KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Bosna Hersek’te savaş kapıda!

Bosna Hersek’te savaş kapıda!

Ömür Çelikdönmez Ömür Çelikdönmez - - 13 dk okuma süresi
458 1

Slav kavimlerinin kardeşliği ve yakınlığı görüşü, Pan-Slavizm akımından çok önce ifade edilmesine karşın modern anlamda Pan-Slavizm,19.yüzyıla özgü bir ulusçuluk hareketiydi. Panslavizm kavramını Slovak yazar J. Herkel; 1826’da ilk kez kullanmış, Panslavizm’i bütün Slav kavimlerinin kültür alanında karşılıklı etkileşimi olarak ele almış ve siyasi alanda bütün Slav kavimlerinin büyük bir devlet halinde birleşmeleri olarak düşündüğü belirtmişti. Önce kültürel alanda ve Slav dillerinde başlayan Slav kavimlerinin büyük bir devlet halinde birleşmeleri fikri ile siyasi “Slav Birliği” yaratma amacı, Slav aydınlarının düşüncelerinde yer aldı. Tarihi süreçte içeriği değişen, kendisine farklı anlamlar izafe edilen Pan-Slavizm, giderek Rus emperyal siyasetinin bir aracı ve itici gücüne dönüştü ve Rus Çarlığı’nın Pan-Rusçuluk Politikasının maskesi, maşası oldu. Panslavizm, Rusya’nın özellikle Çarlık döneminde uyguladığı, Slav ırkından olanları kendi hâkimiyeti altında bir devlet halinde toplama siyasetiydi.

1820’lerde Pan-Cermenizm’den etkilenen Panislavizmin çıkışının temelinde Kırım Savaşı’nın ardından daha belirgin hale gelen Avrupa karşıtlığı yer almaktaydı. Bu nedenle Panslavizm, 1870’lerde Avrupa kamuoyunda “Rusya’nın öncülüğünde bütün Slavların birleşmesi” olarak algılanmıştır. Ancak İngiliz siyaseti, Panslavizmi kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanmayı başardı ve Pan-Slavizm’i Avusturya Macaristan İmparatorluğuna karşı kullandığı gibi Osmanlı İmparatorluğunun baş belası yapmayı da becerdi. Slav milliyetçiliği Balkanları parçalamak için, Rusların ve İngilizlerin maliyeti düşük bir operasyon aracı oldu. Balkan uluslarının birbirlerine düşmesiyle Balkanlar’da en uzun süreli siyasal birlikteliği kuran Osmanlı İmparatorluğu bölgeden tasfiye edildi ve yaşanan ayrışma dönemi sonrasında, uluslararası ilişkiler literatürü “Balkanlaşma” kavramıyla tanıştı.

Balkanlar coğrafi, siyasi ve ekonomik açıdan olduğu kadar, tarihi, kültürel ve insani bağlar bakımından da Türkiye için öncelikli. Coğrafi olarak Türkiye’nin Avrupa kıtasına uzantısını teşkil eden Balkanların; Türkiye’yi şekillendiren tarihi süreçteki özel konumu, bölgesel bütünleşme ve tüm bölge ülkeleriyle paylaşılan Avrupa Birliği üyelik hedefi bağlamında geleceğe dönük içerdiği potansiyeli sebebi ile de büyük önemi mevcut. Türkiye ve Balkan ülkeleri toplumları arasında tarihsel ve güçlü bağlar bulunuyor. Balkan ülkelerinde azınlık, soydaş ve akraba topluluklar, Türkiye’de ise Balkan kökenli vatandaşların yaşıyor olmasından dolayı Balkanlar’da ortaya çıkan krizler, Türkiye’yi yakından etkileyebilme potansiyeli taşıyor. Bu nedenle ‘Balkanlar hapşırsa Türkiye hasta olur’ abartılı bir söz sayılmaz. Balkanlar’da barış ve istikrarın korunması Türkiye için hayati öneme sahip.

Üç yıl süren Bosna savaşında 100 bine yakın insan hayatını kaybetmiş, Boşnaklar soykırıma, tecavüze uğramıştı. Bosna Hersek, Sırplarla, Boşnak-Hırvat federasyonu arasında ikiye bölünmüş durumda. Sırplar 9 Ocak’ı Sırp Cumhuriyeti olarak kutluyordu. Ancak Bosna Hersek Anayasa Mahkemesi, geçen Kasım’da aldığı bir kararla, bu tarihin Anayasa’ya aykırı olduğuna, Boşnaklar ve Hırvatlara ayrımcılık yapıldığına hükmetmişti. (Bkz. http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37469202 ) Bu perspektifle bakıldığında Bosna Hersek Anayasa Mahkemesinin 9 Ocak’ın Sırp Cumhuriyeti Günü olarak kutlanmasının ‘anayasaya aykırı’ olduğu yönündeki kararına rağmen, Bosnalı Sırplar 25 Eylül’de entite sınırları içerisinde referanduma gitmesi Türkiye’nin de dikkatle izlediği bir süreç oldu.

Bosna Hersek’teki iki entite(etnisite)’den biri olan Sırp Cumhuriyeti’nde, yüksek mahkemenin aksi yöndeki kararına karşın, 9 Ocak’ın Sırp Cumhuriyeti Günü olarak kutlanmaya devam edilmesi önerisi için referandumda ezici bir kabul oyu çıkması, savaş tamtamlarının çalması demek. Çünkü Sırplar Dayton anlaşmasını tedavülden kaldıran siyasi ve askeri hazırlıkta olduklarını saklamıyor. Sırp Cumhuriyeti’nin Başkanı ayrıca Bağımsız Sosyal Demokratlar İttifakı’nın da başkanı olan Milorad Dodik’in, “Sırp Cumhuriyeti, devlet gibi önemlidir. Sırp Cumhuriyeti devlettir” açıklaması, Bosna’yı bekleyen felaket günlerinin habercisi. Sırp lider, başkent Saraybosna yakınlarında, Sırp nüfusun yoğun yaşadığı Pale’de toplanan destekçilerine yaptığı konuşmada, bugün entite sınırlarında yapılan referandumla “şanlı tarihlerinde yeni bir sayfa açtıklarını” öne sürerek, 9 Ocak’ın “Sırp Cumhuriyeti Günü” olarak kabul edilmesi için yapılan referandumu “başarılı” olarak niteledi.

Dodik Türkçede düdükten galat mı bilmiyorum. Ama Türkçede dodik, çocuk ayağı, kesilmiş koyun-keçi ayağı, çocuk eli anlamlarında kullanılan bir sözcük. Yani kelimenin çağrıştırdığı bir çocuk ve keçi imajından söz edilebilir. Sırp lider Dodik’in açıklamasının yetişkin hafızaya sahip birisince yapılması mümkün değil. Biliyorsunuz mitolojide Pan; keçi ayaklı olarak tasvir edilir ve çobanları anlatır. Pan, ayrıca dünya nimetlerine düşkünlüğün, cinselliğin ve hazcılığın da simgesidir. Dodik bu açıklamasıyla hem çocukça bir akıl taşıdığını hem de keçi gibi inatçı olduğunu göstermiyor mu? Nitekim öyle biri olduğuna dair bizlerde kanaat uyandıran Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Başkanı İzetbegovic’in, “Bu Sırpların ilk defa yaptığı bir inat değil. İpi koparana kadar çekmeye devam edecek ve sonunda sırtlarının üzerine düşecekler” sözleri.

Neden mi? Ülkenin siyasi yapısı, 1995 yılında imzalanan Dayton Barış Anlaşması (DBA) ile şekillenmişti. Söz konusu Anlaşma ve ekleri ile ülkenin aynı zamanda devlet sistemi ve Anayasası ile belirlenmişti. Günümüzde Bosna-Hersek; biri Bosna-Hersek Federasyonu, diğeri Republika Srpska olmak üzere iki entite ile Boşnak, Hırvat ve Sırp olmak üzere üç kurucu halktan ve ayrı bir yönetimi bulunan Brçko Bölgesi’nden oluşuyor. Boşnak ve Hırvatların oluşturduğu Bosna-Hersek Federasyonu içerisinde ayrıca 10 kanton mevcut. Türkiye Dayton Barış Anlaşması ekseninde, Bosna-Hersek’in (B-H) egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve çok etnikli yapısını Bosna-Hersek’deki reform sürecini yakından takip ediyor, katkı sunuyor, Bosna-Hersek’’in Avrupa ve Avrupa-Atlantik Kurumlarıyla (AB ve NATO) bütünleşmesini destekliyor.

Boşnaklar Sırpların ayrılma ve savaşma hamlesini uzun zamandır bekliyor. Bosna Hersek Cumhuriyetinin günümüzde 2000 askerden oluşan küçük bir askeri birlikleri mevcut. Boşnaklar savaş tecrübesi kazanmak için hemen her fırsatı değerlendiriyor. Bu bağlamda Almanya merkezli aşırı İslamcı örgütlerle irtibata geçerek Suriye ve Irak’a gidenlerin de sayısı hayli fazla. Boşnak hükümet yetkilileri, en az 150 kişinin Ortadoğu’da IŞİD adına savaşmak için ülkeyi terk ettiğini tahmin ediyor. Bosnalı gazeteci Esad Hecimoviç, istihbarat servislerinin verilerine göre Suriye’ye giden Selefilerin sayısının 100-150 dolayında olduğunu, bunlardan 10-15 kadarının ise hayatını kaybettiğini belirtiyor. Bosna Hersek Cumhuriyetinin Dayton anlaşması çerçevesinde 2000 askerden oluşan küçük bir ordusu var ve Suriye ve Irak’taki örgütlere katılarak savaş tecrübesi kazanan Boşnak gençlerin ülkelerine döndüklerinde birer kahraman gibi karşılanmalarının arka planında bu sosyal gerçeklik mevcut.

Alman istihbaratı Dayton Anlaşması’nın sona erdirdiği savaşın yeniden başlayabileceğinin hesabında. Dayton Anlaşması savaşı bitirdi ama siyasi karmaşık yapı onun eseri. Anlaşmaya göre Bosna Hersek’te, devletin en üst kademesinde Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi bulunuyor. Genel seçimlerde konsey üyeliğine seçilen bir Sırp, bir Hırvat ve bir Boşnak, dönüşümlü olarak sekiz aylığına “konsey başkanlığı” yapıyor. Konseyin Hırvat ve Boşnak üyeleri, Bosna Hersek Federasyonu’nda yaşayan vatandaşlarca, Sırp üye ise Bosna Sırp Cumhuriyeti’ndeki vatandaşlarca seçiliyor. Almanların Boşnaklara yönelik devşirme faaliyetlerinden haberdar olan ABD, en az 150 Bosna-Hersekli göçmeni, 1992-1995 yıllarında savaş suçu işlemiş olabilecekleri şüphesiyle sınır dışı etti.

Sırbistan’ın koruyucusu ve celladı tabiî ki Rusya. II. Dünya Savaşı sırasında Rus subaylar Alman ordusuna karşı savaşan Sırp direnişçileri eğitmişler ve askeri birliklere Çetnik adını vermişlerdi. Geçtiğimiz yıl Sırbistan, İkinci Dünya Savaşı’nda faaliyet gösteren Sırp Çetnik hareketinin kurucusu Dragolyub Mihailoviç‘in “itibarının iadesine” karar verdi. Askeri gözlemciler Dragolyub Mihailoviç‘in “itibarının iadesine” karar verilmesinin, Rusya’nın desteğini alan Sırpların yeni bir askeri harekâta başlayacaklarının sembolik göstergesi olduğu düşüncesindeler. Ruslar Sırpların kendi kontrollerinden çıkmasını istemiyorlar. Sırplara askeri lojistik yardımında bulunuyor. Rus askeri uzmanlar Yugoslavya’nın küllerinden zümrüdü anka çıkarmanın peşinde.

Görünürde Rus-Sırp diyalogunda büyük önem, öncelikle Kosova çözümü kapsamında Balkanlardaki barış ve istikrarın korunması konusuna veriliyor. Almanlar Boşnakları Ruslar Sırpları eğitiyor! Tabiî ki Amerikalılar da Arnavutları… Sırpların Müslüman Boşnaklara nefret söylemlerinin dozajını her geçen gün artırırken Arnavutluk ve Kosova’ya yaklaşmalarının bir başka nedeni de bu iki ülke vatandaşlarından Ortadoğu’daki savaşa katılanların sayısı. Eğitimli Selefilerden çekindikleri ortada. Nasıl çekinmesinler? Arnavutluk’tan 140, Kosova’dan 120, Bosna Hersek’ten 60 kişi adı geçen örgütlere katılmış. Arnavutluk’tan da resmi olmayan rakamlara göre çatışma bölgelerinde yaklaşık 500 kişi bulunuyor.

Ancak Arnavutluk’un nüfus oranına göre bu rakam oldukça fazla. Arnavutluk güvenlik uzmanı Prof. Dr. Illir Kulla ise Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’dan Suriye’ye savaşmaya giden Arnavut sayısının en az 300 olduğunu açıklamıştı. Benzer bir bilgiyi de Kosova İçişleri Bakanı İskender Hüseyni vermiş, 2015’te Kosova’dan katılanların sayısının 300 civarında olduğunu söylemişti. Almanların Boşnaklara, Rusların Sırplara, Amerikalıların da Arnavutlara askeri eğitim ve lojistik destek verdiği ortamda Türkiye’nin vay haline? Balkanlarda kimin eli kimin cebinde belli değil! Bir bakıyorsunuz Müslüman Arnavutlar Ortodoks Sırplarla anlaşıyor, bir bakıyorsunuz Almanlar Boşnakları ayartıyor. Olan garibim Makedonlara oluyor. Onların durumu hakikaten zor, bir tarafta Sırp Çetnikler öbür tarafta Arnavut UÇK, diğer taraftan Yunan Palikaryası. Makedonya’nın en büyük hatası Kumanova’daki Arnavut ayrılıkçıların üzerine gitmesi oldu. Kin ve nefreti tetikledi, Arnavut halkın yönetime karşı duruşunu pekiştirdi. (Bkz. Ömür Çelikdönmez / 1 Haziran 2015 / http://fikrikadim.com/2015/06/01/almanlar-bosnaklari-ruslar-sirplari-egitiyor/ )

Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com

İlgili Yazılar

1 Yorum

  1. Sami Gören - -

    Ömür Kardeşim kalemine sağlık…
    Balkanlar ve Kafkaslar milletler mozaiğidir; en küçük bir kıvılcım çok büyük yangınlara, çok büyük acılara yol açabilir.
    “Kafkasya ufacık bir toprak parçasında (450.000 km2) çok büyük bir mücadele veriliyor. Tarihte en çok kan dökülen bölge burasıdır. Kafkasyalılar, dünyanın en çok acı çeken halklarıdır. ” (S.G)
    Onun için tarafların akl-ı selim, barışçı hareket etmesi zaruridir; aksi halde savaşın kazananı olmayacaktır..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir