KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Benim en çok ilgimi çeken varoluş felsefesidir

Benim en çok ilgimi çeken varoluş felsefesidir

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
143 0
mehmet kurtoğlu

Varoluş felsefesinde üç kişiyi iyi okurum. Sartre, Camus ve Soren Kierkegaard…
Nietzsche benim özel felsefecimdir. Dostoyevski, Tolstoy, Balzac ve Stefan Zweig romancılarım. Cemil Meriç klasiklere 25 yılını vermiş. Ben kırk yıldır klasiklerde dolaşıp duruyorum. Her okuyuşumda farklı ilhamlar veriyor. Nedense çağdaş romancılar bana çok yavan geliyor. Çünkü insanın trajedisini, varoluş kaygısını klasikler kadar derinlikli işlemiyorlar. Çağdaş dünya insanı yüzeyselleştirmiş sanki… Bu yüzden klasiklere sarılıyorum. Camus ve Sartre benim özel yazarlarım. Camus ve Sartre aynı zamanda büyük edebiyatçılar… Çünkü felsefelerini roman sanatında ustaca işliyorlar. Absürd(saçma) ve Beyhude(boş, anlamsız) üzerine kurguladıkları felsefelerini Camus Veba, Yabancı ve düşüş’te, Sartre ise Akıl Çağı,Yaşanmayan Zaman, Tükeniş, Bulantı ve İş İşten Geçti romanları ile Duvar’ da çok güzel dile getirmişlerdir. Vaba’daki kısırdöngü, insanın çaresizliği ve Oran şehrinde karantina folsyısıyla insanın hapsolup sıkışması sisyphos söylencesindeki cezalanırma gibidir. İnsan yeryüzüne ceza çekmeye gönderilmiştir…. Sonra Sartre’ın Duvar hikayesi “başkası cehennemdir” ana fikri üzerine kurgulanmıştır. İnsan ötekinde kendini görür ve acı çeker. Bulantı hergğn synı şeyi yspan insanın trajedisidir. Hayatın bir tekrardan ibaret okduğunu fark etmek veya etmemek! Çok şey anlatıyor. Hayatın bir tekrardan şbaret olduğunun farkında olan adam acı çeker, farkında olmayan mutlu olur. Hergün kütüphaneye takılıp harf dırasına göre kitap okumak ya da her hafta kiliseye ayine gitmek… Hayatın idrakinde olmak acı çekmektir. Ve bizim inancımıza göre de insanın yeryüzü sürgünü bir cehennem değil midir?
Özet olarak Camus dünya saçma der, Sartre insan beyhude! Nietzsche ise işi kökten halleder: Tanrıyı öldürür hayatı hiçliğe mahkum eder… Nietzsche Nihilizmi getirmiştir. Kendini peygamber haşa tanrı yerine koyarak buyurmuştur. Zerdüşt bazılarına göre tanrı, bazılarına göre peygamber. Nietzsche Zerdüştlüğe soyunmuş ve buyurmuştur! Büyük edebiyatçı olmak için büyük teolog ve büyük felsefeci olmak gerekir. Nietzsche ile Soren Kierkegaard güçlü teolojileriyle Sartre ve Camus’den ayrılır. Sartre ve Camus’nün teolojileri pek güçlü değildir. Daha çok Hıristiyanlıkla sınırlıdır. Nietzsche Yahudiliği bilir, İslam’dan haberdardır. Hıristiyanlığı darmadağın edecek kadar güçlü teolojisi vardır. Deccal bir Hıristiyanlık eleştirisidir. Benim diyen Müslüman ilahiyatçı o cümleleri çok zor kurar… Ne yazık ki Nietzsche çıldırmıştır. Çünkü peşinden gittiği nihilist kavramı kaderi olmuştur. Sonra Soren Kierkegaard’ın Korku ve Titreyiş’i… Lirik bir İbrahim anlatısıdır. Kuran’da en çok zikredilen bu peygamberi, bir Müslüman sanatçı Soren Kierkegaard kadar lirik anlatamamıştır. İbrahim kıssasında gerçekte insanlığın trajedisi anlatılır. İşte o varoluş trajedisini gören Kierkegaard’tır. Oğlunu kurban eden babanın, babaya itaat eden oğulun trajedisi. En önemlisi de İbrahim’in oğlu ile tanrı arasındaki trajik durumu…. Klasiklerin işte böylesine derinlikli varoluşsal anlatıları var. Ve beni bu anlatılar çekiyor…
Gerçekte her sanatçının peşinden gittiği bir kavram vardır. O kavram eserlerinin anahtarıdır. O kavram belki de kaderleridir. Eserlerini onun üzerine inşa ederler… Nihilizm Nietzsche’nin, kaygı Soren Kierkegaard’ın, absürt Camus’nün, boşluk/hiçlik/anlamsızlık Sartre’ın kavramları… Aynı zamanda kaderidir… Büyük sanatçılar seçtikleri kavramın içini kendileri doldurur. Ve bu kavram hayatlarını, sanat ve felsefelerini belirler. Çok az sanatçıya nasip olmuştur kavramını yaratma. Batı bu çoktur. Biz de böylesine çok az sanatçının vardır. Namık Kemal Osmanlıcılık, Ziya Gökalp Türkçülük, Necip Fazıl Büyük Doğu, Nurettin Topçu Anadoluculuk, Sezai Karakoç Diriliş…
Belki bir kaç isim daha eklenebilir…
Tekrar varoluş felsefesine dönecek olursak 20. yüzyılı etkilemiş bu felsefe bizde gerçek anlamda edebiyata yansımamıştır. Bizimkiler varoluş felsefesini okuyup bunalım takılmış, şüphe etmişlerdir. Oysa bu felsefenin başkaldırı, ahlak ve inanç boyutu vardır. Varlık ve hiçlik yönü. Biz hep hiçliğe takılmışız. Varlığı atlamışız. “İsyan ediyorsam o halde varım” diyen ahlakçı bir Camus’nün ve “Özne” olduğunu söyleyip felsefesine saldırıldığında kendini savunmak zorunda kalan ve bu yönüyle “nesne” olan Sartre’ın tutumu varoluş felsefesinin en büyük açmazlarıdır. Çünkü hem tanrıya inanmayacaksın hem de varmış gibi ona isyan edeceksin! Sizi içine çeken ama kafanızda ve ruhunuzda istifhamlar oluşturan varoluş felsefesi…. Felsefenin kendisi bir istifham! İbni Arabi Camus ve Sartre’ın düştüğü açmazı yüzyıllar önce işaret etmiş. “Allah’a isyan edeceksen önce onun arzını terk et!” Acaba Sartre ve Csmus Arabi’yi okumuşlar mı? Ya da bu ifadesini bilmiş olsaydılar ne yaparlardı? Peki biz ne yapıyoruz? Havaya yumruk salladığınızı bilerek yine de vazgeçemiyorsunuz bu felsefeden… Kabuk bağlayan yaralı ruhunuzu kanatan bu eserler her okuduğunuzda bize acı veriyor. Ve biz o acıyla hayatı anlamaya çalışıyoruz. Çünkü acı çekmeden İbrahim’in trajedisini, İsmail veya İshak’ın ölüme boyun eğişini, çarmıha çivilenen tanrı İsa’nın tanrım tanrım diye insani yalvarışını, Andre Gide’in Dar Kapı’sındaki insanın günahkarlığını ve acizliğiyle çakılıp kaldığını görüyoruz….
Mehmet Kurtoğlu

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir