Milletimizin, iftiharla anlatmalara doymadığımız bütün tarihi, hakanlık ve hükümdarlık temelli bir güçlü yönetim modeliyle yaratılmış.
Bu tarz, sadece devlet başkanlığı konusunda değil; bütün boylarda da “beylik” yönetimi biçiminde ve tam anlamıyla başkan yetkileriyle tahakkuk etmiş. Elbette Toy meclisi, Divan uygulamaları gibi toplum aklını kullanma pratiği de buna dahil!
Sınıfsız geçmişimiz sebebiyle, tarihimizde bu lider kültürüne yönelik tek bir sosyal protesto olmamış. Hattâ “haneden değiştirme” fikri bile Töre’ye aykırı kabul edilmiş. Dış düşmanlar ve maşaları haricinde Hanedan düşmanlığı ise sıfır!
*
Cumhuriyet’in ideolojik babalarının devirleri de aynı otorite anlayışını kullandılar. Mustafa Kemal “Atatürk”tü, İsmet İnönü ise “Millî Şef”ti…
Bin yıllardır Hanedanını KUTLU bilen toplumda, Cumhuriyet’in kurucu iradesini temsil eden CHP ise, çok tercihli hiçbir seçimde, tek sefer bile çoğunluk ile iktidar elde edemedi!. . Bakmayın parlamenter sistem ister görüntüsüne. İhtilalsiz bir iktidar verdi mi millet bunlara hiç? Ama bir şeyi gayet ısrarla becerdi:
O tarihi kötülemeyi, asıl “zaferini tarihine karşı kazandığı” propagandasını! Kaç kuşağı da böylece tüketti…
İstemeye istemeye çok partili hayata geçişi ayrı bir hikayedir ve Stalin’e bile rahmet okutturur!
*
Çok partili sistem, Batı’da sınıflı yapılar sebebiyle, her sınıfa bir parti kurma imkanı vererek, sınıf çatışmalarının önünü kesmek için düşünülmüş bir formüldü.
Bizde ise birçok yasak takviyesine rağmen çok partili yapı, sınıf olmadığı için, sınıfların yerine ikame olan, her an kan dökmeyi mümkün kılacak mezhepçi ve etnik ideoloji temelli örgütlenmelere dönüştü. Her partinin adetâ bir ayrı milleti(seçmen değil!) varmış gibi sonuçlar ortada…
Dolayısıyla her parti (!) adeta ayrı bir silahlı güç istedi, hukukçu kadrosu elde etme derdinden uzak duramadı, ekonomik alanda kendi teşkilatı olsun istedi, işçi sendikalarında bile gene her parti kendine göre sendikalar teşkil etti…
Mafyalar dahi bu kriterin ürünü oldu.
Aslında “Kuvvetler Ayrılığı” bu siyasal gruplara zımnî tahsisli “paralel devletler” gibi kullanıldı desek pek boşa çıkmaz. Her grubun gücüne göre medyası oldu kezâ vs. vs…
Tabii bu iç grupların her biri imkan bulduğu an dışarıdan bir takım süper abi(/ler) bulma arayışından da uzak durmadı. Zaten istenen de bu değil miydi? Türk milleti paramparça tutulmalı ve kolayca ve gerektikçe burnunun üstüne düşürülmeliydi!
Elbette bu dışarlıklı süper ağabeyler, bu paraleller cennetinde, bir “en üst aklın sahibi localar paraleli” de denilecek örgütlenmelerle, son sözü söyleme iktidarını ellerinden bırakmak istemediler.
15 Temmuz, bu “Zincirli Bozkurt Oyunu”na tüy dikti!
Fırsat bu fırsat, ele geçen arınma imkanını kullanmanın tam zamanıdır diyen Sayın Devlet Bahçeli malum atağını yaptı!
Bence taaa gençliğinden beri rüyasını gördüğü hamlesini yapmıştır Sn. Bahçeli ve tam isabetle ve tam zamanında yapmıştır. Bu fırsatın bir daha asla ve kat’â ele geçmeyeceğini görmüştür çünkü. 1970lerden beri “İslamcı” “Türkçü” çatışmasındaki düşman oyununu da bir hamlede etkisiz kılmıştır.
Ortalık terörün her türlüsüyle fokurdarken, Ana Muhalefetimiz ise, neredeyse “halka gitme”yi “vatanı satma” diye sunabilme arayışlarıyla çatlayacak halde!
İmkan bulsa “ayaklanma” çağrısı yapacak!
Kime? Kendi oyu sorulacak olan halka!
…
Hayır efendim!
Mesele ne Erdoğan meselesidir, ne getirilecek yapının demokratik olmaması meselesidir, ne parlamenter yapının fazileti martavalıdır.
Mesele, Başkanlık yönetimi imkanlarıyla bütün millî güçlerin kolayca kontrol altına alınması imkanını gören Jakobenler ve dış patronlarının hakimiyetlerini kaybetme konusudur!
Terörün yapmaya çalıştığıyla bu itirazların umutları aynıdır bana göre.
Türkiye’ye sahiden demokrasi getirmek isteyen adam, bu “sınıfsız geçmişten gelen adalet toplumu”nu yüz senedir iğfali sağlayan parçalı demokrasi yerine, bütüncül karar imkanı getiren “Başkanlı Demokrasi”ye itiraz eder mi?
Bunlar çoluk değil, çocuk değil! Bu kültürün genetiğine tutacak demokrasi aşısı bu.
Hepsi de bal gibi biliyor.
İstenmeyen şey zaten tam da odur! Toplumun bütünlük duygusuyla belini doğrultmaması, bir sürü vesayet sistemiyle bu devin zincir altında kalması!
Hepsi budur.
Bana darılacak bazı ahbaplar olacağını biliyorum. Bir kısım insanlar statü kaybedecekler. Anlıyorum. Ama ya aynı “ocak”larda dertlenerek gençliğini zehretmiş kardeşler? Bu Ali-Cengiz oyunundaki asıl “ihanet”in nerede durduğuna nasıl bakamazlar?
Onların çoğu malum medya telkinlerinin tesiriyle ve iyi niyetle konuşsalar da o “medya” asla iyi niyet ile konuşmadı ve konuşmuyor…
Bu da son fırsatımızdır! Ya esarete devam edeceğiz, en az bir yüz sene daha bu kuyuda debeleneceğiz; ya da bütün gençliğimizi verdiğimiz o rüya gerçek olacak…
Sait BAŞER
BAŞKANLIK VE YAVUZ HIRSIZLAR!
423 0
EtiketlerBAŞKANLIK VE YAVUZ HIRSIZLAR!
Kafkassam Editör
Yeni bir dünyaya uyanmak, dünyayı yeniden okumak isteyenler için, söylenecek sözü olanlar için merkezi Ankara’da olan KAFKASSAM’ı kurduk. Erivan, Bakü, Tiflis, Tebriz, Grozni, Moskova, Mahaçkale, Nazrin, Nalçik, Saratov, Ufa ve Sochi’de ofislerimiz temsilcilerimiz var. Kafkassam genelde kafkasya çalışmak için kuruldu Kafkasya genelinde çalışır. Ermenice Rusça Gürcüce İngilizce dillerinde yayın yapan kafkassam genç akademisyen ve stratejistlerle çalışmaya özen gösterir. KAFKASSAM’ın internet sitesi 2 Ocak 2010’da yayına girdi. İnternet sitesinde Kafkasya’daki ülkeler ve Türkiye ile ilişkileri hakkında makaleler, ropörtajlar, analizler ve yorumlara yer verilmektedir.