KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Batıdan Bakınca Ortadoğu’dakiler Devlet mi? Değil mi?

Batıdan Bakınca Ortadoğu’dakiler Devlet mi? Değil mi?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 5 dk okuma süresi
286 0

Kuzey Amerika ve Avrupa’nın dışında Ortadoğu, Afrika ve Dünyanın diğer pek çok yerindeki ülkeler İran’ın başına gelen olayın bir gün kendi başlarına da gelmeyeceğinden emin iseler seslerini çıkarmayıp sessizce durumu izleyebilirler, aksi halde hepsinin üzerinde, hemkendi gelecekleri hem de dünyanın geri kalanı için tarihi bir sorumluluk bulunuyor. Kimileri sevse, kimileri sevmese de 03 Ocak 2020 tarihinde Bağdat’ta öldürülen Kasım Süleymani İran devletinin üst düzey resmi bir görevlisiydi ve bildiğimiz kadarıyla herhangi uluslararası bir mahkemece suçlandığı ve cezalandırıldığı bir durum sözkonusu değildi. Güçlü bir devlet kendinden zayıf gördüğü bir devletin görevlilerini kendi işlerini bozduğu için kendince suçlayıp kendine göre gerekçeler uydurup öldürmeye başlarsa uluslararası adalet ve hukuk çöker. Adaletin olmadığı yerde kaos ve kargaşa olması kaçınılmaz olur. İran halkının ve yönetiminin bu garip durum karşısında kendini diğer uluslar nezdinde rencide olmuş hissetmesi kuvvetle muhtemeldir. Devletin kaynaklarının ve yapabileceklerinin en son sınırına kadar kullanılarak karşılık verilmesine halkın büyük destek vereceği beklenmelidir. Ne var ki İran’ın ABD ile konvansiyonel silah ve muharebe gücü kapasitesinin mukayese edilemeyecek düzeyde düşük olduğunu kabul etmek gerekir. Rakamsal olarak biri yıllık 10 milyar dolar civarında askeri bütçeye sahipken diğeri 600 milyar civarında (En son onaylanan bütçe 670 milyar dolar oldu) bütçeye sahiptir.Öyleyse gerilimin küresel çapta değil, dengesizliği giderek düzeyde bölgesel olması beklenir. Ayrıca haksız hukuksuz bir eyleme karşı aynı şekilde güç kullanarak cevap vermek aslında ikinci yoldur. Uluslararası hukuk ve adalet mekanizmalarını deneyerek rakibi zorlamak rasyonel olarak daha uygundur. İran yönetiminin olayın şokunu atlattığında muhtemelen bu yönde girişimlerde bulunma çabalarını göreceğiz. Bunun, kurulu dünya düzeninde beklenen sonucu vermeyeceği aşikârdır ama dünya kamuoyunda sonraki eylemlerini meşrulaştırmaya yarayabilir.
ABD iktisadi yönetiminin, dünyanın geri kalanı üzerinde güç kullanmanın kendileri için yararlı sonuçları olduğu varsayımının geçerliliğini yitirdiğini algılayamayacak biçimde yapısal durağanlığa saplanmış olduğu anlaşılıyor. Obama dönemi de barış rüzgârları, Nobel ödülleriyle başlamıştı ama sonunda Arap Baharı, Suriye İç Savaşı o dönemde patlamıştı. Trump ticari kaygılarla yönetime getirildi, ama askerlerini Ortadoğu’dan çekme söylemini bürokrasisine geçirmekte başarılı olamadı. Şimdi İran’ı olabilecek en yüksek düzeyde çatışma çıkarmak için tahrik etmiş bulunuyor.ABD muhtemelen bölgedeki askeri varlığını ve harcamalarını artıracak. ABD bu yıl, üretim ve ticareti geliştirmek için kaynak yaratmak için askeri bütçesinde kısıtlama yapmak bir yana,daha da artırarak tarihi bir rekor seviyesine çıkardı. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor, ABD Çin’le yakın dönemde ticari savaşı kazanmayı olası görmüyor, askeri mücadele yeteneğini ticari savaşı biçimlendirecek faktör olarak görüyor. Sistem dönüp dolaşıp, yapısal olarak bu kararı üretiyor. Bu tercihin doğru olup olmadığını yakın zamanda göreceğiz. Bakalım önümüzdeki dönemde Çin’in devlet görevlileri de İran’ınkilerin haline düşecekler mi? Yoksa üretim ekonomisi onları mücadelenin kazananı mı yapacak?
Güç kullanmak siyasetin devamıdır ancak tüm siyasi enstrümanlar kullanıldıktan sonraki en son çare çözüm yoludur.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir