KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. Ahmet Hayrettin Sağdıç: Putin’in Rusya’sı Afganistan’daki İstikrarsızlığı Kullanarak Türk Cumhuriyetleri Üzerinde Hegemonya Kuruyor

Ahmet Hayrettin Sağdıç: Putin’in Rusya’sı Afganistan’daki İstikrarsızlığı Kullanarak Türk Cumhuriyetleri Üzerinde Hegemonya Kuruyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 23 dk okuma süresi
385 0

Afganistan Krizine Türkistan Merkezli Bir Bakış” adlı makalemizde ABD’nin Orta Asya ülkelerinden üs talebi konusunu etraflıca ele almıştık. Ancak bu önemli konu, ülkemizde Afganistan meselesiyle ilgili kalem oynatanların ve ekran yorumcularının gündemine maalesef hâlâ giremedi. “ABD, Afganistan’dan niçin çekildi? ABD, Orta Asya’yı Çin’le Rusya ikilisine mi bıraktı?” gibi garip sorular sorulmaya devam ediliyor. ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın “ABD’nin bir yere gittiği yok!” sözlerini aktarmıştık. Halilzad ve ABD güvenlik bürokrasisinin üst düzey temsilcileri üs konusuyla ilgili ikna turlarına devam ediyor fakat taleplerine şu ana kadar bir karşılık bulamadılar. ABD’nin daha ikna edici olabilmek için gerekirse sihirli anahtarı İslam Devleti’ni (eski adıyla IŞİD) devreye sokabileceğini vurgulamıştık. Orta Asya ülkelerinin ABD’ye üs vermesi ihtimalinden çekinen Moskova, bölge ülkelerine yönelik baskılarını artırmış vaziyette. 16 Haziran’da Cenevre’de gerçekleşen Biden-Putin zirvesinde Putin, muhatabına, Rusya’nın Orta Asya’daki (Tacikistan ve Kırgızistan) üslerini kullanma önerisini sunmuştu. Başka hesapların peşinde olan ABD, elbette bu öneriye sessiz kaldı. Adı geçen makalemizde bu görüşmeye dikkat çekmiştik.
Rusya, bölge ülkelerinin Taliban Afganistan’ındaki istikrarsızlık ortamından kaynaklanan güvenlik endişelerini istismar ederek bu ülkeler üzerindeki siyasi-askerî tahakkümünü hat safhaya çıkarmış durumda. Putin, Lavrov ve Şoygu üçlüsü; Bağımsız Devletler Topluluğu, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği gibi örgütlerin ilgili mekanizmalarını kullanarak mevkidaşlarıyla mütemadiyen görüşmek suretiyle Orta Asya ülkelerinin bağımsız karar alma süreçlerine engel olup Rus reel politiğinin paradigmalarını bu ülkelere dayatma peşinde. Bölge ülkeleri bu dayatmalara kendi gerçeklikleri doğrultusunda direnç göstermeye çalışıyor.
Rusya ile Kazakistan Arasındaki Gerilim Noktaları
2018 yılında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova ile istişare etmeksizin ABD vatandaşlarına vizesiz bir rejim başlattığı için Kazakistan’ı eleştirdi, Kazakistan ise vize konusunun egemen devletlerin iç meselesi olduğunu açıklayarak gereken cevabı verdi.
Yine 2018’de Rus medyası, Kuzey Dağıtım Ağı kapsamında Afganistan’a giden sivil yüklerin demiryolu ile taşınmasına imkân tanıyan kargo taşımacılığı anlaşmasını imzaladığı için Kazakistan’ı sert biçimde eleştirdi ve Hazar Denizi kıyılarında ABD askerî üslerinin açılabileceğine dair endişelerini dile getirdi. Bu eleştiriyle ilgili olarak Kazak Dışişleri Bakanlığı; Hazar Denizi’nde bir askerî üs inşasının gündemlerinde olmadığını, Rus medyasının ve analistlerinin durumu kasıtlı olarak çarpıttıklarına inanmak istemediklerini, bilgi eksikliği kaynaklı yanlış haberler ve yorumlar yaptıklarını umduklarını belirtti.
2020 Ocak ayı sonlarına doğru bizzat Beyaz Rusya Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko tarafından açıklandığına göre Rusya, Kazakistan’ın Beyaz Rusya’ya petrol satışına engel olmuştu. Rusya’nın iki müttefik ülke arasındaki ticarete engel olması anlaşılır gibi değildi!
Rusya, her fırsatta Kazakistan’ın Batılı ülkelerle ve NATO’yla geliştirdiği askerî ilişkilerden rahatsız olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aynı olumsuz eleştiri ve yorumlar, Kazakistan’ın NATO kapsamında katıldığı “Bozkır Kaplanı” tatbikatı sırasında da yapılmıştır.
Kazakistan’ın Latin harflerine geçme kararı Rus medyasında haddini aşan tepkilerle karşılanmış; bazı üst rütbeli Rus askerî uzmanlar, bu kararın ABD’lilerle ortak alındığı şeklinde saçma yorumlar yapmışlardır.
Rusya’nın siyasi entegrasyon dayatmasıyla Avrasya Ekonomik Birliği’nin sınırlarını genişletme çabalarına Kazakistan karşı çıkmaktadır. Ruslar, “Birlik içinde tek bir para biriminin kullanılması, Birlik içi tek bir finans merkezinin kurulması, üye ülkelerin mevzuatlarının birleştirilmesi, tek bir enformasyon alanının oluşturulması, sınırların ortak kontrolü” gibi teklifleri Avrasya Ekonomik Birliği’nin hemen her toplantısında gündeme getiriyor. 5 Haziran 2021 tarihinde bir açıklama yapan Kazakistan Dışişleri Bakanlığı, Avrasya Ekonomik Birliği’nin kuruluş amaçlarını hatırlatarak yalnızca ekonomik nitelikli entegrasyon sürecini desteklediklerini; organizasyona, kuruluş amaçlarıyla uyuşmayan fonksiyonlar yüklenmesine karşı olduklarını ve Birlik’in siyasallaştırılması girişimlerini reddettiklerini beyan etmiştir. Aynı açıklamada Birlik üyesi bazı ülkelere (Rusya, Beyaz Rusya) siyasal nedenlere dayalı olarak Batılı devletlerce uygulanan yaptırımlara Birlik hâlinde karşılık verilmesi önerisinin de kabul edilmeyeceği kesin bir dille belirtilmiştir.
Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı ve Avrasya Ekonomik Birliği’nin fikir babası Nursultan Nazarbayev, henüz 2013 Aralık’ında Avrasya Ekonomik Birliği’nin siyasi meselelere kapalı olması gerektiğini vurgulamıştı. Nazarbayev’i, “Sınırların korunması, göç politikaları, savunma ve güvenlik sistemleri, sağlık, eğitim, kültür, medeniyet, yönetim ve ceza sistemleri vb. ekonomik bütünleşmeyle alakası olmayan konular, üye ülkeler arasındaki entegrasyon süreçlerine dâhil edilemez.” açıklamasına iten sebep, Rusya’nın AEB’yi ulusal çıkarlarına ulaşmada jeopolitik bir araç olarak kullanma hedefinin kendini iyice belli etmesiydi. Kazak Elbaşı Nazarbayev; Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan gibi ülkelerin de Birlik içinde yer alması gerektiğini savunarak Rusya’nın gücünü dengelemeyi hedeflemektedir. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev ise 19 Mayıs 2020 tarihli Avrasya Ekonomik Birliği Yüksek Ekonomi Konseyi toplantısında gündeme getirilen “Beş Yıllık Entegrasyon Stratejisi”ni kimi sakıncaları nedeniyle kabul etmeyeceklerini belirtmiş; sağlık, bilim ve eğitim-öğretim alanlarının Avrasya Ekonomik Konseyinin yetki alanına dâhil edilmesinin Birlik’i ekonomik hedeflerinden saptıracağını vurgulamıştı. Tokayev’in; önerilen entegrasyon stratejisinin, hükûmetlerin ve parlamentoların bağımsızlığını sınırlandıracağı, bu nedenle ulusal kamuoylarınca kabul edilmeyeceğinin altını çizmesi önemliydi. Kısacası Kazakistan, AEB’nin siyasallaştırılmasına her platformda kararlılıkla karşı çıkmaktadır. Nitekim Avrasya Ekonomik Birliği’nin beş üyesinin (Kazakistan, Kırgızistan, Beyaz Rusya, Rusya ve Ermenistan) liderleri söz konusu toplantıda görüş ayrılıkları nedeniyle entegrasyon stratejisini benimsemedi.
Rus lider Putin bir süredir SSCB’nin dağılma sürecine göndermeler yaparak Rus devletinin güçsüz olduğu o dönemde kimi cumhuriyetlerin hiç de hak etmedikleri genişlikte topraklara sahip olduklarını ileri sürüyor. Putin’in 2014 yılında “Seliger” adlı gençlik forumunda sarf ettiği “Kazakların tarihte hiç devleti olmamıştır. Kazak devletini Nazarbayev kurdu.” sözleri Kazakistan’da tepkilere yol açmıştı. Elbaşı Nazarbayev, “Biz, Altın Ordu’nun mirasçıyız.” diyerek Putin’e, Rusların Altın Ordu’ya bağlı bir prenslik (kinyaz) hâlinde yaşadığı ve haraç ödediği döneme gönderme yaparak cevap vermesi manidardı.
Daha vahim bir olay 2020 yılı Aralık ayında yaşandı. Duma milletvekili Vyacheslav Nikonov, Pervıy Kanal’da katıldığı “Büyük Oyun” adlı programda Kazakistan topraklarının Kazaklara Rusya’nın büyük hediyesi olduğunu söyledi. İktidardaki Birleşik Rusya partisinin mensubu ve aynı zamanda Duma Eğitim ve Bilim Komitesi Başkanı olan Nikonov, Putin’in sözlerini ileri noktalara taşıyordu. “Kazaklar vardı ama Kazakların bir devleti yoktu. Kuzey Kazakistan toprakları ise hiçbir zaman yerleşim yeri olmamıştı. Kazaklar daha ziyade güneyde yaşıyorlardı. Kazakistan toprakları Kazaklara SSCB ile Rusya’nın büyük bir hediyesidir.” Bu açıklamanın hemen ertesi gününde gaza gelen şovenist bir Rus genci Moskova’daki Kazak Büyükelçiliğinin parmaklıklarına, üzerinde “Kuzey Kazakistan, Rus toprağıdır.” yazan bir pankart asmıştı. Ninokov’un konuşması da Kazakistan cenahında tepkiyle karşılandı. Hatta Kazak Dışişleri Bakanlığı Rusya’ya bir protesto notası verdi. Notada, “Bazı Rus politikacıların Kazakistan’a yönelik saldırgan söylemleri, devletlerimiz arasındaki ittifak ilişkilerine ciddi zararlar veriyor. Bakanlığımız, bu tür açıklamaların Rusya tarafından gerekli seviyede değerlendirilmesini beklemekte ve Rusya Federasyonu devlet adamlarına, gelecekte bu tür açıklamaların yapılmaması için gereken önlemlerin alınması çağrısında bulunmaktadır.” deniyordu. Notaya, Rus Dışişleri Bakanlığından önce aynı partinin üyesi Duma milletvekili Yevgeniy Fedorov cevap verdi. Fedorov, Kazak tarafını yumuşatmak şöyle dursun yangına körükle giden şeyler söyledi: “Eğer Kazakistan bir hediye almadığını varsayıyorsa başka bir şekilde konuşmak gerekir. Rus milletvekilleri, ‘Müttefik cumhuriyetlerin SSCB’den ayrılmasıyla ilgili sorunların çözümüne yönelik usule ilişkin’ yasaya atıfta bulunarak ‘toprakların iadesi’ ve 1991’deki yasa dışı kararların iptali meselelerini gündeme getirmektedir.” Fedorov’un dahiyane (!) ifadesine göre Kazak tarafı, toprakları hediye olarak görmediğine göre Rusya’nın hukuki ve kanuni yollardan Almatı (Ruslara göre Vernıy) başta olmak üzere Kazakistan’ın kuzeyi ile doğusundaki toprakların iadesi talebinde bulunması gerekiyordu.
Bu açıklama yeni sayılmazdı zira aynı içerikte bir konuşmayı Putin, 21 Haziran 2021’de Rusya 1 TV kanalında katıldığı programda yapmıştı. Şöyle diyordu Putin: “SSCB kurulurken birliğe katılan ülkelere anlaşmadan (SSCB’den) ayrılma hakkı tanındı ama bir ayrılma prosedürü belirlenmedi. Dolayısıyla şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Şu ya da bu cumhuriyet SSCB bünyesine katıldıysa ve muazzam genişlikte tarihî-geleneksel Rus topraklarını kendi bagajına yüklediyse bir gün Sovyetler Birliği’nden ayrılmaya karar verdiğinde en azından girerken aldıklarını iade etmesi gerekirdi. Rus halkının verdiği hediyeleri yanında taşıyıp götürmesi gerekmezdi.” Açıkça görüldüğü üzere bu sözlerin hedefi sadece Ukrayna değil, aynı zamanda Kazakistan’dır. Putin’in Rusya’sı, SSCB’nin dağılış sürecinde uygulanan hukuki prosedürleri hazmedemediğini her fırsatta ortaya koyuyor. Rusya emperyal emellerinden vazgeçmiş değil. Donbass ve Kırım örneklerinde görüldüğü üzere şartlar elverişli olduğunda “Rus halkının hediyesi (!)” olarak gördükleri toprakları geri almak için askerî güce başvuracaktır.
Putin’in ve iki Duma milletvekilinin bu sözleri Kazakistan’da infiale sebep oldu. Kazak basınında “Kırım senaryosu Kazakistan’da da yaşanır mı?” tartışmalarına yol açtı. Kimi Kazak siyasetçiler, Kazakistan’ın NATO’ya ve Türkiye’ye askerî üsler vermesi gerektiğini kimileri ise Türk birliğini kurmanın artık vaktinin geldiğini savundu. Bazı tarihçiler ise Omsk, Orenburg, Astrahan gibi tarihî Kazak şehirlerinin Ruslardan istenmesini teklif etti.
Afganistan krizinin canlılığını koruduğu şu günlerde Rusya ile Kazakistan arasında sık görüşme trafiğine şahit oluyoruz. Rusya Başbakanı Mihail Mişustin’in 19 Ağustos’taki Nur Sultan ziyaretinin hemen ardından Kazak liderin 21 Ağustos 2021 tarihli Moskova ziyareti, 30 Ağustos’taki Kolektif Güvenlik Örgütünün video konferans toplantısı, eylül ayında yapılacak Şangay İşbirliği Örgütü toplantısı, ekim ayında video konferans yöntemiyle 17.si gerçekleşecek Bölgelerarası İşbirliği Forumu ve neredeyse her hafta yapılan telefon görüşmeleri normali aşan bir irtibat düzeyini gözler önüne seriyor.
Kazakistan nüfusunun 19 milyona henüz ulaşmış olması, Kazakistan’ın kuzeyindeki Kuzey Kazakistan, Pavlodar ve doğusundaki Doğu Kazakistan eyaletlerinin demografik bakımdan yeterince Kazaklaştırılamaması, “oralman” siyasetinin çok başarılı bir şekilde yürütülememiş olması Rus emellerinin canlı kalmasına yol açıyor. Kazak nüfusunun hızla artırılması yalnızca Kazakistan için değil, Türk dünyasının geleceği bakımından da hayati öneme sahiptir. Kazakistan, bugüne dek başarıyla sürdürdüğü “çok vektörlü” dış politika yönelimini muhafaza etmelidir; ABD, AB, NATO ile ilişkilerini geliştirmelidir.
Özbekistan ile Rusya Arasındaki Gerilimler
Nisan ayı sonlarında, Özbekistan Adalet Bakanlığı, resmî işlemlerde Özbek dilini kullanmayan yetkililere para cezası verilmesini öngören bir yasa değişikliği önergesi teklif etti. Bunun üzerine Rus basınında “Özbekistan’da, devlet kurumlarında Rus dilini kullananlara para cezası verilmek isteniyor.” içerikli bir makale yayımlandı. Taşkent, makalede ileri sürülen düşüncelere itiraz etti. Adalet Bakanlığı sözcüsü Sevara Orınbayeva, sadece devlet kurum ve kuruluşlarını “Özbek diline saygı duymaya” çağırdıklarını, Rus propaganda sitelerinin ise gerçeği çarpıtarak “Özbekistan, Rus dilini kullananlara para cezası veriyor.” diye yazdığını söyledi. Tartışma bununla bitmedi. Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova, Özbekistan’da mezkûr kanun değişikliğini destekleyenlerin sayısı oldukça az, diyerek gerçekleri saptırmakla kalmıyor, “Rus dilinin resmî işlemlerde kullanımı tarihin ruhuna ve hâlihazırdaki ilişkilerimizin yapısına uygun düşmektedir. En önemlisi de bu, bilhassa Rusya’da öğrenim görmeyi yahut çalışmayı dileyen birçok Özbek vatandaşının çıkarına.” şeklinde kendince gerekçeler de oluşturuyordu.
Zaharova’nın demecinin ardından Özbek Dışişleri Bakanlığı, Zaharova’nın adını hiç anmadan iç ve dış kamuoyunu muhatap alarak bir açıklama yayınladı. Ancak Orta Asya ülkeleri Rusya’yı kızdırmamak adına bu tür tartışmalara pek girmemeye gayret gösteriyor. Moskova’nın Baltık ülkelerine, Gürcistan ve Ukrayna’ya da dil konusunda benzer baskılar yaptığını hatırlıyoruz.
Kırgızistan ve Rusya Arasındaki Gerilim
Benzer bir dil tartışması Kırgızistan’da yaşandı. 2 Ağustos’ta Bişkek’te, Rusça konuştuğu için alışveriş yaptığı dükkânın kasiyerini uyaran ve çıkan tartışma sırasında hesap makinesini kasiyere fırlatan bir Kırgız vatandaşın tavrı Rusya’dan tepki gördü. Duma milletvekili ve büyük Türkolog (!) Vladimir Jirinovskiy ile birkaç avanesi Moskova’daki Kırgızistan Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi yaptı ve Rusya’da çalışan Kırgızları ülkelerine dönmeye davet etti. Bir diğer Duma milletvekili Vyaçeslav Volodin, Telegram hesabından yazdığı mesajda Kırgız vatandaşının tavrına tepki gösterdi. Rusçanın Kırgızistan’da anayasa uyarınca resmî dil olarak kullanıldığını hatırlatarak Duma milletvekillerinin bu tür hareketlere başvuran kişilerin Rusya’ya sokulmaması yönünde kanun teklifi hazırlayacağını bildirdi. Leonid Slutskiy’in de katılımıyla adı geçen üç Duma milletvekili ortak bir açıklama yaptı. Kırgız güvenlik güçleri gerekli soruşturmayı yapıp Kırgız vatandaşa yasaların öngördüğü cezayı verdi. Rusya İçişleri Bakanlığı da Kırgız vatandaşının Rusya’ya 10 yıl süre ile girişinin yasaklandığını duyurdu. Kırgızistan Dışişleri Bakanı, Rusya Büyükelçisi ile konuyu görüşmek üzere bir araya geldi. Münferit bir olayın Kırgızistan vatandaşı tüm Ruslara karşı yapılıyor gibi yansıtılmasının yanlış olduğunu söyledi. Tartışmaya başka yetkililer de katıldı. Kırgızistan Parlamentosu Uluslararası İşler, Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Abdivakap Nurbayev, bu tür olayların Kırgızistan’ın iç meselesi olduğunu belirterek, “Bunu, Kırgızistan hükûmetine baskı olarak değerlendiriyorum. Rusya’da Kırgız vatandaşlarının hakları ihlal edildiğinde biz sesimizi çıkarmıyoruz fakat onlar başka ülkelerin vatandaşları arasındaki olaylara müdahil oluyorlar.” sözleriyle tepkisini gösterdi. İki Kırgız vatandaşı arasındaki bir tartışma, Duma milletvekillerinin dahliyle iki ülke arasındaki bir krize dönüştürülmüştür. Rusya’nın, Türkistan cumhuriyetlerinin iç işlerine karışmayı alışkanlık hâline getirdiğini, türlü bahanelerle bu ülkeler üzerinde tahakküm oluşturmaya çabaladığını bu hadise özelinde açıkça görüyoruz.
Rusya, Tacikistan’da 201. Motorize Piyade Tümeni’nin konuşlu olduğu askerî üssün profilini yükseltme ve üsteki asker sayısını 20 binlere çıkarma kararını aldı. Tacikistan ve Özbekistan’la Afganistan sınırında ortak tatbikatlar gerçekleştirdi. Putin’in bu yılın eylül ayında gerçekleşecek Tacikistan ziyaretinde 40’tan fazla anlaşmanın (askerîler de dâhil) imzalanması bekleniyor. Rusya’nın Tacikistan’ı Avrasya Ekonomik Birliği, Özbekistan’ı ise Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyeliğine ikna çabaları sürüyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “… yapacaklarını sanmıyorum, … vereceklerini sanmıyorum” kalıbındaki cümleleriyle âdeta Orta Asya ülkeleri dışişleri bakanları adına açıklamalar yaptığına sıkça şahit oluyoruz. Lavrov, bölge ülkelerinin ABD’nin üs taleplerine olumlu cevap vermeleri hâlinde yaşayacakları güvenlik zafiyetlerinden söz ederek örtülü tehditlerde bulunuyor. Lavrov’un Orta Asya ülkelerine örtülü tehditlerinin sonuncusu, 24 Ağustos’ta Budapeşte’de Macaristan Dışişleri Bakanı ile görüşmesinden sonra yapılan basın toplantısında gerçekleşti. Rusya’nın değil de SSCB’nin dışişleri bakanı edasıyla şöyle diyordu Lavrov: “Rusya, Kolektif Güvenlik Antlaşması kapsamında Orta Asya’daki Sovyet sonrası ülkelerle ortak bir güvenlik alanına sahiptir. (Söz konusu askerî ittifaka üye ülkeler: Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Ermenistan, Beyaz Rusya ve Rusya) ABD’nin, bölge ülkelerine Afgan mültecileri yerleştirme önerisi, Orta Asya’nın istikrarını tehdit edecektir. Orta Asya cumhuriyetleri, ABD’nin bölge ülkelerine ABD askerlerini yerleştirme önerisini kabul edecek olurlarsa daha o andan itibaren hedef tahtasına dönüşeceklerdir.” Lavrov’un dış politika teamüllerini ve diplomatik nezaket kurallarını aşan bir tutum içinde olduğu açıktır. ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesini, Türkistan ülkeleri üzerindeki nüfuz alanını genişletme yolunda bir fırsat olarak değerlendiren Rusya, bölge ülkelerine, Taliban Afganistan’ından kaynaklanan güvenlik risklerinizi gidermeye Rusya muktedirdir; Rusya’nın önerilerini kabul edin, başka ülkelerle görüşmeyin, demektedir. Rusya, Türkiye’yi NATO ittifakından koparıp kendine mahkûm etme stratejisinin aynısını, çok vektörlü dış politika anlayışını uygulayan Türkistan cumhuriyetlerine de dayatmaktadır. Rusya’nın bu çabası aynı zamanda bölgede Çin’le girdiği rekabetin bir sonucudur.
Sonuç
Putin’in Rusya’sının Türk cumhuriyetleri üzerinde uzunca bir süredir sistematik olarak yürüttüğü hegemonya kurma çabaları, Afganistan krizi ve ABD’nin Orta Asya ülkelerinden üs talebi sonrasında yoğunlaşmıştır. Türk cumhuriyetlerinin hükûmetleri, muhataplarına gerekli cevapları vermekten kaçınmıyor. Türkistan devletleri, Türk Keneşi’nin temsil profilini yükseltip faaliyet alanlarını genişletmelidir. Türk Keneşi siyasi-askerî alanlarda yeni organizasyonlar, inisiyatifler geliştirmelidir. Türk Keneşi bünyesinde “barışı koruma, terörle mücadele, sınır koruma” vs. görevlerini yürütecek askerî birimler oluşturulmalıdır. Elbaşı Nazarbayev’in teklifiyle tesis edilen Orta Asya Birliği işler hâle getirilmelidir. Bölge ülkeleri, kendi aralarındaki ihtilafları diplomasinin imkânlarından yararlanarak çözmeli, Tacikistan-Kırgızistan örneğinde olduğu gibi bu ihtilafları ve çatışmaları kullanarak askerî güçlerini bölgeye konuşlandırmak isteyen üçüncü ülkelere fırsat vermemelidir.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir