KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Aşiyan Sahaf MERAKLISINA : OSMANLICA İLE NASIL TANIŞTIM

Aşiyan Sahaf MERAKLISINA : OSMANLICA İLE NASIL TANIŞTIM

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
339 0

Nedense ben mübarek Şehr-i Ramazanı hep kış aylarına yakıştırır, kış aylarında severdim. Ramazan ayı ile çocukluğumun karlı,soğuk kış günlerinde tanış olmuşum demek.
Yaz bitmiş, kuşlar çekilip gitmişler ,şimdi kış bütün gücüyle bastırmış. Pencerenin buğulu camlarından dışarıdaki ağaçlar üzerinde büzülmüş bir kaç serçe görünüyor, kümesin önünde tek ayak üzerinde duran bir kaç tavuk ve onlara nezaret eden uzun bacaklı horoz da biraz sonra folluklarına kurulup sabahı bekleyecekler.
Sobada yanan yağlı çam odunlarının çatırtısı ile uykuya dalan evimizin kıdemli kedisi sobanın yanında kıvrılmış.
Akşam yemekleri yenip sıra çay faslına geldiğinde ; Uzun kalın paltosuyla dedem kapıdan içeri girer , çok geçmeden de konu komşu birer birer sökün eder evimizin bu küçük fakat sıcak odasında toplanırlardı. Ramazan geceleri bizim evin bu sıcak odasında ihya edilir, gelen misafirlere çay ve su servisi yapmak da benim asli görevlerimden olurdu..
Derinden derine dışarıda çakal ulumaları duyulur, ben oturduğum yerde biraz daha toparlanır babamın yanına sokulurdum.
Gelen misafirler yirmiyi otuzu bulunca dedem Aslan Bey her zaman pencerede duran kitaplarının içerisinden birisini çıkarır ve başlar okumaya.
” Raviyan-ı ahbar, nakilan-ı âsâr ve muhaddisan-ı ruzigâr şöyle rivayet ve böyle hikâyat iderler kim ” Diye başlayan cümlelerle : Kerem ile Aslı hikayesine başlardı. Keşiş kızı Aslı’yı kaçırır ,Kerem kovalar sonunda da derin bir âh çekerek Kerem’i , arkasından da saçları tutuşan Aslı’yı yakar ve hikâyesini bitirirdi.
Bir başka akşam biraz daha mücessem bir kitap seçer ve okumaya başlar :
” Çün Seyyid Hazretleri bu haberi işitti, derhal Aşkar-ı Devzâdeye suvar olup azm-i Malatya kıldı ve dahi yedi iklime nâmeler perakende kılub ” cümleleri ile Battal Gazi menakıp-namesini okurdu. Ben gözümü okunan yazıdan ayıramaz, bu kargacık burgacık yazıları nasıl okuyor diye dedeme hayretle bakardım.
Eğri büğrü, bazen biribirine sarmaş dolaş bazen yuvarlak bir kavisle kolunu öbür harfin boynuna dolamış bu yazılarla okunan Battal Gazi hikayelerini, Binbir gece masallarını , Ahmediye, Muhammediye ,Envarü’l Aşıkin’i dinlemiştim
Binbir Gece Masallarını ben de rüyalarımda yaşar, uçan halılarla Hind diyarlarını gezer, Gemici Sindbad ile yedi deryayı dolaşırdım. Battal Gazi’ye yoldaş olur, Kayzer ordusunu yener bazen de Mecnun olur muhayyel Leyla’mın arkasından çöllere düşerdim.
Ve ben Osmanlıca aşkımla bu soğuk kış gecelerinde göz göze gelmiştim.
Nasıl da güzel okurdu dedem. Dişsiz ağzı ile peltekleyerek teleffuz ettiği kelimeler beni büyülerdi.Hem okur sonra da izahını yapardı:
— Hob suretlü: Yani güzel yüzlü,
— Bülend avaz : Yani yüksek sesle bağırmak
— Aşkar-ı Devzâde : Yani Battal Gazi’nin atı imiş.
Ben bunları ilkokulun ilk senelerinde öğrenmiştim.
Okuduğum okullar sıra ile bitti. Tayin olduğum Kütahya’ da Sokakta kitap sergisi yapan bir kitapçıdan aldım ilk Osmanlıca kitabımı. Evirdim çevirdim ama ne mümkün okumak.
Kur’an kursuna giden benden küçük kardeşimden Arap alfabesini öğrenmiştim harfleri yerlerine koyarak kekeleyerek: Söğüt ağacını : Sükut Ağacı, Leylek’i Lek lek, Deniz’i Dekiz okuyarak yavaş yavaş okumağa başlamıştım. Sevincime had u pâyân yoktu.
İki yıl devam ettiğim Arapça kursu , Osmanlıca okumamda bana çok büyük faydalar sağlamıştı.
Sonrası mı ?
Sonrası kendimi hep sahaf dükkanlarında buldum. O kitap senin bu sahaf benim koştum durdum.
Hayal dünyamın müzeyyen mermer sütunları idi kitaplarım, onlarla inşa ettim küçücük dünyamı. Kartaca ordularıyla Alpleri aştım, Magna Carta’yı irad ettim Times vadisinde. Hektor ve Aşil ile tanıştım Troya’da, Moğol birlikleri ile Anadolu’ya girdim, Bin atlı akınlarında Tuna boylarında savaştım, aşık da oldum güzel olan her şeye. Sinan’la köprü kurdum Drina’da, Çömlekçinin oğlu Hayyam’la tanıştım Nişabur’da, Sadi ile Gülistan’da, Şota Rustavelli ile Gürcistan dağlarında.
Kitaplarımla yaptığım kanatlarımla nice nice hayal iklimlerine kanat açıp pervaz vurdum . Kitaplarım, yüzlerce yıl ötelerden haberler, kokular getirdiler bana. Üzerlerindeki tozlardan çelenk yaptım şimdiki ak saçlarımın üzerine. Ve onlar riyasız vefakâr dostlarımdı her zaman, hep onlara döktüm içimi, onlarla dertleştim geceler boyu.
Satın aldığım her Osmanlıca kitapla yüz sene , ikiyüz sene evvelki insanlarla tanışıyor, konuşuyor, dertleşiyordum. İkiyüz yıl önceki insanlar nasıl konuşurlardı, neler yer ,nasıl eğlenirlerdi ? Şu elimde tuttuğum kitabın ön sahifesinde benden önce yaşamış dört beş merhuma ait temellük kayıtları var. Hepsi de mutlaka terk-i dünya etmiş, ebedi aleme göçmüşlerdir. Elbette ben de durmayacaklar, bir gün bir başka evin kitaplığında bir rafını süsleyecekler. Olsun, onlar benden razı, ben onlardan razıyım.
Dedem Aslan Bey’e ve bu güzel kitaplarıma çok şey borçluyum. Onlardan öğrendim cahilliğimi, okudukça öğrendim öğrendikçe okudum. Sonunda döndüm arkama baktım ki ; bir arpa boyu yol gitmişim.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir