KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gürcistan
  4. »
  5. Cemil Hasanlı: Rus Askeri Raporlarına göre Kafkas Cephesinde Ermeni Gönüllüleri (1914- 1916)

Cemil Hasanlı: Rus Askeri Raporlarına göre Kafkas Cephesinde Ermeni Gönüllüleri (1914- 1916)

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 91 dk okuma süresi
290 0

20. yüzyılın başında büyük güçler arasında rekabet doruk noktasındaydı. Dünyayı etki alanlarına bölme çabaları ve bu amaçlar doğrultusunda emperyalist askeri ittifakların kurulması büyük bir savaşın habercisiydi. 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşının ana hedeflerinden biri “Doğu Sorunu” idi. Bu sorunun çözümü doğrudan Kafkas cephesinde gerçekleşiyordu. Burada, savaşan taraflar Rusya ve Osmanlı devletleriydi. Bu iki imparatorluk arasında Kafkas cephesindeki çatışmayı, Ermeniler uzun zamandır hayal ettikleri “Büyük Ermenistan” projesinin gerçekleştirilmesi fırsatı olarak görüyorlardı. Ermenilerden oluşan “gönüllüler birlik” adlanan çetelerin Doğu Anadolu’da yaptıkları cinayetler ve soygunlar bu hayalin gerçekleşmesine yönelikti. 1914- 1916 yıllarında Rusya İmparatorluğu tarafından kışkırtılan Ermenilerin silahlı mücadelesi bölgede uzun süren çatışmalar için bir zemin oluşturdu. Bugün, yüzyıl geçtikten sonra söz konusu döneme yapacağımız tarihi yolculuk etmek çok önemlidir.
1914 yılı yazın, Birinci Dünya Savaşı başladı. Kısa sürede savaş Yakın Doğu be Kafkas’ı da sardı. Savaş başladıktan hemen sonra Ermeni Katalikosu V Gevork Ermeni konusunda kendi tekliflerini Kafkas Valisi İllarion Vorontsov-Daşkova iletti. Kont Vorontsov bu teklifleri Rusya hükümeti için uygun bilerek 9 avqustos 1914-te gizli bir mektubla Bakanlar Konseyi Başkanı İvan Qoremıkine gönderdi. O yazıyordu: bana öyle geliyor ki, Avrupa Savaşı sona erdikten sonra Türkiye Ermenilerine ilişkin Rusya’nın kendi programını hayata geçireceği konusunda hükümetin vaatlerini vermek gerekir.1914’te İstanbul Rus Büyükelçisi Mihail Girs Petersburg’a gönderdiği gizli telgrafta şöyle yazıyordu: “Bu savaş (Osmanlı ile – Hasanlı) kaçınılmaz gibi gözüküyor”. 17 Eylül 1914’te, bu mesajı aldıktan bir gün sonra Çar II. Nikolay Ermenilere yönelik bir bildirisini yayınladı. Bildiride şu satırlar yer alıyordu: “Rus halkı kendisinin şanlı Ermeni evlatlarını gururla anıyor. Lazarev’ler, Melikov’lar ve diğerler vatanın onuru için köle kardeşlerin yanında savaştılar. Asırlık sadakatiniz benim için sizin, ordularımızın başarısına ve hakkaniyetine tüm kalbiyle inanarak bu önemli dönemde görevinizi yerine getirmeyi beklediğinizin simgesidir. Ermeniler! Çarın asası altında kan kardeşlerinizle birleşip sonunda özgürlük ve adaletin tadını çıkaracaksınız”.
Çarın bildirisinin hemen ardından 1914 yılı Ekim ayının sonunda Kafkas Cephesi Komutasının emriyle Osmanlı Ermenilerine yönelik bir çağrı hazırlandı. Bu çağırıda, Eçmiyazin’de örgütlenen Ermeni birliklerin Türkiye’ye girdikleri takdirde “Rusya topraklarının egemen önderi Ermeni halkına, altı Ermeni il ve onlara kesintisiz bağlantısı bulunan Kilikya ile beraber, Büyük Rusya’nın güçlü himayesi altında bağımsız Ermenistan devleti kurmayı güvence altına alıyor” diye yazıyordu.
Rusya’nın Osmanlı’ya savaşın açmasıyla Müslümanlara karşı propaganda başladı. Duma kürsünden, aydınların toplantılarında, şoven ve milliyetçi basınında şiddete çağrı yapılıyordu. Hıristiyan Dini liderleri “Basurmanları” lanetliyorlardı. Ali Merdan Bey Topçubaşov’un arşivinde Orenburg şehir piskoposu Matfey’in kilise cemaatine yönelik çağrısı bulunuyor. Bu çağrıda Piskopos Atilla, Cengiz Han, Emir Timur’u ve onların döktükleri “Hıristiyan kanı”nı hatırlatarak “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına” intikam alma zamanın geldiğini bildiriyordu. Rus Ortodoks halkı Doğu’da Kutsal toprakları kurtarmak için son savaş vermeye ve Konstantinopolis’te Ayasofya üzerine haç dikilene dek ve Asya’daki “kutsal toprakları” Rus ve Yunan Ortodoks kiliselerin kontrolün altına geçene kadar bu savaşı devam ettirmeye çağırılıyordu. Çarın vaatlerine güvenerek ve dini liderlerin çağrılarından esinlenerek Ermeniler hızlı bir şekilde Transkafkasya’da gönüllü birlikler oluşturmaya ve 1914’ün sonbaharından itibaren Müslümanlara karşı saldırılara giriştiler.
1914 yılın ikinci yarısında Ermeniler, Birinci Dünya Savaşın başlangıcını kendi ulusal fikrini hayata geçirme fırsatı olarak değerlendiriyorlardı. O zaman bile “Ermenilerin Trabzon’dan ve Kilikya, Ankara ve Urmiye arasındaki topraklarla ilgili planların olduğu belliydi”. Bu “milli projeyi” hayata geçirmek için Eylül 1914’te Ermeni birliklerine çağrı yapıldı. Bu çağrı için oy verenler ağırlıkla Osmanlı Ermenileri idi. Ama bunla birlikte, “Transkafkasya, Kuzey Kafkas, Rostov ve Nahçivani/Don, Kırım, Bessarabya, Trans-Hazar bölgesi, Türkistan, Romanya, Bulgaristan, Mısır ve uzak Amerika’dan- her yerden birliklere katılmak için gençler büyük heyecanla Tiflis’e akın ediyorlardı”. Savaş başladıktan sonra, 20 Kasımda Kafkas Ordusu karargahının subayı General L.M.Bolhovitinov şöyle yazdı: “Ermeni ve Kürt heyetleri bizim yöneticilerimize gelerek tabi olduklarını ifade ediyorlar”. General Yudeniç ve General Bolhovitinov, Kafkas Ordusu Tedarik Müdürlüğüne 5 Ekim 1914 tarihli emrinde şöyle yazıyordu: “Başkomutanımız, Eçmiyazin manastırın silahlandırılması için 120 Manliher tüfeğin ve her tüfeğe 200 merminin verilmesini emretti. Bu işlemi Tiflis’te, Griboyedovskaya sokak No:23’te oturan vekil Samson Stepanoviç Arutunov aracılığıyla yapılsın. Adı geçen şahsın mevzu ile ilgili yanınıza gelinmesi önerildi”.Aynı dönemde Karargah reisine gönderdiği raporunda Bolhovitinov şunu belirtmişti: “Tüm Ermenilerin Patrik’i 250 tüfeğin ve mermilerin verilmesini talep ediyor ve kendileri dağıtmak istiyorlar”. Kafkas Ordusu Genelkurmay Başkanı Nikolay Yudeniç bu rapora “Tasdik” damgasını vurdu. Adı geçen silahlar Tiflis Belediye başkanı Aleksander Hatisov tarafından Patrik’e teslim edilecekti. Bu tür gizli yollarla savaşın ilk aylarında Aleksandropol kazasının (Gümri) , Ermenilerin yaşadığı sadece 45 köyde (çoğunun isimleri Türk dilinde belirtildi) 1200 “Berdan” tüfeği ve 24 bin mermi dağıtıldı.
Rusya sadece Transkafkasya’da yaşayan Ermenileri değil aynı anda Osmanlı İmparatorluğu tebaasını da silahlandırıyordu. Kafkas Valisi İllarion Vorontsov-Daşkov 6 Şubat 1915’te Rusya Dışişleri Bakanlığına gönderdiği gizli telgrafında şöyle yazıyordu: “Kafkas Ordusu Karargâhına halen Zeytun Ermenilerinin temsilcileri geldi ve on beş bin Ermenilerin Türk hatlarına saldırmaya hazır olduklarını ama silah ve mermi olmadığı için harekete geçemediklerini belirtti. Zeytun, Türk Erzurum ordusunun bulunduğu noktaya yakın olduğundan dolayı gereken miktarda tüfek ve mermilerin İskenderun’a teslim edilmesi çok önemliydi. Zira Ermeniler bu silahları oradan temin edebileceklerdi. Ancak, Zeytunlu Ermenilerin harekâtları hem Fransız hem de İngilizler için verimli olmakla birlikte mevzunun acil olduğundan ve bu silahları doğrudan teslim edemeyeceğimizden dolayı bir öneride bulunmak isterim: Fransız ve İngiliz yönetimiyle irtibata geçerek Fransız ve İngiliz tüfeklerin ve mermilerin Fransız ve İngiliz gemileriyle İskenderun’a getirilmesi sağlanabilir”. Validen gelen bu telgraftan sonra Dışişleri Bakanlığı hemen harekete geçti ve Londra’daki Büyükelçi Benckendorf’a ve Paris’teki Büyükelçi İzvolskiye Zeytun’lu Ermenilere silah gönderme yolları araştırmaya talimat verdi. 24 Şubat 1915’te, Benckendorf şu talimata uygun olarak İngiliz Dış İşleri Bakanlığına gönderdiğı mektupta Ermenilerin Türkiye’ye karşı mücadilelerinde kullanmaları için Londranın Paris ile beraber Iskenderun’a siah ve cebhane göndirmesinin mümkünlüyünden dolayı İngiliz Hükümetinin görüşünü almak istedi. Rusya Büyükelçisinin sorusu üzerinde degerlendirme aparan İngiliz Dışişleri 1 mart 1915’te Savaş Konseyine verdiyi bilgide yazıyıyordu ki, Rusya Ermeni isyançıların müttefik savaş amacları için gerçek bir ehemiyyet taşıdığına inanıyor ise onlra silah ve cebhane gönderme noktasında kendi pozisyonu daha uygundu. İngiliz Dış İşleri tarafından Benckendorf’a yazılan cevap mektubunda, herhangi bir askeri birlik gönderilmeden sadece silah sağlanması durumunda İskenderun bğlgesinin Ermeniler tarafindan ele geçirilmesi mümkünsüz sayılırdı. Zeytunlu Ermenileri Türkiye’ye karşı kaldırmak amacıyla Amerikalı Ermenilerden gönüllü birlikleri oluşturmak için, Ermeni gruplarından birinin başında olan Artem Gasparyan 1915 yılın ortasında Tiflis’ten ABD’ye gönderildi. Yalnız, Amerika’ya giden tüm deniz yolları Alman gemilerin kontrolü altında olduğu için kendisi geri dönmek zorunda kaldı. Tiflis Belediye Başkanına yazdığı mektupta Gasparyan şöyle yazdı: “Zeytun’da isyanın hazırlanmasına İngiliz hükümeti bizzat izin verdi”. Ancak Gasparyanın şu sözlrini İngiliz belgelerinde tastikini tapmiyor. İngiliz Savaş Bakanlığı Zeytunda Ermeni isyan harekelerinden yararlanmaya sıcak yanaşmamıştı.İngiliz İmparatorluk Savunma Komitesi İskenderun ve çevresinin işgalının Britanyanın çıkarıları doğrultusunda bir girişim yapılmayacağını belirtmişti.
Gönüllü birliklerin oluşmasını sağlayan asıl güç çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Ermeni kiliseleriydi. 25 Ağustos 1915’te Rusya’nın Kahire’deki diplomatik temsilcisi Tiflis’e gönderdiği gizli telgrafta şöyle yazıyordu: “Mısır’da yaşayan Türk vatandaşı olup Mısır pasaportu ve Kahire Ermeni Başpiskopos’un tavsiyelerini alan bazı Ermeniler kendi paralarıyla Kafkas’a gönüllü olarak gitmek istiyorlar”. 7 Eylülde Tiflis’ten Petrograd’a gönderilen telgrafta bu gönüllülerin Kafkas Ordusuna kabul edilmesi isteniyordu. Bükreş’teki Rusya’nın diplomatik temsilcisinin telgrafında bile Türk vatandaşı olan Ermenilerin 137’si Kafkas’taki gönüllü birliklere katılmak istediklerini belirtti ki onlardan 94’ü Taşnak Partisinin 43’ü ise “Hınçak” partisinin üyeleriydi”.
Misir’daki İngiliz Orduları Başkomutanı General John Maxvell Kafkasya dahil savaş bölgesinde Mısır Ermenilerinden yararlanmağı uygun görüyordu. Londraya gönderdiğı yazıda o, “Ermeni isyanlarına yardım için her şeyin yapılması gerektiğinin” altını çizmişti. 1915 yılın Ağustosunda Mısırda Pagos Nubar’ın yardımçıları ile görüşen İngiliz Dışişlerinin Orta Doğu uzmanı Mark Sykes Londraya yazdığı mektupta “İtilaf gücleri uygun görülecek desteklenmesi durumunda 5 bin kişilik bir Ermeni birlğinin Türkiye’ye karşı yapılacak operasiyonda kullanılmak üzere ekim ayının ortalarında hazır hale getrilebileceğinin kendisine söylendiğini belirtmişti”.
Tiflis İl Jandarma Müdürü Albay Pastryulin Kafkas Valiliği İstihbarat Şubesine gönderdiği raporda şöyle yazıyordu: “ 1914 yılın sonbaharından 1915 yılın Şubat ayına kadar kısa dönemde Ermeni savaş birliklerinin – Ermeni gönüllü birliklerinin barınma maliyeti 520 000 Rubledir”. 3 Haziran 1914 yılında Osmanlı savaşa girmeden önce, saldırı eylemleri başlamadan hemen önce, Ermeni gençler Kafkas Ordusunun komutasına gelip onlara silah vermelerini istediler. Kafkas Ordusu Karargah reisi, Kağızman kazasının Kars vilayet reisine yazdığı gizli mektubunda şöyle belirtiyordu: “Ermeni gençler onlardan bir grup oluşturmamızı ve silahlandırmalarına izin vermemizi istiyorlar, ayrıca silahların da devlet tarafından sağlanmasını talep ediyorlar”. Bu tarz talepler Osmanlı tebaası olan Yunan ve Ermeniler tarafından Karadeniz Valisine de yapıldı. Bu durumu Vali 20 Kasım 1914 yılında Kafkas Valisine rapor etti.
4 Ağustos 1914 yılında Kağızman Askeri Bölge Komutanı Kafkas Ordusu Komutanlığına şöyle yazıyordu: “Türkiye’deki Ermeniler arasında gizli bir örgüt var ki bu örgüt Türkiye’nin Rusya ile savaş durumunda Türklerle içte savaşmak için özel grupları oluşturmaya yetkisine sahiptir. Bunu başaramadıkları takdirde bu gruplar Rusya’ya gönderilecek ve Rus ordusu ile birlikte (Türklere karşı) savaşacaklar”.
Kafkas Valisinin talebine cevap olarak Rusya Dışişleri Bakanlığı 24 Ağustos 1914’te Ermenilerin silahlandırmasını ve gönüllü grupların oluşmasını uygun bulduklarını belirtti. Türkiye’ye karşı başlayan savaş eylemleriyle, Petersburg’ta tedavi için bulunan Rus-Japon savaşın emektarı ve Novoçerkassk Alayın asteğmeni, deneyimli asker olarak Savunma Bakanlığından “Türklere karşı savaşmak için gönüllü Ermenilerden partizan grubu oluşturmaya izni” isteyerek bu konuyu gündeme getirdi. Türkiye savaşa girdikten hemen sonra Mısır’daki ermeni lideri Pagos Nubar 12 Kasım 1914-te İngiltere Dışişleri Bakanlığı ile ilişkiye keçib bölgedeki Ermenilerin Osmanlı Devletine karşı askeri harekatı desteklemek için gönüllü birlıkler oluşturmaya hazır olduklarını belirtti. Gönüllü birliklerin oluşturulmasına Mısır’daki Ermeniler tarafından da destek verileceğini belirten Nubar Paşa böyle girişimlerin başlanması için Londranın rızasını ön şart olarak değerlendirirdi.
Her tarafta Ermeni gönüllü birlikleri için para toplamak işine başlandı. Bakü’deki Ermeniler bile Türk Ermenileri için bağışları topluyorlardı. 1915 yılın başında Bakü İl Jandarma Müdürlüğüne gelen gizli bilgilere göre Bakü Belediye Başkanlığın bölgesinde “Taşnaksutün” Parti Merkez Komitesinin ana görevi “Baskıcı Kürtlere karşı Türkiye Ermenilerini silahlandırmak ve göç etmek zorunda kalan Ermeniler için para toplamak; ayrıca da, “Taşnaksutün” Partisi gönüllü Ermenileri Türkiye’ye karşı savaş eylemleri için birliklere dahil olmalarını sağlamak” idi. Ermeni gönüllüleri desteklemek için sadece 1915’te 1,5 milyon ruble toplanmıştı, bunun 1 milyonu Rusya’da yaşayan Ermeniler tarafından toplandı. Ermeni gönüllü birlikler için bağışta bulunanlar arasında Ermeni Patrik tarafından özel yetkileri alan Pagos Nubar Paşa da vardı. Patrik’e 2.500 Amerikan doları bu amaçla göndermişti. Birliklerin elebaşları Ermeni “Milli Savunma Komitelerine” şu şekilde yazı gönderiyorlardı: “Patrik’e bir daha para göndermeyin, bize bu para ulaşmıyor. Bizim adımıza direk gönderin”.
“Hınçak” Partisinin ABD’deki merkezi “Eritassard Hayatsan” (Young Armenia) bu parti üyelerinden oluşan 6 birliğe 5 359 Ruble gönderdi. Genel olarak Ermeni gönüllüleri Patrik V. Gevork’un hareketlerinden memnun değillerdi. Boston’dan gelen Vramyan “Ayrenik” gazetesinin editörü Darpinyan’a şöyle yazıyordu: “Bildiğiniz üzere Patrik oldukça zayıf karakterli birisidir ve çevresindekilerden etkileniyor. İzmirlyan (Patrik II. Matteos-C. Hasanlı), Hırimyan (Patrik I Mıgırtıç- C. Hasanlı) veya Ormanyan (Patrik I. Makar- C. Hasanlı) gibi değildir. O kişiliksiz, güçsüz ve kimliği belirgin olmayan bir ihtiyardır ve o bu makamı zamansız işgal etmiştir”.
Elbette bazı Ermeniler bu tarz eylemlerin onların sonunu iyiye götürmeyeceğini anlıyorlardı. O dönemdeki devlet danışmanı, üniversite profesörü S.A.Yegizarov Tiflis’te yayınlanan “Mşak” gazetesinin editörü Arakelyan’a şöyle yazıyordu: “Bence Ermeniler kötü başladılar. Onlar Rus ordusuna gönüllü olarak katılsaydı ülkesine vatan borcunu ödemiş olurlardı. Türkiye savaş ilan etti ve onların, kendi vatanlarına sahip çıkmaları gerekirdi. Ama Ermeniler özel birlikleri oluşturmaya başladılar ve Türkiye’ye karşı ayrı bir savaş başlattılar. Bunun yanı sıra, Türk vatandaşı olan Ermeniler bağlı oldukları devlete karşı çıktılar. Türkiye ise, her hangi başka devlet gibi, isyancıları cezalandırmaya başladı… Dolayısıyla, Ermeni liderler iş bu yöne sürükleyerek omuzlarına büyük bir yük yüklediler”.
Bu eylemlerin feci sonucunu herkes malumdur: Doğu Anadolu’daki Türklerin katliamı Ermenilerin tehcirine neden oldu. Ermeniler bu olayları, soykırım adlandırarak kendi lehine çevirmeye çalışsalar da tarihi gerçekler daha karmaşık olaylardan haber veriyor. Bazı araştırmacılara göre, Doğu Anadolu’da iki göç akını vardı: Ermeni silahlı çetelerinden Kafkas’tan kaçan Müslümanlar ve Türkiye’den Rusya’ya kaçan Ermeniler. İşte bu iki akının çatışması söz konusu trajik olayların yaşanmasına neden olmuştur. Böyle bir çatışma “soykırım” kavramına uygun gelmemektedir. Osmanlının devlet politikasına göre Ermeniler Törkiyeden sınır dışı edilmediler, ülke içerisinde yerleri degiştirilmiştir. En azından Osmanlının batı bölgelerinde Ermeniler oldukça rahat ve güvenli bir şekilde yaşıyorlardı. General Bolhovitinov Ermenilerin iddia ettikleri kayıpların sayısı hakkında temkinli davranmayı öneriyor: “Müslümanların şiddetine maruz kalarak ölenlerin gerçek sayısını belirlemek oldukça zordur. Ayrıca, Ermenilerin her şeyi abartma alışkanlığını göz önünde bulundurarak, Türkiye’de yaşadıklarına ilişkin belirttikleri kayıp ve zararlara ilişkin rakamları olabildiğince dikkatli değerlendirmemiz gerekir”. Bu politikanın trajik sonuçları Rusya Devlet Dumasın’da tartışma konusu olmuştu. Cephenin önünde bulunan Kars ve Batum şehirlerinde Ermenilerin kışkırtmasıyla Rus ordusu Aralık 1914 ve Ocak 1915’te Müslüman Duma milletvekillerinin tepkisini uyandıran eylemlerin meydana gelmesine izin verdi. Bu olaylarla ilgili Duma’nın Müslüman grubu “Müslümanların Kafkas Cephesinde durumu ile ilişkin” özel açıklama yaptı. Güney Kafkasya Müslümanlarının IV. Duma’daki vekili M. Y. Caferov Kars ve Ardahan’a giderek Rus ordusunun acımasızlığına tanık oldu. Gördüğü her şeyi İmparator II. Nikolay’a gönderdiği raporda detaylı bir şekilde anlattı. 1914- 1915 yıllar arasında Doğu Anadolu’daki olayların gerçeğini öğrenmek için Kafkas Cephesinin Karargah reisi vekili General Leonid Mitrofanoviç Bolhovitinov’un çara gönderdiği gizli raporuna bakmamız ve Rus diplomat Vladimir Feofiloviç Mayevskiy’nin raporlarını incelememiz yeterlidir. General Bolhovitinov Genel Valinini yardımcısına gönderilen “Ermeni gruplar: düzeni ve faaliyetleri ile ilgili yazışma” adlı olan raporunda 1894’ün Ekim-Kasım ayalarında “Türkiye’nin Asya tarafında bulunan Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Sivas, Diyarbakır, Harput, Urfa, Adana ve Halep vilayetlerinde yavaş yavaş kanlı çatışmalar meydana gelmeye başladığını ve neredeyse hepsinde kışkırtan taraf bizzat Ermenilerin” olduğunu yazıyordu.
1914- 1915 yıllarında “fedailer” adı altında Ermeniler Türkiye’ye karşı müharebelere katılmaya başladılar. Andranik Ozanyan’ın komutası altında Birinci Ermeni birliği (savaş rotası: Hoy-Dilman-Van), Rus vatandaşı Ermeni Dro Drastamat Kanyan komutası altında İkinci birlik (savaş rotası: Iğdır-Bayazet-Berkri-Van), Amazasp Srvantzyan komutası altında Üçüncü birlik (savaş rotası: Kağızman-Alaşkert-Manazkert-Bitlis), Keri Arşak Gavafyan komutası altında Dördüncü birlik (savaş rotası: Sarıkamış-Erzurum), Vartan Megrabyan komutası altında Beşinci birlik (rotası: Berkri-Başkala-Van), Grigor Afşaryan komutasında Altıncı birlik, 1915’te ölümünden sonra başına Gayk Bzhişkyan-Gay geldi (rotası: Sarıkamış-Erzurum), Ovsep Argutyan komutasında Yedinci birlik ve Sekizinci- eylemlere katılmayan birlik gibi silahlı örgütlenmeler Türk halkını yok etmeye çalışıyorlardı. Nisan 1915’te 2., 3., ve 4. birlikler “Ararat örgütü” adlı bir örgütte birleştiler, Vartan Megrabyan örgütün başına geçti (savaş rotası: Erivan-Berkri-Van).
Kafkas cephesinde savaşın başlamasıyla Rusya yönetimi Ermenilere karşı sempatisini daha arttırdı. Yelizavetpol Valisi, Türklerle savaşmak için özel oluşturulmuş Ermeni gönüllü birliklerini bizzat kendisi karşılıyordu ki bu davranış yerli Müslüman halkı bir hayli epey endişelendirmişti. Profesör Y. Baberovski şöyle yazıyor: ‘Ermenilerin bir kısmı Türkiye ile başlamış savaşta vilayetin yerli Müslüman halkına karşı tedbirlerin uygulanması ile sonuçlanacağını düşünüyordu. Bu negatif unsurları göz önünde bulundurarak Ali Merdan Bey Topçubaşov, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kafkas Türklerin Rusya İmparatorluğuna karşı artan nefreti ve bağımsızlık duygusunun uyanışına ilişkin şöyle yazıyordu: “Savaş başladığında Müslümanlar dıştan gayet sakin görünüyorlardı. Ama yürekleri öfkeyle yanıyordu. Tek hayalleri bu asırlık yükü atmaktı. Ali Merdan Bey, bu savaşın Kafkas Müslümanların hayatına getirdiği endişe ve umudun boyutunu hissedebilmeleri için yeni nesil tarihçilerinin iyi psikolog olması gerektiğini düşünüyordu.
“Gönüllü birliklerin” liderlerin dördünden üçünün cezai mahkumiyeti vardı. Amazasp ise 12 Haziran 1914 yılında çıkana dek kürek cezasını çekiyordu. Dro, bir sürü terör eylemlerinde bulunduğu için 24 Ekim 1910 tarihten itibaren Emniyet Müdürlüğü tarafından aranıyordu. İran polis müdürünün meslektaşı Yeprem Keri 1910 yılından itibaren İran polisi tarafından aranıyordu. Yalnız, 1914 yılın yazından itibaren, daha önce defalarca suça karışan Ermeniler bizzat Kafkas Valisi Vorontsov-Daşkov tarafından dokunulmazlık kazandılar. Kafkas Ordusu Komutanın kararnamesinde belirtiliyordu: “Türkiye ile savaş süresince Taşnak Partisinin üyelerine, daha önce işledikleri suçlardan dolayı, hiçbir baskının uygulanmamasını emrediyorum”. Yukarıda adı geçen dört birlikte (1.,2.,3.,4. birlikleri) görevini üstlenen “gönüllüler” ağırlıklı Türk vatandaşı olan Ermenilerdi. Ayrıca, sadece Osmanlı Ermenilerden oluşan birlik vardı. 346 kişilik bu birliğin listesi “gönüllülerin” doğum yeri, yaş ve medeni durumuyla ilgili bilgiler içeriyordu. Iğdırlı Ermeni Dro ise Nisan 1914’te “Aleksandropol kazasının dışında her kazada birlik için insan toplamakla” görevlendirmişti. Dro, 19 Nisanda Revan’dan Tiflis’e General Mışlayevskiy’ye gönderdiği telgrafta bu işe başladığını belirtiyordu. Kafkas Ordusu komutanı General Yudeniç 23 Ekim 1914’te Iğdır’daki Rus askeri güçleri komutanı General Abatsiev’a gönderdiği telgrafta şöyle yazıyordu: “Dro ve birliğini, General Nikolaev’in müfrezesiyle birlikte hareket etmesi için Doğubayazıt’a göndermenizi rica ediyorum”. Dro’nun ikinci birliğin komutan yardımcısı Osmanlı parlamentosu üyesi Erzurumlu Armen Garo (Karekin Pastermaçian) idi. 11 Kasımda General Bolhovitinov, Culfa-Hoy askeri birliği komutanı General Voropanov’a, Birinci “gönüllü birliğin” komutanı Andranik’in birliğine, Mauser (mavzer) ile silahlandırılmış 100 gönüllü asker gönderdiğini yazıyordu. Voropanov: “Türklerden ele geçirilen silahlar arasında yeterince mauser ve mermi olup olmadığını” soruyordu. Rus komandalığının “gönüllü” birikler kurması Avropa ülkelerindeki Ermeni liderlerin çok heveslendirmiçti.5 Aralık 1914-te İngiltere’deki Ermeni liderlerinden olan Krikor Behesnilyan Britanya Dışişleri Bakanı Grey’e özel bir mektub göndererek vatanda ve onun dışında olan bütün Ermeniler müttefiklerin yanında, onların zaferleri için dua ederek Türkiye’nin paraçalanması yönünde büyük bir beklenti içerisindedir diye yazıyordu.
6 Nisan 1915’te Kafkas Yüksek Komutanlığı Ermeni birliklerin personel çizelgesini onayladı ve bu belgeye dayanarak 11 Nisanda her biri 700 kişiden oluşan, 6 Ermeni birliği yeniden oluşturuldu. Maslovkin’in Kafkas Ordusu Karargahına gönderdiği raporuna göre 1914 yılın sonuna doğru Birinci Kafkas Kolordu bünyesinde 6, Azerbaycan-Van askeri birliğinde 3, Çoruh birliğinde ise 1 Ermeni birlik oluşturulmuştu. Her birlik 4 alaydan oluşuyordu, alayın her birinde ise 235 “gönüllü” asker görev almalıydı. Personel çizelgesine göre, her alayda askerlerin yanı sıra 1 feldwebel, 1 kaptenarmus, 4 kıdemli, 16 kıdemsiz astsubay ve 20 yevfreytor vardı. Kafkas Ordusu Tedarik Müdürlüğün belgelerinden görüldüğü üzere her askere ayda 10 ruble veriliyordu. Bununla ilgili General Yudeniç General Voropanov’a 18 Ekim 1914 tarihli özel emir verdi. Bu belgeye göre “10 Ekim tarihinden itibaren Ermeni askerler için elinizde olan avanstan Samson’a ayda kişi başına 10 Ruble” verilmesi emredilmişti. Ayrıca, bir gün önce Ermeni gönüllüleri silahlandırma emrini verdi, üstelik birliğin başı olan, yerli Ermeni halkını temsil eden Samson’a silah verilmesini emretti. General Yudeniç’in General Voropanov’a emrederek “Samson’u ve ona sadık olan ahaliyi silahlandırın” diyordu. Bu emir doğrultusunda 28 Ekim 1914 tarihinden itibaren “birlikleri oluşturan alayların başları birliğin kişi sayısına göre ayda 10 Ruble kişi başına olmak üzere bir hesap çıkarırlar ki bu hesaptan yola çıkarak levazım idaresinden para talebinde bulunurlar”. Levazım idaresinin paraların yetişmediği durumlarda kaza idaresinden para istenebilirdi. Zira özel durumlarda onlar Kafkas Ordusu Tedarik Genel Müdürlüğünden para para talebinde bulunabileceklerdir. Örneğin, 6. Birliğin eski Komutanı Gasparyan, Kafkas Ordusu Karargahına gönderdiği mektubunda “komutası altında bulunan birliğin geçimi için 2 500 Ruble Kars Kalesi Karargah Komutanından aldığını” belirtiyordu. Ancak, bu para miktarlarla ilgili genelde hesap verilmezdi.
Savaşın ilk aylarında Rusya Hükümeti Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak ve Türk Ordusunun arkasında isyanlar çıkartmak için 242 900 ruble tahsis etmişti. İsyan çıktığı zamanlarda Ermeni “gönüllü birlikler” Türk cephesini bozarak isyancılarla birleşeceklerdi. Fakat bu paraların ne için ve nasıl harcandığına dair nihai rapor yoktu. 23 Temmuz 1915’te Kafkas Askeri Bölge Levazım İdaresinden Kafkas Ordusu Karargahına gönderilen raporda Sarıkamış, Kağızman ve Revan birliklerin eski elebaşların nerede olduklarını bilinmediği, fakat onların 1914’te Ermeni çetelerini desteklemek için avans aldıklarını Kafkas Ordusu komutanlığından bu insanlarla ilgili bilgileri (isim, rütbe, görev aldığı yer) yönetime göndermelerini rica ettiler. Özellikle bu şekilde Kafkas Ordusu Tedarik Müdürlüğü Ermeni Komutanlardan verilen avansların harcandığını kanıtlayan belgeleri elde etmeye çalışıyordu.
“Gönüllü birlikleri” yönlendirmek için “Taşnak” ve “Hınçak” Ermeni siyasi partileri Patriğin nimetiyle, yerli halkın seferberlik eylemlerini ve yurtdışından gelen “gönüllülerin” faaliyetlerin koordinasyonunu yapan Tiflis’te özel bir yönetim organı “Ulusal Büro”yu kurdular. “Ulusal Büro” işlerine Ermeni Piskopos Mesrop, Tiflis Belediye Başkanı Hatisov, “Taşnak” partisinin Dış İlişkileri Bölüm Başkanı Doktor Zavriyev, “Taşnak” Partisi silahlı çetelerinin başı Samson Arutyunov, çetelerin elebaşları Dro ve Andranik dahildi. Hınçak’lılar “Ulusal Büro”nun emrine Bulgaristan’da toplanan 150 Ermeni gönülüyü de dahil ettiler. Bu gruplara, üzerinde “Ermeni Milletin Meşru Müdafaası”, “Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için”, “Yaşasın özgürlük. 1887- 1914” yazılmış bayraklar verildi.
Birliklerin adı gönüllü olsa da gerçekte kayıtlar zorla yapılıyordu. Savaş alanlarından kaçan Ermeniler bile kilise temsilcileri tarafından tespit edilip yurtdışında bulunan Rus konsolosluklar aracılığıyla yeniden savaşa katılmak üzere “gönüllü birliklere” yönlendirilirdi. 2 Şubat 1915 yılında Varna’daki Rus konsolosunun yardımcısı Dışişleri Bakanlığına Bitlisli, Muşlu, Sivaslı ve Erzurumlu Ermenilerin geri gönderme operasyonuyla ilgili bilgiler içeren şifreli telgraf göndermişti.
Osmanlı İmparatorluğun Van ve Erzurum illerinde 1895 yılından beri Rusya Başkonsolusu görevinde bulunan V. Mayevskiy, Taşnakların suçları ve sözde “Ermeni sorunu” hakkında şu şekilde yazdı: “İfade etmekten ziyade vurgulamak isterim ki Ermeni sorunuyla ilgili yayılan ağırlıklı yalan bilgiler tüm Ermeni milletini yanlış yola saptırdı, belki de en iyilerin akıllarını karıştırdı, yüzlerce Ermeniyi şaşırttı, binlerce ustaları işlerinden uzaklaştırıp anarşiye yönlendirdi. Türkiye’nin Asya tarafındaki Ermeni köylülerin ve daha sonra da Transkafkasya’daki Ermenilerin de yaşamak zorunda kaldıkları bitmek bilmeyen sorunları çıkarmaya yönlendirdi… Özellikle de basın yüzünden Ermenilerin işleri öyle kara yalan bulutuyla kaplanmış ki hiçbir gerçek ışığı bu bulutu delemedi”. V. Mayevskiy, Daire Başkanlığına yazdığı raporda şöyle devam etmektedir: “Türkiye’nin çeşitli şehirlerde Ermeni ve Müslümanların çatışmalarıyla ilgili benim bildiğim gerçekler bu kanlı davaların bizzat Ermeniler tarafından başlatrıldığını gösteriyor”.
Rus Ordusu saflarında hareket eden Ermeni silahlı çeteleri 1915 yılın baharında Kars ve Ardahan’da yaptıkları vahşetiyle dünyanın cinayet tarihine girdiler. Nisan 1915 öncesi çoğunluğu erkekler olmakla 30 mın müslüman katl edilmişti. Prof. Y. Baberovski, Ruslar Kars, Erzurum, Trabzon ve Erzincan’ı ele geçirdiklerinde Ermeni gönüllü birliklerinin de Türk halkına karşı birçok suç işlediklerini yazıyor. Savaşın ilk aylarında Ermenilerin Müslümanlara karşı yaptıkları soykırım olayları o kadar arttı ki 1. Kolordu komutanı General Podgurski Sarıkamış’a, Albay Grigoliya’ya ve Ardahan, Ordu ve Kağızman kaza reislerine birer mektup göndererek şöyle bir talimat verdi: “Hıristiyan halkın Müslüman halka karşı yaptıkları soygun ve yağmaları kesmek için en sert önlemler alınız. Suçluları askeri mahkemeye vereceğinizi ve ağır ceza alacakları konusunda uyarın, tutuklayın ve silahsızlandırın, suçluları ise mahkemeye sevk edin”. Bakü’de yayınlanan “İkbal” gazetesi, Nevruz bayramından bir ay önce 19 Şubat 1915 tarihli sayıda şöyle yazdı: “”Bize ulaşmış haberlerden gördüğümü kaderiyle Osmanlı sınırında, muharebelerin yaşandığı bölgelerin Müsülmanlar olmazın belaye düçar olmuşlardır. Erkekler döğranmış, kadınlar kaçırılmış, çocuklar dağlara, ormanlar dağılmış, vilayet bir harabeye dönmüşdür…Mülteciler ac, çıplak və muhtaçtırlar. Çok fazla ihtiyaç vardır…Zavallı dindaşlarımızın, belalı millettaşlarımızın Kars və Ardahan dağlarında çekdikleri işkence ve zulümler, gördükleri felaket ve sefaletlerin mümkün olsaydı da büttüm tefsilatıyla tasvir edebilseydik. O zaman okuyucularımız, karşıdakı bayrama değil mateme hazırlanarlardı”
Kars’ta yaşanan vahşet Azerbaycan’da büyük tepkilere yol açtı. Taşnak çetelerinin Müslümanlara ve Kars’ta yaşayan Azerbaycan Türklerine karşı katliam yaptıkları haberi geldiğinde, Ali Merdan Bey Topçubaşov, Bakü’den Agabala Kuliyev ve Gence ve Revan vilayetlerinin önde gelenleri derhal Kars’a gittiler. Ziyaretin amacı suç işlenip işlenmediğini tespit ederek yetkili kurumlara bu bilgilerin ulaştırılması, ayrıca da “Müslümanları kana susamış Ermenilerden korunmalarını sağlamaktı”. Ali Merdan Bey başkanlığında Müslüman heyet hükümetten “Kars bölgesinde Ermenilerin eliyle hayatlarını kaybetmiş Müslümanların aileleri için para toplama izni” almayı amaçlamıştı. Heyet General Mışlayevskiy’nin makamına geldiler ve para toplama izin aldılar. General ayrıca, “kibitli Ermenilere karşı önlem alacağını söz verdi”.
1915 yılın baharında Acara bölgesinde sivil Müslüman halkın kurşuna dizilmesi Rus İmparatorluğun Türk karşıtı politikasına karşı yeni protestolara neden oldu. Bu olaylar Müslüman arasında büyük yankı uyandırdı ve Rusya Devlet Duma’sının Müslüman grubu Rus hükümetini endişelendiren bir bildiri sundu. Fakat Hükümet, kendilerine uygun olan tek, fakat trajediyi bitirmek açısından hiç de makul olmayan bir çözüm buldu: Ermeni yanlısı olan 78 yaşındaki Kafkas Valisi Vorontsoz-Daşkov görevinden alındı. 23 Ağustos 1915’te yerine Grandük Nikolay Nikolyaviç geçti. Nikolay Kafkasya’nın son valisi oldu. Vali olmanın yanı sıra Kafkas cephesi komutanı görevini üstlendi. Acara bölgesindeki Müslümanların katliamını araştırmak için 1915’te Ali Merdan Bey Tiflis, Kutaisi ve Batum’u ziyaret etti ve bu bölgelerde tüm gerçekleri ortaya çıkaran belgeleri topladı.
Bu belgeler çaresiz Acaralıların da Rusya’nın Türk düşmanlığı politikasının kurbanı olduğunu ortaya koyuyordu. Ali Merdan Bey, Ermeni komşuların istihbaratıyla binlerce Acaralının vatana ihanet ile suçlanarak hapse atıldığını, yüzlerce köyün yerle bir olduğunu, Batum bölgesindeki binlerce yaşlı, kadın ve çocuğun kaçmak zorunda kaldığını yazıyordu. Bu trajedi ile ilgili o bir rapor hazırlayıp Kafkas Valisine gönderdi ve anlattığı her şey o kadar ürkütücüydü ki Vali, bu olayı araştırmak için özel bir komisyonun toplanmasına emir verdi. Araştırma, Rus ordusunun, özellikle Kazakların, acaralılara karşı vahşetini ve barbarlığını kanıtladı. Ayrıca, tüm bu vahşetin özünde yanlış bilgiler ve Ermenilerin Müslümanlara atılan iftiralar vardı. Ali Merdan Bey’in Kafkas Müslümanların haklarını savunma çabaları yönetim organların dikkatini çekti. Bakü Belediye Başkanın 4 Mayıs 1916 tarihli gizli mektubunda, gizli istihbaratın bilgilerine göre Ali Merdan Bey 1911 yılın başından en saygıdeğer Panislamcılardan biri olarak bilindiğini yazmıştı.
Göründüğü gibi, olaylar Ermenilerin istedikleri yönde gitmedi. Çünkü tüm bu olaylar 24 Nisan 1915’ten, sevk kararından daha önce meydana gelmişti. Belgeler Ermenilerin soykırım iddialarını çürütüyor. 1915 yılına ait belgeler tamamen farklı bir manzara ortaya çıkarıyor. Belli oluyor ki Ermenilerin soykırım iddiaları aslında koskoca bir yalandır. General Bolhovitinov raporunda şöyle yazıyordu: Rus ordusu Van’a girdiklerinde Ermeni birlikleri hiç kimseye acımadılar ve taşı taş üstünde bırakmadılar. Taşnakların 17 Nisanda başlattıkları Van isyani bir kaç gün içerisinde bölgede yaşanan bir iç savaç haline geldi. Bu olaylar zamanı Van’da 30 bin Müslüman öldürüldü. Vanda ermeni isyanı sorumlularını ve onları silahlandıran komiteleri daüıtmak için 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere bir genelge gönderildi. İlk önce Van, Bitlis ve Erzurum’dan sevk edilen Ermeniler hükümetin ayarladığı yerlere yerleştirilmesi ile mal ve canlarının korunmasş devlet garantisi altına alındı. Ancak bu genelge Van’dakı Ermeni isyanın önünü alabilmedi. Dünyaca ünlü büyük Rus yazarı Lev Tolstoy’un Birinci Cihan Harbi sırasında Kafkasya cephesinde gönüllü hemşire olarak çalışmış kızı Aleksandra Ermenilerin yaptıkları vahşete tanıklık etmiş, 1979 yılında Kanada’da yayınladığı eserinde anılarında şu şekilde ifade etmektedir: “Türkler ve Ermeniler arasındaki düşmanlık yüzyıllardır sürüyor. Zalimce davranış her iki tarafta da vardı. Fakat burada Van’da, biz Ermenilerin insanlık dışı gaddarlıklarının şahidi olduk. Ermenilerin, kadınların göğüslerini kestiklerini, kollarını ve ayaklarını döndürerek kırdıklarını söylüyorlardı. Bu insanlık dışı gaddarlığın kurbanlarını burada şahsen gördüm”. Bu olaylar zamanı Van’da 30 bin Müslüman öldürüldü. Fransız bilim adamı George de Maleville’ye göre “Ermenilerin yaşadıkları yerlere el koymak için onların tasfiye edilmesine ilişkin planın olduğu iddiası mesnetsiz olduğu kadar ilkeldir” Van’da Ermenilerin insanlık dışı gaddarlıkların göz ardı eden müttefik devletler 1915 olaylarından sonra Eçmiyadzin Katolikosunun Nisan ayında Rus hökumetine gönderdiyi belgelere dayanarak Doğu Anadoluda Ermeilerin katledildiklerine dair yoğun bir propagandaya baçladılar. İngiliz Dışişler konu ile ilgili açıkca beyan etmişti ki bu çabalar reklam ve propaganda amacı ile “İngiliz Hükümetine propaganda için daha bir fırsat vermek imkanıdır”.
Kafkas Ordusu istihbaratı Van’daki Ermeni birliğinde savaşan Arşak adlı birinin Zürih’te (İsviçre) yaşayan Titratsyan soyadlı bir Ermeniye yazdığı mektubu ele geçirdi. Mektupta şöyle yazıyordu: “7 Mayıs’ta Ermeni birlikleri Van’ı ele geçirdiler, ordu onlara yardıma etti. Başlarında “Taşnak”lı Aram (Manukyan) Paşa (halk ona bu şekilde hitap ediyor) var. Şu anda ordumuz Muş ve Malazgirt yolunda ilerliyor”. Ermeniler Vanı ele keçirib türklerden temizledikten sonra burada bir keçici ermeni devleti kurub 1915-in ortalarında her terefden, çoğunluku Doğudan olmakla Ermenileri “vatana” çağıryotdular. Bunları göz önüne alarak ve Patrik V. Gevork’un memorandumuna dayanarak Pagos Nubar 15 Temmuz 1915-te İngiliz Dışişleri Bakanlığına bir mektup ileterek yazıyordu: Ermeniler Türkiye’nin Doğusundaki altı vilayet ile Kilikya’nın da dahil olduğu ve Mersin’le de ticari bir çıkışı olan “otonom bir Ermenistan” istemekteydier.
İsveşreye gçnderdəyə mektupta Arşak “milletimizin durumu çok ağırdır. Bildiğimiz devlet adamları Ermenilere karşı pek hoşnut değildirler. Basın yanlış zamanda bağımsızlıktan bahsetti ve bununla komşu milletlerde ve askeri çevrelerde kötü intiba bıraktı. Gönüllülerin cesareti mucizevî hal alıyor. Ama Kafkas Ordusu Başkomutanı Ermenilerden nefret ediyor. Bu yüzden de resmi belgelerde Ermeniler aleyhine düzelişler yapıldı. Bu hususla ilgili Ermeniler valiliğe şikâyette bulundular. Bizim aşırı derecede hazırlıklarımız hükümettekileri o kadar korkuttu ki gönüllü sayısını azaltmaya mecbur kaldılar. Kötü silah verip onları ön sıralardaki zor görevlere ateşe göndermeye başladılar” diye şikâyet ediyordu. Arşak Tiratsyan’ın İsviçre’deki yaşam tarzını kıskanıyordu: “ Türkiye Ermenistan’ı yokluğun içinde, hayal kırıklığına uğramak üzereyiz… İsviçre’de yaşadığınız için çok şanslısınız. Burada hayat çekilmez, her şey çok pahalı… Umuyorlar ki Çanakkale Boğazı açılır. O zaman Almanya Türkiye’ye ve Romanya’ya silah gönderemeyecek ve Türkiye’nin sonu gelir. Dolayısıyla burada da fiyatlar düşecek”. Yalnız Ermeni terörist birlikleri “Çanakkale Boğazı”nın açılmasını beklemediler. 18 Mayıs 1915 yılında “Times” gazetesi şöyle yazıyordu: “ Konstantinopolis’te şiddet yanlısı Ermeniler ve jön Türklere karşı olan Türkler bir komplo kurdular. Sultanı, Enver Paşa’yı, Mareşal von der Goltz’ı ve General Otto Liman von Sanders’ı öldürmek için… Bu plan Konstantinpolis’te Ermeni temsilcisi Zograf Efendi’nin oğlunun itirafıyla otaya çıktı”. Türkiyedeki Ermeni isyanlarında İngiltere’nin rolü, Çanakkale yüklenmesinden sonra bu isyanların başlatılması hakkında basında haberlerin yayılması Ermeni isyançılarının Rusya ile birlikde İngiliz Hükümeti tarafından silalandırıldığına bir işaret idi. Bundan rahatsız olan İngiliz Dışişler Türkiyede hiçbir Ermeni isyanı olmadiğını dile getirdi ve kendisini temize çıkarmak için Vatikan’a bu isyanlarla hiçbir ilgisinin olmadığını iletti. 1915’ın ikinci yarısından itibaren İngiliz istihparat ve bilgi servislerrinin katkısı ile Ermeni katliam hikayelerini uyduran “Mavi Kitap”ın hazırlanmasına başlanıltı.
Van Rus ordusu tarafından ele geçirildikten sonra, yerli Ermeni halkın “yetkili” temsilcisi Savunma Bakanlığına anonim bir mektup gönderdi. Mektupta, halk üzerinde kontrolü kaybetmemek için yerli Hıristiyanlara toplu şekilde silah dağıtmak gerektiğini, böylece onların da Rusya’nın sadık bir müttefik olabileceklerini yazıyordu. Bu anonim yazar şöyle devam ediyordu: “Düşmanca (Ruslar aleyhine) bir tutum içinde olan Müslümanlara, Yahudilere ve Gürcülere hiçbir şekilde güvenmeyin… Şu an gizli kalmayı tercih ettim ama tüm kalbimle ve varlığımla Rusya ve Rusya’da yaşayan vatandaşların yanındayım. Rusya’nın en sadık evlatlarındanım.”
Ermeni “gönüllüleri”, Rus ordusunun ele geçirdiği Türk toprakların onlara geçeceğini düşünerek yerli Müslümanları acımasızca katlediyorlardı. Yalnız, 5 Nisan 1915’te ellerine tesadüfen Kafkas Ordusu Komutanlığında daktiloda yazılmış bir rapor kopyası geçti, raporda “Türklerin bıraktıkları Alaşkert, Diyadin ve Doğubayazıt Vadisinin topraklarına Kuban ve Don bölgelerin yerli Kozaklarının yerleşmeleri ve Kozak sınır birliği kurulması isteniyor”. General Yudeniç Kafkasya Valisine yazıyordu: “Ermenilerin ele geçirdikleri toprakları savaştan sonra geri almak ve bu toprakların onlara ait olmadığını kanıtlamak zor olacaktır. Örnek olarak 1877-1878 yılları Rus-Türk savaşından sonra Ermenilerin ele geçirdikleri toprakları göstermek olur. Bütün bunları dikkate alarak ben, sınır bölgelerinde daha çok Rus çıkarlarına cevap veren yöntemlerin uygulanmasını, işgal edilmiş bölgelerden Türklerin ve Kürtlerin çıkarılmasını, oralara Kuban ve Dondan kişilerin, serhedçi Kozakların yerleştirilmesini öneriyorum. Aynı bölgelere kişilerin yerleştirilmesine savaş sona erdikten sonra başlatabilir. Alaşkird ve Bayezid arazileri Rostov ve Dondan gelenlerle doldurulabilir”. Gizli yollarla elde edilen belge Ermeni liderleri oldukça üzdü. Bu mektup Rostov’da yaşayan Grigoriy Çalhuşyan adında bir Ermeni avukatın eline geçti ve Tiflis’teki Ermeni Bürosuna gönderildi. Mektupta, Don ve Kuban Kazaklarının Türkiye’den alınan topraklara göçe teşvik etmenin önemi vurgulanıyordu. Mektup Kozaklar arasında gerekli çalışmaları yapmalarını sağlamak için adı geçen bölgelerin yöneticilerine gönderilmişti. Kuban Bölge Yöneticisinin Kozak Ataman Labinskiy’ye yazdığı mektubunda şöyle denmektedir: “İleride Rus halkın Türklerden yeni elde edilen topraklara göç ettirilme ihtimalinin acil tanıtımı için”. Bu gizli mektubun Ermenilerin eline geçmesinin nedenleri araştırılırken mektubun Çalhuşyan’a Armavir’de köy muhtarın yanında çalışan Ayvazyan adlı bir Ermeni tarafından gönderildiği ortaya çıktı. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken 12 Ekim 1915’te Ayvazyan intihar etti.
Bu olay Ermenileri şoke etti. 18 Ağustos 1916 tarihli “Kafkasskoe slovo” (Kafkas’in sözü) gazetesinde yayınlanan “Türkiye Ermenistan’ının geleceği” adlı makale Rusya Dışişleri Bakanının itirazlarına yol açtı. Bu da Ermenilerin öfkeli tepkilere neden oldu. Bakan şöyle yazıyordu: “Bu günlerde ajitasyon için çalışan ve siyasi tartışmaları kışkırtan Ermeni sorunuyla ilgili bu tarz makalelerin yayınlanmasına izin verilmemeli”. Sansür işlerinden anlayan General Yanuşkeviç’ten, basında bundan sonra bu tarz makalelerin yayınlanmaması istendi.
Bu makalede Ermeni sorunun çeşitli çözüm seçeneklerinden bahsediliyordu; ya Van, Bitlis, Muş bölgelerin topraklarında Ermenistan’ın kurulması, ya bu bölgelerin Kafkas Valiliğine bağlanarak Finlandiya sistemi örnek alarak yöneltilmesi, ya da Rusya’nın himayesinde bu bölgelerin özerkliğinin kabul edilmesi. Makalenin yazarı, tamamen insanlarla doldurulmamış topraklarda yeni bir devlet kurulamaz olduğunu kabul ediyordu ve “ Türkiye Ermenistan’da şimdi bile dağlarda Kürtler var, şehirlerde ise Türkler, bu arada Ermenistan’da Müslüman halkı gün be gün daha da artıyor” diyordu.
Ermeniler arazi sorununa fazla tepki gösteriyorlardı. 14 Ağustos 1916’da Tiflis’ten Moskova’ya “Armyanskiy Vestnik” (Ermeni Habercisi) gazetesine gönderilen ve askeri sansür tarafından ele geçirilen bir mektupta, Osmanlıdaki Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde olan bitenlerden esas sorumlusu Osmanlı İmparatorluğu olsa da “Ermenistan’ın hain arkadaşı Rusya da az suçlu değildir. Rusya’nın Ermenistan’a yardımı bir lütuf olmayıp bir görev olduğunu kanıtlamamız gerekiyor. Çünkü bugüne kadar Ermenistan Rusya’dan zarardan başka bir şey görmedi ki… Sayın editörüm yeter, aşağılanıp hain Rusya’yı Ermenistan’ın kurtarıcısı olarak görmeyi kesmeliyiz. Böyle darbeden sonra “özgürlüğü” sinsi ve namussuz Rusya’nın elinden almaktansa bizim vatanımız yok olması (vatanım üzgünüm) daha iyidir”.
Rusya’daki askeri ve siyasi çevreler, Ermenilerin kurtuluşunun Rus ordusunun başarısına bağlı olduğunu anlıyordu. Dolayısıyla bir daha her hangi bir söz vermeye gerek duymuyorlardı. Bu fikri General Bolhovitinov 25 Şubat 1916’da, Prens Vasiliy Gadjimukov tarafından 21 Ocakta hazırlanan “Savaş döneminde ulusların duyguları hakkında” adlı raporun üzerine önergesinde dile getirdi. Şu şekilde yazıyordu: “Türkiye Ermenileri zor ve trajik şartlarda bulunuyorlardı ve bulunmakta devam ediyorlar. Bu bağlamda Ermeniler lehine her hangi değişiklik Rus politikasının çıkarlarına uygun düşmezdi. Ermenilerin tek kurtuluşu, kendilerin de şüphesiz çok iyi anladıkları gibi, Rus silahın galebesidir. Bu yüzden de fazla söz etmeye gerek yoktu. Az çok bilinen Ermeni siyasi partileri, Rusya’nın yardımıyla Türkiye’den kurtulmayı hedef aldıklarını açık bir şekilde bildirdikleri her kese bellidir”. Rus aydınların elit tabakası da Ermenilerin onlar için Türkiye’de bir devlet kurma fikrine tedbirle yaklaşıyordu. Rusya IV Devlet Duyması Kadet parti fraksiyonu başkanı ve tarih yazarı Paul Milyukov Doğu Anadoluda tek Ermeniler değil bütün hristiyan ahali azınlıkta kaldığı için otonom bir Ermeni devletinin yaradılmasını uygun bilmirdi.
Kafkas Cephesindeki 4. Kafkas Kolordusunun Doğubayazıt birliğinin komutanı General A.M. Nikolayev olayların merkezindeydi ve raporunda Doğu Anadolu’da Ermenilere yönelik toplu bir katliam vakıasına rastlamadığını itiraf ediyordu: “Van’dan Tapariz’e doğru 50.000 kişilik bir göç grubu çıktı ve Kürtler tarafından 100’e yakın insan öldürüldü. Dönüşte ise Tapariz’den Bergrikala’ya kadar yolda hastalıklardan yaklaşık 500 Ermeni öldü”. General Bolhovitinov’un verdiği bilgilere göre göç edenlerden yaklaşık 200 000’i Rusya’ya hareket etti. Bu savunmasız insan kalabalığı ilerledikçe Van Gölü’n güney tarafından Hoy’e kadar, diğer taraftan da Iğdır’a kadar yol boyunca “insanlar halsizlikten, açlıktan ve susuzluktan yerlere düşüyorlardı”. Kafkas Ordusunun 4. Kolordunun Komutanı, “Van bölgesinde Türkler olmadığı için Ermenilerin neden oradan göç ettiklerini bilmediğini ve Van Valisi görevini üstlenmiş Aram’ın ona hiçbir şey sormadığını ve insanların göçüyle ilgili bilgi aktarmadığını ayrıca belirtiyordu. Malazgirt bölgesinde, ordu geri çekilirken Ermenilerin katliamı söz konusu değildi. Aynı şekilde ordunun önünde ilerleyen halka karşı da bir katliam söz konusu değildi”. Papazyan adlı bir Ermeninin Tiflis’e Piskopos Mesrop’a gönderdiği telgrafta şu satırlar yer alıyordu: “Hâlihazırda Van’dan yaklaşık 15.000 göçmen (1914’de Vanın ermeni nüfusu 33789 kişi idi ve bu Van vilayeti nufusunun yüzde kırkikisi demek idi – C.Hasanlı) Doğubayazıt vadisine yerleştiler. Onlar geri dönmeleri için ikna ediliyorlardı. Fakat ikide bir geri çekilmeler, ekonomik güvence, hareket ve hayat güvencesinin olmaması halkın tereddüt ve güvensizliğini artırıyordu. Ortalık durulmasını beklerken bu insanlar aç kalıyorlar, Erzak yoktur. Bulunan yardım yok denecek kadar azdır. Acil gıda göndermenizi ve zavallı göçmenleri nereye yönlendireceğimize dair tavsiyede bulunmanızı rica ediyorum.”
Ermenilerin çoğu Van’daki olayların nedenlerini “gönüllü birliklerin” faaliyetleriyle bağdaştırıyordu. Olup bitenlerden, “gönüllü birliklerini” kurmuş Taşnak Partisini suçluyorlardı. Özellikle söz konusu birlikler savaş olaylarına karıştıkları Türkleri intikam için harekete geçirdikleri için bu üzücü olaylar meydana gelmişti. Taşnaklar ise Ermenilere motivasyonu kaybetmemeye çağırıda bulunarak ve “Dünyada tek bir Ermeni kaldığı sürece Ermeni sorunu olacaktır” sloganlarıyla halkı yatıştırmaya çalışıyorlardı. Taşnaklar Van’daki mağlubiyetin müsebbibi olarak Rus komutanlığını suçluyorlardı. Başarısızlığın nedenlerini Rusya’nın politikasında aramak gerektiğini iddia ediyorlardı. Ayrıca, bazı Ermenilerden nefret eden komutanlar ve yöneticiler “Ermeniler olmadan Ermenistan’ı kurmak için” Ermenileri Van’dan kasıtlı olarak sürgün ettirdiğini iddia ediyorlardı. Ruslar tarafından ele geçirilen, bir süre Aram Paşa tarafından yöneltilmiş Van’da “kurtarıcı Rusya sayesinde teselli bulmuş Türkiye Ermenileri bir anda kendilerini düşman yuvasında hissettiler. Çoğunluğun da artık Türk yönetimini tercih etmeye başlamaları gayet doğal görünüyordu”.
Erzurum, Bayburt, Erzincan, Muş, Harput ve Sason’daki olaylara gelirsek Iğdır “gönüllü birliklerin” komutanlarından biri Vratsyan tarafından Tiflis’te yayınlanan “Orizon” gazetesine 22 Ağustos 1915 tarihinde olaylarla ilgili bir telgraf gönderildi. Telgrafta şöyle yazılıyordu: “ Hınıs’tan iki hafta önce yola çıkan güvenilir şahıs Erzurum’un Batı tarafında Ermeni katliamının olmadığını ve sadece askerlerin öldüğünü belirtti. Erzurum Valisi saldırıya karşılık verdi, Bayburt, Erzincan, Harput’ta ve diğer illerde Ermeniler zarar görmedi, geri çekilirken Ermenileri yanlarında götürüyorlar… Sason cesurca savunmaya devam ediyor. Gelen şahsın söylediklerine göre vilayet katliamdan kurtuldu, kendi gözleriyle hiç el değmemiş Ermeni köylerini gördü. Bu haber umut vericidir”.
Van’da yenildikten sonra birlik komutanların çoğu, ilk olarak da Andranik, birliklerin artık Rus ordusuna hizmet etmemesini, ya gerilla savaşı sürdürerek devam etmesini ya da dağıtılmalısı gerektiğini düşünüyorlardı. Bu amaçla, birliklerin komutanları olarak Andranik, Armen Garo (Karekin Pastermaçian), Dro, Aram, Vratsyan, Tiflis Piskoposu Mesrop, Revan Piskoposu Horen ve diğerler Iğdır’da bir toplantı gerçekleştirdiler. Toplantıda oy çokluğuyla birliklerin dağılmamasına ve hatta başladıkları işin daha da sıkı bir şekilde devam ettirilmesine karar verildi. Rus komutasına karşı söylenen ifadelere rağmen (örneğin, sanki Ermeni birlikleri kasıtlı olarak ön cepheye ölüme gönderiliyordu veya Kafkas Ordusundaki Müslüman komutanların Türkiye’ye karşı ılımlı olduklarına ilişkin), iş laftan öteye gitmedi. Andranik açıkça şunu söylüyordu: “Ruslarla birlikte savaşmalıyız, yoksa Rus hükümeti tüm Ermeni komutanları tutuklayarak Ermenilerden intikam almaya başlayacaktır”.
Toplantı sırasında tüm olumsuz tepkiler Osetyalı Korgeneral Abatsiyev’a, komuta heyetin içinde olan Prens Muhammet Mirza Kacar’a ve General Nikolyev’e karşıydı. Birlik Komutanlarına göre, Ermeniler ezilirken General Abatsiyev Tatarlar, Gürcüler ve Osetyalılara yönetimde yer veriyordu. Aynı tepkiler Yelizavetpol ve Revan’ın valileri aldı.
Bu konular sadece yukarıda bahsedilen toplantıda tartışılmıyordu. 4 Haziran 1915 yılında Ermeni Patriği Kafkas Valisi Vorontsov-Daşkov’a aynı sorularla geldi. General Bolhovitinov, Patriğin mektubunu okuyup mektubun içeriğini, kesinlikle olmaması gereken, ordu yönetimine apaçık müdahale girişimi olarak değerlendirerek Valiye bir rapor hazırladı. Ancak, Vali, Genelkurmay Başkanı General Yudeniç’e atıfta bulunarak, General Abatsiyev’ın komutasındaki askeri birliklerde özellikle Ermenilere karşı her hangi bir eylemin gerçekleşmediğini belirterek Patrik’e kibar bir mektup gönderdi.
Tiflis Belediye Başkanı Hatisov da Ermenilerin işlerine karışmaya çalışıyordu. Çünkü genelde, Ermeni birliklerin bilgileri Tiflis’e “Hatisov’un karargahına” ve “Ermeni karargahına” gönderiliyordu. Fakat kendisi Kafkas Cephesi karargahından, savaş alanlarında bulunan Ermeni birliklerine Şehir Belediye Başkanlığı adına askeri komuta vermemesine dair bir uyarı almıştı. Aynı zamanda merkez karargâh, Petersburg’a Müslüman subayların diğer cephelerden Kafkas cephesine sevk edilmemesine dair gizli bir mektup gönderdi. General Bolhovitinov şöyle yazıyordu: “Son zamanlarda Müslüman subayların Batı cephesinden Kafkas cephesine geçme istekleri gözlemlemektedir. Bu isteklerin emsal oluşturmasını önlemek için Gülazizov’un talebini reddetmek uygun olacaktır”. Ama aslında Kafkas Cephesi komutanlığının bu talebi Ermenilerin memnuniyetsizliğinden kaynaklanıyordu.
3 Ocak 1916’da 5. “gönüllü birliğin” elebaşları, Revan’da Ermeni birliklerin dağıtılmasıyla ilgili sorunların tartışıldığı bir toplantı düzenledi. Kafkas Valiliği istihbarat biriminin verdiği bilgilere göre toplantıya birlik komutanı Vartyan, “Kostya” lakaplı yardımcısı, subay Garegin ve subay Njdeh (Bulgar Ermenisi) ve bir Ermeni- İran vatandaşı katıldı. Tartışma sırasında, birliklerin dağıtılması ve birlikler yerinde piyade taburların oluşturulmasına ilişkin Ermenilerin isteklerini karşılamadığı iddia ediliyordu. “Disiplin sıkıntılarından ve Ermeni davasına katkıda bulunamadıklarından Ermeni gönüllülerin Rus ordusunda görev yapmalarına karşı” geliyorlardı. Toplantı gizli bir karar aldı. Bu karar göre Ermeniler yeniden oluşturulan piyade bölümlerine katılmayacak, son çare olarak orduya gönüllü katılabileceklerdir”. Böyle bir ortamda Ermeni piyade birlikleri aktif savaş eylemlerine katılmamaya çalışıyorlardı.
Ön cephede bulunan Ermeni çeteleri devamlı olarak arka kıtalara sevk edilmelerini istiyorlardı. Zira açık muharebe alanında değil, sivil halkın içinde gerilla eylemlerinde başlıca rol almaları gerektiğini düşünüyorlardı. Ermeni birliklerin komutanları bu amaçla toplantı düzenlediler. Hedeflerinde düşmanı zayıflatmak ve sivil halkı arasında korku ve panik yaratmak için gerilla hareketinin başlatılması vardı. Bu konularla ilgili elebaşları birkaç defa “Ulusal Büro” ve Patrik’le görüştüler. “Ulusal Büro” ve Patriğin işe karışmalarına rağmen bu talepler dikkate alınmadı. Üstelik Muş’un Unan köyünden çıkan, Hınçaklar arasında “Pandukt” lakabıyla bilinen 6. birliğin komutanı Mikael Safryan görevinden alınmış ve yerine teğmen Avşarov atanmıştı.
1916’da Ermeni “gönüllü birlikler” Rus ordusuyla ortak operasyonlara istemeyerek katılıyorlardı. Ermeniler savaş alanlarına “Ulusal Büro” tarafından gönderilirse de yolda birliklerden ayrılmaya çalışırlardı. Bu vakıalar özellikle alt rütbeli “gönüllüler” arasında çok yaygındı. Örneğin, General Çernozubov Kafkas Ordusu Komutasına 4., 5. ve 6. birliklerin alt rütbelilerin sınıfını oluşturmak için gönderilen 2482 Ermeniden görev yerine sadece 1741 kişinin geldiğini bildiriyordu. Diğer yedi yüz kırk biri yani neredeyse yüzde 30’u yolda firar etmişlerdi.
ABD’den gelen Ermeni birliklerin İrtibat Komitesinin üyesi S. Vratsiyan 20 Aralık 1915’te Erivan’dan Boston’a yazarken “Ermenistan’ı kurtarma” düşüncesine kapılmış insanların yaptıklarından dehşete düştüğünü anlatıyordu. Vratsiyan şöyle yazıyordu: “Bizim gönüllü birliklerle ilgili görüşüm değişti. Birçok düzeltilemez kusurların olduğunu üzülerek söylüyorum. En çok sevdiğimiz kahramanlar beni hayal kırıklığına uğrattılar. Gençliğe ümidim sarsıldı. Hatta bu birliklerimizin gelecek ordunun tohumların oluşturabileceğine bile inanmamaya başladım. Ama tüm bunlar bizim hepimizin o büyük beklentilerimizin yanında çok ufak kalıyor. Daha önce sıkça bahsettiğim Amerika’dan gelen gönüllülerimizi ele alırsak. Merkez Komitesi aracılığıyla gönderilenlerin çoğu yolun yarısından geri döndüler. Bazıları Tiflis’e bile varmadan dağıldı. Örgütleme parasını koparmak için bahane arıyorlar. Ama üçüncü grup buraya vardı ve sizin verdiğiniz üç bin rubleden fazlasını aralarında bölüşüp size her hangi rapor vermeyi denemediler bile… Kısacası, burada öyle bir kargaşa yaşanıyor ki kimse kimseyi tanımıyor”. Kafkas’ta “Hınçak” Partisi temsilcisi Mnatsakanyan Amerika’ya parti yönetim kuruluna gönderdiği mektubunda bunu onayladı. 1915 yılın Haziran ayında “Amerika’dan aldığım çocuklar tam bir serseriye dönüştüler. Aralarında kavga ediyorlar, yemekleri beğenmediklerini söylüyorlar, eğitime gitmek istemiyorlar, kısacası delirmiş durumdayım artık… Burada prensler gibi yaşayacaklarını hayal ediyorlardı galiba, ama askeri kurallara uymak zorundalar”.
Rus ordusu saflarında Kafkas Cephesinde Türklere karşı savaşan Ermeni gönüllülerin sayısı ne kadardı? 11 Haziran 1915 yılında “La Libre Parole” gazetesinde yayınlanan Ermeni Sosyalist Partisinin bildirisinde Kafkas Cephesinde “130.000 Ermeni’nin Rus bayrağı altında savaştığını” belirtilmişti. Elbette bu biraz abartılmış bir rakam. 1915 yılın Kasım ayına doğru 2. Ermeni birliğinde Dro’nun komutası altında 771 “gönüllü” vardı. Tiflis İl Jandarma Müdürlüğü Komutanın raporunda Dro ve birliğiyle ilgili “onun birliğinin üyeleri neredeyse hepsi eskiden teröristti. Dro’nun tutumu ve birliği oluşturanlar özellikle de bu birliğe dikkat etmemiz gerektiğini gösteriyor” diye yazıyordu. 1 Kasım 1915 yılında Komutan Avetis tarafından imzalanan 3. birliğin listesinde 718 kişi, 1 Kasım 1915 yılında komutan Vartan tarafından imzalanan 7. birliğin listesinde 227 kişi vardır 5. birliğin komutanı tarafından Kafkas Ordusu Askeri Konseyi üyesi General Ryabikin’e 20 Ocak 1915’te gönderilmiş telgrafta birlik başkomutanın izniyle oluşturulduğunu, karargâhın komutasına uygun olarak 1500 adet Mannlicher tüfeğiyle silahlandırıldığı yazılmıştı. Birliğe verilen tüfek sayısından yola çıkarak “gönüllülerin” sayısını tahmin etmek zor değildir. 1915 yılın ortasında, elde edilen bilgilere göre 6. birliğin gönüllü sayısı 850 olarak belirlenmişti. General Bolhovitinov şöyle yazıyordu: “Savaş sahnesinde birliklerin sayısı altıdır, her biri 1000 kişiliktir. Aslında şimdi daha azdır, toplam yaklaşık beş bin kişidir”. Ayrıca 1915 yılı sonuna doğru bu rakamın azaldığını belirtmektedir. O zamana kadar birliklerde kayıplar yaşanmıştı: 485 ölü, 1260 yaralı, hasta veya kayıp. General ölülerin sayısını biraz abartılı buluyordu ve şöyle yazıyordu: “Ölülerin sayısı abartılmıştır. Görevi yerine getiremeyen ve kayıp gönüllülerin sayısı aşağı yukarı doğru yansıtılmıştır. Çünkü Ermeni birliklerinde firar vakıaları gayet yaygındı”.
Fakat Kafkas cephesindeki Rus askeri yetkililerin yazışmalarında “gönüllü” tanımı kastedilen, sadece birliklere yazılmış Ermenileri değil, muharebe bölgelerinde bulunan ve Rus ordusu tarafından silahlandırılan Ermenileri de kapsıyordu. Silah kullanmayı ve askeri disiplini onlara alt rütbeliler eğitmenler öğretti. Bu askerler bulundukları yere göre tünel ve köprülerin güvenliğinden sorumluydu. Türkler saldırdıkları anda ön cephede bulunan “gönüllüler” diğer birlikleri uyaran bir ateş yakacak, daha sonra silahlı “gönüllüler” askeri eğitmenlerin kontrolünde hızlı bir şekilde toplanarak cephe hattındaki yerlerini alacaklardı.
Ağır yenilgilerden sonra Ermeni “gönüllülerin” firar vakıaları toplu hal aldı ve 6 Aralık 1915’te Kafkas Ordusu karargâhı Ermeni birliklerinden piyade taburlarının kurulması emrini verdi. 13 Aralık tarihli başka bir emirle bu taburlar tüm askeri yasalara uygun olarak düzenli orduyla eşdeğer oluyordu. Bu düzenlemelerden sonra Rus hukukuna göre genellikle alt rütbelerde askerliğini yapan Türk tebaası Ermenilerle ilgili bir dizi yanlış anlaşılmalar meydana gelmişti. Bazı birlikler ise dağıtılmıştı. Mesela, Aleksandropol birliğinin komutanı Vartapetyants 17 Ocak 1916 tarihli raporunda kendi birliğinin dağıtıldığını, zamanında aldıkları silahların ise Aleksandropol topçu birliğine teslim edildiğini belirtiyor. Fakat birlikler yok edilmeye başladığında Ermeni siyasi partileri, “gönüllüleri” silahları iade etmemeleri konusunda tembih ettiler. Çünkü Rusya Ermenistan’a özerklik vermezse gönüllüler Rus Hükümetine karşı savaşmaya hazır olacaklardı.
23 Ağustos 1915’te Kont Vorontsov-Daşkov Kafkas Valisi ve Kafkas Ordusu Başkomutanı görevinden alınmıştı. Bu makama Grandük Nikolay Nikolayeviç geçti. O tarihlerde Tiflis’te özel bir toplantı düzenlenmişti. Toplantıya “General Mışlayevskiy, kâhya Petrson, Kafkas Askeri Bölge karargâh reisi General Yudeniç, Tiflis Piskoposluk Başkanı Piskopos Mesrop, Tiflis Belediye Başkanı A. Hatisov, Ermeni Ulusal Komitesi Başkanı S. Arutyunov ve Doktor Y. Zavriyev katıldı. Ermenilere, deneyimli savaşçıların önderliğinde özel birlikler (humbalar) oluşturmayı önerdiler… Ermeniler birlik kurma fikrini sıcak karşıladılar. Fakat daha sonra güçlerini birkaç kat artırmak gibi bir talepte bulundular: Ermenilerin gelecekte bir katliama uğramalarını önlemek için Rus hükümetin tarafsız devletlerin büyükelçilerinden Türkiye’yi bu konuda etkilemek için onay almasını istediler… Toplantı sırasında birliklerin oluşturmasını oybirliğiyle kabul ederek manevi ve maddi destek verecekleri vaadinde bulundular”.
1916 yılın başından beri cepheye gönderilen “gönüllülerin” sayısı gittikçe azalmaya başladı. Eskisi gibi bir akım söz konusu değildi. 27 Şubat 1916 yılında Kafkas Ordusu karargahından Camal Çapkalyan’ın komutasında 40 Ermeni “gönüllü” ve Vanlı “gönüllü” birlik için Tiflis’ten Culfa tren istasyonuna 150 pud (çev. notu: eski Rus ölçü birimi, 1 pud 16,3 kg’a eşdeğer) mühimmat gönderildi. Aynı yıl, 9 Mayısta Kafkas Askeri Bölge Komutanına Ordu Komutanlığından “yeni Ermeni birliklerin oluşmasına kesinlikle karşı” olduğunu bildiren bir emir gönderildi.
1916 yılın ortasından yurt dışından gelen “gönüllülerin” geri dönmeleri için belgeleri hazırlanıyordu. 1914 yılında Türkiye ile savaş başladığında onlardan çoğu ya çeşitli ülkelerdeki Rus konsolosluklardan aldıkları belgelerle ya da hiçbir belge olmaksızın Tiflis’e geliyorlardı. Yalnız geri dönmek için aldıkları belge yetersizdi. Tiflis Belediye Başkanı A. Hatisov Kafkas Ordusu karargah komutanına şöyle yazmıştı: “Türkiye ile savaşın başında Tiflis’e bir sürü Ermeni geldi. Onlar Ermeni birliklere yazılan Amerikan vatandaşlarıydı. Amerika’dan çıkarken kendilerine Rus İmparatorluğu New York Başkonsolosu tarafından pasaport yerine geçmeyen belge veriliyordu. Bu birliklerin artık dağıtıldığını dikkate alırsak, onlar eve dönmek istiyorlar. Fakat tek engel yurt dışına çıkabilmeyi sağlayan bir belgenin olmamasıdır”.
Hatisov, birliklerin dağıtılmasından sonra Tiflis’e gelen “gönüllülerine” yurt dışına çıkmaları sağlayacak her hangi belgenin verilmesini talep ediyordu. 1915 yılın sonuna doğru kimlik belgesi olmayan Ermenileri birliklere almıyorlardı. Bu, daha çok Türkiye Ermenilerini ilgilendiriyordu. Rus komutanlığı, söz konusu gelmeler arasından orduya istenmeyen “gönüllülerin” girebileceğinden çekiniyordu. Kafkas Ordusu karargâhı, birliklere kaydolmak isteyen birçok Türkiye Ermenilerinin bulunduğu için tedbirli davranmaya karar verdi. Başka ülkelerin tabaası olan “gönüllülere” gelirsek, bu Ermeniler birliklere katılmak için Türkiye’ye bir tarafta Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığının, diğer tarafta Ermeni örgütleri arasındaki anlaşma doğrultusunda geliyorlardı. Ülkeye kimliksiz girişler bu anlaşmaya dayanıyordu.
Savaşın başında Kafkas’a gönüllü olarak büyük ideallerle gelen yabancı Ermeniler 1915 yılın sonu – 1916 yılın başında yıkılmış vaziyette idiler. Boston’dan “Büyük Ermenistan” hayalleriyle gelen S. Vramyan 1915 yılın sonunda “Ayrenik” gazetesinin editörü H. Darpinyan’ın ona geri dönüşle ilgili soru sorduğunda “Şimdiki şartlarda benim gidişim kesinlikle imkânsız görünüyor. Ben kendim de buradan kaçmak isterdim, fakat imkânım yok. Savaş süresi ve Ermeni halkın yaşadığı felaket bizim liderleri ve düşünürlerimizi derinden etkiledi. Çoğu çok zor günler yaşıyor, çoğu yoruldu, ruhen dağılmış ve hiçbir şey yapamıyorlar, diğerleri ise hayal kırıklığını yaşıyorlar… Aklımızı kaybettik, devamlı hata yapıyoruz, sağdan ve soldan bize çamur atılıyor, işimizin önünü açamıyoruz artık… Bazıları bizim düşmanımız oluyor ve gönüllülerden dolayı bizi kınıyorlar”, diye cevap vermişti. Mektubun sonunda Vramyan cephede çekilen fotoğrafı ekledi. Bu fotoğrafta Kafkas Ordusu 4. Kolordu Komutanı General Ogranovskiy Ermeni “gönüllülerle” birlikte yer alıyordu. Fotoğrafın arkasında: “Ermenileri sever, çok dürüst bir insandır. Van’ı onun döneminde ele geçirdiler, geri çekilme de onun döneminde gerçekleşti. Bizim gönüllü birliklerimiz için çok iyilik yaptı, onlara “ benim küçük müttefiklerim” derdi” diye bir yazısı vardı.
Yalnız Ermenilerin kaprislerine tüm Rus subaylar aynı şekilde bakmıyordu. Askeri sansürü tarafından ele geçirilen Yarbay Polyanov’ın Yuryev şehrine Bayan Sokolova adına gönderilen mektubunda şöyle belirtiliyordu: “Kafkas cephemiz her yönden güzeldir. Fakat bu başa bela ve her konuda hain “Ermeniler” yaşamımızı zehir ediyorlar. O kadar çoklar ki nereye baksan her yerde onlar. Numaracılar, inanılmaz korkaktırlar, mevkilerinden kaçıyorlar, arka cephede çalışmak istemiyorlar ve yığın yığın hastanelerde yatıp görevden uzaklaştırılmayı bekliyorlar. Kaydediyorum, çünkü ileride her şeyi yönetime sunacağım. Doktorlar arasında sadece –YANlar (çev. notu: Ermeni soy isim son eklerinden bahsediliyor, örneğin: Makaryan, Vartanyan) ve binde bir OV (Rus soy isim son eki, ör: Nikiforov, Bolşov) ki o elbette hiç bir şey yapamıyor”.
Ermeni “gönüllülerle” ilgili diğer ciddi sorun Rus ordusu adına yerli Müslüman halka karşı uyguladıkları mezalim idi. Bu konuda sadece 17 Mart – 1 Nisan 1916 tarihleri arasında Kafkas Ordusu Komutanlığına 3 telgraf geldi. Birincisi (17 Mart tarihli) Yüksek komutanlığa bağlı levazım subayına gönderilmişti, ikincisi (23 Mart tarihli) 4. kolordunun komutanına, üçüncü ise General Bolhovitinov ve Generaş Pustovoytenko adına gelmişti.
17 Mart tarihli telgrafta Ermeni askerlerin Türk ahaliye karşı yaptıkları vahşeti araştırmak için Bitlis Ordu Komutanına dilekçe gönderildi. Orada, Bitlis’te Ermeniler tarafından katledilen iki bin Türk sivil halkından bahsediliyordu. Bitlis Ordu Komutanı General Abatsiyev bu meseleyle ilgili şöyle yazıyordu: “Türk tebaası olan Ermenilerin çoğunlukta olduğu Ermeni birliklerine gelince, birlik askerlerin Müslümanlara karşı bitmek bilmeyen mezalim yaptıkları için üçüncü gün bu birliği şehir dışına çıkarıp Bitlis-Muş hattına göndermek zorunda kaldım”. Bu birliğin komutanı Andranik idi. O günlerde Ermeni “gönüllülerin” Todvand’da yaptıkları vahşet daha da korkunçtu. Orada bulunan evin bir bölümünde Rus atıcılar bulunuyordu. Diğer tarafta ise Ermeni “gönüllüleri”. Rus atıcılar kendi tarafında hem anne hem babayı kaybeden 20 Müslüman çocuğu yerleştirip doyurdular. Yalnız keşiften döndüklerinde sadece cesetleri buldular. Telgrafta, o sıralarda evde Ermenilerden başka kimsenin olmadığı belirtiliyordu. General Abatsiev, yaptığı soruşturma sonucunda bu cinayetin Ermeniler tarafından yapıldığını ortaya çıkardı. 31 Ocak 1916 tarihli diğer raporda, Doğubayazıt’ın Kinar köyünde 2. Ermeni birliğinde, Nahabet Grigoryants adlı bir “gönüllü” tarafından iki çocuğun öldürüldüğü belirtilmişti. Gönderide süngü ile öldürülen 8 yaşındaki erkek çocuğu ve 11 yaşında kız çocuğu hakkında bilgi verilmişti. Aynı yıl 26 Eylül tarihli rapora göre eski Ermeni gönüllü Yukarı Süleymanlı köyüne saldırıp üç kişiyi öldürdü, dört kişiyi ve on iki sığırı kaçırdı.
“Gönüllülerin” yanı sıra yerli silahlı Ermeniler de Müslümanlara karşı yapılan soygun ve şiddet olaylarına katılıyorlardı. General Nikolayev General Yudeniç’e telgrafında şöyle yazıyordu: “Ele geçirdiğiniz Türkiye’nin topraklarının sınırında yaşayan Ermeniler, silahlı olup bizim ordumuzun peşinde giderek Müslümanlara karşı soygun ve şiddet uyguluyorlar”. General Bolhovitinov yazıyordu: “Neredeyse her subay sadece birlik askerlerin değil onların komutanların da askeri disiplini bozduklarına, aralarında anlaşmazlıklara ve entrikalara, övünmeye, korkaklık vakıalarına, hırsızlığa, yağmacılığa ve nihayetinde aldığımız Türk bölgelerin sivil Müslüman halkına uyguladıkları şiddete tanıklık yapıyordu. Ayrıntılara girersek, bahsettiğimiz şiddetin ve Ermeni birlikleri tarafından, cinsiyete ve yaşa bakmaksızın Kürt köylerin neredeyse yok edilme vakıaların gerçekten yer aldığını kanıtlayan, sadece askerlerin değil, birlik askerlerin davranışlarına tepki gösteren alakasız insanların da elimize geçen yazışmaları vardır”. Van Rus ordusu terefinden elekeçrilen ilk günlerde yerli Müsülman nufusu Ermeniler tarafından acı bir katliama çahitlik etdi. General Nikolayev, Van’ın fethi sırasında Ermeni “gönüllülerin” yağmacılığının yüksek boyutlara ulaştığını, bu suç akını durdurmak için askeri mahkeme kurmak zorunda kaldığını yazıyordu.
Van’da meydana gelen olayları incelemek için Ermeni “Ulusal Büro” Duma üyesi İosif Hununts’u ve yazar Ovanes Tumanyan’ı görevlendirildiler. General Nikolayev onlara Van’da yaşanan vahşeti anlattı. Rus ordusu tarafından ele geçirilen Türk topraklarda sözde güvenliğin sağlanması için Ermeni polis birlikleri genellikle hırsızlık ve yağmacılığın peşindeydi… Haziran 1916 yılında “gönüllü” Levon Varadyan Van’dan Tiflis’e “Mşak” gazetesinin editörü Ambartsum Arakelyan’a, “polislerin neredeyse hepsi soygunculardır” diye yazıyordu. Tiflis’te birliklerin faaliyetlerini kontrol eden “Ulusal Büro” bile, ağırlıklı Hınçaklardan oluşan 6. birliğin hırsızlık yaptığını itiraf ediyordu. Rus arşivlerinde Ermeni “gönüllülerin” vahşetini kanıtlayan birçok belge muhafaza ediliyor.
1916 yılında “Dışişleri Bakanın Ermeni sorunu üzerine Bakanlar Kuruluna Rapor” hazırlandı. Bu belge, Ermeni sorunun dünya güçlerin elinde Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmak bir araç kanıtlıyor. Rusya Dışişleri Bakanlığın belgesinde öncelikle “Boğazları elde etmek gibi arzu edilen hedefe yaklaşınca gerçek savaşa başlanmalı” diye belirtiliyor. Belgede, “Rusya’nın da Türkiye’yi zayıflatmak için Türkiye’deki Ermenileri desteklemesi bir devlet vazifesi olarak belirlenmiş, dolayısıyla, üstten gelen izinle, 1912 yılından itibaren Rus diplomasinin Türkiye Ermenistanı’nda yeni reformların gerçekleşmesi için elinden geleni yapmaya çalıştığı” belirtilmişti. Raporda daha sonra şu cümleler yer alıyordu: “Rus diplomasinin çabaları başarıya ulaşmıştır… Türkiye’deki Ermeniler bir vatandaşlık göre olarak Türklerin yanında yer almadılar. Bilakis, ağırlıklı Türk tebaası olan Ermenilerden ibaret binlerce kişilik birlikler kurdular. Olup bitenleri değerlendirirken devlet adamlarından Cevdet Bey, “Rus askerin kurşunu ayağımıza Ermeni kurşunu ise kalbimize vuruyor” diyordu. Ermenilerin bu savaştaki önemini değerlendirmek için son muharebede öeln bir Türk subayının günlüğünden bir alıntıyı söylemek yeterli olacaktır. Günlükte şöyle bir cümle yer almaktadır: “Eğer Ermeniler bize birleşseydi, Rusları çoktan yenerdik.”
Ermeni “gönüllülerin” vahşetine tanıklık yapanlardan, Başkurtistan ÖSSC Birsk Eğitim Enstitüsünün Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Rus asılı Nikolay Vladimiroviç İzbaş Ekim 1947 tarihinde Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesine şöyle yazıyordu: “1915 yılı bizim neslimizin, özellikle de o dönemde Rus ordusunda bulunanların hafızasında iyice kaldı. Çünkü Türkler Ermenileri değil, Çarlık rejimi tarafından oluşturulan Ermeni birlikleri Doğu Anadolu’nun sivil Müslüman halkını katlediyordu. Ayrıca da ateş hattından iç cephesine götürdükleri Türk savaş esirlerin toplu katliama uğratarak kendilerini rezil ediyorlardı”. Doğu Anadolu’daki olaylardan sonra Ermenilerin Güney Kafkasya’ya toplu bir şekilde göç etmeleri bölgede etnik ilişkilerin gerginleşmesine yol açtı. Grandük Nikolay Nikolayeviç “Kafkas’ta siyasi duruma ilişkin” hakkında hazırladığı raporda İmparator II. Nikolay’a bu gerginliğin boyutunu gösteriyordu. Grandük Krala, “Kafkas’ın en büyük merkezi Tiflis’te kentin yönetimi tamamen Ermenilerin elindedir” yazıyordu. Ermeni “gönüllü birliklerin” Türkiye’de kanlı maceraları, yaptıkları cinayet, şiddet, yağma ve etnik temizlemeler mantıksal bir sonuca ulaştı. 1917 yılın Devrimden sonra Rusya’nın Kafkas Cephesi dağılmaya başladı. Rus ordusunda görev yapan Ermeni “gönüllüleri” Türkiye’de 1914-1916 yıllarında kazandıkları “askeri” deneyimi Kafkasya’ya taşıdılar. 1917-1918’de Güney Kafkasya Ermeni “gönüllülerin” kanlı mücadelesine sahne oldu. 1914- 1916 yıllarında Türk illerinde yaşanan olay, boyut olarak aynı olmasa da şekil ve yöntemi itibariyle Kafkasya’dakinin aynısı idi. Acımasız Ermeni “komutanları” Bakü’de, Kafkas Olağanüstü Komiseri Stepan Şaumyan’ın himayesinde bir araya geldiler ve sivil Müslüman halka karşı sadece Bakü’de değil Şamahı, Kuba, Nahçıvan, Zangezur ve Karabağ’da akıl almaz vahşet uyguladılar.
* * *
Bugün, o kanlı olaylardan 100 yıl geçti. Yukarıda bahsettiğim olaylar farklı bir şekilde yansıtılıyor. Sorunlar tarihten siyasi alanlara taşınmaya çalışılıyor. Kasıtlı ya da değil ama Ermeni “gönüllü birliklerinin” Doğu Anadolu’da yaptıkları vahşetler unutturulmaya çalışılıyor. Ermeniler, yaşanmamış soykırımın kabul edilmesini talep ederken Türkiye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Bu talep son yirmi yıldır Ermeni propagandasının ana konusunu oluşturuyor. Bundan amaç, Azerbaycan topraklarını işgal etmiş Ermenistan’a uluslararası kamuoyunda mağdur imajı oluşturmak ve yaptıklarını haklı çıkarmaktır.

Özet

Bu makalede Kafkas Cephesinde 100 yıl önce meydana gelen olaylar ele alınmıştır konusudur. Doğu Anadolu’da yaşayan Müslüman halkına “gönüllü birlikleri” adıyla Ermeni silahlı çetelerinin yaptıkları cinayet ve şiddetin, etnik temizlemelerin ve yağmanın boyutları belirtilmiştir. Bu çalışmada, dünya güçlerinin ve öncelikle Çarlık Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na karşı mücadelesinde Ermenileri kullanma çabaları bölgede neredeyse yüzyıldan fazla devam eden tartışmaların temelini oluşturuyor. Bu makale Rusya Devlet Askeri Tarih Arşivinin belgelerine dayanarak hazırlanmıştır. Söz konusu belgeler ilk kez bu makalede kullanılmıştır.
Prof Dr Cemil Hasanlı

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir