KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Atatürk ve İngiliz islamcılığı

Atatürk ve İngiliz islamcılığı

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 7 dk okuma süresi
331 0

Türkiye`de Atatürk`e karşı olan düşmanlığı hiç bir zaman anlamış değilim. Bazı insanlar, özellikle de kendilerini dindar göseteren bazı kesimin, Atatürk hakkında hoş karşılanmayacak sözler söylemesi çok üzücüdür. “Kendilerini dindar gibi gösteren kesim” ifadesini özellikle seçtim çünki bu insanların dindar olduklarını pek sanmıryorum, zira neredeyse hepsi zor durumda olduğu zaman şeriatla yönetilen devletlere değil de Amerika ve ya Avrupa`ya sığınmışlardır. Kıyaslamak için şunu söyleyebilirim ki Sovyetlerin kurucusu ve fikir babası olan Vladimir İliç Lenin`in genç yaşlarında İslam`ı kabul ederek müslüman olmuş Sergey adlı ikiz erkek kardeşi vardı. Stalin döneminde ülkeden çıkmak zorunda kalmış, önce Meksika`ya oradan da şariatla yönetilen Arabistan`a gitmişti. Fakat Türkiye`de Atatürk`e ağız dolusu hakaret edenler, Atatürk`ü şeriat devletini yıktığı için onu din düşmanlığı ile suçlayan insanlar nedense Sergey Ulyanov`un yaptığını yapmıyorlar. Kendilerinin överek bitiremedikleri sistemle yönetilen devletleri değil de, tam tersine, hep Atatürk`ün kurduğu devlet sistemine benzer yönetim biçimi ile yöntilen devletleri gitmek için seçiyorlar.
Atatürk`ün reformalarının ne kadar önemli olduğunu bir makale ile anlatmak zor. Bu yüzden burada sadece cumhuriyyetin kurulmasından ve hilafetin ilgâsından bahsediceğim.
Atatürk’e karşı olan birçok insan iddia ediyorlar ki Atatürk hilafet`i İngiliz`lerin isteği üzerine zorla yıktı ve İslam`a zıt olan laikliği ihdâs etti. (Zaten bu tezlerin mimarı da İngilizlerdir. müslümanların dünyaevi hayata dayanarak kalkınmasına engel olmak istemektedir. Yoksa güçlü müslüman ülkeleri nasıl kontrol edebilirler ? Şimdi aynı ülkenin uzantısı Anglo-sakson ABD aynı politikayı uygulmaklatadır.) Hilafet konusunda konuşan insanlar nedense bazı konulara dokunmuyorlar ve ya bazı konuları bilmiyorlar. Meselâ 1917 yılında Kırım`da cumhuriyyet kuruldu ve bu cumhuriyyet`in yönetim biçimi şeriat deyildi, laiklikdi. Osmanlı devletinin sınırındakı müslüman bir toplumda devlet kuruluyor ve bu devletin yönetim biçimi monarşi ve şeriat deyil de, İslam`a zıt olduğu söylenilen, cumhuriyyet ve laiklik oluyor. Dönemin Osmanlı sultanı, aynı zamanda da tüm müslümanların halifesi, Mehmet Reşad bu cumhuriyyet aleyhine bir tek söz söylemiyor. Hatta bu da son deyil. Kırım`dan aşağı yukarı altı ay sonra Azerbaycan`da da laik bir cumhuriyyet kuruldu. İşin en ilginç yanı bu cumhuriyyeti kuranlar Osmanlı askerleriydi. Azerbaycan`da cumhuriyyetin ilani Mehmet Reşad`in zamanı denk gelse de, cumhuriyyetin tüm Azerbaycan topraklarında egemen olması sonuncu Osmanlı sultanı Vahdeddin`nin zamanına düşüyordu. Fakat ne Mehmet Reşad ne de Sultan Vahdeddin, ki her ikisi tüm müslümanların halifesidir, Osmanlı sınırında kurulan, şeriat deyil de, İslam’a zıt olduğu iddia edilən, laiklik ile yönetilen İslam alemindeki ikinci cumhuriyyete de ses çıkarmıyor. Ayrıca hilafet ilgâ edildiğinde osmanlı helifesi Abulmecid II pek de fazla direnmediğini görüyoruz. Yukarıda da yazdığım gibi Atatürk`ü kötüleyen insanlar hep derler ki Atatürk hilafeti İngiliz`lerin isteği üzerine kaldırmıştır çünki halife`nin bir emri ile hatta Hindistan`dakı müslümanlar bile ayağa kalkıyordu. Peki o zaman neden sonuncu halife kendi saltanatını korumak için böyle bir emir vermedi? Hatta neden müslüman toplumun çoğunluk olduğu Kırım ve Azerbaycan`da İslam’a zıt olarak düşünülen sistemler aleyhine böyle kararlar vermemiştir? Bunun iki nedeni olabilir:
Birinci neden Halife`nin aslında bahs edildiği kadar da güçlü olmamasıdır. Mesela Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı sultanı ve halifesinin ilân ettiği cihat-ı mukaddese neden Müslümanlar fazlaca itibar etmedi ? Hatta o zaman bağımsızlığını ilân eden veya kendi kararını veren güçlü bir müslüman devlet bile yoktu. Sadece günümüzdeki Neo-osmanlıcılar halifeliğin güçünü abartıyorlar.
İkinci neden dönemin en biligili ve en iyi eğitim almış şahısları olan hanedan üyeleri hilafet sisteminin aslında eskidiğini ve bu yönetim biçiminin İslam`a ve devlete pek fayda vermediyini anlamalarıdır. Bu nedenle de bu gedişatı durdurmak istemediler.
19. Yüzyılın sonlarına ve 20. Yüzyılın başlarına baktığımız zaman Atatürk`ün devrimlerinin aslında hiç de Türkiye`de Atatürk`ü bütleştirmeye çalışan bazı kesimlerin iddia ettiği gibi tamamen ona aid olmadığını görüyoruz. Aynı dönemde Kafkaslar`da çıkan “Mollan Nesereddin” dergisine baktığımızda ve dönemin aydınlarının yazılarını okdukta ve diğer müslüman devletlerine, örneğin Azerbaycan Halk Cumhuriyyeti, baktığımızda aslında bu reformların Atatürk`den öncede farklı kişiler tarafında defalarca dile getirildiğini ve bu reformaların bir zorumluluk olduğunu anlıyoruz. (Hatta Osmanlı aydınları bile kendi içlerinde Tanzimat’dan itibâren Cumhuriyeti tartışmaya başlamışlardı.) Atatürk`ün dahiliyi onda olmuştur ki tüm aydın müslümanların hakkında konuştuğu fakat hayata geçiremedikleri (devrimlerle) yapa bildi. Qabil Aşirov

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir