salkin ‘yel, rüzgâr’ (MTS II: 1034), CC’de salkun biçiminde alıntılanmıştır. Kelimenin ayrıca CCII 65b/27’de yaman salkun ‘kötü, bozuk hava’ sıfat tamlamasında isim unsuru olarak da kullanıldığı görülmektedir. Aynı zamanda CCI 36a/2’de Latince aer kelimesinin Kumanca karşılığının hava olarak yazıldığını, daha sonra ikinci bir elce salkun’un eklendiğini de belirtmekte yarar görüyoruz. Bu durum, her iki kelimenin aynı dönemde birlikte kullanıldığının bir göstergesidir.

42. sandıra- “paniklemek, çıldırmak, küplere binmek” (Alm. hæ rozt) (CCII 82a/25).

CC’de sandıraydır biçiminde çekimlenmiş olarak tespit edilen sandıra-, Kumancadaki bir diğer Moğolca alıntı fiildir: sandura– ‘karışmak, düzensiz, karışık ve bozuk olmak; acelesi olmak, telaş içinde olmak, heyecanlı olmak, utanmış olmak, panik içinde olmak, şaşırmak’ (MTS II: 1043).

43. sėrevün “serin, soğuk” (Alm. kvle) (CCII 58a/37).

Moğolca serigün ‘serin, taze’ (MTS II: 1072) kelimesi CC’de /-g– > –v-/ değişmesiyle sėrevün biçiminde kaydedilmiştir (Poppe 1962: serövün, CC’de transliterasyonlu yazımı ʃereὑn). Kelime aynı zamanda pek çok çağdaş Türk lehçesinin yanı sıra Osmanlı Türkçesine serün, Türkiye Türkçesine serin ve Farsçaya da serūn olarak geçmiştir (ayrıntılı bilgi için bk. Tuna 1976: 236, Eren 1999: 362).

44. sėrgek “uyanık, dikkatli, uykusu hafif (kimse)” (Alm. en wachinde man) (CCII 82b/23b).

Metinde aynı yerde, Almanca en wachinde man kelimesine iki karşılık verilmiştir: 1. Türkçe saḫ (< sa-k+), 2. sėrgek < Moğolca sergeg ‘sezgin, sezici, açıkgözlü, uyanık, dikkatli, ihtiyatlı, duyarlı’ (MTS II: 1071). 45. sıltov “iftira, suçlama, hakaret” (Alm. potwar) (CCII 82b/2). Moğolca siltag ‘bahane, hile, düzen, dolap, oyun’ kelimesi (MTS II: 1096), CC’de /– g > -v/ değişmesiyle sıltov olmuş ve ‘iftira, suçlama, hakaret’ anlamına gelen Almanca potwar ile karşılanmıştır.

46. silevsin ~ silevsün “vaşak” (Lat. lupi ceruerij, Far. şīr), (CCI 43a/8, CCII 60a/7).

Moğolca hayvan adı silügüsün ‘karakulak, vaşak’ (MTS II: 1098), CC’de geçtiği yerlerde, /-g- > -v-/ değişmesiyle ve bağlam çerçevesinde bu hayvanın kürkünü ifade etmek için kullanılmıştır.

47. sokur “şaşı göz” (Lat. guercius, Far. lūc) (CCI 50a/4).

Türkiye Türkçesi sokur, Türkmen Türkçesi sokur, Nogay Türkçesi sokır, Kazan- Tatar Türkçesi sukır, Başkurt Türkçesi hukır, Kazak Türkçesi sokır, Özbek Türkçesi sukir, Yakut Türkçesi soḫḫor biçimleriyle ve hepsinde de ‘kör’ anlamıyla karşımıza çıkan (Eren 1999: 373) Moğolca sokur ~ sohur ‘kör, görmeyen’ kelimesi (MTS II: 1132), CC’de anlam genişlemesiyle ‘şaşı göz’ü ifade etmede kullanılmıştır. Metinde aynı yerde sokur kelimesinin Türkçe eş anlamlısı olarak çalış da yazılmıştır. Tuna, sokur kelimesinin Moğolcanın en eski belgelerinden başlayarak her devirde kullanıldığını, bu dilin bütün lehçelerinde bulunduğunu, buna karşın Türkçenin, Moğolcanın kuvvetli etkisi altında olan, kuzey ve doğu lehçelerinde görüldüğünü, Türkçedeki en eski kullanımının ise Kıpçakçadan daha eskiye gitmediğini ifade eder (1976: 305).

48. solagay “solak” (Alm. eyn linker) (CCII 81b/4b).

Eski Türkçede ‘solak’ karşılığı sol isminden türemiş solak ve solamuk kelimeleri mevcuttur. Clauson, solak kelimesinin muhtemelen Moğolca soloğay’ın da orijini olduğunu belirtir (EDPT 826a-827b). Oğuz grubu Türk lehçelerinden Türkiye Türkçesinde solak, Türkmen Türkçesinde ise Farsçadan alınan çep ‘sol’ kökünden gelen çepbekey kullanılırken Azerbaycan Türkçesi dâhil diğer Türk lehçelerinin önemli bir kısmında ‘solak’ı ifade etmek üzere Moğolca solugay ‘sol, sol taraf veya el; solak’ (MTS II: 1125) kelimesinin fonetik değişime uğramış varyantlarının tercih edildiği görülür (bk. Eren 1999: 373).

49. susun “kısrak veya ineğin mayalanmış sütünden damıtılmış bir tür hafif içki” (CCII 70b/5-6).

Moğolca subsu ‘hafif içki, ayragtan damıtılmış içki’ (MTS II: 1136) kelimesi CC’de susun olarak karşımıza çıkmaktadır: kim tilese, alır raygan / susun cannı kim ėsirtir ‘Kim dilese alır bedelsiz / Canı sarhoş eden içkiyi’.

50. şırdak “yenleri kısa, kaftan biçiminde zırh” (Lat. coyraçia, Far. zireh) (CCI 50b/8).

CCI’de askerî kıyafetlerin sıralandığı bölümde geçen kelimelerdendir. Moğolca’da sirdek aslında ‘eyer yastığı, çaprak, teyelti’ anlamındadır (MTS II: 1110). Kelime, Çağatay Türkçesinde sırtak ‘bir çeşit kaftan, hırka’ ve şırdak ‘bir çeşit giyecek, beyaz bir çeşit kaftan’; Osmanlı Türkçesinde ise sırtak ‘içi pamuklu ve yorgan gibi kareler hâlinde bastırılmış bez ve bundan yapılan giyecek, örtü’ anlamlarıyla karşımıza çıkmaktadır (Tuna 1976: 304-305). Tuna, Moğolca biçimini siri-deg olarak kurguladığı kelimenin önce sirdag, ardından da sırtak ve şırdak biçimine değiştiğini ve Türkçeye alıntılandığını belirtir (1976: 305).

51. tėkşi “yalnız, sadece, tek düze” (CCII 71a/9).

Moğolcadan alıntılanmış bir diğer kelime tėkşi’dir. tėkşi Moğolcada isim, sıfat ve zarf olarak kullanılan tegsi’nin ‘denk, eş, düz, dümdüz; eşit(lik); sükûnet; tek düze (bir şekilde)’ (MTS II: 1225) CC’de /-s- > -ş-/ değişmesine uğramış ve zarf görevinde kullanılmış biçimidir.

52. tėrme “çadır (mec. mabet, kilise, kutsal yer)” (CCII 69b/2-3).

Moğolcada terme aslında ‘ince yün dokuma, pazen, iç çamaşırı’ anlamındadır (MTS II: 1243). Lakin Tangutlarda konut ismi olarak kullanılan kelimelerden biri terme ger’dir ve ‘dokuma çadır’ demektir. Bu yapı Batı Moğollarında terme olarak kullanılmaktadır ve doğrudan çadırı, ‘yurt’u karşılamaktadır. Kelimenin terme, terbe biçimleri Tuva ve Altay Türkleri arasında da varlığını muhafaza etmektedir (Vainshtein 1979: 64). CC’de ise bu kelime mecazi/değişmeceli bir anlam kazanarak ‘mabet, kilise, kutsal yer’ anlamında kullanılmıştır: ave kimniŋ tėrmesinde / yalgız konupt[u]r Misiḫa ‘Selam, kimin mabedinde yalnız konmuştur Mesih’.

53. toḫ ta- “(hafızada) saklamak, korumak” (Lat. in memoria teneo) (CCII 81b/24).

Moğolcada ‘durmak, dinmek, istirahat etmek, yerleşmek, hareketsiz kalmak, ayarlamak, sınırlamak, dengelemek, saptamak ya da yerleştirmek, belirlemek, bir sonuca ya da karara varmak, pekiştirmek, kesinleştirmek, karar vermek’ gibi çokça anlamı karşılayan togta– fiili (MTS II: 1257), gerek tarihî gerekse de çağdaş Türk lehçelerinde çokça kullanılmış bir alıntılamadır. Fiil, Çağatay Türkçesinde toḫta– “yerleşmek, karar etmek, sakin ve kararlı olmak”, Tuva Türkçesinde doktaa– “durmak, duraklamak”, Hakas Türkçesinde tohta– “durmak”, Altay Türkçesinde tokto– “durmak, alıkoymak”, Sarı Uygur Türkçesinde tokta– ‘kalmak, oturmak’ ve Yakut Türkçesinde tohtoo– “durdurmak” biçimindedir (Ayazlı 2015: 109). CC’de ise toḫta– mecazen ‘bilgiyi hafızada tutmak, saklamak, korumak’ anlamıyla kullanılmıştır ki Latince karşılığı olarak in memoria teneo tam da bu anlamı ifade etmektedir.

54. torḫ a “ipek, ipekli kumaş” (CCII 60b/11).

Moğolcada ‘ipek’ anlamına gelen torga(n) kelimesi (MTS II: 1274), CC’deki bir bilmece metninde al torḫam yay[ı]lı tüşer ‘Kırmızı ipeğim yayılarak düşer.’ cümlesinde

/-ġ- > –ḫ-/ değişmesine uğramış biçimiyle karşımıza çıkmaktadır. Eserde ayrıca ‘ipek’ karşılığı ipek (CCI 46b/2) ve yibek kelimeleri de kullanılmıştır (CCII 60a/4, CCII 82a/24b).

55. totḫar “engel, mâni; kötülük, bela, felaket” (Alm. ʃchade) (CCII 82b/18).

CC’de Moğolcadan alıntılanmış bir diğer kelime totḫar’dır. Kelime, Moğolcada todhar olup ‘engel, tıkanıklık, mani, set; kötülük, bela, felaket; şeytan, kötü ruh’ gibi anlamlara gelmektedir (MTS II: 1254) ve CC’de /t-/nin ilerleyici etkisiyle değişime uğramıştır.

56. tovulga “miğfer, tolga” (Lat. ceruelera, Far. kulā āhīnī) (CCI 50b/10).

Eski kaynaklarda togulga olarak geçen, çağdaş diyalektlerde Türkçe karşılığı temir börk, temir kalpak veya demir papak da denilen bu kelime (Eren 1999:410), CC’de Moğolcadan alıntılanan ve /-g- > -v-/ değişmesine uğramış olan dugulga ‘miğfer, tolga, başlık’tır (MTS I: 431). Kelimenin CC’deki Farsça karşılığı olan kulā āhīnī de ‘demir börk veya külah’ demektir.

57. tuŋa- “bildirmek, haber vermek” (Lat. mando) (CCII 58b/6).

Moğolca tangna– geçişli bir fiil olup ‘soruşturmak, araştırmak, gözden geçirmek, incelemek, casusluk etmek, ilgilenmek, merak etmek, hayran kalmak’ gibi oldukça geniş bir anlam boyutuyla karşımıza çıkmaktadır (MTS II: 1201). CC’de fiilin Moğolcadaki ‘soruşturmak, araştırmak, gözden geçirmek, incelemek, casusluk etmek,’ anlamından genişlemiş biçimiyle ve /-a- > -u-/ değişimiyle kullanıldığı görülmektedir.

58. tuŋavul “bildirme, haber verme” (Lat. mandatum) (CCII 58b/7).

–gul eki Moğolcada kara-gul, kepte-gul, mana-gul, turşi-gul gibi kelimelerde de karşımıza çıkan ve çokça kullanılan fiilden isim türetme eklerinden biridir (Tuna 1976: 228). CC’de tespit ettiğimiz tuŋavul ise Moğolca tangna– fiilinden –gul ile türemiş olan tangnagul kelimesidir ki ‘haber alma, casusluk’ anlamındadır (MTS II: 1201: tangna-gul> tuŋa-vul).

59. tuturgan “pirinç” (Lat. risun, Far. brinç) (CCI 55b/4)

CC’de tahıl isimleri sıralanırken Farsçadan alıntılanmış birinç kelimesiyle birlikte kaydedilmiş bir diğer Moğolca alıntı kelime de tuturgan’dır (MTS II: 1306, ayrıca bk. Nedashkovsky 2014).

60. udaa “arka arkaya, devamlı, sürekli” (Alm. no) (CCII 82a/29, 82a/30) Moğolca udaga ‘yenilenen, artan veya yinelenen hareketlerden biri, süreç, evre, aşama; kez, kere, defa’ kelimesi (MTS II: 1327), CC’de /-g-/ ünsüzü düşmüş biçimiyle ve bir cümlede ise zarf görevinde kullanımıyla tespit edilmiştir: ėki kün udaa ‘iki gün arka arkaya, iki gün devamlı’ (Alm. czuen tak noch inandir).

61. us “ıslak, yaş” (Lat. balneatus, Far. tar) (CCI 39a/2).

CC’de ıslaklığı ifade etmek üzere hem Türkçe yaş hem de Moğolca usu(n) (> us) ‘su, su kütlesi’ kelimeleri kullanılmıştır (MTS II: 1368). Türkçe yaş kelimesi eserde ‘1. yaş, taze; 2. gözyaşı; 3. çayır çimen’ (CCI 38b/27, CCI 38b/26, CCII, 75a/1-2, CCI 40a/10) anlamlarını karşılarken Moğolca us bir yerde (CCI 39a) kuru karşıtı, üç yerde ise (CCI 5a/16, 5a/17, 5a/18) us ėt- ‘yıkanmak, banyo yapmak’ birleşik fiilinin kuruluşunda görev almıştır.

62. yada– “yorgun düşmek, yorulmak, zayıflamak” (CCII 80b/17b)

Moğolcada ‘dayanıklılığı ve gücü olmamak; bıkmak’ anlamlarına gelen yada– fiili (MTS I: 675, Poppe 1962: 340), CC’de bir yerde aynı anlamla karşımıza çıkmaktadır.

63. yėge “geniş” (Alm. breyt) (CCII 58a/28).

Moğolca yeke ‘yüce, ulu, büyük, geniş’ (MTS I: 688) CC’de bir yerde /-k- > -g-/ değişmesiyle yėge (CC’de transliterasyonlu yazımı íege) olarak ve Almanca karşılığı da breyt (> breit ‘geniş’) şeklinde verilerek kaydedilmiştir.

64.yöpsin- ~ yöpsen- ~ üpsün- “1. kabul etmek, onaylamak, tasvip etmek; 2. buyurmak, emretmek; 3. hatırlamak” (CCII 69a/20, CCII 70b/11, CCII 66a/25b-26b, CCI 24a/5).

CC’de üç faklı biçimde kullanımını tespit ettiğimiz bu fiil, Moğolca cöbsiye– ‘danışmak, akıl almak, tartışmak, görüşmek, çözümlemek, tahlil etmek’ olup (MTS II: 1658), cöp ‘doğru, iyi’ ismine -sıya/-siye ekinin getirilmesiyle türetilmiştir (Poppe 1962: 340)

SONUÇ
Bu çalışmada, Codex Cumanicus’ta tespit ettiğimiz ve Moğolcadan alıntı olduğunu düşündüğümüz altmış dört kelime üzerinde duruldu. Görüldüğü gibi, bu kelimelerin bazıları hakkında henüz son sözler söylenmiş değildir. Eserin yazımından kaynaklanan sorunlar bazı zaman zaman kelimelerin okunuşunu zorlaştırdığı gibi, bazı kelimelerin önce Türkçeden Moğolcaya ardından da yeniden Türkçeye alıntılanmış olma ihtimali de yeni sorunlar oluşturmaktadır. Bu tür kelimelerin ancak yapılacak müstakil çalışmalarla aydınlatılabilmesinin mümkün olduğu kanaatindeyiz.

KAYNAKÇA VE KISALTMALAR
ARGUNŞAH, Mustafa; GÜNER, Galip (2015), Codex Cumanicus, İstanbul: Kesit Yay. (CCI, CCII)
AYAZLI, Özlem (2015), “Sarı Uygurcadaki Moğolca Ödünçlemeler”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi, C. 8, S. 41, s. 103-111.
CLAUSON, Sir G. (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish, Oxford,
Clarendon Press. (EDPT)
CSÁKİ, Éva, (2006a), Middle Mongolian Loan Words in Volga Kipchak Languages, Wiesbaden:
Harrassowitz Verlag.
_____, (2006b), “Middle Mongolian loan verbs as they appear in Karachay-Balkar”, Modern
Türklük Araştırmaları Dergisi, C. 3, S. 4, s. 36-65.
DOERFER, G. (1963, 1965, 1967, 1975), Türkische und Mongolische Elemente im Neupersischen, I-IV,
Wiesbaden: Franz Steiner Verlag Gmbh. (TMEN)
ERCİLASUN, Ahmet B.; AKKOYUNLU, Ziyat (2014), Kâşgarlı Mahmud-Dîvânu Lugâti’t-Türk, Giriş-
Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Ankara: TDK Yay. (DLT)
ERDAL, Marcel (1991), Old Turkic Word Formation: A Functional Approach to the Lexicon I, II,
Wiesbaden: Otto Harrassowitz. (OTWF)
EREN, Hasan (1999), Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara: Bizim Büro Basım Evi.
GOLDEN, Peter (1992), “Codex Cumanicus”, Central Asian Monuments, Edited by H. B. Paksoy,
İstanbul: Isis Press, s. 29-58.
GRØNBECH, Kaare (1953), “The Turkish System of Kinship”, Studia Orientalia Joanni Pedersen,
Septuagenario a.d. VII id. Nov. anno MCMLIII, s. 124-129.

GÜL, Bülent (2015), “Orta Asya’dan Anadolu’ya Moğol Yayılımının Dilsel Sonuçları”, Türkbilig,
S. 30, s. 187-200.
HAUENSCHİLD, I. (2003), Die Tierbezeichungen bei Mahmud al-Kaschgari; Eine Untersuchung aus
sprach und kulturhistorischer Sicht, Wiesbaden: Harrassowitz Verlag.
KARAHAN, Akartürk (2013a), “Codex Cumanicus’ta Hayvan Adları”, Turkish Studies, Vol. 8/1, s.
1839-1865.
_____ (2013b), “Codex Cumanicus’ta Alt Anlamlılık (Hyponymy)”, Karadeniz Araştırmaları, S. 39,
s. 187-203.
KİLLİ, Gülsüm (2006), “Şçerbak, A. M., Ranniye Tyurksko-Mongol’skiye Yazıkoviye Svyazi (VIIIXIV
vv.), Sankt-Peterburg: Rossiyskaya akademiya nauk İnstitut lingvistiçeskix issledovaniy,
1997, 291 s. ISBN 5-88014-011-3. [Erken Türk-Moğol Dil İlişkileri (VIII-XIV. yy.)]”, Türkbilig,
S. 11, s. 221-234.
LESSİNG, Ferdinand D. (2003), Moğolca Türkçe Sözlük, Çev. Günay Karaağaç, 2 C., Ankara: TDK
Yay. (MTS)
Lİ, Yong Sŏng (1999), Türk Dillerinde Akrabalık Adları, İstanbul: Simurg Yay.
NEDASHKOVSKY, L. F. (2014), “Agriculture, Cattle Breeding and Trade in the Golden Horde Based
on Data from Written Sources”, Terra Sebus: Acta Musei Sabesiensis, Special Issue, s. 291-303.
ÖLMEZ, Mehmet (2013), “Moğolların Gizli Tarihi ve Sözvarlığı Üzerine”, Bengü Beläk-Ahmet Bican
Ercilasun Armağanı, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., s. 377-384.
ÖZYETGİN, A. Melek (2009), “Altın Orda Devlet Geleneğinde Uygur İzleri”, International Journal o
f Central Asian Studies, Festschrift To Commemorate the 80th Anniversary of Prof. Dr. Talat Tekin’s
Birth, Vol. 13, s. 441-458.
POPPE, N. (1962), “Die Mongolischen Lehnwörter im Komanischen”, Nėmeth Armağanı, Ankara:
TDK Yay., s. 331-340.
RYSPAKOVA, Merim (2007), Codex Cumanicus İle Kırgız Türkçesi Arasında Bir Karşılaştırma Denemesi
(Ses Bilgisi), Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim
Dalı, Türk Dili Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
SCHÖNİG, Claus (2000), Mongolische Lehnwörter im Westoghusischen, Wiesbaden: Harrassowitz
Verlag.
ŞÇERBAK, A. (1986), “Tyurksko-mongolskiye yazıkovye svyazi”, Voprosı Yazıkoznaniya, S. 4, s. 47-
60 [Türkçe çeviri: Leyla BABATÜRK (2011), “Türk-Moğol Dil İlişkileri,” Kırgızistan Manas
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 25, s. 9-32].
TAVKUL, Ufuk (2003), “Codex Cumanicus ve Karaçay-Malkar Türkçesi”, Türk Dünyası Dil ve
Edebiyat Dergisi, S. 15, s. 45-81.
TUNA, Osman Nedim (1972). “Osmanlıcada Moğolca Ödünç Kelimeler I”, Türkiyat Mecmuası, C.
17, s. 209-250.
_____ (1976). “Osmanlıcada Moğolca Kelimeler ”, Türkiyat Mecmuası, C. 18, s. 281-314.
VAİNSHTEİN, S. I. (1979), “Problems of the History of the Dwellings of the Steppe Nomads of
Eurasia”, Soviet Anthropology and Archeology, Vol. 18, Issue 1, s. 50-83.

Doç.Dr. Galip GÜNER
Gazi Türkiyat, Bahar 2017/20: 9-24
http://bilimdili.com/toplum/dil/codex-cumanicusta-mogolca-alinti-kelimeler-uzerine-yeni-bir-yaklasim-doc-dr-galip-guner/

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir