KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. ALTIN ORDA DEVLETİ’NİN RUSYA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

ALTIN ORDA DEVLETİ’NİN RUSYA ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 19 dk okuma süresi
488 0

Altınorda Devleti’nin temellerinin atılmış olduğu saha, Kuzey Kafkaslar, Kırım, İtil Bulgar bölgesi ile beraber çok geniş bir alanı kaplamaktaydı. “Deşt-i Kıpçak” olarak da anılan bu bölgede nüfusun çoğunluğunu Kıpçaklar oluşturdukları için, bölgeye gelen Moğollar da kısa sürede bölgenin karakterine uyum sağlamışlardır. İslamiyet’in kabul edilmesinden sonra da Altınorda Devleti’nin Türk-İslam kültürü çerçevesinde ele alınarak kabul görmesinin gerektiği, gerek devlet teşkilatındaki uygulamalardan gerekse de devletin sosyal ve kültürel uygulamalarından anlaşılmaktadır. Bu çerçevede bulundukları konum itibarı ile Rus knezlikleri ile de doğrudan temas halinde olan bu büyük devletin, Rusya’yı etkilememiş olması düşünülemez. Elbette ki bu etki, Rusya’nın gelişmesi ve büyümesi açısından olumlu bir etki yaratmıştır.
Siyasi Etkileri: Moskova Knezliği’nin ön plana çıkış ve yükseliş sebepleri hususunda Rus tarihçisi N.M. Karamzin: “Moskova, ihtişamını hanlara borçludur.” demektedir. Rus knezliklerinin Moskova etrafında birleşmeleri ve çok geçmeden Moskova Rusyası’nın Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri haline gelmesi, Altın Orda hanları sayesinde mümkün olmuştur. Hanlar, knezler arasındaki mücadelede Moskova’yı desteklemekle kalmadılar, Ortodoks kilisesini de her türlü yükümlülükten muaf tuttular. Bu müsamahalı politika, bir taraftan Rus kilisesini güçlendirdi ve Hristiyanlığın yayılmasını sağladı, diğer taraftan da Katoliklerin Rus topraklarında yayılmasını engelledi. Ayrıca Moskova şehri ve knezliği Rus knezliklerinin ortasında olduğundan dolayı, dış düşmanlardan uzak kalmış; Alman ve İsveçlilerin saldırılarına maruz kalmamıştır. Knezlerin diplomatik başarıları ve kurnazlıkları da Moskova’nın hızla büyümesinde etkin rol oynamıştır. Taht sorunlarının fazla olmaması da birlik beraberliğin gelişmesine etki etmiştir.
Moskova’nın siyasi bir merkez haline gelmesi ise Büyük Knezlik yarlığının Ivan Kalita’ya verilmesi ile olmuştur. Ivan Kalita’nın, hanları devamlı ziyaret etmesi, onların güvenini hiçbir şekilde sarsmaması, küçük isyanları dahi acımasızca bastırması Altın Orda hanlarının her bakımdan Moskova’yı desteklemelerini sağlamıştır. Ivan Kalita’nın ayrıca Rus kilisesi ile kurmuş olduğu ilişkiler, Moskova’yı güçlendiren diğer bir unsur olmuştur. Moskova kısa sürede Rus knezlikleri arasında dini bir merkez haline gelmiştir.
Canibek Han’ın ölümünden sonra Altın Orda fetret dönemine girince, Rus knezliklerinin daha fazla güçlenmesi gerekirdi. Ancak Ivan Kalita’nın oğullarının ölümüyle Moskova knezliği de kendi içinde taht sorunlarıyla karşılaştı. Bunun dışında Altın Orda’daki bu fetret devri, Moskova Knezi Dmitriy İvanoviç’in işini kolaylaştırmıştı. O, Altın Orda hanlarının Moskova’nın politikaları karşısında suskun kalmaları neticesinde topraklarını genişletmişti. Kaybettiği toprakları almasının dışında 1380 yılında Kulikova Muharebesinde Altın Orda’ya karşı bir zafer elde etmişti. Avrupa ülkeleri ve Rusya arasındaki dini sürtüşmeler de siyaseten belirleyici rol oynamıştır. Zira Roma Katolik Kilisesi, Ortodoks ülkelerini itaat altına almak istiyordu. 1448 yılında piskoposlar toplantısında Piskopos Ivan (1400-1461) Konstantinopol’un onayı olmadan bütün Rus knezliklerinin metropoliti seçilmiş ve Rus Kilisesi bağımsız olmuştur. Bizans’ın yıkılması ile Moskova artık kendisini dini alanda Bizans’ın mirasçısı olarak görmüş ve III. Roma iddiasını ortaya atmıştır. Ruslara göre ilk Roma yıkılmış, ikinci Roma Türklerin eline geçmiş, üçüncü Roma da Moskova olup ebediyen devam edecektir.
Devlet Teşkilatı: Rus Devlet Teşkilatındaki müesseselerin Altın Orda kökenli olmasının sebebi, Altın Orda’nın yapmış olduğu baskıdan değil, Rusların onları “model” olarak benimsemiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Rus Knezleri, Han’ı sık sık ziyaret ederler, sarayda uzun süre de ikamet ederlerdi. Bu gibi sebeplerden dolayı Altın Orda’nın siyasi ve sosyal kurumları ile idari yapısı hakkında detaylı bilgi edinebilme şansına sahip olmuşlardır.
Örneğin, yapılan araştırmalara dayanarak Moğol istilası evvelinde Rus knezliklerinde taç giyme geleneğinin olmadığı ispat edilmiştir. Elimize ulaşan en eski taç, Özbek Han’ın I. Ivan’a hediye etmiş olduğu “Monomah Şapkası”dır. Dolayısıyla Rus topraklarında taç geleneğinin Altın Orda ile birlikte hatta onun etkisi ile başladığını söylemek mümkündür. Monomah şapkası Moskova’ya Altın Orda Han’ı Özbek’in kızkardeşi Konçaka vasıtası ile gelmiştir. Konçaka ile evli olan Knez Yuriy’in ölümünden sonra şapka, I. Ivan’a geçmiştir. Bir süre sonra bu şapka hâkimiyet sembolü haline gelmiş, I. Petro da dâhil olmak üzere Rus çarları bu şapkayı tahta çıkarken takmışlardır. 1682 senesinde Ivan ve Petro Alekseyeviç adlı iki kardeşin aynı anda taç giyme töreni için Monomah şapkasından bir tane daha yapılması bunun öneminin bir göstergesidir. Her ne kadar bu şapkanın Bizans’tan kaldığını iddia etseler de, şapkanın şekli, çizimleri, motifleri ve kullanılan malzemeler Altın Orda’da yapıldığını ortaya çıkarmaktadır.
Bir diğer örnek Rusların kullanmış oldukları çift başlı kartal örneğidir. İlk kez 1497 senesinde kullanmaya başladıkları çift başlı kartal, Rus topraklarında ilk kez Altın Orda sikkelerinde kullanılmıştır. Dolayısıyla çift başlı kartalın da Altın Orda’dan benimsenme ihtimali yüksektir. İnsanlık tarihinin en eski simgelerinden biri olup, iktidar ve gücü sembolize ettiği gibi, kökeninin de Doğu ülkeleri olduğu bilinmektedir.
Rusların, Altın Orda’dan etkilenmeleri Türklerin Rusya’ya göçleri sonucunda da meydana gelmiştir. 1380 yılında meydana gelen savaştan sonra Türk kökenli soylu aileler Knez Donskoy’un hizmetine geçmişlerdir. Ruslar’ın Kazan’ı ele geçirmelerinden sonra da Moskova’ya hizmet için göçenlerin sayısı 1547 yılında 76 iken, 1551’de Süyümbike’nin 150’den fazla Tatar emir ve mirzası ile Rus topraklarına göç etmesiyle çoğalmıştır. Rus knezleri hem tatarlar arasında etkili olmak, hem de bunlardan gerek diplomasi, gerekse de ticaret gibi alanlarda faydalanmak ve istifade etmek amacı ile bu asilzadelere büyük topraklar vermişler, sınırsız imtiyazlar tanımışlardır. Rus devletinin unvanlı soylu aileleri arasında Altın Orda kökenli mirzaların sayısı da fazladır. Örneğin Baymakovlar, XV. yüzyıl sonunda Novgorod topraklarına iskân edilmişler, 1554 yılında Bahtiyar Baymakov, IV. Ivan’ın elçisi olmuştur. Gireyevler sülalesi Altın Orda Hanı Toktamış neslinden olan Giraylardan başlar. XV. yüzyıl sonundan itibaren Rus knezlerinin hizmetine girmişlerdir. Moskova yakınlarındaki Gireyevo-Gubkino ve Novogireyevo köyleri onların olmuştur.
Altın Orda devleti öncesinde de Ruslar Türk kavimleriyle etkileşim içerisinde olmuşlardır. II. Vladimir Vsevolodoviç Monomah’ın (1053-1125) üçüncü eşi bir Kıpçak hatunu idi. Rus knezleri arasında özellikle Çernigov knezleri Kıpçaklarla evlilikler yapmışlardır. Svyatoslav da Kıpçak Han’ı Aep’in kızıyla evliydi ve bu evlilikten İgor Destanı’nın ünlü kahramanı İgor doğmuştu. Ayrıca Rus çar ve çariçeleri arasında da Altın Orda kökenli olanlar vardı. İsimler konusunda da Ruslar Altın Orda’dan etkilenmişlerdi. Ayrıca Altın Orda’daki kurultaya benzer toplantılar düzenlemeye başlamışlardı.
Savaş meselesine gelince, Ruslar Moğollar’daki onlu sistemi benimsemişler, askeri teşkilat yapısında da Altın Orda’dan etkilenmişlerdir. Birçok savaş taktiğini ve silahlarını da Altın Orda’dan almışlardır. Ayrıca süratli hareket etme, düşmanı iki taraftan sarma, ani saldırı ve geri çekilme, at üzerinde ok ve yay atma taktiklerini de onlardan öğrenmişlerdir. Ordularını Altın Orda ordusu örneğine göre tanzim etmişlerdir.
Sosyo-Kültürel Etkileri: Moğol istilası, Rus kronikçileri tarafından yanlı bir şekilde yazılmış ve “kıyametin habercisi” olarak tasvir edilmiştir. Ancak Moğol Hanları fethettikleri yerlere kültürel alandaki danışmanlarını da götürmekteydiler. Bu görevliler, fethedilen bölgelerde Cengiz Han’dan kalan askeri yapıyı ve devlet yapısını da hayata geçiriyorlardı. Hanlar, istilanın izlerini kısa sürede silmeyi ve ele geçirilen bölgelerin gelişmesini amaçlamışlardı. Altın Orda zamanında da yıkılan şehirlerin yerine yenileri inşa edilmiş, ziraat alanları artmış, Rus knezliklerinin ticaret yapma şansları fazlalaşmıştı. Dolayısıyla Moskova Rusya’sının gelişmesi ve güçlenmesi, üç asır boyunca Altın Orda idaresi altında yaşamasının bir neticesi olmuştur.

Moğol istilası, ziraat ve köy ekonomisine de önem vermiş, Rus köy ekonomisi önceki döneme göre daha çok gelişme göstermiştir. Doğu Rusya’da Moğollar darı ve buğday ekimini teşvik etmişlerdir. Zira bu ürünler ordunun ve halkın ihtiyaçlarını karşılamaktaydı. Ticaret hususunda ise Karadeniz kıyısından Hazar bozkırları üzerinden doğu ve batıya uzanan yollar Altın Orda için daima bir köprü görevi görmüştür. Ticaretten elde etmiş oldukları gelirler, Moğolların bu alana özellikle ilgi göstermelerini sağlamıştır. 1283 yılında Ahmet Baskak, Rus knezliklerini cezalandırmak için çıkmış olduğu seferde Rus boyarlarıyla birlikte Alman tüccarlarını da esir etmiş; tüccar olduklarını öğrendikten sonra onları serbest bırakmıştır. Üstelik mallarını da iade etmiştir. Altın Orda, tüccarların seyahatlerini kolaylaştırmış, savaş zamanında bile kervanlara cepheden geçme izni vermişlerdir. Rusların ticaret sahası ise Altın Orda’dan önce durgun bir dönem yaşamıştır. Bunun sebebi Haçlı seferleri ve Batı Avrupa ülkelerinin Rus topraklarına saldırıları idi. Fakat Altın Orda’daki bu gelişmelerden sonra Ruslar da ticaret konusunda gelişme kaydetmişlerdir.
Rusça’daki arabacı manasında “yamşik” terimi de Altın Orda’daki posta (yam) teşkilatının sayesinde Moğolca’dan Rusça’ya geçmiştir. Rus knezliklerindeki yam sistemi uygulamaları da Altın Orda’dakilerle aynıydı. Ruslar, Altın Orda döneminde at yetiştirmeye başlamışlar, süvari birlikleri kurmuşlardır. Burada da yam istasyonlarının at ihtiyacını karşılamak amaçlanmıştır. Ayrıca Ruslar, karakol müessesesini ve gece nöbetçi sistemini de Altın Orda’dan benimsemişlerdir. “Karavul” kelimesi bugün Rusça’da “karakol, nöbetçi” manasına gelmektedir.
Yargı konusunda da Rus knezleri Altın Orda hanına bağlıydılar. Altın Orda döneminde Rus topraklarında çıkarılan kanunlara bakıldığı zaman ise idam ve işkence cezalarının mevcut olduğu görülmektedir. 1397 yılında I. Vasiliy tarafından çıkarılan kanuna göre, hırsızlara damga vurulacak, üç kez aynı suçu tekrarlarlarsa asılacaklardı. 1497 yılında III. Ivan’ın çıkardığı kanuna göre ise isyan çıkartma, kilise malını çalma, kundaklama, iftira atarak birini hırsızlıkla suçlama gibi suçlar idam cezasını gerektiriyordu.

Diplomasi üzerindeki Altın Orda etkisinde ise, Rus elçilerinin ve knezlerinin davranışlarında bile Moğolların etkilerini bulmak mümkündür. Rus elçileri yabancı ülkelerde çok rahat davranmakta ve cesurca hareket etmekteydiler. Bu ise ancak Altın Orda elçilerini örnek almalarıyla izah edilebilmektedir. Yine, karşılıklı hediyeler sunmaları ve elçilerin hükümdar huzuruna çıktıkları zaman diz çökerek konuşmaları ile boyun eğme geleneği de Ruslar’a Altın Orda’dan geçmiştir. Ayrıca Rusya’da çok sayıda tatar memur görev yapmakta, Doğu ve Müslüman ülkelere bunlar görevlendirilmekte idiler. Bu durum da ülkeler arası yazışmalarda tatarcanın kullanılmasını gerekli kılmış; tatarca, diplomaside büyük önem kazanmıştır. Ruslar da dâhil olmak üzere Çarlık Rusya’sı içindeki diğer halklar önemli görevlere gelebilmek için tatarcayı öğrenmeye başlamışlardır. Bunun dışında Rusça’ya çok sayıda Türkçe ve Moğolca kelime girmiştir. Bunun sayısının iki bine yaklaştığı sanılmaktadır. Rus edebiyatında da Altın Orda’nın izleri bulunmaktadır. Ayrıca Ruslar, gerek kıyafetlerde gerekse de harem kültürüne ait geleneksel yaşam tarzı üzerinde Altın Orda’dan etkilenmişlerdir. Rusların Türklerden benimsemiş oldukları kalpaklar da Rus kıyafetlerinin bir parçası haline gelmişti. Fakat 1551 yılında toplanan konsey tarafından “Dinsiz Muhammed’in takkelerini takınmasına” karşı çıkılmış, kiliselere başörtüsü ve Müslümanlardan aldıkları takkelerin takılması yasaklanmıştır. Yiyecek ve içecek konusunda da tatarlardan aldıkları çay ve buğday ekmeği de ön plana çıkmaktadır.
Moğol istilasının Rusya üzerindeki sonuçlarının değerlendirilmesinde, Rusya’nın bu istila hareketi yüzünden gelişme göstermemesi ileri sürülmektedir. Lakin o döneme bakıldığı zaman Rusya’nın zaten kendi içerisinde parçalanmış bir vaziyette olduğu ve knezliklere bölünmüş olduğu görülmektedir. Hatta bu knezliklerin Altın Orda hanlarına bağlılıkları da, onlardan yarlık almaları, sürekli ziyarete gelmeleri ve oğullarını Saray’da rehin bırakmalarından anlaşılmaktadır. Bunun dışında Rusya üzerinde sadece Altın Orda’nın baskısının olduğunu söylemek ve Moğolları günah keçisi ilan etmek de doğru değildir. O dönemde Ortodoks-Katolik mücadelesi ve Katolik Avrupa’nın Rusya’yı baskı altına almaya çalışması da bir gerçektir. Gerek Litvanya’nın gerekse de Alman ve İsveçlilerin saldırılarına maruz kalan Rusya’nın zor durumda kalmasının sebebini sadece Altın Orda Devleti’ne bağlamak haksızlık olur.
Bunun dışında Altın Orda Devleti Rusya’nın gelişmesinin ve ilerlemesinin önüne bir set çekmemiş, tam tersine bu ilerleyişin önünü açmıştır. Gerek sosyo-kültürel ve siyasi alanda, gerekse de ticari ve askerlik alanında Altın Orda’dan aldıkları birçok model, Rusların gelişmesine fayda sağlamıştır. Özellikle diğer knezliklerinden içerisinden Moskova Knezliği’nin “Büyük Knezlik” olarak sivrilip çıkmasındaki en büyük pay şüphesiz Altın Orda Devleti’nindir.
Rus toprakları üzerinde üç asır süren Altın Orda hâkimiyetinin sonucunda Rus knezleri kendi aralarındaki çekişmeler sonucunda tamamen yok olmaktan kurtulmuşlar ve merkezi bir otoriteye sahip olmuşlardır. Altın Orda ve Rusya’nın üç asır boyunca iç içe yaşamaları, Rusya’nın Altın Orda’nın siyasi, ekonomik, idari sistemini iyice öğrenip benimsemesini sağlamış ve Moskova Rusya’sı kısa sürede Avrasya’nın en güçlü devletlerinden biri haline gelmiştir. Dolayısıyla Altın Orda hâkimiyeti, Rus knezliklerinin geri kalmışlığına ve felaketine değil, tam tersine gelişmesine ve güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Kaynak: İlyas Kamalov, Altın Orda ve Rusya, Ötüken Yayınları, İstanbul 2009.
Aybüke Güzay

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir