KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. BİR FAKELORE ÖRNEĞİ OLARAK 1990 SONRASI TÜRKİYE’DE NEVRUZ

BİR FAKELORE ÖRNEĞİ OLARAK 1990 SONRASI TÜRKİYE’DE NEVRUZ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 18 dk okuma süresi
391 0

​Geleneği, kısaca geçmişten günümüze aktarılan kültürel miras olarak nitelendirebiliriz. Geleneklerin “aktarılmış” olması, geleneklere müdahil olunabileceği anlamına da gelir. Ne var ki, günümüzde, yaşatılan veya yaşatılmaya çalışılan geleneklerin bir kısmına ise “bilinçli” bir şekilde müdahale edilmiş olduğunu görmekteyiz. Bu durum göz önünde tutulduğunda, bazı geleneklerin yeni, bazılarının ise yeniden yani yakın geçmişte ortaya çıkmış/çıkarılmış oldukları görülmektedir. Oysa gelenek, eskidir ve uzak geçmişe aittir. Öyleyse Erıc Hobsbawm’ın “Geleneğin İcadı” adlı eserde söylediği gibi “Eski gibi görünen ya da eski olma iddiasındaki ‘gelenekler’in kökenleri sıklıkla oldukça yakın geçmişe dayandığı gibi, bazen bu geleneklerin icat edilmiş oldukları da açık bir gerçektir.”
​Hobsbawn’ın değindiği “icat edilmiş gelenek” veya bir başka ifadeyle “uydurma folklor” yabancı dildeki “fakelore” terimini karşılamaktadır. Milli Folklor Dergisi’nin 70. sayısında Alan Dundes “Fakelore Fabrikasyonu” adlı makalesinde fakelore terimini Dorson’dan şöyle nakleder: “Fakelore, gerçek oldukları iddia edilen sahte ve sentetik eserlerin sergilenmesidir. Bu ürünler, alandan toplanmazlar, ancak sürekli bir tekrarlama zincirinde evvelki edebi eserlerden ve gazete kaynaklarından yararlanılarak yeniden yazılırlar veya yazınsal sömürüsünün başlangıcında en azından sözlü gelenekten alıntılara sahip olan Paul Bünyan figüründe olduğu gibi yazılan ‘muhtelif halk kahramanları’ örneklerinde bütünüyle değişikliğe uğrayarak ortaya çıkmış olabilirler.”
​Fakelour’u, “1990 sonrası Türkiye’de Nevruz” örneği içerisinde de değerlendirmek mümkün olacaktır. Çünkü kanaatimizce ’90 sonrasında Türkiye’de uygulanan/uygulatılan Nevruz geleneği bir fakelore’dur. Bunun için öncelikle Nevruz’un mahiyeti ve tarihi hakkında bilgi vermemiz gerekmektedir.
​Nevruz
​Farsça “yenigün” anlamına gelen Nevruz, geniş bir kültür coğrafyası içerisinde kutlanan bahar bayramıdır; bir başka ifadeyle baharın gelişini müjdeleyen günün adıdır ve eski takvime göre bugün aynı zamanda yılbaşıdır. Abdulhalûk Çay’ın kaleme aldığı “Türk Ergenekon Bayramı” adlı eserde de “Türkler’de yılbaşı ilkbaharda, gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günüdür. Bugün, Türk topluluklarında çeşitli adlarla kutlanır. Nevruz/Noruz/Navrız, Ergenekon, Bozkurt, Çağan gibi adlarla kutlanan bu bayram ile ilgili olarak Türk topluluklarında çeşitli gelenekler meydana gelmiştir. Orta Asya’dan, Balkan Türkleri’ne kadar bu gelenekleri ve törenleri tesbit etmek mümkündür.” bilgisini vermektedir.
​Türklerin milli bayramı olarak bilinen Nevruz’un yaşatıldığı geniş kültür coğrafyası bütün Türk dünyasının yanı sıra İran, Mısır ve yakın çevrelerini de kapsamaktadır. İslam Ansiklopedisi’nin “Nevruz” maddesinde şu bilgiler verilmektedir: “…Sultan Melikşah tarafından takvimde değişikler yaptırıldığı zaman, hey’et alimleri nevruzu itidal-i rebii noktasına tekabül ettirdiler ve takvimin ilk günü de 15 Mart 1079’a rastlamış oldu. Nevruz Mısır’da ve başka yerlerde de kabül edildi ve kıptiler tarafından yıl başı olarak muhafaza olundu; fakat bugün 10 veya 11 eylüle rastlamaktadır. Her yerde nevruz ile birlikte halk şenlikler yapmaktadır. Sasaniler zamanında İran’da hükümdarlar büyük şenlikler tertip ettirir ve hakim olan an’aneye göre, onlara hediyeler verilirdi; onları eğlendirmek için, halk sokaklara dökülür, ateşler yakar ve birbirlerine su serperlerdi. Irak’ta ve Mısır’da bu adetler İslamiyet devrinde de devam etmiştir.”
