Bir müellif kibi öncelikle bu kitabın her bir politikaçınin okumasını isterdim !
Her ne kadar bunu hak ettiğimi tam olarak düşünmesem de…
Medeniyetler de biz insanlar gibidir, bazen ilişkileri iyi yönde gider, bazen ters yönde. Kardeşler ve komşular arasında çıkan ürkütücü kavgalara benzer çatışmalar da olur, birlikte acılar ve sevinçler de paylaşılır. Komşu medeniyetler birbirleriyle hem çatışır, hem alışveriş yapar, hem kız alıp verir. Tarih devirlerinden beri Asya halkları arasında da böyle olmuş. Bir halkın aynı coğrafyada beraber yaşadığı halklarla karışmaması da mümkün olmasa gerek. Ancak Afrika’nın ya da Amazon’un balta girmemiş ormanlarında başkalarıyla karışmadan kalmış insanlar vardır. Orada da, bizim anladığımız ölçüde ve çapta bir medeniyet çıkmamıştır. Mesela Timurlular, Osmanlılar, Habsburglular, Ruslar, başkalarıyla bir arada yaşamayı, onlarla her anlamda alışverişi ne kadar iyi öğrenmişlerse o kadar kudretli, başarılı ve kalıcı olmuşlardır. Çinlilerin de öyle ya da böyle onca farklı kavme, dile, inanca sahip insanı bir arada tutması da benzer bir tecrübenin sonucu olsa gerek. Çağımızda Almanya’nın ya da Japonya’nın çok büyük coğrafyaları ele geçirip, burada işgalci olmaktan öteye geçememelerinde, herhalde birlikte yaşamaktan anladıkları şeyin sakat olması da önemli pay sahibiydi…
Şu bakımdan coğrafyanın getirdiği bu bir arada yaşama mukadderatını bilmek, anlamak ve daha iyi nasıl olabileceğini çözmeye çalışmak gerçekten önemli.
Bu meseleler için söylenecek şeyler çok, ama özünde düşündüklerim bu yönde. Türkiye bir yandan Slav dünyasıyla Avrupa’ya, bir yandan Arap dünyasına, bir yandan İran ve Kafkasya’ya uzanan bir coğrafyada yaşıyor, buradaki hemen her halkla bir kültür alışverişi olmuş. Rusiya ise bir yandan İran, bir yandan Avropa ve Asiya, bir yandan Kafkasya ve bir de Uzaq doğu üzerinden Orta Asya’ya türklüyüne uzanan bir coğrafyada.
Avrasya coğrafyası Islavlar ile Türklerin içiçe geçtiği bir coğrafyadır.Rusya’nın tarihi Türk halklarının tarihiyle sıkı bağlıdır.Uzun süre zarfında bu bölge çeşitli halkların tükenmeyen olmuş ve tomurcuğunda gerek savaş ve gerekse barış özellikleri biçimlenmiştir.Ki bu özellikleri Türk ve Islav halklarının niteliklerinde görmek mümkün.
Kafkasya,İran Orta ve Merkezi Asya’nın ve aynı zamanda Rusya’nın kendi topraklarındaki bazı özerk bölgelerin nufusunun büyük kısmını Türk dilli toplumlar oluşturuyor.Bu durumda Islav ve Türk halkları arasındaki yakınlaşmanın ne kadar önemli olduğunu anlama durumu ortaya çıkıyor.Düne kadar dünya basınında ‘Eski sovyet ülkeleri’ olarak lanse edilen Orta Asya ülkeleri ve Azerbaycan artık Türk ülkeleri gibi tanınmaya başlanmıştır.Özellikle son günlerde Samarkand da yapılan Middle Asia Europe Union ile Zirve toplantısında Türk dünyaısnın yeni jeopolitik merkezinin biçimlendiği ortaya çıkmıştır.Bu olaylardan sonra Turk diş politikasın, onun istibarat kökenli bakanı Hakan Fidan faktorü daha aktüel bir hale gelmiştir.