Yakın zamanda Ayasofya konusu yeniden gündeme geldi. Bu tarihi eserin Danıştay 10. Daire’de görülen statü davası niteliğinde olan daire kararı bugün açıklandı. Danıştay kararı ile Ayasofya’nın Fatih sultan Mehmet Vakfı’nın mülkiyetinde olduğunu esasen onaylamış oldu. Bu durumda Ayasofya’nın 2762 sayılı kanun uyarınca ve bu kanunu ilga eden 5737 Vakıflar Kanunu’nda “mazbut” kabul edilen vakıf mallarından sayıldığı söylenebilir. Nitekim dairenin kararından da vakfın senedinde tahsis edilen kullanım hükmünün mazbut vakıf malı olması gerekçesi ile senedin ön gördüğü kullanım alanının dışına çıkılamayacağına hükmedildiği ifade buldu.
1934’de Bakanlar Kurulu tarafından alınan müze kullanım kararı ise gerekçeli kararda şu şekilde değerlendirildi. Dünya Miras Listesi’ne dâhil edilen Ayasofya’nın kullanım tasarrufunun iç hukuka göre belirlenmesinde engel teşkil etmediği vurgulandı. Gerekçeli karar iç hukuk ve uluslararası hukuk açısından değerlendirilebilir; ancak bu konuya başka bir başlıkta yer vermek daha uygun olacaktır. Alınan bu kararın uluslararası alanda hangi başlıkları gündeme açacağı konusu asıl önemli mevzu olarak değerlendirilmelidir. Kararın hemen arkasından akla gelen ilk soru Libya ve Suriye’de birçok başlıkta Türkiye ile ortak adımlar attığı düşünülen ve/veya gözlemlenen Rusya’nın açıklaması kanımızca önem arz etmekteydi. Avrupa’daki Slav ırklar üzerinde hâlâ inkâr edilemez etkisi bu ülkelerin karara bakışını etkileyecektir. Şayet, Rusya karar konusunda ılımlı bir söylem ile Türkiye’nin egemenlik haklarına saygıyı dillendirirse bu dakikadan itibaren Yunanistan’nın değil, Rusya’nın özellikle Libya ve Suriye alanlarındaki adımları özenli bir şekilde izlenmesi gereken adımlar olacaktır.
Yunanistan karara tepkisini Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Selanikte’ki doğduğu evi “Pontus Rum Soykırımı Müzesi” haline getirmeyi gündemine alarak göstermiştir. Bu durumda Yunanistan’ın bu söylemi gerek hukuki gerek siyasi olarak çok önem arz etmemektedir. Yukarıda ifade edildiği üzere Rusya’nın nezaketli Ayasofya desteğinin ilerde hangi alanlarda “molla sopası” haline geleceği tartışılmaya başlanmalıdır.
Zeynep Deniz ALTINSOY
KAFKASSAM