KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Çin’in ipeği ve güler yüzünden bu sefer korona çıktı!

Çin’in ipeği ve güler yüzünden bu sefer korona çıktı!

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 20 dk okuma süresi
250 0
altan çetin

Prof Dr Altan Çetin

Korona süreci vaki küreselleşme ve küreselleştirme mantığımıza bazı uyarılar bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. Malum korona – covid 19, küresel çağın tüm kıtalarının yeni fatihi (!) oldu. İnsanlar evlerinden burunlarını dahi çıkaramaz haldeler. Burnundan kıl aldırmayan modern zamanın bilimi ve insanları göremedikleri bir canlıya karşı bazı Hollywood filmlerindeki UFO saldırılarına benzer bir tepki ile mücadeleye çalışıyorlar. Lakin nedense aşıyı bulmak için tüm insanlığın baş başa verdiği bir müşterek çalışma sonuçları henüz alınamadı. Konuşulan ne? Aşıyı vuran milyarları götürecek! İnsanlık hâlâ varoluş amacına yönelmekte mağaradaki cedlerinden geri durumda. Hâlâ güç ve hâlâ ekonomi. İnsan evriminin son harikası homo ekonomikus sahnelerde! Homo kültürus ise hâlâ sessiz. Dünya yeni bir şekillendirme kuşatmasında bulunuyor, virüs/mikrop üzerinden rakiplere çekilen operasyonlara, ilüminatilerden küreselci-ulusla devletçi çekişmesine, makus bir mazi üzerine sosyalist güzellemelere ve ne idüğü meçhul dijital çipli müstakbele kadar pek çok konu tedavülde. Kimin bulanık suda ne avlamaya çalıştığı ise meçhul! 1981’de yayınlanan bir romanda 2020’de koronayı tanımlayan cümlelerinden asteriks çizgi filminde “Corona! Corona!” diye bağıran çizgi tiplere kadar yok artık dedirten tespitlere kadar renkli bir korona gündemine sahibiz.

Dünyaya tahakküm eden güçler korona karşısında kelimenin tam manasıyla sukutta. Evrensel ve küresel olduğunu iddia eden aklın olgunlaşma sorunları her konuda olduğu gibi yine aşikâr. Buna mukabele nedir o hâlde denirse buyurun kendi kültürümüzden bakalım: Kutadgu Bilig yazarı, “Bu cihana hâkim olmak için, bin türlü fazilet gerek; yaban eşeğini alt etmek için, Arslan olmak gerek. Dünyaya hâkim olana binlerce fazilet lazımdır; o bunlar ile eli-günü idare eder ve sisleri dağıtır. O bunlar ile kılıç çalar ve düşmanın boynunu keser; memleketi ve halkını kanun yolu ile nizam altında bulundurur” diyerek cihan hâkimiyeti iddiası olanlara eskimeyen bir mesaj bırakmıştır. Küreselleşme de bir nevi dünya egemenliği iddiası olarak argümanları ile korona günlerinde insanlığın zihninde sigaya çekilir oldu.

Küreselleşme ile bir küçük köy olduğu farz edilen dünyamızın bir rekabetler köyü olmasının insanlığın bekası adına hiç de uygun ve uyumlu olmadığını bu vesile ile öğrenen sağduyumuz kör çekişmelerin kutuplarına dağılan insanlığımızın aklını başına almadığımız takdirde, dayanışma duygusuna dayalı milletlerarası örgütlerin bu felsefe ile teşekkül etmemesi hâlinde müstakbelin insan türü için hiç de parlak olmadığını gösteriyor. Tekleştirilmeye çalışılan küremiz birden insanlığın müşterek adacığına dönüşüveririken insanlık mefkûresi unutulduğu yerden çıkarılmayı bekliyor.

Kürselleşmenin insanlık değerlerimizi de küreselleştirmediği, devletlerin de bu manadaki bencil teşkilatlarının böyle bir süreçte yaşadığı sıkışıklık insanlığının harcadığı milyarların nasıl heba edildiğini gösteriyor. Para ve piyasa insanlığımızı koruyamadığı gibi insanlığı bir virüsün yıkımından da koruma yeteneğine sahip olmadığını gösterdi. Tanrılık iddiasındaki teknolojik yapay medeniyet virüse tosladığı yerde şaşkınlığı atlatma gayretinde. Düzen olarak kurulan madde temelli, güvenlik yatırımları ile şişmiş, istihbarat ile her yeri görüp kontrol ettiğini sanan insanlık ansızın bir virüs karşısında apışıp kaldı. Bunun tam aksi yerde ise bilimin babacan bir tavırla insan yönelik gereği ve zarureti bu suretle tespit edilirken para ile saadet olmadığını Amerikan rüyasından bir kâbusla uyanarak görüyoruz.

Küreselleşen şirketlerin kâr odaklı içeriklerinin insanlığı bir virüs karşısında korumaktan ne kadar aciz olduğu bu pandemi vasıtasıyla görüldü. Düzen bu manada ekonomik ve teknolojik bazda düşünülmekten çıkarak başka kavramların odağında kendisini gözden geçirmesi gerektiğini görüyor. Yaşlılarını huzur evlerine terk eden vicdanların küresel barış ve insan haklarına sahipmiş gibi görünmesi bu korona günlerinde bakınca gülünç durmuyor mu?

Dünyaya evrensel ilkeler ve barış adına salim bir düzen imkânı sağladığını iddia eden bir uygarlık modeli yatırımlarını yaptığı alanlardan başını kaldırıp insanlığa bakmak zorunda kaldığında açıkta kalan yerlerini neyle örteceğini şaşırmış durumda. Filozofları ve bilim adamlarıyla dünyadaki tüm derde deva olan, Holywood filmlerinde dünyayı habire kurtaran güçler korona günlerinde P5 cümlesi olarak ayazda kalmış gibiler. Hele hastanelerine hasta sığdıramayan stratejik komşumuzun hâlâ Libya’ya müdahil olmaya çalışırken verdiği resim çok ironik değil mi?

Ölü yatırımın verimsiz sonuçları.

İşte bu ölü yatırım bize alternatif başka cihan hâkimiyeti zamanlarının fikir ve muhtevasını düşündürüyor. Kutadgu Bilig aklıyla bakacak olursak cihan hâkimiyeti iddiası için öncelikle “İyi nedir? İyinin vasfı faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. O bütün halka hep iyilik eder, fakat yaptığını insanın başına kakmaz. Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. Doğruluk nedir? Bak, kimin düşündüğü ‘ile söylediği bir olursa, işte doğru insan odur – dedi – Onun içi dışı gibi, dışı da içi gibidir; doğru ve dürüst insan böyle olur. İnsan gönlünü çıkarıp, avucuna koyarak, başkaları önünde, mahcup olmadan, dolaşabilmelidir. Saadette yükselmek için, insana doğruluk lâzımdır; insanlık doğruluğun adıdır, inan. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil, doğruluk azdır. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; akıl doğru ve dürüst insanları övmüştür…”, gibi gerçek insanlık değerlerine haiz bir düzenin samimi sahibi olmak gerekmez mi? Türkler işte bu yüzden kürenin tuzu gibidirler. Kutadgu Bilig bu cümleden “İnsanın değeri bilgi, akıl ve anlayışıdır. Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasih dilin kıymetini bil. Bilgili bilgisini dili ile meydana çıkarmazsa, yıllarca yatsa bile, onun bilgisi muhitini aydınlatmaz. Bütün iyilikler bilginin faydasıdır. Sen her iki dünyayı arzu ediyorsan, bunun çaresi iyilik yapmaktır. İyi, halka faydalı olan ve bundan dolayı ona zevk veren şeydir. İyinin vasfı faydalı olmaktır. Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. Ey iyi insan, iyilik yapmakta devam et; iyilik ihtiyarlamaz, onun ömrü ebedidir. İnsan derler, insan kimdir; insan başkalarına faydalı olan ve onların işlerini gören kimsedir İnsanların iyisi başkalarına faydalı olur. İnsan hayatından kendisini yükseltmek ve adını yaşatmak için, başkalarına faydalı olmalıdır. Başkalarına faydası dokunmayan ölü gibidir; faydalı ol, ölü olma; ey mert yiğit. Ey hakîm, Tanrı’nın kullarına faydalı ol; insanlara faydalı olan kimselere ancak insan denilir. Kendi menfaatini güden insan mı olur; insan olan halk menfaatini güder. İnsanlar arasında insan olan kimse, başkalarına faydası dokunan kimsedir”. İnsan tasavvuru insanın maddi kökeni ve maymunlara dayalı bir uygarlık tasavvuru için huzurevinde yaşlıları unutmak çok da büyük kabahat sayılmamalıdır. İyi, doğru ve fayda aklı bu olan bir toplum düzeni için ise bakış açısı elbette başka olacaktır.

Bir Mühendislikle Virüs’e Bahane Kurgulamak

İnsan türü kendi “evrenselini”, bütünlüğünü, kendiliğini yani kültürün dünyasını unuttuğu anda en büyük meziyetini de kaybediyor. İnsan olmak özünün/gerçeğinin yerini kendi eliyle ürettiği ve evrensel kabul ettiğinin büyüsü ve kurgusu almaya başlıyor. Araçların amaca dönüştüğü her iklimin ahlakında bu sapma yaşanıyor. İnsan kendi amacının aracı haline geliveriyor. Kendi eliyle kendine “put” üretiyor. Artık talimatlar insandan değil “evrensellik kurgusundan” gelmeye başlıyor. Tabulaşan her erdem zamanın aşındırmaları karşısında özüne yabancılaşarak yoruluyor. Buna yapılacak her tenkidi bakış ise râfızî ilan edilmekle sonuçlanacak bir bedele çağrı oluyor.

Koronavirüs sebebiyle vaki anormal şartlardan bir “normal” üretme hevesi algılarımıza şırınga edilmeye çalışılıyor gibi bir hâl var. Kendi doğasına modern zamanlarda ihanet eden insandan artık doğasızlaşması bekleniyor. İnsan türü kendisine kurulan tuzağı evrensellik zokasıyla yutmak üzere. Ev ofis, ev okul, ev şirket vs. lafları havalarda uçuyor. İnsan türünün var ettiği her şey robotlaşma ve yapay zekâ üzerinden elinden alınarak özgürlük imgesine büyük bir algı virüsü bulaştığının farkında mı? Foucault gibilerin bahsettiği özne oldum sanan bireyin nesneleşmesi tam da bu olsa gerek. Nietzsche’nin putların alacakaranlığı dediği ve değerlerin değersizleşmesi olarak ifade ettiği de bu mudur acaba? Kültüre dair her şeyi ideolojikleştirerek kendi özüne ihanet eden insan, kendi pisliğini kendisini imha ederek temizleyeceğini mi sanıyor? Bir yokluktan diğerine koşan insan bir türlü kendisine ulaşamayacak mı?

Algılarımıza bulaşan bu virüs içgüdülerimizin genetiğini değiştirmek istiyor sanki. Bu da ne demek; sosyopolitik mülahazalarla yaşanan olumsuzlukların bu virüs ve salgın anomalisi içinde normalleşeceğine dair bir ütopya zaman ve mekânı distopyalaştırırken insan idraki en büyük servetini yitiriyor. Binlerce yılın nihayetinde tarihin sonu evlere tıkılıp birilerinin hayal ettiği üzere yapay zekâlar tarafından yönetilmek midir? Yeni normal bu mudur? Kültürsüzleşerek mi insanlaşacağız?

Yeni normalin, eğer söz konusuysa, en önemli aracı yeni alışkanlıklardır. İnsanoğlu sanki uzun tarihinde ilk defa bir salgınla karşılaşıyor. Neden bu eve tıkılma hevesi; gökyüzü ve toprak size neden manasız, neyin taşeronusunuz? “İnsan alışkanlıklarının hasılasıdır” diyen İbn Hâldûn bugünleri görseydi herhalde insan umranının vardığı bu evden çalışma, okuma vs. dünyasına ibretle bakardı. Vaki alışkanlıklarımızın mükemmel olduğunu iddia etmiyoruz lakin yeni kazandırılmaya çalışılan, bu virüs üzerinden evcilleştirme ve alışkanlık edindirme çabasını anlamakta da güçlük çekiyoruz. Bir hastalık var ve tedbir alıyoruz. İnsanlık ilk defa salgın yaşamıyor. Bunun öncekilerden farkı ne? Olan bazı merkezlerin algımıza bir “yeni” kavramı inşa etme talimatının küresel taşeronlar ve onların bayilerince medya üzerinden bize pompalanması mı? Kim bilir?

İnsani özümüze dönerek, içimizdeki o gerçek bize dayanarak suni ve GDOlu kirlerimizden arınmak noktasında bizi doğada yeniden insan yapacak bir gelecek yerine neden betonların içine tıkılıp oradaki sanal hatlarda yaşamanın iyiliği, doğruluğu ve gerçekliği üzerinden algımıza bazı değer yargıları gerçek hatta hakikatmiş gibi tıkıştırılmaya çalışılıyor? Kurgudan çıkalım derken kurgunun panoptikonunda yeni bir kafesi kendi ellerimizle mi örüyoruz? Bizi gönüllü olarak, olgunun bizzat kendisiymiş ve özgür irademizle kabul ediyormuşuz yanılgısına iten virüs gündemine bakışımızda bir yamukluk sezmiyor mu kimse?

Hayat, bizden nesnesine uygun düşünürsek mutlu ve doğru olana ulaşacağımızı tecrübi olarak öğretir. Ateş yakar, su ıslatır. Salgın bir olgudur. İnsanî ve tarihte hep görülen bir olgu. Bu olgunun nesnesine uygunu; doğru izole olmak ve kendimizi diğer insanların ve kendimizin hayrı için korumaktır. Hastalananlar içinse tedavi olmak ve hayata geri dönmek. Burada garip bir şey yok. Olguyu değer yargılarıyla doğru ve yanlışlara zincirlemek insanın kurgu yapan aklının ona kurduğu tuzaklardan biridir. Tarih boyunca insan sürekli ve kırılmalı olarak bunu yaşadı. İnsan aklı onun en büyük varoluş gerçeğiyken, olguları değer yargılarına zincirlemek; bu, aklın insana yasak meyveyi yedirmesi demek oluyor ve olageldi. Kültürün bir tarifini onun kendisiymiş gibi insanlığın tepesinde şaklatmakta bu kurgulaştırmaya dairdir. Burada ilk defa görülen küreselleşmeci çerçevenin bunu kendi sanal endüstrisinin mühendisliğine araç kılıyor olmasıdır. İşte insan türü bunu ilk kez yaşıyor. Hükmetme obezi bu kafa “yeni” düzeni, yeni alışkanlıklar ve yeni normali deniyor. Bu aslında çöken bir yapının kendisini dayatmasından başka bir şey değil. Evrensellik iddiasıyla insanlığı teslim alan bu zihniyet kendi cenaze törenine tüm insanlığı davet ediyor. İnsan tarihinde olağan bir salgından olağan olmayan sonuçlar, yorumlar ve hayaller üretmenin manası ne ola ki? Çarpık bir iktisat anlayışının nesneleştirdiği çarpık nüfus teorileriyle çarpık bir müstakbel düşünmek insanlığın hayrına mıdır?

Korona günlerinde evlerdeyiz, evet evden çıkmayalım; işin evrensel olanı ve normali budur; lakin evlerden yaşamaya alışmak işte burada “n’oluyoruz” demek gerekmez mi? Özellikle Amerikan kültürünün evden çalışma hayalini ve buna dair yıllar öncesinden dillendirilen fütürist öngörüleri düşünüce kendi kurgu ve hayallerini teknolojik hapishanelere tıkıştırmak gayreti sorgulanmaya değer değil midir? İnsanlar evlere normal sebeplerle doluşmuş gibi davranıp, virüs üzerinden yeni bir düzen düşletmek de neyin nesidir? Spekülasyon dillendirilen ve alternatif getirmedikleri için eleştirdiğimiz bir takım reklam kokan düzen pazarlamaları peşinde de değiliz. Lütfen evde oturduğumuz günlerde çocuklarımızın temiz yüzlerinde, camlardan, eğer kaldıysa, görülen yeşilliklere, gökyüzüne ve daha önemlisi içimizdeki yıldızlı ve güneşli gökyüzüne bakmaktan vazgeçmeyelim! İnsani aczimizle umut erdemimizi birleştirerek özümüzü düşünelim. Merhamet ve sevginin bizi millî varlığımız içinde insanlık duygusuna ulaştırdığı yerden virüs günlerinin geçmesi ve hayatın “normali” içerisinde süreceği zamanlara hazırlanalım.

İnsanlık bir salgına ilk defa maruz kalmadı, son da olmayacak. Lakin modern uygarlığın kibir, bencillik ve iddiası sanki ilk defa insanlık nazarında bu kadar acze düşüyor. Bulaşıcı hastalıklarla kıtalar ele geçiren akıl bir bulaşıcı hastalık karşısında parası, teknolojisi ve tüm imkânlarıyla sınanırken insanlık kaybettiğini hatırlayacak diye tüm propaganda araçları da çalışmaya devam ediyor. Koronavirüs mühendisliği inşa ettiği binalara tıktığı insanlara yapay zekâlar ve sanal hatlardan yeni beton alışkanlıkları inşa ederek neyi amaçlıyor? O amacı bilmiyoruz ama milletimiz ve insanlık için bu virüs devranının bir an evvel nihayetlenmesini diliyor ve “evde kalalım” diyoruz.

Korona bizi makûs bir geçmişin hayalleri ile meçhul geleceğin belirsiz umutlarıyla uğraşmaktan çıkarıp hâli ve insanlığımızı ıslah fırsatı olursa ne âlâ ne devlet…

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir