KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Ahmet Sağdıç: KAZAKİSTAN’DA NELER OLUYOR?

Ahmet Sağdıç: KAZAKİSTAN’DA NELER OLUYOR?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 19 dk okuma süresi
390 0

Türkistan coğrafyasının en önemli ülkesi Kazakistan, yaşanan iç karışıklar nedeniyle günlerdir dünya kamuoyunun gündeminde. Kazakistan’da hiç bulunmamış, Kazakistan gündeminden habersiz; Kazakistan’ın etnik ve sosyoekonomik yapısı, güç odakları ve dengeleri, Kazak tarihi, bağımsız Kazakistan’ın dış politika tercihleri, ülkedeki muhalefetin yapısı hakkında herhangi bir malumatı olmayan, ömründe bir kez olsun Kazakça yahut Rusça haber dinleyip gazete-dergi okumamış sözde uzmanlar ekranlarda afaki yorumlar serdetmekte. Türk Devletleri Teşkilatına gereğinden fazla anlamlar yükleyen kimileri ise gelişmeleri, Kazakistan’ın bu organizasyon bünyesindeki öncü rolüne bağladı bile. Peki Kazakistan’da gerçekte olup biten nedir?
“Olaylar, Kazakistan’ın Türk Devletleri Teşkilatı oluşumundaki öncü rolüne karşı olan Rusya tarafından organize edilmiştir. Amaç, Nazarbayev ve onun çizgisini sürdüren Kasım Jomart Tokayev’i ülke yönetiminden uzaklaştırmaktır.” Kazakistan’ı hiç tanımayan insanlarca yapılan bu son derece yanlış yorum sahiplerine 2019 Cumhurbaşkanlığı ve 2021 Parlamento Seçimleri ile ilgili yazılarımızı okumalarını tavsiye ederiz. Nazarbayev, ülkedeki iktidar değişimi sürecini Putin’le irtibat ve istişare hâlinde yürütmüştür. 2019’da işaret ettiğimiz bu gerçeği daha sonra Nazarbayev’in bizzat kendisi bir televizyon ekranında dile getirmiştir. Nazarbayev ve Tokayev, Kazakistan’ın dış politika stratejilerinde Rusya’ya son derece yakın duran liderlerdir. Nitekim Tokayev, olayların henüz başında Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütünü yani Rus askerini ülkeye davet etmiş, bu süreçte Putin’le telefon görüşmeleri yürütmüştür. Batılı ülkelerin ve ABD’nin, Rusya’nın Kazakistan’a asker göndermesinden son derece rahatsız olması, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Kazak tarafınına “Rus askerini evinize sokarsanız, evinizden bir daha çıkmaz!” açıklaması bu yorumun ne ölçüde afaki olduğunu ve gerçeklerle bağdaşmadığını kesin olarak ortaya koymaktadır.
Şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek ve bazı çevreleri daldıkları rüyadan uyandırmak gerekir: Türk Devletleri Teşkilatı, hiçbir Türk cumhuriyetinde bir dış politika önceliği olarak algılanmamaktadır. Teşkilatın adının değiştirildiği toplantıyla ilgili haberler Türkistan ülkeleri basınında cılız haberlerle geçiştirilmiş, ülke gündeminin en alt sıralarında yer almıştır. Türk Devletleri Teşkilatına bölge ülkelerince Türkiye’de sanıldığının aksine büyük bir önem atfedilmemektedir. Teşkilatın ilanın hemen akabinde, 2021 Aralık ayı başında Türk basınında, kendi lojistik firmalarının pazar payını artırmak isteyen Türkmenistan ve Kazakistan gibi ülkelerin Türk lojistik firmalarına ait tırları ülkelerine sokmayıp sınırda beklettikleri haberleri genişçe olmasa da yer aldı. Daha önceden de aynı sorunların yaşandığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizzat devreye girmesiyle verilen sertifika sayısının artırıldığını da hatırlayalım. Kazak dış politikasıyla alakalı olarak Kazakistan’da yayımlanan akademik literatürde, Dışişleri Bakanlığının çıkardığı dergilerde Türkiye ile ilgili müstakil bir bölüme rastlamak mümkün değilken ABD, Rusya, Çin, Japonya, Almanya (AB), İngiltere, İsrail, Fransa, Hindistan gibi ülkelerle ilişkilere genişçe yer verilmektedir. Bunun gayet doğal olduğunu, eleştirilecek bir tarafının bulunmadığını hemen belirtelim. Her yazımızda ısrarla belirttiğimiz üzere Türk cumhuriyetleri diye adlandırdığımız ülkelerin her biri kendine özgü jeopolitik konumları ve çıkarları olan, kendi gerçekleri doğrultusunda dış politika yönelimleri benimseyen ülkelerdir. Bu ülkelere toptancı-bütüncül bir mantıkla yaklaşmak asla doğru değildir.

18. yüzyıl Kazak tarihini, Cungarla savaş sırasında 1723’te yaşanan ve Kazak millî hafızalarında derin izler bırakan Aktaban-Şubırındı hadisesini bilmeden Kazak-Rus ilişkilerini anlamak mümkün değildir. 1 milyar 402 milyonluk süper güç Çin’in komşusu olan Kazakistan’ın 20 milyona henüz ulaşmış nüfusuyla Rusya’dan tam bağımsız politikalar izlemesini beklemek haksızlık olacaktır. Rusya’nın, Çin’in Sibirya bölgesindeki demografik istilasına karşı Türk Devletleri Teşkilatını bir tampon olarak görüp bu organizasyonu desteklemesinin ulusal çıkarlarına uygun olup olmadığı hususu ise ayrı bir mevzudur.

Kazakistan’da yaşanan olayların arkasında ABD mi var?

ABD ve Batı destekli muhalif gruplar özellikle Almatı’daki gösterilerde elbette yer almış, demokratik halk tepkisini başka bir boyuta taşımaya çalışmıştır. Fransa’da yaşayan eski banker ve ekonomi bakanı Muhtar Ablyazov’un yasaklı Demokratik Vıbor Kazahstana (Kazakistan’ın Demokratik Tercihi) partisine bağlı grupların yanı sıra Londra’da yaşayan muhaliflerden eski başbakan Akejan Kajıgeldin’e bağlı Respublika adlı harekete bağlı gençler, masum halk tepkisi olarak ortaya çıkan gösterileri manipüle etmeye çabalamıştır. Ancak bu marjinal grupların hadiselerle doğrudan bir alakası yoktur. Yayınlanan videolarda bazı araçlardan göstericilere silahlar dağıtıldığını gördük. Güvenlik güçleriyle çatışmaya giren, 18 emniyet mensubunu öldüren bu terörist grupların kimler olduğu önümüzdeki günlerde tespit edilecektir. İsyancılar arasında komşu ülke vatandaşı teröristlerin bulunduğu, kimi radikal eylemcilerin ele geçirildiği Kazak İçişleri Bakanlığınca duyuruldu. Youtube’da, parayla tutulup ülkeye sokulan yabancı ülke vatandaşlarına ilişkin videolar dolaşıma sokuldu. Cumhurbaşkanı Tokayev, 7 Ocak günü halka sesleniş konuşmasında isyancılar arasında 20 bin teröristin bulunduğunu ve bunların kökünü kazıyıncaya kadar operasyonların devam edeceğini duyurdu. Nitekim Almatı’daki operasyonlar ve çatışmalar hâlen devam ediyor. 19 Ocak gününe dek olağanüstü hâl ilan edildi ve İnternet üzerindeki kısıtlama sürüyor. Gerekli soruşturmalar tamamlanmadan kesin bir yargıda bulunmak doğru değil.

Yeni dış politikasını, Çin’in süper güç olmasını engellemek, Rusya’nın gücünü sınırlamak olarak belirleyen ABD’nin isyancı grupları istihbarat ağına mensup elemanlar tarafından desteklemiş olabileceği elbette kimseyi şaşırtmayacaktır. Rusya’yı batısından yani Ukrayna ve Baltık ülkeleri tarafından sıkıştıran ABD’nin Kazakistan’da Batıcı ve Atlantikçi bir iktidar tesis etmesi, hayal bile edemeyeceği bir stratejik üstünlük olurdu. Ancak Bir Kuşak Bir Yol’da Çin’in en yakın ortağı olan ve dış politikada en yakın stratejik müttefik olarak Rusya’yı gören Kazakistan’da böylesi bir iktidar değişikliği asla mümkün değildir. ABD’nin tarihinde bu türden hayalperest darbe girişimlerinin örneklerine sıkça rastlansa da Kazakistan jeopolitik konumu itibarıyla ABD’ye kesinlikle bırakılabilecek bir ülke değildir. Kazakistan’da yaşanan hadiselerin dış güçlerle ve ABD ile herhangi bir alakasının olmadığı gün geçtikçe daha net ortaya çıkacaktır.

Olaylar Nasıl Başladı, Nasıl Manipüle Edildi?

Kazakistan’daki gelişmeleri anlayabilmek için Mangıstau eyaletine bağlı Janaözen şehrini ve burada yaşanan bazı hadiseleri hatırlamak gerekiyor. Janaözen, petrol ve gaz firmalarının yoğun olarak bulunduğu Hazar kıyısına yakın bir şehir. Buranın yerli halkı çoğunlukla Küçük Cüz Kazaklarından oluşuyor. Janaözen halkı henüz 1989 Haziran’ında, yani SSCB döneminde bölgeye dışardan, Kafkas kökenli işçilerin getirilmesi üzerine büyük protesto gösterileri düzenlemiş, akabinde Kafkasya’dan getirilenler işçilerle yerli halk arasında çatışmalar çıkmıştır. Olayları haber alan komşu yerleşim yerlerindeki Kazakların trenlerle bölgeye soydaşlarına yardım amacıyla yola çıkmaları olayların büyümesine yol açmıştır. Halkı sükûnete davet maksadıyla bölgeye getirilen Nurpeyisov, Kekilbayev, Alimcanov gibi sevilen sayılan edebiyatçıların aracılık yapmasıyla isyan bastırılmıştır. Janaözen halkının talepleri yerine getirilmiş, Kafkas kökenli işçiler bölgeden götürülmüştür. İkinci olay ise 2011 yılı 16-18 Aralık günleri yaşanmıştır. Çalışma şartlarının iyileştirilmesini ve ücretlerinin yükseltilmesini talep eden işçilerin düzenlediği eyleme yerel halkın destek vermesiyle olaylar büyümüş, halk ile güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışmalarda 18 kişi hayatını kaybetmiştir. 2022 başında yaşanan son olayda da başrolde Janaözen sakinleri vardı. LPG fiyatlarının 120 tengeye yükseltilmesini protesto eden halk, hükümetin istifasını talep etti. Protestocular, meydanda yaptıkları konuşmalarda ve taşıdıkları dövizlerde yer altı zenginliklerinin halkın refahı için kullanılmasını talep ediyordu. Aslına bakılırsa bu taleplerin farklı temellere dayandığını söylemek mümkünse de bunun yeri ve zamanı değildir.

Kazakistan’ın Batı bölgesinin, iktidardaki Nur-Otan partisine mesafeli olduğunu, seçimlere en düşük katılımın ve muhalif partilerle adayların en yüksek oy oranına ulaştığı bölgenin batı bölgelerinin yanı sıra Almatı şehri olduğunu başkanlık ve parlamento seçimleriyle ilgili makalelerimizde ortaya koymuştuk. Örneğin 2019 Başkanlık seçimlerinde Tokayev, en düşük oy oranını % 55 ile Janaözen şehrinin de bağlı olduğu Manğıstau eyaletinde almıştı. 2021’deki parlamento seçimlerinde de tablo aynıydı. En düşük katılım %30 ile Almatı şehrinde olurken Manğıstau %55, Atırau %56, Batı Kazakistan %62 oranında katılım sağlamıştı. İktidar partisi Nur-Otan’ın en düşük oy aldığı eyalet Manğıstau (%58), şehir ise Almatı (%55) oldu. Makalelerimizde ortaya koyduğumuz analizlerin ne kadar yerinde olduğu son olaylarla görülmüş oldu.

Devlet organlarına göre LPG fiyatlarının yükseltilmesine tepki olarak başlayan masum halk tepkisi, içinde yabancı uyruklu kişilerin de bulunduğu 20 bin civarındaki terörist tarafından manipüle edilerek devlete karşı bir silahlı isyana dönüştürülmeye çalışılmıştır. Muhtar Ablyazov ile Akejan Kajıgeldin’in başını çektiği muhalif liderlerin iddiasına göre ise rejim, masum halk hareketini militarize ederek meşruiyetinden saptırmış ve halk desteğinin geri çekilmesini sağlayarak iktidarını korumuştur.

Olaylar, Ülkedeki Güç Odakları Arasındaki Çatışmaların Yansıması mı?

Olayların en önemli yanı hiç kuşkusuz, Kazak istihbarat teşkilatı (KNB) başkanı Karim Masimov ile yardımcısı Samat Abiş’in görevden alınmasıdır (sonradan göreve iade edilmiştir). Kazakistan’ın müstakbel cumhurbaşkanı olarak değerlendirilen Samat Abiş’in görevinden uzaklaştırılmasının yanı sıra Elbaşı Nursultan Nazarbayev’e çok yakın bir isim olarak bilinen eski başbakan Masimov’un vatana ihanet suçlamasıyla tutuklanması son derece önemlidir. Bu gelişmeler özellikle Rus basınında Tokayev’in Nazarbayev’in devlet içindeki kadrolarını tasfiye edip ülkenin dizginlerini eline aldığı şeklinde yorumlara yol açtı. Ancak Nazarbayev’in halkı Tokayev’in liderliği etrafında toplanmaya çağırması bu yöndeki yorumların izaha muhtaç olduğunu gösterdi. Halkta pek karşılığı olmayan, ülkedeki siyasi elitler arasındaki çekişmelerden özenle uzak duran Tokayev’in Nazarbayev’in desteği olmaksızın iktidarını ayakta tutabilmesi tartışmaya açık bir husustur. Bu görevden almaların; Nazarbayev’e çok yakın isimlerden eski Kültür, Enformasyon ve Spor Bakanı Ermuhamet Ertisbayev’in bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalar sonrası gerçekleşmiş olması da düşündürücüdür. Ertisbayev mülakatında, Kazak istihbaratının ülkenin dağlık bölgelerindeki terör kamplarını ve bu grupların devlete karşı silahlı bir terör eylemine girişebilecekleri bilgisini hükûmetten sakladığını iddia etmekteydi. Ertisbayev’e göre bu gruplar, radikal cihatçı hareketlere mensup komşu ülke vatandaşlarından oluşuyordu. Bu gruplar yabancı bir ülke ile anlaşılarak mı oraya yerleştirilmiştir? Bunların varlığı Tokayev idaresinden neden gizlenmiştir? Ertisbayev’in değerlendirmesi, istihbarat yetkililerinin de içinde olduğu bir grubun Tokayev’e karşı bir darbe hazırlığı içinde olunduğu yönündeydi.

Yıllardır Dubai’de yaşayan ünlü Kazak kabadayısı “Dikiy Arman/Vahşi Arman” lakaplı Arman Cumageldiyev’in (Sedat Peker’le yakınlığı bilinmektedir.) 2021’in son günlerinde Kazakistan’a dönmesi, Almatı’daki protesto gösterilerinin ortasında elindeki megafonla halka devlet binalarına ve güvenlik güçlerine karşı saldırılarda bulunulmaması yönünde çağrılar yaparken görüntülenmesi ve daha sonra beş adamıyla birlikte gözaltına alınması da ilginç bir gelişmedir. Zira Dikiy Arman’ın devlet içindeki bazı gruplara yakın bir isim olduğu ve 2005 yılı seçimleri sırasında muhalefetteki Ulusal Sosyal-Demokrat Partinin başkan adayı Jarmahan Tuyakbay’ın seçim kampanyasını basıp parti üyelerine saldırdığı Kazak kamuoyunca bilinmektedir.

Olayların Nazarbayev sonrasında ülkede söz sahibi olmak isteyen klanlar arasında bir güç mücadelesi olduğu, Putin’in desteğini Tokayev’den yana koyduğu düşünülebilir. Beyaz Rusya Devlet Başkanı Lukaşenko’nun Nazarbayev’le yaptığı telefon görüşmesinden sonra üst düzey bürokratların yer aldığı bir toplantı masasında bu yönde konuşmalar yapıp Kazakistan’daki olaylardan kendilerinin çıkarması gereken dersler olduğundan söz etmesi bu ihtimali güçlendiriyor. 28 Aralık’tan beri herhangi bir konuşma ya da açıklama yapmayan Nazarbayev’in Karim Masimov’un tutuklanmasından sonra ortaya çıkıp sekretaryası aracılığıyla halkı Tokayev etrafında kenetlenmeye çağırması ilginç gelişme olmuştur. Zira bu açıklamadan sonra 8 Ocak’ta İnterfax ajansı Kazak istihbarat yetkililerine dayanarak KNB başkan yardımcısı ve Nazarbayev’in yeğeni Samat Abiş’in görevinin başında olduğunu yazdı. Nazarbayev ailesine yönelik herhangi bir kovuşturma, soruşturma işleminin yapılıp yapılmayacağı hususu bu aşamadan sonra önemlidir. Nazarbayev’in kardeşi Bolat Nazarbayev’in, senatör kızı Dariga Nazarbayeva’nın, diğer yeğeni Kayrat Satıbaldıulı’nın ve damadı Timur Kulıbayev’in pozisyonlarında bir değişiklik olup olmayacağı yeni dönemin habercisi olacaktır.

Bu hadiselerden Rusya’nın kazançlı çıktığı, Kazakistan üzerindeki nüfuzunu artıracağı aşikârdır. Ancak Putin meselenin diğer veçhesiyle daha alakadardır. Zira Kazakistan’da bir halk devrimi başarılı olacak olursa bunun Rusya ile Beyaz Rusya’ya da sirayet edeceği açıktır.

Kazakistan’daki gelişmeler, Türk Devletleri Teşkilatının ciddi bir birlik olmanın çok uzağında bulunduğunu kanıtlamıştır. Salt Türkiye’nin girişimleri ile Teşkilatı harekete geçirip inisiyatif almaya çalışmak beyhude çabalardır. Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere bölge ülkelerinin Türk Devletleri Teşkilatına bakış açısı Türkiye’ninki ile paralel değildir. Kaldı ki Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallar Heyeti Başkanı Binali Yıldırım’ın olayların sıcaklığını koruduğu saatlerde Konya-Karaman hızlı tren güzergâhının açılışında görünmesi de düşündürücüdür.

Üzerinde durulması gereken asıl nokta ise bu hadiselerden sonra Kazakistan’ın dış politika çizgisinde bir kırılma yaşanıp yaşanmayacağı hususudur. 1991’den bugüne “çok vektörlü dış politika” yönelimine sahip Kazak devletinin yeni dönemde Batılı ülkeler, özellikle ABD ile ilişkilerinin nasıl seyredeceği merak konusudur. Hadiselerin yaşandığı günlerde Batılı başkentlerden gelen “Protestocularla görüşüp uzlaşın.” tavsiyelerini Kasım Jomart Tokayev’in, “ahmaklık” olarak nitelendirdiğinin altını çizelim.
Ahmet Sağdıç Kafkassam

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir