KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Manşet Üstü
  4. »
  5. Asıl Tehdit Kim: NATO mu, Rusya mı

Asıl Tehdit Kim: NATO mu, Rusya mı

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
340 0

Asıl Tehdit Kim: NATO mu, Rusya mı
mse
NATO’nun öncelikli gündeminin Rusya olduğu ortada. Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleştirilen ve NATO üyesi 28 ülke ve ortak ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren son zirvede NATO bir kez daha Rusya’ya işaret etti ve “Rusya’nın NATO toprakları çevresindeki kışkırtıcı askeri eylemleri dâhil, son zamanlardaki saldırgan tutumu ile tehdit ve güç yoluyla siyasi amaçlarını gerçekleştirmeye dönük isteğini göstermesinin” bölgesel istikrarsızlığın kaynağı olduğu kaydedildi.
Moskova’ya göre ise NATO Rusya’yı Baltıklar’dan itibaren kuşatma içerisinde. Kuşatma Baltıklar’dan başlıyor, Doğu Avrupa-Balkanlar-Karadeniz-Kafkasya-Orta Asya-Afganistan hattı boyunca devam ediyor.
Burada Rusya’yı fazlasıyla rahatsız eden husus, eski müttefiklerinin “yeni düşmanlar” olarak karşı safta yer alıyor olması. Yani, Rusya’yı çok yakından tanıyan, düne kadar bastırdığı korkuları büyük bir öfkeye dönüşen dinamik bir tehdit söz konusu.
Açıkçası Rusya çok da haksız sayılmaz. Kendinizi bir an için Rusların yerine koyun. Soğuk Savaş’ın sonuna kadar rakibinize karşı kurduğunuz askeri bloğun (Varşova Paktı) adını taşıyan ülkenin başkenti, şimdilerde Rusya’ya karşı yeni planlamaların yapıldığı son zirvenin toplandığı adres. Daha da ötesi, tarihsel “Rus Tehdidi”nin ya da “Rusya Korkusu”nun yoğun bir şekilde işlendiği NATO’nun Doğu Avrupa’daki operasyon merkezi. Nitekim, Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin de yaptığı değerlendirmelerde ilk olarak Varşova’ya işaret ediyor.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Finlandiya’ya bir günlük çalışma ziyaretinde bulunan Putin, Finlandiya Devlet Başkanı SauliNiinöstö ile birlikte düzenledikleri basın toplantısında şu soruyu soruyor: “Polonya’da artan NATO aktivitelerini ele alalım. Baltık ülkelerinde NATO birlikleri güçlendiriliyor. Buna karşılık yakın çevremizde biz hareket ettiğimizde bu tehdit olarak değerlendiriliyor. Ama NATO Baltık Denizi çevresinde savaş tatbikatı yaptığında bir nedenle bu tehdit olarak görülmüyor. Burada NATO’nun varlığı artarken nasıl bir reaksiyon göstermeliyiz”
Yani Putin, “Suçlu biz değiliz. Silahlanan NATO” cevabını veriyor ve mevzuyu adeta meşru müdafaaya getiriyor. Diğer taraftan Putin, bu çevreleme hareketinin hız kazanmasına neden olan hamlenin kendisinden geldiğini unutuyor ki, burada asıl kırılma noktasını Kırım ve Doğu Ukrayna’daki Rusya’nın emperyalist tutumu oluşturuyor.
Rusya’nın Ukrayna-Kırım krizinde oynadığı rol, Avrupa içerisindeki kafa karışıklığını giderdiği gibi, önceliklerin uyumlaştırılmasını da hızlandırmış vaziyette. Buna, NATO üyesi olmayan ülkeler de dahil. Nitekim, Finlandiya Devlet Başkanı Niinistö bu hususu, “Rusya’ya karşı bir korku var” şeklinde dile getiriyor ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olmasındaki gerekçeye vurgu yapıyor.
Putin’in, Niinistö’nün yaptığı bu vurguya verdiği cevap oldukça dikkat çekici. Putin, Finlandiya’nın NATO’ya üye olması durumunda Rus askeri birliklerinin şu anda bulunduğu sınırdan 1500 kilometre uzaklıktaki mevzilerinde olmayacağını belirterek: “Ama bu sizin kararınızdır. Bizim değil.” şeklinde cevap veriyor. Putin’in bu “soğuk tehdidi”, hiç kuşkusuz Avrupa’nın içinde bulunduğu çıkmazı daha da derinleştiriyor. Öyle bir çıkmaz ki, hükümetler ile halkı karşı karşıya getirme potansiyeline sahip.
Diğer taraftan, Rusya-NATO arasındaki bu “karşılıklı korkular” nereye kadar devam eder, bu şimdilik bilinmiyor. Fakat Rusya’ya karşı duyulan korkunun NATO’nun bölge üzerindeki nüfuz alanını hem genişlettiği hem de derinleştirdiği ortada. Ve Amerika bunu sonuna kadar kullanacağa benziyor. Dolayısıyla, aradaki “Üçüncü Faktör”ün “korku” üzerine inşa ettiği “yeni” bir bloklaşma süreci ile karşı karşıyayız ve bunun hedefi de sadece Rusya değil!
Almanya’da Kafalar Karışık:
NATO mu, Rusya mı
Asıl tehdit NATO mu yoksa Rusya mı sorusuna Almanların, özellikle de Doğu Almanya kökenlilerin verdiği cevap oldukça dikkat çekici. Soğuk Savaş döneminde bir anlamda Rusya’nın dolaylı işgali altında olan ve Berlin Duvarı’nı yıkarak Batı Almanya ile birleşen bu Almanlar şimdilerde “Rusya” diyor. Sizce de ilginç değil mi
Bu hususta Körber Vakfı tarafından yapılan anket, Doğu Almanya’da yaşamış milyonlarca insanın Rusya’ya olan kültürel yakınlığı ve sevgisinin devam ettiğini ve bu oranın yüzde 81’i bulduğunu belirtiyor.
Bu anketi, Almanya’da yapılan bir araştırmada “en sevilen politikacı” olarak seçilen Dışişleri Bakanı Frank-WalterSteinmeier’inBild gazetesine yaptığı değerlendirme ve buna Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’in verdiği sert cevap ile birleştirdiğinizde, Almanya’daki krizin derinliği daha net görülüyor.
NATO’nun yakın zamanda Polonya ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde düzenlediği geniş kapsamlı tatbikatları eleştiren Steinmeier, “Bizim şu anda yapmamamız gereken bir şey varsa o da yüksek sesli savaş tehditleri ve savaş çığırtkanlığı yaparak durumu daha da alevlendirmektir. NATO’nun doğu sınırlarında sembolik bir şekilde tankların yürütülmesiyle güvenliğimizin artırılacağını düşünen varsa yanılıyor” ifadelerini kullanıyor.
Oysa yaklaşık bir buçuk yıl önce, Mart 2015’te Alman resmi televizyon kanalı ARD’nin ‘Deutschlandtrend’ isimli araştırmasına göre yalnızca her yedi Almandan biri Rusya’ya güvenilebileceğini düşünüyordu. Bu oran, yüzdesel olarak 81’e tekabül ediyordu.
KörberVafkı’nın anket sonucu da (her ne kadar son anket sonuçları Doğu Almanya bazlı olsa da) yüzde 81 diyor; ama tam tersi bir sonuçla! Peki, bir buçuk yılda ne oldu da tam tersi bir oran anketlerden çıkmaya başladı Ortada sizce de garip bir durum söz konusu değil mi
İşte, ABD’yi asıl endişelendiren husus da burada saklı. Almanlara göre NATO’nun Rusya’dan daha büyük bir tehdit olarak görülmesi ve Alman iç siyasetinde ABD-NATO’yu hedef alan açıklamaların artış göstermesi Washington’u fazlasıyla endişelendiriyor.
Peki, ABD buna kayıtsız kalır mı Elbette hayır! Bundan sonraki süreç, Almanya açısından büyük bir istikrarsızlığa işaret ediyor. Almanya her şeyden önce yeni bir siyasi dizayna tabi olacağa benziyor. Daha da olmaz ise, Almanya’nın yeniden bölünmesi gündeme gelebilir. Böylece, hem kangrenli bölge temizlenmiş olur hem de Alman tehdidi doğarken tarihe gömülür. Ne de olsa Soğuk Savaş’a tekrar dönüşün sıkça telaffuz edilmeye başlandığı ve olası tehditlerin bölünme süreciyle karşı karşıya bulunduğu bir yeniden yapılandırma dönemden geçiyoruz…
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir