KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Abdurrahim Tufantoz: TARİHÇİLER YARGIÇ MIDIR? ŞAYET YARGIÇSA BU YETKİYİ KİMDEN ALMIŞTIR

Abdurrahim Tufantoz: TARİHÇİLER YARGIÇ MIDIR? ŞAYET YARGIÇSA BU YETKİYİ KİMDEN ALMIŞTIR

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
51 0

?
Tarihçilerin kahir ekseriyeti tarihçilik yapmaktan ziyade yargıçlık yapıyor. Edward Hallett Carr: “Size cevap veremeyecek kişiler hakkında konuşmayın,” diyor. Şimdi bakın bakalım çevrenize tarih hakkında konuşanlar veya yazanların kaçta kaçı bu kurala uyuyor?
Bir kişinin tarihten anlayıp anlamadığını şu duruşu kesin gösterir: olaylara mı yoksa kişilere mi bakıyor? Birçok akademisyen de olaylara bakmaktan ziyade, şu şarap içiyormuş, şu haremden çıkmıyormuş, dedikodularıyla ömrünü geçiriyor. Padişah ya da yönetici şarap içiyorsa senden mi içiyor? İnanan biri isen onları söz konusu bile etmezsin, o sultanın halkı için, devleti için neler yaptığına bakarsın. O içki içiyorsa zaten Allah’a hesabını verecek sorgulamak sana düşmez! Kaldı ki sen bu hakkı kendinde nereden buluyorsun? Sana böyle bir yetki verilmedi ki! Sen bunu sorarsan öteki tarafta da Allah yaptığın gıybetin hesabını senden sorar! Zaten bir dolu günahın vardır, yenilerini katmak hangi akıl ve mantığa sığar? Kur’an’a inanıyorsanız emirlerine de riayet edeceksiniz. Ayette buyuruluyor ki: “Eğer insan gördüğü hata ve kusurları örterse Allah Teâlâ da onun ayıplarını kıyamet gününde örter.” (Nisa, 4/148)
Hadis olarak da şunu dinleyiniz: “Müslüman kardeşinin ayıbını örten kişinin, yarın kıyamet gününde ayıplarını Allah örter.”
İçkinin haram olması üç merhalede gerçekleşmiştir ve bu süreç19 yıl sürmüştür. İlk ayette: “hurma ve üzümden yapılan içecekler övülür.” Sonraki ayette: “içkiliyken namaza yaklaşmayın,” diye söylenir. Son ayette ise: “İçkinin damlasının bile haram olduğu, içilmemesi,” gerektiği emredilir. Buna rağmen eski alışkanlıklarından vazgeçemeyen bazı sahabe gizli gizli içmeye devam etmiştir. Ama müzevirler o zaman da faaliyetlerine devam ederek durumu peygambere yetiştirmişlerdir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin XXXIII. cildindeki “Nuayman b. Amr” maddesinde böyle bir olay şöyle anlatılır: “Nuaymân hem Abdullah el-Himar içki haram kılındıktan sonra da içkiyi bırakamamış ve içki içerken yakalanıp cezalandırılmıştır. Bu zatın aynı suçla Resûl-i Ekrem’in huzuruna birkaç defa getirilmesi üzerine sahabeden biri; “Allah ona lânet etsin,” diye beddua etmiş, bu ifadeyi tasvip etmeyen Hz. Peygamber o kişinin: “Allah ve resulünü sevdiğini” söylemiştir. (Hadiseyi hatırlıyordum fakat kaynağını bulmak hususunda sıkıntı çekiyordum. Bu kaynağın bulunmasında gayretlerini esirgemeyen Erdoğan Sevim kardeşime çok teşekkür ediyorum.)
Burada demek istediğim böyle bir hadise karşısında Resûlullah bile beddua etmeye müsaade etmezken, Vanlıların tabiriyle “siz kim ….pek” oluyorsunuz da sorguluyorsunuz?
İçki içmek büyük günahlardan sayılmasına rağmen insanlar onu içmeye devam etmişlerdir. Bu konuda önemli bir örnek de Büyük Selçuklu sultanı Alparslan’dır. Selçukname’deki bir kayda göre (Bu eserin günümüz Türkçesine çevirisini hocam Prof. Dr. Erdoğan Merçil yapmış olup eser Tercüman Yayınları arasından 1977 yılında iki cilt olarak çıkmıştır.)
Sultan Alparslan çok içermiş, öyle içermiş ki kendini kaybedermiş. Yine böyle bir mecliste içkiliyken sinirlenip elindeki tası Vezir Nizâmülmülk’e fırlatmış ve tas da onun yüzüne çarpmış. Sultan ertesi gün “Lala yüzüne ne oldu?” diye sual etmiş. Nizâmülmülk “merdivenlerden düştüm Hünkârım,” diye cevap vermiş. Pek çok kimse Alparslan’ın bu alışkanlığını bilmez ama o Anadolu’yu bizlere kazandıran sultandır. Bunu size gidip içki içesiniz diye anlatmadım. Sadece manidar bir örnek olarak anlattım.
Günümüzde de mümin kardeşlerim dillerine Atatürk’ü dolamışlar veryansın ediyorlar. Tarihe mal olan işlerinden ziyade içki içmesi ön plana çıkarılıyor. Resûlullah içki içen kişileri sorgulatmamış ve beddua ettirmemiş iken siz kim oluyorsunuz da sıgaya çekiyorsunuz? Allah yaptığınız dedikoduları size sormayacak mı zannediyorsunuz?
Hucurat suresinin 12. Ayetinde: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. (.) Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir,” buyurulmaktadır.
Bir Hadise göre: “Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tövbe eder de bir daha yapmazsa, Allah onun tövbesini kabul eder. Ancak gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, Allah katında da affedilmez,” denilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette ve birçok hadiste insanlara gıybet yapmaması emrediliyor, buna rağmen bu alışkanlıklarını sürdürenler için hocamız Özcan Köknel şunları söyler: “Kişi gıybet ederek düşmanlık ve öfke duygularını doyuma ulaştırmaktadır. Günlük yaşamda, bir kimse hakkında küçük düşürücü, kırıcı sözler kullanmak, türlü söylentiler çıkarmak, onu kötüleyip aşağılamak öfke belirtisidir (Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, 185-186.)
“Ya hayır söyle, ya da sus,” diyen bir Resulün ümmeti iseniz, yaşayanlar için olduğu kadar, size cevap veremeyecek olan ölüler hakkında da konuşmayacaksınız.
Mevlana Celâleddin yedi öğüdünün üçüncüsünde: “Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,” der.
Ben sizlere üç tarihi olayı aktardım. Gıybet konusunda indirilen ayet ve hadislerden örnekler vererek meselenin hassasiyetini belirtmeye çalıştım. En sonda da Mevlana’nın bir öğüdünü zikrettim. Ezcümle kişilerin alışkanlıklarını ortalığa saçmakla tarih yapılmaz, o kişiye karşı gönlünüz de soğumaz! Tarih olaylar üzerinden yapılır. Size cevap veremeyecek kimselerin ardından konuşmayın vesselam.
Abdurrahim Tufantoz

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir