KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Ankara-Moskova Hattında ‘Genişletilmiş Avrasya İttifakı’ ve Nazarbayev

Ankara-Moskova Hattında ‘Genişletilmiş Avrasya İttifakı’ ve Nazarbayev

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 7 dk okuma süresi
336 0

Türk-Batı ilişkileri ne kadar krize doğru koşar adım gidiyorsa, Avrasya merkezli ve anti-Amerikancı bir mahiyet kazanmaya başlayan Türk-Rus ilişkileri de bir o kadar zirve yapmaya aday görünüyor. Liderlerin St. Petersburg’da verdiği mesajlar, eğer sözde kalmaz ve uygulama fırsatı/zemini bulabilir ise, uluslararası sistemde yeni bir güç merkezi ve dengeye işaret ediyor.
Eğer bu “işareti” fazla iddialı buluyorsanız, o zaman daha mütevazı anlamda konjonktürün dayattığı bir menfaat ittifakı arayışından bahsedebiliriz. Bu da, Ortadoğu merkezli yangının Türkiye üzerinden Avrasya bölgesine sıçrama eğilimi göstermesi ve bundan bölge ülkelerinin duymaya başladığı derin endişeyle bire bir ilgili…

Bu bağlamda süreç, her ne kadar Rus derin devletinin önde gelen isimlerinden Aleksandr Dugin’in 14-15 Temmuz’da Ankara’da verdiği mesajlara ve çizdiği yol haritasına uygun bir şekilde işliyor gibi görünse de, aslında burada bir başka “stratejik akıl” ya da “derin aksakal”ın da varlığı dikkatlerden kaçmıyor.

Dolayısıyla, Türkiye ve Rusya burada yalnız değil. Güçlü ve gerçek manada ortak bir dosta sahipler.
Burada kimi kastettiğim üç aşağı beş yukarı anlaşılmış olmalı. Bu isim, hiç kuşkusuz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile iki gün önce gerçekleştirdiği zirve öncesi 4 Ağustos’ta Ankara’ya gelen ve “Türkiye’nin düşmanı bizim düşmanımızdır” mesajını çok net bir şekilde veren Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev.

Nazarbayev Hangi Düşmanı Kastetti

Nazarbayev’in 9 Ağustos öncesi gelişi bir kaç açıdan oldukça önemli. Öncelikle, Nazarbayev Türkiye-Rusya arasındaki normalleşme sürecinin çok da ön plana çıkmayan mimarlarından; ikincisi, Nazarbayev Türk Avrasyacılığının fikri bazda ve uygulama noktasında önde gelen isimlerinden; üçüncüsü, Türkiye’nin başta Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olmak üzere, Avrasya/Asya merkezli tüm bölgesel-uluslararası örgütlerde yer almasını isteyen ve buna destek veren bir lider; dördüncüsü “Avrasya Birliği”nin kurucu üç üyesinden (diğer ikisi Rusya ve Beyaz Rusya) birinin devlet başkanı ve Türkiye’nin bu örgüte dahil olmasını isteyen bir Türkiye dostu; ve son husus ise, elbette bu ziyaretin zamanlaması.
Her ne kadar ziyaretle ilgili olarak basında daha çok FETÖ’nün Kazakistan’daki okulları ön plana çıksa da, “Normalleşme Süreci”ni yakından takip edenler açısından bu ziyaretin tek ve esas gündeminin bu olmadığının hemen herkes farkında. Bu kapsamda Nazarbayev’in “Türkiye’nin düşmanı bizim düşmanımızdır” mesajının Pensilvanya’dan daha öte adres ya da adreslere işaret ettiği ortada; başta ABD, AB, NATO ve hatta şu an işbirliği sürecinde olunan bazı ülkeler de dahil olmak üzere…
Dolayısıyla bu “kararlılık” mesajı zamanlaması itibarıyla bundan sonraki süreçte Avrasya/Türk-İslam dünyası merkezli tüm oyunlarda oyun kurucular tarafından dikkate alınması gereken bir uyarı olarak karşımıza çıkıyor.

“Türkiye-Rusya-Kazakistan” Ekseni…

Süreci üç ülke bağlamında mevcut gelişmelere bağlı olarak değerlendirmeye devam ettiğimizde bu projede karşımıza şöyle bir sacayak çıkıyor: “Türkiye-Rusya-Kazakistan”. Bunun daha özelde adı Avrasya coğrafyasında Türkler ve Slavlar’ın ön plana çıkacağı bir “konjonktürel menfaat ittifakı” olarak da belirtilebilir. (Her ne kadar bu ittifaka şu an için tüm Slavlar ve Türkler başlangıç itibarıyla dahil değil ise de, süreç içerisinde “mecburen” bir tercihe yönelecekler ve muhtemelen de bu çekirdeğe yöneleceklerdir.)
Diğer taraftan, burada Türkiye’ye destek bağlamında sadece Kazakistan’ın olmadığının da altını çizmekte fayda var. Orta Asya’da Kazakistan-Türkmenistan, Kafkasya’da Azerbaycan-Gürcistan, Güney Asya’ya doğru Afganistan-Pakistan ve Türkiye’nin güneyinde Ortadoğu’da Suudi Arabistan-Katar ikililerinin Ankara ile olan ilişkilerini, yakınlıklarını da belirtmek gerekiyor.

Bu ülkeler tüm taraflar açısından “Genişletilmiş Avrasya Projesi”nin vazgeçilmezleri ve aynı zamanda birer hedefi durumunda. Bazıları doğrudan operasyonlara/saldırılara maruz kalır iken, bazıları da sıranın kendine gelmeye başladığını görmüş durumda. Kazakistan da yakın zamanda bu listeye dâhil edilmeye çalışılanlardan. IŞİD vb. radikal terör örgütleri üzerinden “Türkistan Baharı”nın merkez ülkesi olmaya zorlanıyor.
Burada Kazakistan nokta atış yapılan bir hedef konumunda. Çünkü Kazakistan sahip olduğu jeopolitik ve stratejik konum itibarıyla sadece Orta Asya bölgesini değil, Rusya ve Çin’i de istikrarsızlaştırma kapasitesine sahip bir ülke. Bölgenin en önemli domino taşı.
Türkiye ve Rusya da bunun farkında. Dolayısıyla St. Petersburg Zirvesi’nin öncelikli hedefleri/sonucu olarak: 1. Türkiye-Rusya arasındaki krizin bitirilmesi, 2. Kendi bekalarını tehdit etmeye başlayan Anglo-Sakson ittifaka ve onların 100 yıllık projelerine karşı zoraki manevra alanlarını tekrar genişletme ihtiyacı; 3. Bölgeyi ortak koruma altına alma ihtiyacı; 4. Bu bağlamda çok hızlı bir şekilde yakın çevrelerde ortak işbirliğinin gerçekleştirilmesi; 5. “Bize rağmen Genişletilmiş Avrasya Projesini hayata geçiremezsiniz” mesajının bir kez daha verilmesi gerekliliği hususları karşımıza çıkıyor.

Diğer taraftan, burada taraflar açısından süreci doğru okumak ve çok da fazla hayal kurmamak gerekiyor. Çünkü başta Türkiye ve Rusya olmak üzere, ilgili ülkelerin önlerinde aşmaları gereken çok ciddi yapısal sorunlar var. Nitekim bunları aşamadıklarından dolayı son iki yüz yıldır hep aynı kısır döngüyü yaşıyorlar…
Mehmet Seyfettin Erol

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir