KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Altan Çetin: Kutadgu Bilig’de Kişilik ve Kendilik Felsefesi olarak İyilik/Edgülük ve İnsanlık/Kişilik

Altan Çetin: Kutadgu Bilig’de Kişilik ve Kendilik Felsefesi olarak İyilik/Edgülük ve İnsanlık/Kişilik

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 25 dk okuma süresi
399 0
altan çetin

İnsanlık, insanda kendini nasıl gösterir? İyinin var olması kötünün önlenmesi ve dengenin kurulması adına önemlidir. İnsan varlık dünyasının mecazi faili olarak bu var olma halinin fail ve mefulüdür. Bu manada iyinin varlığı insandan türeyen bir sıfat olan insanlığın müşahhaslaşmasıyla orantılıdır. İyiliğin fiili görüntülerinden birisi doğruluğun insan eliyle ortaya konulmasıdır. İnsan denilen muamma iyi-kötü dengesinde doğru ve dürüst eylemlerle kendisini iyinin yanında ve ona doğru şekillendirir. Ödül ve cezanın var edildiği sosyolojik sistemde bu manada bir insanlık felsefesi dengenin sağlanıp iyiliğin zuhuru kötülüğün önlenmesi adına dikkate değer bir ölçüdür. Bireyden devlete kadar ulaşan çizgide bu denge korunmaya çalışılmalıdır. “Saadette yükselmek için, insana doğruluk lâzımdır; insanlık doğruluğun adıdır, inan. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; insan az değil, doğruluk azdır. Bak, şimdi benim sana söylediğim söze benzer bir sözü de şair söylemiştir. Gezip-dolaşan insan pek çoktur; fakat benim için aziz olan doğru, dürüst ve güvenilebilecek bir insandır. İnsan nadir değil, insanlık nadirdir; akıl doğru ve dürüst insanları öğmüştür.”[1]
İnsanlık Tasavvurumuzu/Felsefemizi İyilik İle Kavrarken Gelecekte Olmak

Felsefe ile baktığımız her odaklanış varlık, bilgi ve ahlak çerçevesinde o şeyi mesele haline getirmektir. Akıl varlığı olarak insan kendi içinden yahut dışından tasavvurlar ile akıl mekanizmasını işler hale getirir; bundan bilgi ve ahlak hâsılası ile kendiliğini düşünme dairesini tamamlar dersek hata olmayacaktır. Kutadgu Bilig çerçevesinden iyilik ile kendiliğimize, kişilik gelişimine fert, toplum ve bunların bir neticesi devlet düzeylerinden baktığımızda zamanı aşan bir öze dair yaklaşımları görürüz. Moda haline gelen “kişisel gelişim” kitaplarının muhtevasında oyalanan akıllarımız belki kendi geçmişiyle geleceğini doğru kaynak ve yöntemlerle nazariye haline getirdiğinde aklımıza doğru kavram ve yaklaşımları yüklemiş olduğumuzu, insanlığa teklif edeceğimiz bir şeylerin yeniden güncellendiğini görmemiz kabil olabilecektir. Bunları ilkelere, ölçülere dönüştürerek yeniden hayatımıza katmak mütemadi varlığımızın felsefesinde yeniden kendiliğimize dönüş de olacaktır.

Kutadgu Bilig Edgülük/İyilik üzerinden meseleyi düşünürken sorular sorar, felsefe soru sormaksa tam yerindeyiz demektir: Hayat nedir ve iyilik nasıl olur?[2], Hayatta ne gibi bir iyilik yaptım; hayatta iken ektiğim tarla nerede?[3], soruları ile meselesini düşünmeye başlar. Bizim bu sorularımız var mıdır? Varsa cevaplar nereden, kimdendir ve hangi meseleyi çözer? Ve tüm anlatacaklarını kapsayıcı cevapları da verir: Yürü, iyilik yap, iyilik ek; bundan sen ebedi iyilik bulursun[4], Sen iyilik yap, iyi nizam kur.[5] Hayata dair sorular sorar ve kişiden devlete kadar tüm alana bir kendilik kavramı olarak makul zeminde iyilik kavramını yerleştirir. İşte akıl burada işletim sistemine veriyi yüklemiş olur. Sömür demiyor mesele iyilik yap diyor. Kendilik denen şeyin muhtevası da burada teşekkül ediyor.

Buradan devam eder Yusuf Has Hacib; Hayatı sermaye yap, bunun faizi iyiliktir[6], Doğruluk bir sermayedir ve bütün iyilikler bu sermayenin kârıdır; bu kâr ile insan ebedi tadı bulmuştur.[7] Faiz kavramına hiç böyle bakmış mıydık? Sermaye kavramını böyle düşündük mü? İşte modern/kapitalist/seküler dünyaya bir antitez olarak mazinin özü. Kâr kavramı ile ebediyeti örtüştüren bu akla ve düşünce yapısına ne kadar aşinayız? Sanki asırlar öncesinden bir el bugünümüze el uzatır gibi değil midir? Emek kavramını da bu meyanda değer kılan Kutadgu Bilig zaviyesinden hayata bakıp sorguladığımızda manasızlaşan kavramlarımız mefhumlarını hatırlamaya başlar gibi olacaklardır.

Bu iyi davranış bütün iyilikler için bir sermayedir; hareketi iyi olursa, insan bin türlü sevince kavuşur.[8] İşte düşünce ve eylemi birleştiren bütüncül bir mantık ile bakan bir kültür zemini. Kendilik burada var olan/dayatılan zevzekliğin manasızlığını sezmeye başlıyor. Burada uyarır Kutadgu Bilig: Hayatı boşuna geçirme, iyilik yap; geçip-gidenlerden ibret al.[9] Burada kendi kültür/medeniyet dairesi içerisinde insanı dizginler; iyilik burada hem insanlık kavramı olarak dışı hem de bir metafizik ilke olarak içi düzenler. Bunu da şöyle izah eder: Sen her iki dünyayı arzu ediyorsan, bunun çaresi -iyilik yapmaktır. Eğer kendin iyilik bulmak istiyorsan, yürü, iyilik et; başka söze ne hacet. İnsan ebedi değildir, ebedi olan- onun adıdır; iyi kimselerin adı bunun için ebedi kalmıştır.[10] Her iki dünyada insanlara faydalı olan şey, iyilik yapmaktır. İkincisi- hayâ, üçüncüsü- doğruluktur; insan bu üç şey ile saadet güneşine erer.[11] İşte burada modern zaman öncesi bir çağdan geleceğimize aklımıza konuşan bir felsefe.

Kutadgu Bilig kendi bilgi felsefesi çerçevesinden sınırları da çizer: Tanrı kime anlayış, akıl ve bilgi verirse, o pek çok iyiliklere elini uzatır… Her turlu iyilik akıldan gelir; insan bilgi ile buyur ve temayüz eder… Akıllı olmak çok faydalıdır; bütün iyiliklerde aklın hissesi vardır.[12] Varlık(Allah), akıl, bilgi ve iyilik fayda ile birleşerek tam bir felsefi yapı oluşturulmuş olur. Bunu fark edemedikçe Kutadgu Bilig romantik bir heyecan metni olmak ötesine geçemez o haliyle de aklımıza konuşamadığı için bir faydası ne yazık ki olamaz. Dolayısıyla sıcak bir kültür ve diri bir medeniyet kanyağı olması imkânı da söz konusu olamaz. Nihayet bir ana fikir cümlesi: Bütün iyilikler bilginin faydasıdır; bilgi ile göğe dahi yol bulunur.[13] Kendiliğine yabancılaşmış bütün zamane ezikleri ve ezilmişleri için bir yol, yordam, fikir cümlesi ile hayata bakar, hayat için bakar, hayatın içinden bakar.

İyilik bir insan/insanlık kavramı olarak hem ferde hem de ferdin dışa dönük hayatına dair bir ilke olur Kutadgu Bilig’de: İyilik dileyen insan ne der, dinle; daima iyilik et; o senden ayrılmayan bir arkadaşın olsun. İyiliğin sana bugün hiç bir zararı yoktur; fakat bugün inan ki, yarın onun faydasını göreceksin. Kötülük bugün faydalı görünse bile, yarın orada bunun zararını görürsün; bunu düşünüp, idrak et. İyilik sağ ve kötülük soldur; senin solunda cehennem vardır; cennet ise, sağdadır.[14] Ey yumuşak huylu insan, kötülük etme; hem hareketin, hem de sözün ile bugün iyilik et.[15] Özü sözü bir olmaktır doğruluk Kutadgu Bilig felsefesinde ve mantığında. Burada da sözün ve hareketin bir olsun, iyi olsun diyerek bencilleşen ve kötüleşen idraklere iyilik ile bir yol açıyor. Böylece şahsiyetin terbiyesine dair de yol, yordam ortaya konulmuş oluyor. Ey iyi insan, yürü, iyilik yap, iyinin işi hep düzgün gider.[16] Kutadgu Bilig felsefesi böyle gelmiş böyle gider zamana uy demek yerine iyilik ile hayata bir yön çiziyor; İyilik her yerde iyidir; insan iyiliğe karşı her yerde iyilik bulur. İyilik tohumu ekilirse, iyilik çıkar ve bu iyilik senin için yiyecek ve giyecek olur. Fenalık tohumu ekilirse, fenalık çıkar ve bu fenalık yarın insanın boynuna bir yük olur.[17] Modern zamanda enayilik diye vasıflandırdığımız ahlak görüleceği üzere Kutadgu Bilig’de bir hayat felsefesi kavramı olarak iyilik çerçevesinde diğer kavramları ile birlikte ortaya konulur.

Kutadgu Bilig iyilik kavramını izah ederken fert ile toplum arasında organik bir bağ kuran bir tarif ile geçişkenliği kurmaktadır. İyinin hem tarihi hem de felsefi bütünlüğü bu enfes tarifte ortaya çıkar: İyinin vasfı faydalı olmaktır; onun halka çok faydaları dokunur. O bütün halka hep iyilik eder, fakat yaptığını insanın başına kakmaz. Kendi istifadesini düşünmez, başkasına fayda temin eder ve buna mukabil, bir karşılık beklemez. Başkasının zararını isteme, kendin de zarar verme; hep iyilik yap, kendi hava ve hevesine hâkim ol.[18] Eskimeyen yeni tanımlamasına her halde buradaki bakış açısı kadar layık olan az tarif vardır. İyi, fayda, halk, insan kavramları dışa dönük bir iyilik ve fayda yaklaşımı ile bencillikten kokuşan bir zamana zaman üstü yerinden bakmaya devam ediyor. Yorulan düşüncemiz, yavanlaşan bilincimiz ve soğuyan kültürümüze buradaki tertip kadar faydalı çok az yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Zira burada söylenenler bugünün ileri dünyasında enayilik olarak değerlendiriliyor!

Bir Devlet Kavramı Olarak İyilik/Edgülük

İşte birey ve toplumu bu şekilde istikamete yönelten, akla yol açan Kutadgu Bilig devlet ve yöneticisi için de aynı mantık ile bir muhteva çizer: Ey devlet sahibi, sen ikbalinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et… Dünya beylerinden hangileri bilgili olmuş ise, iyi nizam koyanlar ve iyilikte ileri gelenler onlar olmuştur. Bugün de kimler iyilik ile şöhret kazanmışlarsa, iyilerin başında en önce onlar gelir… Beyin adı iyilik ile dünyaya yayılsın… Bütün halka içten gelen bir merhamet göster; daima iyilik yap ve kendin iyilik bul.[19]

İnsaniyet/İnsanlık ve İyilik

İyi insan kendini eylemlerinde gösterir ve iyi olur. İyi olanın teorik temadisi kadar ve daha önemlisi iyiliğin faal akla dönüşen teorik bilgisi bir irade olarak teşekkül ederek insan eliyle insanlık haline dönüşerek ortaya çıkar. “Cömertlik, insanlık, fayda ve iyiliğin hep iyi insandan geldiği şüphesizdir.”[20] Fert seviyesinden devlet düzeyine kadar tüm tabakalarda ortaya çıkan bu faziletin manasının ve değerinin bilinmesi şarttır. İnsanlık düzeyinde yaşanan eylemler insanı insan eder. Emek takdiri şart olan, liyakat onsuz olunmayacak bir insanlık durumudur. Bunu anlayan devlet ve fert gerçek manasını bulmuş ve ona yaraşır davranmış olur. “Ey asîl insan, insanlığı bırakma; insanlara karşı daima insaniyet ile muamele et.
Kimin sana bir az emeği geçerse, sen ona karşılık daha fazlasını yapmalısın.
Başkasının emeğini takdir etmeyen kimse, tam manası ile bir öküz olur; ey devlet adamı.
Yürü, adın öküze çıkmasın, insanlık yap; insanlara karşı insaniyetle hareket ederek, insan ol.
İnsana insanlığından dolayı bu ad verilmiştir; insan insanlık ile adını yükseltir.”[21] İnsana dair üretilen tüm felsefeler ve hümanist tüm çağrılar Kutadgu Bilig dünyasında kendi kavramları ile dile gelmiş olmakla birlikte modern zamanda romantik sevme ve güzellemeler dışında henüz milletimiz ve insanlığın aklına bilgi ve eylem düzeyinde yansıyabilmiş değildir. “İnsanlık/kişilik” olarak isimlendirilen ve kavramlaşan bu felsefe son derece kapsayıcı ve geçerli bir ad ve kavramlaştırma olmasına rağmen, zaman üstü duruşu ve ideolojiler üstü oluşuyla medeni düzeyde fevkalade önemli bir müşterek kaynağı olabilecekken hâlâ halk dilinin sıradan bir yakarışı olmanın ötesine geçememiştir. Bu özelliği yanında en sade insandan en yüksek makamların sahiplerine kadar herkeste karşılık bulabilecek bir anlayıştır. Bu, Sınıf çatışmaları, ideolojik gerilimler, liyakatsizlik karanlıklarında kifayetsizliğin girdaplarında çalkalanan çağımız için son derece önemli anlayıştır. Emek yanında vefa zamanımız ve tüm zamanların en önemli kavramlarındandır ki insanlık felsefesinin temel taşlarından biri olarak yerini almaktadır. “Halk arasında temayüz etmiş olan seçkin insan ne der, dinle. İnsanlık edene karşı insanlık göster, insana insanlığı nispetinde mukabele et.
Vefaya karşı vefa göstermek insanlık vazifesidir; vefakârlık et, insan ol ve adını yükselt.”[22] Bu anlayışla faal iyilik olan insanlık ödül ve ceza noktasında liyakatin, emeğin vefa ile karşılık bulduğu realist bir anlayıştır. Realizmini kendi iç dünyasındaki akli duruştan almaktadır. “O akıllı ve çok bilgili olmalıdır; akıllı insandan insanlık gelir. Akıllı insan kötüye karışmaz; bilgili insan da doğru ve dürüst hareket eder. Ok düz olmasa idi; doğru gitmezdi; insan doğru hareket etmezse, başkalarının esiri olur. Ey kahraman beyim, sen doğruluk ile çalış; bence doğruluktan daha iyi bir şey yoktur.”[23] Akıl, doğruluk ve buna dair oluşan hareket ve bunun sonucu çalışma ve emek bu anlayışın kendisini temellendirdiği önemli yapı taşlarıdır. “Ey hükümdar, insanlık- mürüvvettir; mürüvvet- insan için, bir tarikattır. Mürüvvet ve tarikat, hiç şüphesiz, insanın emeğini takdir ile hakkını vermektir”[24], şeklindeki anlayış insanlık mürüvvet odağında emeğin karşılığını bulduğu bir anlayışı temsil eder. İster halk ister hükümdar hayat emeğin vefa ile karşılık gördüğü insanlık emeğin takdiri ve hakkını alması üzerine kurulu bir nizamı anlatan bu felsefe insanı insanlık düzeyine yükselten bir durumu anlatır. “Bir kimsenin bir insan parçasına emeği geçerse, o buna karşılık ona insanlık yapar. İnsan emeğini takdir etmeyen kimseye insan dememelidir; o hayvana benzer.”[25] Bu bir hayat felsefesi, bir devlet felsefesi olarak çok kapsayıcı bir sosyolojik alanda iyi olanın ortaya çıkması için ödül ve cezanın da bu manada bir yapı içinde anlam kazandığı bir bakış açısını simgeler. “Ey mert insan, insan ol ve bu vasfınla yüksel; insan insanlık yolunu böyle tarif etti. İnsan ol, insanlara karşı insanlık yap; insan vasfını kendin için en yüksek bir unvan olarak taşı.”[26] “İyiliği karşılıksız bırakmayan kimse, insanların iyisi, halkın seçkini ve insanlık nişanesini taşıyandır.”[27] “İnsanlık adını taşıyabilmek için, iki şey lâzımdır; biri merhametli olmak, biri de cömert olup, mal dağıtmaktır. Bak, akıl bundan daha güzel söyler; aklın yolunu tutmanın faydası çoktur.”[28] “Heva ve arzularına hâkim ol, akıl ile nefsin boynunu kır; insanlık nişanı ve akıllılık alâmeti budur.”[29] İnsaniyet dediğim, iyiliktir; bu iyilik, başkalarını yedirmek-ve giydirmektir. Ey iyi insan, iyilik yapmakta devam et; iyilik ihtiyarlamaz, onun ömrü ebedidir. İyilik ihtiyarlamaz ve yıpranmaz; onun ömrü çok uzundur; iyiliğin kotu olmak ihtimali yoktur.[30] Bunun olmasının gerek şartı nedir? Çok kısa; eğitim ve doğru sosyalleşme… Farkında değil misiniz istiğrak ile okuduğumuz tüm batı ve doğu edebiyat klasikleri bunun münzevi bir arayışı değil midir?

Bu felsefe dışa doğru iyiliği açan, cömertlik ve merhamet yoluyla kendisini genişleten insanlık felsefesi muhatap aldığı kişiden içe doğru da kendisinin zapt etme adına bir eylem talebinde bulunmaktadır. Ahlaki ilke sadece topluma doğru olanla değil kişinin içe doğru yürüttüğü eylemle birlikte gerçekleşecektir. Ödül ve ceza birey ve devlet bazında hatta metafizik düzeyde bu manada insanın kendisini gerçekleştirmesine dairlerle örülüdür. İnsan insanlık sıfatına ermek adına bahsedilen anlayış için bir hareket iradesi var etmek zorundadır. Bu felsefe Kutadgu Bilig dünyasında şüphesiz dine dayalı referanslardan beslenerek kendisi var etmiştir. Ancak dile gelişi son derece rasyonel ve reel bir üslupla fevkalade kapsayıcı bir anlayışla oluşmuştur. Bu manada toplumlar üstü olabilme yeteneği vardır. Müşterek bir anlayış kurabilecek bir güce sahiptir. Türklerin Ortaçağlarda birçok milletli devletleri uzun seneler idare edip onları rıza tabanlı olarak kendilerine bağlayabilmelerini anlamak noktasında ellerindeki kılıçlardan artık gözlerin biraz da bu anlayışlara yönelmesi gerekliliğine işaret edilmekle iktifa edilecektir.

Kutadgu Bilig okuyarak yolunu arayan bu felsefe ve kendilik yazısı onun bir tavsiyesi ile nihayetlensin; Bugün bu kitapları kim okursa, onları tanır; onlara benzemeğe çalışır ve bundan kendisine iyilik gelir.[31] Türk düşüncesi ve felsefesi bir gün kendi kavram ve referansları ile evrensel konuşacaksa buralarda geçmek zaruri gibidir. Bu asla içe kapanmak değildir bilakis içindeki ile insanlık davasına katılmaktır.

Akıl düşünen varlık olarak bizi içimizdeki varlığı yahut varlık içindeki bizi fark eder hale getirdiğinde gayemiz ve ahlak manasına ulaşabilecektir. İşte felsefe varlıkla ilişki kurmamızın bilgisi olara anlamlıdır. Öz de belki burada mesuliyeti düşündürecek ve ahlak mahiyetini bulacaktır. Etik mi dediniz buyurun içinize bakın…

[1] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, Haz. Reşit Rahmeti Arat, Ankara, 1998, s.42.

[2] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 423.

[3] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 470.

[4] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.378.

[5] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.411.

[6] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 28.

[7] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 204.

[8] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 100.

[9] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 105.

[10] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 27

[11] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 128.

[12] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.22, 140, 183.

[13] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.26.

[14] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 77.

[15] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 93.

[16] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 35.

[17] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.342.

[18] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.72, 104.

[19] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s.29, 50, 162, 163.

[20] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 45.

[21] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 69.

[22] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 73.

[23] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 118.

[24] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 121.

[25] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 122.

[26] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 230.

[27] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 230.

[28] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 243.

[29] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 245.

[30] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 126.

[31] Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, s. 30.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir