Sosyal medya, insanların dijital teknolojiler (Akıllı telefon, laptop, tablet ve benzeri) aracılığıyla herkese açık bilgi, belge, fikir, düşünce ve yorumlarını kapsayan paylaşımlar şeklinde ifade edilmektedir.
En yaygın olan sosyal medya örnekleri, Facebook, Twitter, Instagram, WhatsApp, LinkedIn, Google, Pinterest ve TikTok şeklinde belirtilmektedir. İçinde bulunduğumuz dijital çağda sosyal medya kullanımı gün be gün artmakta olup, insanlar kendileri ya da içinde yaşadıkları toplumla ilgili konularda paylaşımlar yapabilmekte, resim, görüntü, belge, düşünce ya da yorumlarını aktarabilmektedir.
Düzenli olarak 230 ülkede kişilerin çevrimiçi davranışlarıyla ilgili küresel rapor sunan We Are Social ve Maeltwater’ın “Ocak 2023 Dijital Dünya” raporuna göre, Türkiye’deki genel nüfusun %73,1’i sosyal medya kullanmaktadır. 2022 Ocak ayında bu oran %80,8’di. Türkiye nüfusu için (85 Milyon) bu oran ortalama 7 milyon kişiye tekabül etmektedir.
Son bir yılda sosyal medya kullanıcısı kaybeden Linkedin, Instagram, Facebook’un tam tersine 2022’de en çok yeni kullanıcıya erişen platform Tiktok olmuştur. 4 milyon 302 bin yeni kullanıcaya ulaşan Tiktok’u 2 milyon 450 yeni kullanıcı ile Twitter takip etmiştir. Tüm bu sayısal veriler Türkiye’deki sosyal medya kullanımının ne kadar arttığını göstermektedir.
Teknolojinin gelişmesi ve internet kullanımının artması ile günlük yaşamda insan hayatına pek çok kolaylıklar sağladığı görülmektedir. Buna mukabil olarak internet üzerinden birçok konuda bilgi sahibi olmak, fatura ödeme işlemlerinin gerçekleştirilmesi, alışverişlerin yapılması, hastane randevularının alınması, uçak ya da otobüs biletlerinin alınması, günlük hava durumlarının öğrenilmesi, aynı anda birçok kişiye ulaşılması ve bilgi paylaşımında bulunulması sosyal medyanın insanlar üzerinde etkisini artırıyor.
Önemli anlardaki fotoğraf ya da videoların paylaşılarak sosyal medyada kimilerine göre kaybolma durumunun önüne geçilmesi, kişinin asıl kimliğinin ötesinde yeni dijital bir kimlik oluşturarak gerçek hayatta yaşayamadığı hayatı sanal alemde var ederek kendine yeni bir dünya oluşturması ve psikolojik olarak rahatlaması gibi durumlar meydana gelmektedir.
Diğer taraftan internet kullanımının tüm bu olumlu yanlarının yanında olumsuz birçok faktörü içinde barındırdığı unutulmamalıdır. Özellikle sanal mecrada fenomenlik algısı bir ticari ağa sevk edildiği gibi aynı zamanda suç ve suç unsurları açısındanda bir çıkış kapısı olabilir. Bu konulara hassasiyetle durulması önem teşkil etmektedir.
İnternet üzerinden gerçekleştirilen her bir işlemde kişisel bilgilere yer verilmekte, ayrıca birçok bilgi sosyal medya hesaplarında ve firmaların bilgi havuzunda depolanarak veri madenciliği dediğimiz kavramı oluşturmaktadır.
İnternette depolanan birçok bilgi, beğenme butonları, yer bildirimleri, takip bilgileri gibi veriler, firmalar tarafından veri madenciliği ile reklam ajanslarını satılarak, şirketler çevrimiçi reklamlarını rahatlıkla yapabilmektedir.
Örneğin, önceden girilen bir siteden hangi ürün/hizmet araştırıldı veya alındı ise benzer ürünler sürekli olarak önünüze getirilmektedir. Bu da insanların dijital ayak izi anlamına yeni bir takip haritası ortaya koymaktadır. Çünkü neye ya da hangi ürünlere ilgi duyduğun, sıklıkla araştırdığın ya da aldığın artık sisteme depolanmıştır.
Bu nedenle reklam şirketleri artık sosyal medya üzerinde çevrimiçi reklamcılık yaparak hem maddi anlamda tasarrufa gidebilmekte hem de hedef kitlesinin özelliklerini, isteklerini önceden bildiği için tam anlamıyla müşterisine ulaşabilmektedir.
Dolayısıyla bilinçli ya da bilinçsiz olarak insanların dijital ayak izini bırakmalarından kaynaklı birçok şirketin işini kolaylaştırdığı görülmektedir.
Buna ek olarak, sistemde kalan her kişisel bilginin kötü niyetli insanların eline geçme olasılığı düşünüldüğünde, maddi ve manevi risklerle karşılaşılması da kaçınılmazdır.
Günümüzde insanların akıllı telefonlardan birçok bankacılık işlemlerini gerçekleştirdiği bilinmekte olup, kişisel bilgiler ele geçirildiği takdirde ne kadar ciddi problemler yaşanabileceğine dikkat edilmelidir.
Bunun yanında, sosyal medyada paylaşılan birçok fotoğraf, video gibi materyallerin hesaptan kaldırılmak istenmesine rağmen aslında hesaptan silinmediği ve bu materyallerin yine kötü niyetli insanların eline geçme olasılığı düşünüldüğünde bu tarz paylaşımların da ne kadar yanlış olduğu görülmektedir.
Bu paylaşımlar özellikle küçük yaştaki çocukları içeriyorsa, ki onların rızalarının alınmadığı ve bilinçli olmadıkları bir yaş grubunda yer almalarından dolayı paylaşım yapan ebeveynlerin bu konuda daha hassas davranmaları gerekmekte olup, mahremiyet konusunun bilincinde olarak hareket edilmelidir.
Çünkü paylaşılan her bir verinin kötü düşüncelere sahip kişilerin eline geçme ihtimali yüksek olup, özellikle çocuklarla ilgili yapılan paylaşımlarda; çocukların psikolojik problemler yaşayabileceği, yıllar sonra geçmişe dönüp baktığında kendisi ile ilgili sosyal medyada yer alan haberlerden rahatsızlık duyabileceği göz önüne alınmalıdır.
Bunun yanında aile içi iletişim sorunlarının yaşanabileceği, çocuk istismarı, çocuk pornografisi, pedofili ve benzeri konularda bir takım risklere neden olabileceğinin farkında olunmalıdır.
Bu çocukların yada ergenlerin sanal alemde inşa ettiği dijital kimlik psikolojik açıdan rahatlama (kendini istediği şekilde karşıya tanıtabilmesi, farklı ve yeni bir arkadaş ortamı oluşturması, karşı tarafın kendisini bilmemesinden dolayı rahat iletişim kurabilmesi gibi) kişiye haz sunsa da, zamanla sanal ortamdaki kişi ile gerçek hayattaki kimlik çarpışmaktadır.
Bu konuda kişi yaşamında bocalamasına kişinin kendi içine kapanarak kimse ile iletişim kuramamasına, aile içi iletişiminde sıkıntıların yaşanmasına, arkadaş çevresinin daralmasına, okul derslerinde başarısızlıkların oluşmasına, dolayısıyla birçok psikolojik problemlere neden olmaktadır.
Sosyal medya paylaşımları aynı zamanda, kişinin takipçilerinde çeşitli izlenimler var ederek; kıskançlık, mutsuzluk, kaygı, öfke ve benzeri duyguları oluşturabilmektedir.
Ayrıca, internet bağlantısı kişilerin iletişim kurma becerilerini de değiştirmekte olup, yüz yüze iletişimin artık sınırlı sayıda insanla gerçekleştirilmekte olduğu ve sözel iletişimin yerine sosyal medya platformları üzerinden sözlü, sözsüz, yazılı, görüntülü ve sembolik iletişim uygulanmaktadır.
Çağımızda gelişen veri işleme tekniklerinin var ettiği tehlikeler karşısında insanların şahsi bilgileri üzerinde karar vermeleri, kullanım alanlarını netleştirme hakları konusunda bilinçli ve özgür olmaları gerekmektedir.
Ayrıca, yasalar tarafından güvence altına alınması önem taşımaktadır. Bunun yanında, kişisel veriler konusunda önemli etmen insandır, çünkü interneti, akıllı telefonları, sosyal platformları verimli şekilde kullanarak, sosyal ağlarda paylaştığı bilgilerin güvende olması konusunda yapılması gerekenlerin bilincinde olan kişi sayısının artması ile yasal yaptırımlarında uygulanmasıyla tam olarak veri güvenliği sağlanabilecektir veya karşılaşılan problemlerin düşürülmesine destek sunacaktır.
Medya okuryazarlığının yanında dijital ortamda kişisel okuryazarlığın da gündemde yer alması gerektiği ve okulun ilk yılları itibariyle derslerde yer verilerek bilinç kazandırılması önem teşkil etmektedir.
Okullarda da internet bağımlılığı, sosyal medya kullanımı konularına ağırlık verilmesi gerekmekte olup, hem rehberlik servislerinde hem de derslerde tüm hocaların bu konuya hassasiyetle yaklaşması elzemdir. Bununla birlikte sosyal medyalarda paylaşılan fotoğraflar, videolar gibi materyallerin doğru olmadığı, her insanın kendine ait bir mahremiyet alanının olması gerektiği, bu alandaki paylaşımların başkaları tarafından kötüye kullanılabileceği ihtimalinin göz önünde bulundurulmasına dikkat çekilmelidir.
Kişisel verilerin güvence altına alınması ve çevrimiçi mahremiyet konusunda yapılması gerekenler bağlamında öncelikle Kişisel Verilerin Korunması Kanunundan yola çıkarak eğitim verilmeli ve üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, özel sektör, yazılı ve görsel basın ile iş birliği içinde olunmalıdır.
Olumsuz içeriklerin yayınlanması, yeterli kısıtlamaların olmaması ile çocuk ve gençlerin her siteye girebiliyor olması da hem kendileri için hem de aileleri için bir tehdir unsuru oluşturmaktadır. O nedenle sosyal medya kullanımında ailelerin gözetiminde olması önem arz etmektedir.
Gerekli programların telefonlara yüklenmesi de bu noktada önemlidir. Benzer şeklide, teknolojik aletlerin kullanılması ya da sosyal medya hesaplarında geçirilen sürelerin de farkında olarak hareket edilmesi gerekmektedir.
Tüm bunların ötesinde, ailelerin çocukları ile yeterli zamanı geçirip geçirmedikleri sorgulanmalıdır. Eğer bir evde çocuk ailesi tarafından önemsenmiyor, birey olarak kabul edilmiyorsa o çocuk içe kapanık bir kişiliğe bürenerek, kimse ile paylaşımda bulunmadan kendini internete, teknolojik aletlere (tablet, akıllı telefon ve benzeri) ve sosyal medyaya yönlendirecektir.
Çünkü, sosyal medyada kendi kimliğini hayalindeki gibi yeniden var ederek, onu önemseyen, beğenen, iletişim kuran yeni bir çevre ile arkadaşlık oluşturacaktır. Bu her ne kadar masun gibi görünse de aslında buz dağının görünmeyen kısmını da oluşturmaktadır. Yani çocukların iletişim kurdukları kişilerin bilgileri net olarak bilinmediğinden karşıdaki insanların kötü niyetli olma durumları da söz konusudur.
Bu durumda çocuklardan her türlü kişisel bilgilerin alınma ihtimali çok yüksektir ki bunun sonucunda manevi yaşanabilecek tüm olumsuzluklarla birlikte maddi olarak da bazı problemlerin yaşanmasına da neden olabilmektedir.
Zira dijital dünya olarak adlandırdığımız çağımızda akıllı telefonlarda internet bankacılığı gibi birçok uygulamaları taşımaktayız.
Bu gibi sebeplerden dolayı ebeveynler olarak teknoloji, sosyal medya, internet kullanımı konusunda çocukları bilgilendirmeli, faydalarının yanında zararlı bir çok faktörüde bünyesinde barındırdığı, onlardan bilinçli ve güvenli yararlanılması gerektiği anlatılmalıdır.
Çocukların sanal alemde (Tiktok, Facebook ve benzeri) vakit geçirmelerinden ziyade onları gerçek hayatta yaşanması/yapılması gereken sanat ve spor gibi alanlara yönlendirme yapmak onların zihinsel, fiziksel ve sosyal anlamdaki gelişimlerine de büyük katkı sunalacaktır.
Konu bağlamında kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve özel kuruluşlar hassasiyet göstermeli, kısa ve uzun dönemli olarak önleme politikaları var etmelidir. Bu konuda hem birey olarak hem de kanun koyucuların duyarlı olması gerekmektedir.
Covid-19 gibi tüm dünyayı etkisi altına alan sosyal medya bağımlılığı genişleyerek yükselişini sürdürmektedir, bunun ilerleyen süreçlerde ciddi psikolojik, fiziksel gibi sağlık problemlerine yol açmaması için önüne geçilmesi önem arz etmektedir.
Tüm önleyici tedbirlerin alınması ülkemizin, milletimizin ve devletimizin menfaatine olan bir konudur. Çünkü sosyal medya üzerinden dijital manada bir kitle oluşturup belirli hedefler doğrultusunda saptanti öle ilerlemesine neden olacak bir den çok alan bulunmaktadır.
Ayrıca terör propagandası açısından sosyal medya büyük bir fırsat ağı olarak görülmektedir. Sahte hesaplarla her türlü propaganda ve zihin operasyonları gerçekleşmesi için çaba sarf eden yasadışı örgütlerle mücadele için devletimizinde ortaya koyduğu iş yükü artmaktadır.
Ayrıca sosyal medya en çokta ülkemizde genel, yerel veya referandum süreçlerinde önem teşkil eden bir konudur. Çünkü sosyal medya üzerinden bir kişi gercekte olmadığı gibi gösterilip aranılan ve mükemmel aday algısı servis edilirken hedef görülen kişi veya kişiler üzerine kara-propagandayla var olan degerleri yokmuş gibi servis edip bilinç altında yer edilmesini sağlayabilir.
Bu konuda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı kurumuna çok büyük sorumluluklar düşmektedir. İletişim Başkanlığı ile Araştırma Üniversiteleri arasında “sosyal medyada dezenformasyon ve kara-propagandayı önleme” konulu işbirliği çalışmalarını artırması önem teşkil etmektedir