Makedonya’da Karagöz, Meddah gösterileri ve Ortaoyunu Makedonya’da yaşayan Türklerin tiyatro faaliyetleri arasında sayılmaktadır. Türklerin bulundukları kahvehanelerde gösteriler yapan Türk tiyatrosu üyeleri vardır. Bunun yanında Üsküp’te çok fazla Karagöz oyunları olduğu da belirlenmiştir. (Selçuk Kürşad Koca, Büşra Yılmaz, “Bir Kültür Aktarım Aracı Olarak Makedonya Türk Tiyatrosu”, Universal Journal of History and Culture ISSN: 2667-8179 Vol. 6, No. 2, 105-119, 2024, s. 108)
Osmanlı Devleti’nde tiyatro olgusunun görünmeye başlaması ile birlikte bunun tezahür ettiği yerlerden ilki Selanik olurken daha sonra bu etkinin Üsküp ve Manastır’da kendisini gösterdiği görülmektedir. Gezici tiyatro ekiplerinin sayısının çoğalması sonunda Üsküp’te bir mukim tiyatro binasının yapılmasını sağlamıştır. Böylece uzun yıllar Türkçenin yol başçısı olacak, kültürümüzün orada tiyatro üzerinde hayatı ve insanı insana anlatırken korunduğu pek çok meselenin de bu meyanda ele alınabileceği bir imkân alanı da ortaya çıkmış oluyordu. Bu mesele bir model olarak Türkçenin yaşatılması ve kültürümüzün yayılması için değerlendirilmelidir. Tiyatro bize ruhumuzun içinde akan nehirleri, kuruyan suları ve susuz kalan kuyuları göstermesi bakımından ideolojiler ötesinde hayat ve hâl üzerinden anlatma imkânı olan bir değerli sanattır. Elbette bunu da bir kamçı gibi kullanıp ideolojiler demagojisine bu sanatı alet etmeyi tercih etmek de vardır ki bu hayat için insanı mutlu ve bilge kılmaktan ziyade belirli bir çerçeve tribününün amigosuna çevirecektir; modern hayat ve hayatımız bunun bağırtıları ile dopdoludur. Hülasa Tiyatro Mahmut Şevket Paşa’nın Üsküp Valiliği sırasında Vardar Nehri kıyısında inşa edilmiş ve 1906’da çalışmalarına başlamıştır. Üsküp’te inşa edilen bu Türk tiyatrosu çok bilinmese de dilimiz ve oradaki mazimizin çok değerli ve anlamlı bir hatırası olarak orada yer almıştır. Bu binada o zamandan itibaren tiyatro ve opera gösterileri yapılırken Üsküp’teki okullar da özel günlerini burada kutlamışlar; konsolosluklar, faaliyetlerini buralarda gerçekleştirmişlerdir. Türk Milli Gençlik Örgütü gibi birtakım sanatsever gençler de burada faaliyet göstermişlerdir ki Türk tiyatrosunda Şemseddin Sami Bey’in Besa (yahut Ahde Vefa) adlı oyunu sergilenmiş ve Arnavutların hayat hikayesi anlatılmıştır. Bu, tiyatronun bir ırk değil millet temelinde kurulduğunun en güzel numunelerinden biridir. Besa, Arnavut kültüründe son derece önemli bir husustur. Bu birlik çağrısı Rumeli’nde o zamandan günümüze devam etmektedir. Bu tiyatroda Namık Kemal Bey’in Vatan Yahut Silistre oyununun da sergilendiği bilgisi buranın mahiyeti hakkında bilgi verecektir. Üsküp Türk Şehir tiyatrosu bir devir kapanırken perdelerini açmış ve bu zamana kadar da Türkçe oyunlar ile faaliyetlerini sürdürmüştür. “1948 yılında Üsküp Türk Kültür ve Sanayi-i Nefise Cemiyeti’nin tiyatro kolu tarafından sahnelenen “İnandırmak” adlı oyun, Makedonya’daki Türk tiyatrosu adına önemli bir mihenk taşı olmuştur. Mustafa Karahasan’ın yazdığı bu oyun, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeyi kaybetmesinin ardından Yücelciler’le başlayan millî uyanışın bir devamı olarak Türk kültür ve sanatının yeniden canlanmasına katkı sağlamış, Makedonya ve Kosova’daki Türk toplulukları içerisinde yer alan oyun yazarlarının ve tiyatro sanatçılarının Türkçe eserler üretme motivasyonunu artırmış, Türk tiyatrosunun bölgedeki varlığını ve gelişimini desteklemiştir. (Koca-Yılmaz, Bir Kültür Aktarım Aracı Olarak Makedonya Türk Tiyatrosu”, s. 109) 1950’lerden sonra Azınlıklar Tiyatrolarının kurulmasından sonra ise Türk ve Arnavut tiyatroları faaliyetlerine devam etmişler ve kültürümüzün bu pek bilinmeyen bekçisi de faaliyetlerine devam etmiştir. Makedonya’daki Sesler Aylık Toplum Sanat dergisinin içerisindeki tiyatro metinleri de bu cümleden bölgedeki çalışmalar adına kaydedilmelidir. “Kuzey Makedonya Türkleri, tarihleri, gelenekleri ve dil ile bağlı oldukları Türk kültürünü korumak adına bu türküleri ve diğer kültürel unsurları kullanarak Türk kimliğinin sürdürülmesine önemli bir katkı sunmaktadır. Yapılan çalışmalarda Kuzey Makedonya Türk tiyatrosu bağlamında incelenen tam metinli 26 oyun içerisinde ve eksik metinli 11 oyun içerisinden 8 oyunda şarkı, türkü ve ezgiyle söylenen şiir tespitleri yapılmıştır: Şerafettin Nebi, Raşela (1973), Savaşçılar (1981); Hüseyin Süleyman, Aliş (1989); Süreyya Yusuf, Ömrümün Tek Rüyası (1969), Kahpe Dünya (1973); Hasan Mercan, Dağ Gelini (1974); İlhami Emin, Nasrettin (1971); Cemail Maksut, Mümine (1972). Bu oyunlarda görülen tespit edilen şarkı ve türküler, izleyiciler üzerinde derin duygusal etkiler bırakarak mutluluk, üzüntü, aşk ve ayrılık gibi evrensel duyguların ifadesine katkıda bulunur. Oyun yazarlarının bu türküleri yoğun şekilde kullanması, zengin kültürel arka planlarının bir yansımasıdır. (Selçuk Kürşad Koca , Büşra Yılmaz, “Kuzey Makedonya Türk Tiyatrosu Metinlerinde Kullanılan Türküler Ve Şarkılar Üzerine Bir İnceleme”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Haziran 2024, Cilt 26, Sayı 1, s. 343, 350, 361-362.) Kültürün varlığı kadar aktarımı ve köklerle kuracağı ilişki bakımından türkülerin önemi aşikarken tiyatro gibi modern bir form üzerinden bunun Türkçe olarak aktarıldığı bir kurumun Rumeli’de faaliyet gösteriyor olması son derece sevindirici ve Türkistanlılar için sanat ve kültür ilişkisi bakımından ise fevkalade önemli bir modeldir.
Makedonya Türk tiyatrosu bir ırk ya da bölge tiyatrosu olmamış bilakis tiyatronun verimli imkânlarını Balkanlar ve insanlık için sergilemeye devam ederken pek çok sanatçının yetişmesi ve değerli oyunun sergilenmesi kültürümüzün Türkçe açan çiçeği varlığını sürdürerek sesimiz olmaya devam etmiştir. Bu tiyatro, Türkçenin yaşatılması yanında toplumun bir araya gelmesi bakımından oluşturduğu mekân ile de ayrıca değerlidir. Türkçenin yasaklandığı devriler sonrası yeniden Türkçe oyunların sergilenmesi buradaki her yaştan insanımız için umut dolu bir kültür iklimi var etmiştir. Belki de oralarda dernekler, siyasi partiler kurmaktan daha önemli bir işlevi bu tiyatro tek başına görmüştür. Bölgede bir hafıza mekân gibi kültürün dil, atasözleri, masallar ve türküler gibi pek çok unsurunun oyunlar içinde korunduğu bu ortamda hem modern tiyatro güçlü bir şekilde temsil edilmekte hem de kültürümüz bu muhteva içerisinde muhafaza edilerek aktarımı sağlanmaktadır. Medeniyetçi milliyetçilik sloganların değil hayatın düzeninin düşünen bir mefkûre olarak tiyatro üzerinden oluşan bu kültür zemininin son derece önemli bir hayat damarı olduğunu ifade etmemiz gerekir. Belki de Türk dünyasında politikaya dünyanın parasını aktarmak yerine TİKA bünyesinde bu manada Türk Dünyası Tiyatrolar teşkilatı kurulmalı bu manada işlerin geliştirilmesi için kaynak aktarımları yapılmalıdır. Üsküp Türk Tiyatrosu bu yolda atılmış ve yürüyen bir adım olarak dikkate alınmalıdır. Dileriz yeni yüzyıl içimize çiçeklenip dışımıza bahar var ettiğimiz bir dönem olur.
Hak İçin Olsun