​Elimizdeki kaynaklara ve araştırmalara bakacak olursak Nevruz geleneğinin Osmanı Devleti içerisinde de yaşandığını görmekteyiz. 1999 yılında yapılan “Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni” nde “Osmanlı Devletinde ve Klâsik Edebiyatımızda Nevruz” adlı bildiri sunan Filiz Kılıç, bu bildirisinde Osmanlı dönemindeki Nevruz ile ilgili şu bilgileri vermektedir: “Bütün Türkleri ve Müslümanları birleştiren bir gelenek olduğu için, Osmalı sarayının, büyük devlet olma şuuruyla, Nevruz’a ayrı bir önem verdiğini biliyoruz. Hekim başı tarafından her Nevruz’da anber, afyon hülâsası ve çeşitli kokulu bitkilerden Nevruziye adı verilen kırmızı renkte ve hoş kokulu bir macun hazırlanır, porselen kaplar içinde, başta padişah olmak üzere, şehzade ve sultanlara, kadı efendilere, sadrazama ve diğer devlet ricaline takdim edilirdi. Nevruziye’ye müneccimbaşı tarafından güzel bir yazıyla ve altınla yazılmış, tahvil ânını yılın taliini belirten bir de kâğıt eklenirdi. Nevruz, Osmanlı sarayında günler süren hazırlıklarla kutlanırdı.” Yine Osmanlı dönemi Nevruz geleneği ile ilgili, Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri adlı kitapta Abdurrahman Güzel, “XIV-XV Yüzyıl Edebiyatında Nevruz ve Nevruziyeler” başlıklı bildirisinde şunları söylemektedir: “Eski edebiyatımızda mevsimlerin, bayramların, toplum hayatında önem verilen günlerin şiirlerle karşılandığı, kasidelere bunların konu edildiği görülür. Nevruz’da baharın gelişi münasebetiyle yazılan kasidelere nevruziye denir. Divan şairlerimiz, bir kutlama vesilesiyle yazdıkları bu şiirlerden dolayı padişahtan ve diğer devlet büyüklerinden câizeler almışlardır.” Aynı bildiride Abdurrahim Güzel, şu bilgilere de yer vermiştir: “Türkler’in Alevi, Bektaşi ve Sünni kesimlerinde Nevruz hakkında çeşitli inanışlar olmuştur. Bektaşiler Nevruz’u Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul ederler ve yine aynı gün Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evlendiğine inanırlar.”
​Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında Nevruz’u tarihi perspektiften değerlendirecek olursak Nevruz’un köklü bir gelenek olduğunu söyleyebiliriz; ancak bu durumun 1990’ dan sonra karşımıza fakelore olarak çıktığını görmekteyiz. Bunun için ise günümüz Nevruz ritüellerinin nasıl ve niçin ortaya çıkarıldığını tespit etmek gerekmektedir.
​1990 Sonrası Türkiye’de Nevruz
​Bilindiği gibi Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türkiye’de hızlı bir kültür değişmesi yaşanmıştır. Bugün Cumhuriyet devri kültür politikaları halen tartışma konusudur. Tartışmanın konusu iyi-kötü zemininden kaymış; uygulanan kültür politikalarının şekli üzerinde yoğunlaşmıştır. Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye, kendisine medeniyet yolu olarak Batı’yı seçmiştir ve bütün siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel faaliyetlerinde Batı’yı örnek almıştır. Bizim konumuzu ilgilendirin kısmı ise Batılılaşma süresi içerisinde gerçekleştirilen miladi takvimin kabulüdür.
​Miladi takvime geçiş Anadolu coğrafyasında yaşayan geleneksel Türk toplumu için önemli bir değişikliktir. Bilindiği gibi takvimler toplumun bulunduğu coğrafyaya bağlı olarak da belirlenir. Türklerin yaşadığı coğrafyada kışlar sert ve soğuk geçmekte; bu nedenle bahar, özlemle beklenmektedir. Baharın gelmesiyle birlikte ise doğa adeta yeniden canlanmaktadır. Baharın geldiği gün olan 21 Mart eskiden beri Türkler’de yılbaşıdır ve bugün aynı zamanda bayramdır. Bunun için, daha önceki bölümlerde belirttiğimiz üzere, Türk toplumunda 21 Mart’a özel birtakım adet ve gelenekler oluşmuştur. Oysa Batı’nın kabul ettiği ve dolayısıyla Cumhuriyetle birlikte Türkiye’nin de kabül ettiği “1 Ocak”, “21 Mart” geleneklerini büyük ölçüde unutturmuştur. Çünkü 1 Ocak’ı devlet resmi tatil ilan etmiştir; bu da yılbaşı kutlamalarının bu günde yapılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla 21 Mart’ta kutlanılan Nevruz, artık yalnızca bahar bayramı olarak kutlanmaktadır. Ne var ki; sanayileşmeye başlayan Türkiye’de baharın gelişi, eskiye nazaran daha az heyecanla beklenmekte olmuştur. Buna bağlı olarak 21 Mart Bahar Bayramı gelenekleri de unutulmaya yüz tutmuştur. Ta ki 1990’a kadar…
​1990’lı yıllar Türkiye için hem siyasi ve sosyal hem de dış ilişkiler açısından oldukça önemli dönemlerdir. 1989’un sonlarında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya bağımsız Türk Cumhuriyetleri çıkmış bu durum Türk dış politikasını da etkilemiştir. Aynı dönemlerde PKK terörünün hızla artması da söz konusudur. Bu iki önemli siyasi ve sosyal durumu göz önünde bulundurarak Nevruz geleneğini inceleyecek olursak bu geleneğe, daha önce belirttiğimiz üzere, bilinçli bir şekilde müdahale edildiğini veya burada bir fakelore olduğunu görmüş oluruz.
​1990 ve sonrasında Türkiye’de ayrılıkçı kürt gruplar ve PKK terör örgütü günümüzde dâhil, Nevruz’u kendi bayramları olarak ileri sürmüş ve 21 Mart Nevruz kutlamalarını siyasi bir amaç olarak kullanmaya başlamışlardır. Sabah gazetesinin internet sitesinde 21 Mart 2005 tarihinde yayınlanan şu haber konuya açıklık getirecektir: “Nevruz kutlamalarını fırsat bilen bölücü örgüt yandaşları birçok kentte PKK ve Öcalan lehine gösteriler yaptı. Mardin’de gönderdeki Türk bayrağını indirmek istediler. Mersin’de de Türk bayrağını yakmak isteyen gruba polis müdahale etti, 6 kişi yaralandı. Öcalan posterlerinin açıldığı İstanbul’daki kutlamalar ise olaysız sona erdi.” Gazete arşivleri tarandığı vakit daha eski tarihlere ait bu tür haberlere fazlaca rastlamamız mümkündür.
​Bu olaylara karşılık Türk Devlet yetkilileri Nevruz’u bölücü faaliyetlere alet eden grupların elinden kurtarmak ve bütün Anadolu’ya mâl etmek için miladi takvimin kabülünden sonra unutulan Nevruz Bayramı’nı bilinçli bir şekilde topluma hatırlatmaya başlamıştır. Daha önce resmi ağızlardan hiç duymadığımız Nevruz kutlamaları hep bu yönde olmuştur. 21 Mart 2006 tarihli Radikal gazetesinin internet sitesindeki haber şöyledir: “Liderler bayram dolayısıyla yayımladıkları mesajlarda, Nevruz’un birleştirici yönüne dikkat çekti:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer: ‘Nevruz’un insancıl, paylaşımcı ve tümleştirici yapısı, dostluk ve kardeşliğin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Nevruz’un sevgi, kardeşlik, dayanışma duygularının oluşturduğu anlamına uygun olarak kutlanmasını, barış, umut ve yaşama sevinci getirmesini diliyor, yurttaşlarımızın ve Türk dünyasının Nevruz’unu kutluyorum.’
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: ‘Bugün yakılan ateşlerin kalplerimizi ısıtarak, Nevruz’un aramızdaki sevgiyi pekiştiren, kardeşlik bağlarımızı güçlendiren bayram olarak kutlanması milletimizin ortak temennisi.’
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: ‘Dostluğun, kardeşliğin, birlik ve dayanışmanın hatırlatıcısı Nevruz’un, anlamına uygun olarak, barış ve huzur ortamında kutlanmasına herkes katkı yapmalı.’”
​Arşiv bilgisi olarak karşımıza çıkan bu resmi açıklamaların benzerleri günümüzde de medyaya yansımaktadır. Devlet erkânının ve siyasilerin bu tür mesajlarının yanısıra Nevruz kutlamaları organize edilmesi, Nevruz hakkında tanıtıcı programların yapılması ve bununla ilgili dökümanların hazırlanması gibi çalışmalar 1990 sonrasında yoğunluk ve hız kazanmıştır. Bibliyografya taraması yaptığımızda Nevruz’la ilgili eserlerin ve araştırmaların ‘90 sonrasında arttığını görmekteyiz. Bütün bunlar unutulan veya unutturulan Nevruz’u tekrar hatırlatmak için yapılan çabalardır. Hobsbawm’ın “Geleneğin İcadı” adlı eserde dile getirdiği “ ‘İcat edilmiş gelenek’, alenen ya da zımmen kabul görmüş kurallarca yönlendirilen ve bir ritüel ya da sembolik bir özellik sergileyen, geçmişle doğal bir süreklilik anıştırır şekilde tekrarlara dayanarak belli değerler ve davranış normlarını aşılamaya çalışan bir pratikler kümesi anlamında düşünülmelidir. Aslında, mümkün olan her yerde bu pratikler, hemen kendilerine uygun düşen bir tarihsel geçmişle süreklilik oluşturmaya girişirler.” şeklindeki düşünceleri Nevruz’un kuramsal olarak günümüzde fakelore olduğunu desteklemektedir. Çünkü günümüzde kutlanan Nevruz geleneği de Hobsbawm’ın işaret ettiği gibi tarihsel geçmişle süreklilik oluşturmaya çalışmaktadır, daha doğrusu çalıştırılmaktadır. Yine Hobsbawm’ın aynı eserdeki: “Gelenekler icat etmek, geçmişe referansla (bunu tekrarı dayatarak yapsa bile) belirginlik kazanan, özünde bir formelleştirme ve rutinleştirme sürecidir.” söylemi, Nevruz’u tekrar icat edenlerin amaçlarını ortaya koyar niteliktedir.
​Nevruz’un 1990 sonrasında tekrar icat edildiğine ilişkin düşüncemizin bir başka dayanak noktası da milliyetçiliğe yapılan vurgudur. Milli Folklor Dergisi’nin 70. sayısında Alan Dundes “Fakelore Fabrikasyonu” adlı makalesinde: “Fakelore görünürde milli ve ruhsal bir ihtiyacı tatmin eder: Yani özellikle bir kriz anında birinin milli kimliğinin olduğunu göstermek ve bu kimlik içerisine gurur aşılamak.” şeklindeki düşüncesi, 1990 sonrası bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin Nevruz ortak paydasında buluşturulma isteklerini açıklar niteliktedir. Türk Dünyası’nda ortak motif olan Nevruz’u, Ergenekon’dan çıkış günü olarak vurgulayan devlet yetkilileri ile Nevruz’u siyasi bir malzeme olarak kullanan siyasetçiler, bu geleneğin eski dönemlerine ve milli ögelerine vurgu yaparak Nevruz’u yeniden karşımıza çıkarmaktadırlar. Bu durum Hobsbawm’ın üç tipe ayırdığı icat edilmiş geleneklerden “toplumsal birlik-beraberliği, ya da gerçek veya yapay cemaatlere grup aidiyetini oluşturan veya sembolize eden gelenekler” olan tipe örnek teşkil etmektedir. Hobsbawm’ın, “İcat edilmiş gelenekler, görece yeni bir tarihsel yenilik olan ‘ulus’la, onunla ilintili milliyetçilik, ulus-devlet, ulusal semboller ve tarihler, vb. fenomenlerle yakından alakalıdır.” tespiti Nevruz’un yeniden hatırlatılması, canlandırılması, icat edilmesi vb. esnasında amaca yönelik çeşitli ritüellerine vurgu yapıldığını da göstermektedir.
​Hem tarihi hem kültürel açıdan değerlendirdiğimiz 1990 sonrası Nevruz’un yeniden icat edilmiş olmasının doğruluğu-yanlışlığı veya iyiliği-kötülüğü muhakkak önemlidir; ancak bu bağlamda kültürel geleneklerimizi dışlamamak, kültürel kodlarımızı bozmamak ve kültürel dokumuzu zedelememek toplumsal barışımız adına daha da önem arz etmektedir.

İsmail Oğuz BAŞAĞA
——————————————————
Kaynaklar
Çay, Abdulhalûk, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988
Dundes, Alan, “Fakelore Fabrikasyonu”, Milli Folklor, 70.Sayı, 2006
Hobsbawm, Erıc, Ranger, Terence, Geleneğin İcadı, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2006
İslâm Ansiklopedisi, “Nevruz”, 92.Cüz, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1979
Oğuz, M., Öcal, Küreselleşme ve Uygulamalı Halkbilimi, Akçağ, Ankara, 2002
Türk Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 2000
Türk Kültüründe Nevruz Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 1995

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir