KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Altan Çetin: Hz. Mevlana, Dede Efendi ve Tanpınar yahut Türk olmak

Altan Çetin: Hz. Mevlana, Dede Efendi ve Tanpınar yahut Türk olmak

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
154 0

Klasikler bitmeyen bir döngü içerisinde hayatımızı besler dururlar. Hz. Mevlana bu meyanda imkânlar sunan bir köken şahsiyet ve yolbaşcı olarak Beni bu köyden yabancı tutmayın, sizin köyünüzde kendi evimi arıyorum. Her ne kadar düşman yüzlüysem de düşman değilim, gerçi Hintçe söylüyorsam da aslım Türk’tür,  diyerek Türkistan’dan Türkiye’ye taşıdığı büyük insanlık emanetinin müntesibi bir Türk olarak Ben yaşadıkça Kur`an`ın bendesiyim Ben Hz. Muhammed`in ayağının tozuyum Biri benden bundan başkasını naklederse Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim…, diyerek intisabının menşeini, aslını esasını ortaya koyar ki bu iki aktarma da tereddütsüz Mevlana tarafından söylendiği kabul edilen sözlerdir. Bir serçeşme olarak Hazreti Pir canlara böylece yolu, yolculuğu, aşkı ve gönlü anlatırken kendinden sonrası için de günümüze kadar gelecek bir kültür zemini oluşturur.

Dede Efendi’nin Ferahfeza Mevlevi Ayini, Mevlana’nın Mesnevisinin ilk 18 beytinin bestelenmesinden oluşur. Düşünce dünyamızın abidevi eserinin ilk 18 beyti klasik çağın en büyük ve dev bestekârı tarafından bestelenerek söz sesle buluşarak sema merasimlerinde sonsuzluk devranına göz ve kulağa değecek şekilde tanzim edilmiştir. Bir medeniyetin ruhu en büyük mutasavvıflarından birisi tarafından söze diğer bir abidesi tarafından sese geçirilerek Türk’ün medeniyet dünyasının ne denli muhteşem olduğunu göstermiştir. Bugün Mesnevi İslam beldeleri dışında okunup, bahsedilen eserler buralarda sema ile icra ediliyor ve buna büyük bir ilgi oluşuyorsa bu Türk’ün İslam ile olan hayatının ve medeniyetinin yüksekliği ve düşünceyi akl-ı selimiyle kalb-i selim ve zevk-i selimle ifadesi açısından başarısının ve mefkûresinin nasıl milli ve dini temellerde yükselerek insani bir mahiyet arz ettiğini de göstermesi bakımından fevkalade önem arz eder.

Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur romanında bu ayini şerife atıf yaparak,  “Fakat asıl mucize ayinin kendisiyle başladı. Dede’nin Ferahfeza Ayini sadece bir dua, inanan ruhun Allah’ını aradığı bir çırpınış değildi. Mistik ilhamın vasfı olan geniş hamleyi, sırrı, doğrudan doğruya zorlayan büyük ve dinmez hasreti, hiç kaybetmeden eski musikinin belki en oyunlu eserlerinden biriydi. Dede alaturka musikinin makamlar arasında küçük gösterişler, değişmeler ve kararlarla dolaşmaktan ibaret olan gelişmesini o şekilde idare etmişti ki, ayin kendiliğinden bir sembol oluyordu.” İşte Türk düşüncesinden Mevlana’nın rolü ve etkisini görmek için bundan veciz bir örnek olabilir mi? Mevlana Mesnevi’de mısralarda ve sair eserlerinde sonsuzluğu resmederken, ondan sonraları düşüncesine akseden Mevlana’yı ölümsüz bir sanat eserine dönüştürürken Tanpınar modern zamanda bu iki büyük devi eserinden bir şuur kaynağı olarak sunuyor. İşte Türk düşüncesinde Mevlana böyle bir derinliktir.

Ne demişti Mevlana bu beyitlerde;

Şikâyet ettiği zaman neyi dinle, belki şikâyet etmiyor, ayrılıkları anlatıyor. Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, erkek kadın herkes feryadımdan inledi.

Aşk derdini açabileceğim, ayrılıktan parçalanmış bir gönül isterim. Aslından, vatanından uzak düşen herkes, tekrar kavuşacağı zamanı bekler.

Ben her toplulukta inleyip, iyilere de eş oldum kötülere de. Herkes, kendince dostum olduğunu sandı ancak, içimdeki sırları, hiç araştırmadı. Benim sırrım, feryadımdan uzak değil, lakin duyacak kulak ve görecek göz yoktur. Beden cana, can da bedene örtülü değildir ama herkes, canı görmeye mezun değildir.

Bu neyin sesi, hava değil ateştir, bu ateşe sahip olmayan, olmaz olsun! Neye düşmüş olan aşk ateşi ve meye düşmüş olan aşk coşkunluğudur. Yârinden ayrılan herkese dost olan neyin perdeleri, bizim perdelerimizi yırtıp attı. Ney gibi hem zehir, hem panzehir, hem dost, hem de müştak olanı kim gördü. Ney, çok kanlar dökülen bir yoldan bahseder ve Mecnun’un aşk hikâyelerini anlatır.

Bu aklın mahremi, aşk delisinden başkası değildir. Dile de kulaktan başka müşteri yoktur. Gamlı zamanımızda günler uzayıp, ayrılık ateşleriyle yoldaş oldu. Günler geçip gittiyse, ne gam. Ey temizlikte benzersiz olan, sen kal, yeter. Balıktan başka her şey suya kanar, nasipsiz olanın da günü uzar. Olgunun halini hiç anlamaz ham, sözü, kısa kesmeli vesselam.

Mevlana bu beyitlerde Ney sesi ve metaforu ile aşk ateşi arasındaki ayrılık ve feryad sesleri ki ney ve ayrılık burada birleşerek aşkın ve vatan hasretinin sembolü haline gelirler. İnsana kendini unutup nisyan olmaması için uyarır. Hikâyelerinin ise bu ayrılık, aşk ve ateş ile insana kendi özünü ve esasını anlatmak olduğunu bildirir. İşte bu beyitler Dede Efendinin dehasında seslere Tanpınar derinliğinde ise sözlere yol olur.

Ahmet Hamdi Tanpınar, yine Huzur’da, “Fakat Mevlana’nın hakkı vardı; neyin biricik sırrı hasrettir… Belki Dede bu hasreti kendi ruhunda duyduğu için ayinini Mesnevî’nin ondan bahseden beyitleriyle başlatmıştı… Hâlbuki neyin sesi ve üslubu eski ve yeni diye hiçbir şey tanımıyor, zamansız zamanın, yani cevher halinde insanın ve kaderin peşinde koşuyordu. Bununla da kalmıyordu. Çünkü zaman zaman neye ve insan sadasına çok derinlerden, adeta toprağın derinliğinden gelen kudumün sesi, o unutma ve unutulma dolu uyanış, -bin uykunun küllerini silkerek yahut beş on medeniyetin arasından kendini buluş karışıyordu.”, sözleriyle Mevlana’nın düşünce dünyamızın geleceği için oynadığı rolü enfes bir üslupla ortaya koyar.  

Yahya Kemal’in “Türkler Viyana kapılarına nasıl gitti?” sorusuna verdiği cevap şöyleymiş: “Bulgur pilavı yiyerek ve Mesnevî okuyarak.” Bugün hala Bosna’da Tuzla’da Cuma akşamları akşam ile yatsı arasında Mesnevi dersleri okunduğunu da bu anlattıklarımıza ilave edersek Hz. Mevlana’nın Aşk derdini açabileceğim, ayrılıktan parçalanmış bir gönül isterim, sözünün nerelere kadar gittiğini bugünde cihanın dört yanında okunup sevildiğini düşünürsek Türk kültürünün medeniyet kurucu gücünün zeminini bir klasik kaynağımızdan izlemiş oluruz. Aşk olsun…

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir