Bu haklı bir tepki mi, yoksa yabancı düşmanlığı mı?
Dünya’nın bir çok bölgesinde, özelikle gelişmemiş ve gelişmekte olan bölgelerde yaşanan çatışmalar, ekonomik zorluklar büyük insani göçlere neden olmaktalar.
Ekonomik sıkıntılar ve buna takip eden kıtlığa bir de güç odaklarının çekişmelerinden en çok halkın al tabakası etkilenmekte. Suriye, Irak ve yakın coğrafyalarda meydana gelen savaşların sonucunda göç dalgaları oluşmuş, ve bu göçün ilk ve en yoğunlaşan ülkesi Türkiye olmuştur. İnsani yaşama hakları ellerinden alınan büyük kitleler daha iyi bir yaşam arama çaresizliği içinde gidebilecekleri yeni yerler ararken bazen kendi ülkeleri içinde farklı yurt edinirken, özelikle Türkiye, insani ve bazen de zorunlu nedenler ile Suriye ve Irak’tan gelen yüzbinlerce insana yeni yurt edindirmiştir.
Bu noktaya kadar her şey İNSANİ
Avrupa Birliği ve bir çok uluslararası kuruluşlar Türkiye Cumhuriyetine göçmenlere barınma ve yaşama koşulları sağlanması için yardım programları oluşturdukları söylenir, fakat bu ne ölçüde gerçekleştiği ise meçhul.
Türkiye dünya genelinde nüfus dağılımına göre büyük bir ekonomi gücü olmasına rağmen, ekonomik zorluklar yaşıyor, ve özelikle 2019 yılında baş göstermiş pandemi nedeni ile kapanan ekonomilerin sonucu işsizlik rakamlarında artış olduğu, çalışma sonucu alınan çalışma ücretlerin insani yaşam standartlarının altında kalması da farklı tepkilere neden olmaya başlamış durumda.
Suriye’den göç eden 4 milyona yakına insanın doğru göç programlarının işletilmemesi sonucu ve entegrasyonun sağlanmaması ile, bu kişiler ekonomi çarkının standartları dışında çalışma hayatlarına dahil olmalarına neden olmuştur. Bir çok küçük işletme, sigortasız ve düşük ücretler ile bu kişilere iş imkanı tanıması, sigortalı ve insani yaşama standartlarına uygun iş talebine bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının iş bulamaz duruma getirdiği görünmekte. Bu durumda ne göçmenlere ne de insani yaşam standartlarına çalışma haklarına sahip olmak isteyenlere suç yüklemeden, aç gözlülük nedeni ile bu yöne evrilen işletmeler ve bunları denetlemeyen idari mekanizmalarda suç aranmalı.
Peki ekonomik sıkıntılar yabancı düşmanlığına sebep mi yoksa başka bir şey mi aranmalı ?
Genellikle yerleşik toplumların iş ve insani şartlarının yerinde olduğu dönemlerde, “yabancılara” karşı herhangi bir ayrımcılıkları gözlenmez, fakat özelikle ekonomik sıkıntıların görüldüğü dönemlerde, kendi yaşam alanları içinde kendilerinden olmayan “başkalarına” yönelik tepkiler ortaya çıkar. Bu tepkiler sadece etnik ve veya dinsel farklığı olanlara değil, bazı zamanlarda kendi din ve etnik kimliğine sahip, fakat başka şehirler ve bölgelerden göç edenlere karşı da olmakta.
Bu noktada yapılan bir çok gözlemler şunu gösterir ki; insanlar yaşam standartlarını kaybedince suçu başkalarında ararlar. Uganda diktatörü İdi Amin de yanlış yönetiminin sunucunda oluşan ekonomik zorluklarının faturasını asya etnik kökenlerinden olanlara, Hintlilere kesmişti. Bu ve benzer olaylar dünyanın bir çok ülkesinde yaşanmıştı. Şimdi asıl sorulması gerekenlerden biri de insani yaşam standartlarının Türkiye’de düşmesinin sebebi göçmenler mi, yoksa bunu yönetemeyen hükümetler ve idari başka mekanizmalar mı ? Bugün Türkiye’de Suriyeli ve farklı etnik gruplardan yüzbinlerce göçmen bulunmakta ve bu insanların geldikleri ülkelere dönme olasılığı, dünyada bir daha savaş olmaması olasılığından daha düşük ve eğer doğru göç politikaları işetilmez, bu insanlar adaptasyon sürçlerini tamamlama konusunda çalışmalar yapılmaz ise, Türkiye’de büyük bir yabancı düşmanlığı kaçınılmaz olacaktır. Bu düşmanlık Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu kişilere bir tepkisi olarak kalamayacağı gibi, zamanlar yurt edindikleri ülke vatandaşlarına karşı da göçmenlerin karşıt tepkileri olacaktır. Adaptasyon sağlamadıkları sürece, yerleşiklere karşı daima bir tehlike de oluşturma potansiyeli taşıyacaklar.
Suriye, Irak, Somali…. Ve Afganistan
İnsani nedenler ile göç eden bu kişiler bir yurt edinmeli ve eğer Türkiye Cumhuriyeti bu insanlara kapı açıyor ve onlara sahipleniyorsa, derhal adaptasyon çalışmalarına yoğunlaşmalı. Bu süreci kendi kendine oluşmasına ve yol bulmasına izleyici kalmamalı, aksi taktirde “istenmeyen” olayları ne yazık ki görebiliriz.
Enes Aslan