KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Bilal Aykaç: PKK TERÖR ÖRGÜTÜ SİLAH BIRAKIR MI ?

Bilal Aykaç: PKK TERÖR ÖRGÜTÜ SİLAH BIRAKIR MI ?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
31 0

Son zamanlarda Öcalan’ın PKK feshetme çağrısıyla beraber PKK terör harekatı,silah bırakır mı sorusu tekrar gündeme geldi. PKK,Türk ordusu tarafından bu denli köşeye sıkıştırılmış ve Gara dağının kuzeyinde sıkışmış bir durumdayken neden Türkiye Cumhuriyeti devleti siyasi aklı bu antlaşma yoluna gitmeyi düşündü ? Elbetteki bu konuda çeşitli sipekülasyonlar söylenmekte ve bu sipekülasyonalardan birisi: Siyasetin iç politik çıkarları zamanında bu işi yapmak istedik ama Fetö terör örgütünün devlet içerisindeki kontrol mekanizmasında olan etkinliği bu barışa engel oldu, söylemini geçenlerde güvenlik polikaları alanında akademisyen olan bir arkadaşımdan duydum. Açıkçası Uluslarası ilişkilerde duygusal düşünmemek adına her olasılığı mantık çerçevesinde düşünmeye mahkumuz. Fakat, mantık çerçevesinde baktığımızda dahi bu konuda duygusal düşünenlerin ferasetiyle,akılla düşünenlerden daha haklı olduğunu birkez daha görüyoruz. Öncelikle bir devlet yenik durumda değilse yahut içerisindeki ayrılıkçı örgütle mücadele etmekte zorlanmıyorsa uzlaşma yoluna gitmez. Ayrılıkçı Kürt isyanları konusunda şüphesiz canı en çok yanan ve başetmekte zorlanan devlet İrandır. İran, Simko Şıkak isyanında o derece zorlanmıştırki. Simko, İran’ın Kürdistan sınırları içerisine girmeyen Kotur şehrini dahi ele geçirecek kadar İranı zorlamıştır. Buna rağmen İran barış yoluna hiçbir zaman gitmemiştir. Sonuna kadar mücadeleyi seçip bu isyanı bastırıp Simkoyu idam etmiştir. Bir diğer örnek, 22 ocak- 15 aralık 1946 arası 11 ay süren Mahabad Kürt Cumhuriyeti. Ayrılıkçı Kürt İsyanı, İranı o kadar çok zorlamıştır’ki, Sovyetler Birliği’nin desteğiyle bağımsız bir devlet dahi kurmuştur. Fakat, Sovyetler çekildiği vakit İran devleti tekrar harekete geçmiş bir devlet olmanın gereğini göstermek için Mahabad Kürt Devleti kurucusu Qazi Muhammed ve 2 kuzenini Çarçıra meydanında asmıştır. Bir diğer örnek, İran KDP’sinin genel sekreteri Abdurrahman Kasımlo cinayetidir. Kasımlo, Sımko, Qazi Muhammed ve Barzaniye göre daha ılımlı olmasına rağmen İran devleti zaaf göstermemek adına diplomatik masada Kasımloyu öldürmüştür. İran devleti içerisindeki Kürtlere değil ayrılıkçı Kürtçülere karşı sert tedbirler almıştır. Nitekim Türkiyede çıkan ayrılıkçı PKK terör harekatı İrana karşı ciddi bir faaliyette bulunamamıştır. Her ne kadar PKK terör hareketinin ayrılıkçı kolu PJAK’ın İran’a karşı kurulduğu söylensede,İran sert bir şekilde Kürt ayrılıkçı hareketlerini bastırma konusunda uzman olduğu için aslında, PJAK hareketi İran’a karşı hiçbir ciddi eylem ve ayrılıkçı hareket içerisinde yer almamış aksine İran’ın kontrolünde PKK terör örgütü liderleri; Cemil Bayık ve Karayılan dahi İran’ın yönlendirmesiyle, Türkiye’ye karşı birçok harekat yapmıştır. Şimdi olası durumun böyle olması ve Türkiye’nin, kendi içerisindeki Kürt yurttaşlarına karşı hiçbir ayrımcılık yapmaması demokrasasi’nin giderek oturması nedeniyle, Kürtlerin yoğun yaşadıkları doğu ve güneydoğu illerinden batı illerine göç ederek eğitim alması, iş kurması Türkiye Cumhuriyetinde 100 zenginin 70’nden fazlasının Kürt olması rasyonel anlamda bir Kürt sorunu olmadığının göstermektedir. Açıkçası, Türkiyede Kürt sorunu var demek duygusal birkaç sitemden ibaret olduğunu göstermektedir. İstediğiniz kadar felsefi ve sosyolojik anlamda derinlemesine sorgulayın. PKK’yla çatışan Mehmetçik, PKK’ya sempati duyan insanların canını malını ırzını koruyorsa orada o milletle bir sorun yoktur. Surda çatışmalarda, Kürtler için mücadele ettiğini söyleyen bir örgüte karşı, Mehmetçik o halkın canını malını ve ırzını koruyorsa orada Kürt sorunu yoktur. Eğer Halil İbrahim Baran gibi Türk düşmanı Kürt milliyetçilerin’in dediği gibi bizi Orta Asya’ya sürme planı varsa Ruslar gelip İstanbul’u bizden alıp ‘’ Kürdİstanbul’’ yapacak ve bizi tekme tokat çıkaracaklarsa ve dün Arapların bize isyan etmekte gördükleri rüya bu olduğu gibi Kürt halkına gördürülmek istenen rüya buysa ve bu devletin isminin
2/2
Türkiye olması birilerinin zoruna gidiyorsa, neden Türkiye birazda Kürdistan olsun diyorsa bu bir sorun değil aşağılık kompleksidir. Aslında Türkiyede,bir Kürt sorunu değil. Kürdistan sorunu vardır. Bu soruna karşılıkta yapacak bir şey yoktur. PKK terör örgütü ve gelecekte çıkacak olan ayrılıkçı Kürt siyasi hareketlerinin Türkiye Cumhuriyeti devletini yenmesi lazımdır. Beni yenemeyen bir örgüte neden emellerini vereyim’ki. Ayrıca bu barış masasının ve uzlaşmanın 90’lı yıllarda kurulması mantık çerçevesinde doğru bir adımdı fakat Türkiye 90’lı yıllarda PKK’nın kazandığı mevzilere ve verdiği onbinlerce şehide rağmen, terör ve cinayet organizasyonu olan bu örgütü püskürttü. Bugün gelinen noktada, Kürt olmanın ayrımcılıktan ziyade , pozitif ayrımcılık gördüğü ortadadır. Öcalan’ın çağrılarınında , PYD ve PKK terör harekatı tarafında pratikte bir karşılığı olmadığıda görülmektedir. Bu masa sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin saygınlığını ve değerini düşürmekten başka hiçbir şeye neden olmayacağınada ilerleyen aşamalarda şahit olacağız. Fakat şahit olmadan önce Türkiye gibi içindeki ayrılıkçı örgüte adım adım taviz veren ve her seferinde bu tavizlerle bölünmenin eşiğine gelen ve en sonunda bölünen bir devletin örneğini vermeden yazıyı bitirmek olmaz . Bu devlet şuan içerisinde , Kürdistan diye garip bir iki başlı otonomi barındıran Irak Cumhuriyetidir. 14 kasım 1958’de Irakta darbeyle başa gelen ve Irakta, Saddam’ın yıkılışına kadar sürecek olan Baas yönetiminin temelini atan Abdülkerim Kasım, ilk başa geldiğinde iktidarını korumak adına, Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılmasıyla önce Sovyetlere kaçan sonra Irak’a gelen Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzaniye büyük siyasi tavizler vermiştir. Sonraları, Barzani’nin daha fazla koparmak istemesiyle beraber bu tavizleri durdursada, onu devirmek isteyen ve bunu başaran Hasan El Bekir tekrar onunla masaya oturmuş ve tekrar siyasi tavizler vermiştir. El Bekir’i iktidardan düşüren Saddam, tekrar masaya oturmuş onunla tekrar harp etmiştir. Fakat ‘’Ba’de harâbi’l-Basra.’’ Yani her şey Basra harap olduktan sonra olmuştur. Barzani siyasi tavizlerini koparmış ama, şuanda kullanılan Türkiyelileşme tabirine atıf olması kabilinden, Iraklılaşamamış gücünün en kırıldığı noktada otonomisini kurmuştur. Kısaca şunu demek istiyorum bugün siyasetçiler ve bizi yönetenler gelip geçicidir. Fakat bugün bizi yöneten siyasetçilerimiz dahil bizlerin hepsi bu devlet içinde yaşama amacı güden, gelecek nesillerimize bir şeyler bırakmak için çabalayan insanlardır. Kısa vadeli çıkarlarımıza ve menfaatlerimize devletimizi kurban etmeyelim. Zira bugün verilen tavizler yarın gelecek nesilleri çok zor durumda bırakacaktır. Kuranı kerimde yüce Allah peygamber aleyhiselamı dahi, savaşta tam hakimiyet kurmadan uzlaşma masasına oturmamasını ve esir takası yoluyla antlaşma yoluna gitmemesini söyleyerek ‘’ Muhammed suresinde’’ sert şekilde uyarmıştır. Bunca tarihsel veri ve Kurandaki bu örnek boşuna değildir. Yapmayalım devletimizi gelecek nesillerimizi tehlikeye atmayalım.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir