KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Abdurrahman Raşid: İran ve iç cephe

Abdurrahman Raşid: İran ve iç cephe

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
380 0

Yıllarca süren düşmanlığa rağmen bölge ülkeleri İran rejiminin değişmesini istemiyor. Bunun birçok sebebi olabilir. Birincisi; belki de yapamadığı içindir. Deneseydi, bedeli herkes için ağır olabilirdi. İkincisi, dış müdahale, savaşlara ve kaosa kapı açar. Bunu da hiç kimse istemez. Ancak bu rasyonel düşünce İran siyasetinin özelliği değildir. İran İslam Devleti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni, 1979 yılında bölge ülkelerine devrim ihraç etme, yani rejimlerini savaşlar ve çekişmelerle değiştirme niyetini açıkça ifade etmişti. İktidara geldiği günden bu yana, devrimci vaatlerini yerine getirmekte.

Buna rağmen, bir gözümüz açık uyumak, en iyisini aramak ve en kötüsüne hazırlanmak şartıyla, etrafımızda pusuya yatan kötü rejimle komşumuzla bir arada yaşayabiliriz. Dünya genelinde benzer vakalar var. Barışçıl, müreffeh ve başarılı bir ülke olan Güney Kore’yi çevreleyen Kuzey Kore, kötü, sefil ve kapalı bir ülkedir. İki ülke yaklaşık yetmiş yıldır ne savaş ne de barışın söz konusu olduğu bir durumda bir arada yaşıyor. İki ülke birbirinden, silahtan arındırılmış bir bölge ile ayrılıyor. Söz konusu bölgenin sınırları arkasında her türlü silahla donanmış iki ordu, parmakları tetikte karşı karşıya duruyor. Seul, barınakları ve askeri hizmetleriyle daimî bir teyakkuz hali içinde yaşıyor. Nehir üzerindeki köprüleri yıkmaya hazır. Bu durum, sakinlerinin hayatlarını istikrar ve refah içinde yaşamalarını engellemedi. Güney Kore, kalkınma çıkarlarının çoğuyla Körfez ülkelerine benzer. Kuzey Kore, İran gibi ideolojik olarak birey kültüne dayanan, tüm imkanlarını askeri ihtiyaçlarını karşılamaya harcayan, başarılı ve gözü zengin komşusunda olan bir askeri rejimdir.

Bölge ülkelerini korkutan Tahran rejimi, kendi vatandaşlarından korkuyor. İçerisinde bir Aşil topuğu var. Rejim tükendi. İçinden çıkmaktan aciz olduğu eski bir sandıkta yaşıyor. Sovyetler Birliği gibi Amerikan nükleer füzeleri tarafından değil, hükümetin kötü yönetimi ve ekonomisinin zayıflığı nedeniyle yıkılan ülkelerin kaderini yaşayabilir.

Tahran’da devlet, eklemlerinden ayrıntılarına, ekonomiden, hizmetlere, siyasete, orduya ve istihbarata kadar din adamları tarafından yönetiliyor. Bu nedenle iç durum kesintisiz bir gerileme içindedir. Geçmişte yabancı ve ulusal ayrılıkçı ve azınlıklarla sınırlı olan muhalefet çemberinin çok daha fazla genişlemiş olması da göz ardı edilemez. 2009’daki yeşil protestolar rejimin içinden reformist din adamları tarafından ateşlendi. Protestolar tüm sektörlere, eğitime, sağlığa ve ulaşıma yayıldı. Kentsel alanlardan daha sadık olarak kabul edilen kırsal alanlara yayıldı. Son zamanlarda rejime en yakın kişiler, hakimler ve cezaevi yetkilileri de protestocular arasına katıldı. Protestolar, yaşam koşulları, ekonomi ve politika temelinde gerçekleştiriliyor.

Ardışık hükümetler ülkenin kaynaklarını yönetmekte başarısız oldular. Bu başarısızlık ülkeyi yabancı kaynak aramak için saldırganlık ve savaşlara girmeye motive ediyor. Rejim, daha fazla kaynak için sürekli bir açlık halinde ve üretim maksimum kapasitesine dönse bile emelleri petrol kaynakları için yeterli olmayacak. Hamaney, 2018 yılının Temmuz ayında nüfusun 150 milyona ulaşmasını beklediğini söyledi. Humeyni iktidara geldiğinde ülke nüfusu 38 milyon iken, 2030 yılında kadar 84 milyona ulaşması bekleniyor. Hamaney bir konuşmasında, “Bir yerde okumuştum, ‘Efendim, yaşlanan nüfus, sorun teşkil etmiyor.’ Nasıl sorun teşkil etmez? Ülkenin en kazançlı varlıklarından biri gençliğidir ve bu üretim, yalnızca kelimelerle gerçekleştirilmez” ifadelerini kullandı. Aritmetik ve ekonominin temellerini anlamayan Hamaney, bugün halka yeterince ekmek sağlayamıyor. Nüfusunun yüzde elli beşi yoksulluk sınırının altında.

Yaptırımlar kaldırılsa bile durumu düzeltmede başarılı olamayacaklar çünkü dini-askeri rejim sosyo-ekonomik açılım fikrine düşman. Ülke içindeki başarısızlığı nedeniyle krizleri devam edecek. Diğer totaliter rejimler gibi, bütçesini finanse etmek için dış savaşlara yatırım yapamayacak. Yetkililer daha önce Suriye’de harcadıklarını on misliyle yeniden kazanma sözü vermişlerdi. Askeri yatırımları karlı olsun ya da olmasın, komşulara yönelik kontrol ve tehdit zamanla artacaktır.

Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir