Amerikan başkanı Donald Trump’ın, ilk planda dayatma ve tehditlerle netice almaya çalışacağı öteden beri tahmin ediliyordu.
Önce Çin’e karşı sert bakışlar gönderdi.. Bunu karşılıklı askerî tehditler takip etti. Arkasından, Kuzey Kore rejimine sert mesajlar veren Trump, oradan da aynı sertlikte tepkiler aldı. Hattâ, bu ülkenin, Trump’dan daha az uçuk olmayan lideri, nükleer füzelere varıncaya kadar bütün imkanları devreye sokacağı tehditlerinden söz ediyor.
***
Bunu, halkı müslüman olan ülkelerden 7’sinin vatandaşlarının B. Amerika’ya girmelerine yasak getiren Trump uygulaması takip edince.. Bu ülkelerden İran ve Irak da misille tedbirlerinden söz ettiler.
Nitekim 2003’te, Amerikan işgaline uğradığından beri Irak Hükûmeti, Amerikan izni olmaksızın hareket edemezken; o bile, Amerikan vatandaşlarına misilleme yapacağını açıkladı.
Bu karar, ilk planda tebessüm ettirdiyse de, halk tabanında bir direniş havası oluşturması yüzünden, Amerikan emperyalizminin canını yine de sıkmış bulunuyor.. Irak’ın ardından, İran da Amerikan vatandaşlarının İran’a girmelerine yasak getirdi.
***
Derken.. Trump’ın İran’la ilgili niyetlerini daha net olarak hissettiren muhtemel askerî müdahale tehditleri gündeme geldi.. Hele de geçen hafta, İran’ın desteklediği Yemenli Husî savaşçılarının, Yemen açıklarındaki bir Suûdî savaş gemisini hava uçuran eylemi gerçekleşince Amerika, İran’ı suçladı.
İran’ın cevabı ise binlerce km. menzilli bir balistik füze denemesi yaptığına dair açıklama oldu.. Halbuki Obama’nın özellikle de son döneminde İran’la Amerika münasebetleri o kadar gelişmişti ki; İran, Suriye’de, kanlı Esed rejimini ayakta tutmak için sadece Rusya’yla değil, B. Amerika’yla da dirsek temasında olduğunu gizlemiyordu. Hattâ o kadar ki, bu yakınlaşma, Suudî rejimini, ‘Eyvah, Amerika, Ortadoğu’da, İran’ı bize tercih ediyor..’ diye tedirgin etmeye başlamıştı.
Ama son gelişmeler gösteriyor ki, Trump, belki de tehdit ettiği her bir ülkeden daha çok, İran’la askerî bir sürtüşmeyi de önceleyen bir noktada bugün.. Bir müdahale olursa, sonucunun çok viran edici olacağı açıktır.
***
Ve üzüntü verici durum şu ki, İran, 39 yıl öncelerde dünyayı sarsan büyük inkılap hareketiyle hemen bütün dünya müslümanları arasında derin bir ilgi ve muhabbet odağı haline gelmişken, o değerini koruyamadı ve güç zehirlenmesine uğrayıp, dünyaya o eski mesajından hemen hiçbir şey veremez oldu..
Dahası, bugün USA emperyalizmi İran’a saldırırsa, sadece müslüman halkların başındaki bazı rejimler değil, bazı arap halkları bile, neredeyse ‘Kendi etti-kendi buldu..’ havasına girip, İran’ı, ‘İsrail’den bile daha beter!.’ görmeye ve bir ‘gulyabanî’ halinde göstermek noktasına vardırdılar düşmanlığı..
***
Asıl tehlike de burada..
İran rejiminin, birçok siyasetlerine karşı çıkabiliriz. Ama İran müslümanlarını İslam Ümmeti’nin en tabiî bir parçası saymaktan nasıl gaflet edebiliriz?
Halbuki, içimizdeki bir kısım müslümanların velev ki büyük yanlışları olsa bile, o iç ihtilafları kendi iç tedbir ve tedavi yöntemlerimizle halletmek ve kendi bütünlüğümüzden hiçbir fedakârlıkta bulunmamak dikkatinde olmak zorundayız.
***
İranlı müslümanlar, ’20 yıl öncelere kadar İran deyince bize muhabbetle bakanlar şimdi suratlarını ekşitiyorlar..’ diye rahatsızlıklarını dile getiriyorlar. Bu acı tablodan, bugünkü İran rejimi öğünebilir! Umarız ki, bu tepki, geçici ve de İran rejiminin başındakiler için de öğretici olur.
***
Unutmamalıyız ki, müslümanlar bir beden gibidir. Ayağına diken batan bir kimsenin beyni bu acıyı duymuyorsa ya ayakta bir lokal ölüm veya kangren meydana gelmiştir, acısını başka yere yansıtmıyordur ya da beyinde bir uyuşma vardır. Her iki durum da tehlikelidir.
Bugünkü durumumuzda bir takım rahatsızlıklar olduğu belli ama bir rejimin hatasından dolayı, bütün bir müslüman halk yok sayılamaz. Emperyalist-şeytanî güçlerin önüne atılacak hiç bir müslüman halk yoktur, olamaz..
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
star gazetesi