Son günlerde İran politikasını içerde ve dışarda kendi ekseninde döndüren ve gündeme oturan İran nükleer programının esas oyuncularından Muhsin FAHRİZADE’nin Tahran’ın doğusunda arabasıyla seyir halindeyken silahlı saldırıya uğraması sonucu öldürülmesinin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen tam olarak nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiği belirsizliğini koruyor. Aslında bu belirsizliğin nedeni İran İslam Cumhuriyeti güvenlik yetkilileri ve resmi makamların olduğu ortadadır. Çünkü saldırıdan bu yana çeşitli resmi makamlar tarafından o kadar tezat dolu beyanlar ve gerçek dışı senaryolar ortaya atıldı ki sanki gizli eller bu olayın tam olarak aydınlanmasını istemiyor. Elbette bu tür olayların İran’da aydınlanmaması pek alışılmadık bir durum değildir.
15 yıl önce İran nükleer faaliyetlerinin ciddi bir biçimde başlanmasının açığa çıkmasından bu yana belli dönemlerde İran nükleer araştırma programında çeşitli düzeylerde çalışan yönetici ve bilim insanları farklı yollarla hayatını kaybetmiş, bazıları radyoaktife maruz kalarak ya da uçak ve araba kazaları süsüyle. Fakat hiç biri Fahrizade örneğinde olduğu gibi operasyon ve politik ehemmiyet bakımından bu denli karmaşık bir vaziyet içermemektedir.
Burada bu olayda esas odaklanılması gereken iki yönde analiz etmek elzemdir diye düşünüyorum. Birincisi bu denli karmaşık operasyon ve sonrasında yaşanan bilgi karmaşası ve bariz tezatlar, ikinci ise Fahrizade gibi her zaman sır perdesinde tutulan birinin önemi ve taşıdığı olası tehlike.
Öncelikle Fahrizade’ye yönelik bu saldırıda İran’ın ilgili makamlarının söylediklerine dayanarak kullanılan yöntemler pek görülmemiş türdendir. Neredeyse Hollywood macera filmlerinde kurgulanan türden senaryolar ve hikayelerin havada uçuştuğuna şahit oluyoruz. Söylenen senaryolarda birçok bariz tezatlar göze çarpmaktadır.
İran devrim muhafızlarına bağlı Fars haber ajansı olayın gerçekleştiği ilk saatlerde henüz hiçbir resmi makam ve yetkili hiçbir açıklama yapmazken çizili bir şema ile olayın nasıl gerçekleştiğini kendi internet sitesinde yayınladı. Fars haber ajansına göre hiçbir saldırganın olay yerinde bulunmadığı en dikkat çekici noktalardandı. Ondan sonraki süreçte Devrim Muhafızları komutan yardımcısı Ali FADAVİ açık oturumda yetkili güvenlik makam olarak bu saldırının oldukça sıradışı yöntemlerle gerçekleştiğini detaylı bir şekilde verdi. Fadavi’nin dediğine esasen Tahran’nın doğusunda 3 arabalık bir konvoyla seyir halinde olan Fahrizade, eşi ve 11 kişilik koruma timi ana caddeden çıktıktan sonra saldırıya maruz kalmışlar. Fadavi Cadde kenarında önceden park halinde olan ahşap kalas dolusu hafif yük kamyonetinin teröristler tarafından kullanıldığına işaret ederek, bu arabanın patlayıcı medde ile dolu olduğunu ve aslında Fahrizade’nin arabasını yük arabasının yanında durmasını sağlayarak kesin sonuç alınsın diye önce patlatılarak olayı gerçekleştirilmek istendiğini söyledi. Fakat Fahrizade’nin bulunduğu araç yük arabasına yaklaşmadan önce yük arabasında bulunan otomatik silah yaylım ateşe başlamıştır. Fahrizade’nin bulunduğu aracın ön kısmına isabet eden birkaç kurşun sesi direksiyon koltuğunda bulunan Fahrizade’yi araba bozulmuş düşüncesiyle arabayı durdurmağa ve dışarı çıkmaya itmiştir. Fadavi’nin dediğine göre söz konusu otomatik silah yüksek askeri teknolojik donanımlı ve uydu vasıtasıyla ateşlenebilen türdendi. Ve aynı zamanda yüz tanıma programı teknolojisi ile Fahrizade’ye zoom kabiliyeti varmış ve bu yüzden sadece Fahrizade ve 11 kişilik koruma timinin komutanı (kendisini Fahrizade’ye siper ettiği için ateşlenen 13 kurşundan 4 kurşun tim komutanına isabet etmiş ve 4 kurşundan ikisi aynı zamanda vücudundan geçerek Fahrizade’ye isabet etmiştir) ölmüştür. Fadavi aynı zamanda yük arabasının infilak ettiğini söyledi. Fadavi böyle bir silahın nasıl bu denli yüksek teknolojik özelliklere sahip olduğunun patlamadan sonra toplanan silah kalıntılarına dayanarak söylüyor. Fakat Fahrizade’nın eşinin söylediklerine esasen patlama o kadar büyük ve yıkıcıydı ki ahşap kalaslar küçük parçalar halinde havada uçuşuyormuş. Patlamış olan yük arabasının servis edilen fotoğraflarına bakıldığı zaman, neredeyse bir zamanlar araba olduğu anlaşılmayan hurda parçasının enkazından söz konusu silahın nasıl bir teknik ve teknolojik özelliklere sahip olduğu sonucuna varmak, inanılmaz zor ve hatta teknik olarak mümkün olmayan bir konudur; hem de bu kısa zamanda derinlemesine hiçbir teknik inceleme yapılmazken. Bu denli tezatlar bu olayda o kadar çok ki birkaç yüz sayfalık kriminal raporla ancak çözülebilir ve gerçekler gün yüzüne çıkabilir.
Bu olaydan sonra güvenlik konusunda yaşanan zafiyetin tartışıldığına ve çeşitli yetkililer tarafından örtülü bir biçimde karşı tarafı suçlamalara şahit oluyoruz. Devrim Muhafızlarına bağlı Hamenei’nin askeri danışmanı Hosein DEHGAN çıktığı bir TV kanalında Fahrizade tam korunuyordu ve onu koruyan koruma timi üst düzey bir timdi aynı zamanda uygun araçlar Fahrizade’nin kullanımına verilmiştir diye açıklamada bulundu. Saldırı görüntülerde Fahrizade’nin bulunduğu aracın normal bir araç olduğu aşikardır. Her hangi bir koruyucu özelliği bulunmayan ve zırhlı bir araç olmadığı gibi ateşlenen 13 mermi karşısında camları ve gövdesi param parça olmuştur. O zaman Dehgan’ın uygun araç diye nitelendirdiği akıllarda soru işaretidir.
Olayın teknik detayları bir yana Fahrizade neden bu kadar önemliydi ve ya daha doğrusu tehlikeliydi ve kim için. İran yetkililerinin iddia ettiği gibi başka bir dış gücün bu saldırıyı gerçekleştirmek için moral ve motivasyonu ne idi? Acaba Fahrizade İran içinde tamda Joe BİDEN’ın ABD’de başkan seçildiği dönemde politik çıkarlar uğruna ve ya istihbarat çekişmeleri uğruna mı öldürüldü? İran nükleer programının geleceğinin yoğun bir biçimde tartışıldığı bir ortamda kararlaştırılan ve ya istenen programın neresindeydi Fahrizade? Ve ya tamamen tasfiye edilmek mi istendi?
O zaman şimdiye kadar sır perdesinde tutulan bu sözde bilim adamını bir az daha tanımak gerekir. Fahrizade iddia edildiği gibi bir atom fiziği bilim adamı değildi olsa bile iddia edildiği gibi üst düzeyde değildi. İran Irak savaşı döneminde Devrim Muhafızları bünyesinde orta düzey bir ordu mensubuydu. İddialara göre savaştan sonra İran içinde üniversite tahsilini devam etmiş ve sonrası da pek bilinmiyor. İlk defa Le Monde gazetesi Fahrizede’den İran nükleer faaliyetleri kapsamında yayınladığı bir yazıda 600 kişilik bir ekibin başında üst düzey bir yönetici olarak bahsetmişti. 2 yıl önce ise İsrail başbakanı Netanyahu TV’de İran nükleer programlarından elde ettikleri yarım tonluk CD ve yazılı gizli belgeyi gösterip dünya kamuoyunu bu olası tehlikeler konusunda uyarırken Fahrizade’nin ismini beyaz tahtaya yazıp “bu ismi unutmayın” demişti. ABD ambargosu kapsamında olan bir isim olarak da biliniyordu fakat birkaç eski fotoğraftan başka hiçbir bilgi bulunmamaktaydı. Saldırıdan sonra kasıtlı olarak Fahrizade’nin bir konferanstan birkaç dakikalık konuşmasından kesitler servis edildi. Bu konuşmada Fahrizade İran nükleer programının neden gerekli olduğundan bahsederken askeri ve güvenlik boyutuna değiniyor. Anlaşılan İran silahlı kuvvetler genelkurmay başkanı Mohammad BAGHERi’nin söylediğine göre başında bulunduğu özel kuruluş hiçte nükleer programın barışçıl tarafıyla ilgilenmiyordu. Çünkü Bagheri bu gün yapılan bir törende Fahrizade’nin başında bulunduğu kurumu İran silahlı kuvvetleri bünyesinde bulunan ve orduya inanılmaz hizmetler yapan en özel kurum olarak nitelendirdi. Fahrizade bu konuşmasında aynen şöyle diyor: “Bölgeyi göz önünde bulundurun; bölgemiz nükleer bir bölgeye dönüşüyor. Siz Arabistan’ı görün ki geniş nükleer programları var; Melik Fahd programı; Arap Emirlikleri şiddetle nükleer konular peşindedir; Pakistan’ın durumu bellidir, bu genişleme bir sıra dengeleri koruyacak altyapıları gerektiriyor ki eğer yapılmaz ise bu olaylarla birlikte içeride olsun ya da bölgede ve ya uluslararası camiada kesinlikle kimyasal konusunda aldığımız darbelerin aynısını daha şiddetli biçimde alacağız…”
Göründüğü üzere İran yetkililerinin özellikle Hamenei, Ruhani ve Zarif’in her zaman uluslararası camiaya yönelik söylediklerinin tam tersi olarak yürütülen nükleer programların o kadarda barışçıl değildir. Fahrizade’nin söz konusu videoda söylediğini göz önünde bulundurursak uluslararası nükleer ajansının her defasında neden ısrarla Fahrizade ile görüşme talep ettikleri daha iyi anlaşılıyor.
Başka bir konu Fahrizade saldırısından sonra İran İstihbarat kurumları arasında enteresan bir biçimde örtülü söz düellosunun başlamasıdır. Anlaşılan Fahrizade’nin koruma görevi Devrim Muhafızları tarafından sağlanıyormuş belki de bu yüzden bir az öncede adını çektiğimiz genelkurmay başkanı Hosein DEHGHAN konuyu kendi açısından değerlendirerek olağanlık kazandırma ve daha öncede bu tip terör eylemlerin gerçekleştiğine işaret ederek ilgili yetkililerin bu konuda açıklama yapmasını istemiş.
En dikkat çekici açıklamalar kuşkusuz Milli Güvenlik Yüksek Şurası Sekreteri ve Hamenei’nin bu şurada temsilcisi Ali SHAMKHANİ ve hükümet sözcüsü Ali RABİİ tarafından yapılmıştır. Bu iki açıklamayı incelediğimiz zaman en azından içeride politik çıkarlar uğruna doğrudan bu olay gerçekleşmese bile görmezden gelinmiş ve yol verilmiştir.
Ali SHAMKHANİ 20 yıldır böyle bir saldırının Fahrizade’ye yönelik gerçekleştirilmek istendiği istihbarat sistemlerimiz tarafından biliniyordu ve hatta olası mekan da ön görmüşlerdi. Fakat ciddiye alınmadı diyor. Shamkhani aynı zamanda bu istihbaratın doğrulandığını ve istihbarat yetkililerin gereken önlemleri aldığını da söylüyor fakat saldırganların yeni teknikler ve yöntemler kullanarak başarılı oldu diyor.
Ali RABİİ daha da ileri gidiyor ve hükümet sözcüsü olarak örtülü bir biçimde Devrim Muhafızları İstihbaratını suçluyor: “ dış medyada bazen duyduklarımızın aksine bu özel konuda casus ve terörist gruplar kendi iddialarının aksine bizim gözlemimiz altındalardı ve terör hedefi, yöntemi ve mekanı tahmin edilmiş ön görülmüştü. Ve koruma protokolleri bir az riayet edilseydi bu cinayeti önleyebilirdik.”
Hükümet sözcüsünün dediğine göre bu saldırının yöntemi ve mekanı ve kimin hedef olacağı istihbarat tarafından bilinmekteydi. Sözcünün kastettiği büyük olasılıkla İstihbarat bakanlığı olmalıdır çünkü Devrim muhafızları istihbarat kurumunun faaliyetleri konusunda konumu ve politik nedenlerden dolayı haberdar olma şansı pek yoktur. Burada önemli soru eğer istihbarat bakanlığı böyle kritik bilgilere sahip olmuş neden bunu Devrim Muhafızlarıyla paylaşmamıştır. Bu sorunun cevabı elbette bu iki önemli istihbarat kurumunun yıllardır süregelen derin ihtilaf ve rekabetinde gizlidir. Fahrizade’nin radikal bir yüz olarak tamda bu dönemde yani ABD ile müzakere sürecinin konuşulduğu dönemde oldukça manidardır.
Celal RUŞEN
KAFKASSAM İRAN MASASI