KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Abdullah Utaybi: İran Suudi Satranç tahtasındaki hareketlilik

Abdullah Utaybi: İran Suudi Satranç tahtasındaki hareketlilik

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
311 0

Siyaset mümkün olanı yapma sanatıdır ve mümkün olan da geniş ve çoğul, irili ufaklıdır. Mümkün olanı düşünmek, hırs ve emelleri düşünmekten farklıdır. Mümkün olanın sanatı, iyi yönetildiğinde mucizeler yaratır ve tarihi değiştirir.

Siyasetin hareketli kumları her zaman hareket halinde ve siyasi satranç tahtasındaki değişiklikler uluslararası ve bölgesel açıdan önemli. Suudi Arabistan, tüm ülkelerle bölgede istikrar ve ılımlılık konusundaki kararlılığını her zaman teyit ediyor. Menfaatler ve güç dengeleri hakkında derin bir anlayışın önderlik ettiği tutarlı bir vizyonun ışığında, Yemen’e yönelik tarihi bir girişim başlattı, Katar ile bölgesel uzlaşıya önderlik etti ve şimdi de İran ile görüşmelerde bulunuyor.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Dairesi Başkanı Büyükelçi Raed Krimli, Suudi Arabistan ve İran arasında görüşmelerin bulunduğunu vurguladı ve Suudi Arabistan’ın “doğrulanabilir eylemler görmek istediğine” dikkat çekti. Bu gazetede dün (Cumartesi) yayınlanan habere göre, Büyükelçi, Suudi Arabistan-İran görüşmelerinin amacının bölgede gerilimi azaltmak olduğunun altını çizdi ve “Görüşmelerin başarılı olacağını umuyoruz, ancak belirli bir sonuca varmak için henüz çok erken” dedi.

Bundan önce, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, televizyonda yayınlanan son röportajında, İran hakkında net bir şekilde konuşmuş ve Suudi Arabistan’ın İran’ın “zor durumda olmasını” istemediğini vurgulamıştı. Aksine “İran’ın gelişip büyümesini istiyoruz. Karşılıklı çıkarlarımız var. Bölge ve dünyanın gelişip büyümesi için karşılıklı menfaatlerimiz olmalı” diye konuşmuştu. Daha da açık bir şekilde, “Tüm sorunumuz, ister nükleer faaliyet olsun ister yasadışı gruplara destek olsun, İran’ın olumsuz davranışlarıdır” demişti. Suudi Arabistan’ın bu sorunlara çözüm bulmak için bölgesel ve küresel ortakları ile çalıştığını belirtmiş ve “Bunun üstesinden geleceğimizi ve ilişkimizin herkes için iyi ve hayırlı olacağını umuyoruz” diye konuşmuştu.

İran bu açıklamaları ve Suudi Arabistan’ın bu net politikasını memnuniyetle karşıladı. Suudi Arabistan’ın bu günlerde bölgede önderlik ettiği büyük aktivizmi gözden kaçırmak mümkün değil. Keza Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed’den Pakistan Başbakanı İmran Han’a kadar Körfez ve bölge ülkelerinin önemli liderleri ile karşılıklı mesajlar, Suudi Arabistan’ın Katar Emiri ve Umman Sultanına yönelttiği davet, Irak’ta devam eden müzakereler de gözden kaçmıyor.

İran ile yapılan bölgesel müzakereler küresel olandan farklı, çünkü bölge halkı sorunlarını daha iyi bilir ve esas olarak bu sorunlar onları ilgilendirir. Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin Viyana’da İran ile müzakere masasına oturmayı reddetmekte diretmeleri, aynı hataların tekrarlanma olasılığının bir göstergesi. Öyleyse neden bölge ülkelerinin önceliklerinin arabulucusuz ve doğrudan ele alındığı yeni ve farklı bir müzakere masası olmasın?

Bu bölgesel müzakereler, İran’ın Arap ülkelerine yönelik tüm düşmanca politikalarını reddediyor mu? Tabii ki de hayır ama cevap evet olsa bile, müzakereler de bunun için yapılmıyor mu? İran, coğrafya gereği komşu bir ülke ve olumsuz davranışları terk ettiğinde, özellikle de dünyanın güç dengesi ve siyasi yönelimlerde tanık olduğu değişiklikler göz önüne alındığında, bölge ülkeleri ve halklarının çıkarları doğrultusunda onunla iş birliği gerçekleşebilir. Bu değişikliklere örnek olarak; 5+1 ülkeleri ile İran arasındaki Viyana müzakerelerinde yaşananlar, Türkiye’nin Mısır ile güçlü uzlaşma arayışı verilebilir. İki ülke bu alanda uzun bir yol kat ettiler ve bunu Suudi Arabistan ile uzlaşma ve başka adımlar takip edecek.

Türkiye bölgeye dönük politika ve stratejilerini bir gecede değiştirmedi. Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel siyasi sahneyi görmesine, politikalarını ve stratejilerini gözden geçirmesine yardımcı olan, yıllardır her düzeyde devam eden Arap politikalarıdır.

Son yüz yıldaki siyasi tarihi, çatışmaları ve savaşları, iş birlikleri ve barışı ile okumak, önümüzdeki yüz yıl içinde neler olacağına dair bir fikir verebilir. Birinci Dünya Savaşı eski siyasi dengelerin çöktüğünün, çatışmaların ve savaşların başladığının bir göstergesiydi. Sonra savaş durdu ve dünyaya kırılgan bir barış yayıldı. Ardından çatışma geri döndü ve İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. O da sona erdi ve Soğuk Savaş pazarı kuruldu. Daha sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve dağılışı ile o da sona erdi.

Doksanlarda, Soğuk Savaş sona erdikten sonra, düşünürler geleceği öngörmeye başladılar. Zbigniew Brzezinski, Çin ve İran ile iş birliği içinde Rusya’nın yeni bir yükseliş yaşayacağını tahmin ettiğini yazdı ve nitekim böyle oldu. Başkaları bu kez milliyetçi bir Rus yükselişi olacağını öngördüler ve öyle oldu. Samuel Huntington, İslam’ın yeni bir düşman olacağı bir medeniyetler çatışmasını öngördü. 2004’te geliştirdiği bu teorisinde Huntington, yeni düşmanın Müslümanlar değil radikal İslami gruplar olacağını söyledi ve bu da gerçekleşti.

Doğuda Çin, Afganistan ve Pakistan’dan İran, Türkiye, İsrail, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap ülkelerinden geçerek batıda Fas’a kadar uzanan topraklarda Ortadoğu bölgesi yer almaktadır. Çatışma ve savaşlara bağımlı, tarihin bize, çatışmalarının bitmediğini, sorunlarının çözülmediğini, uluslararası güçlerin rollerinin masum olmadığını öğrettiği tüm siyasi, tarihsel, etnik, dini ve mezhepsel çelişkileri içeren Ortadoğu. Dolayısıyla herkesin çıkarlarını koruyan bir arada yaşama, ülkeleri geliştiren bir iş birliği ve geleceğe fırsat veren barış dışında Ortadoğu’nun bir geleceği yok.

Aktif Suudi Arabistan diplomasisi yeni bir Ortadoğu yaratmaya katılımı yeniliyor. Gözlemciler bu diplomasinin boyutunu ve kapsamını iyi biliyorlar. Geniş bir alan ve uluslararası güç dengeleri arasındaki belirgin dengesizlikler arasında yeni bir satranç tahtası inşa ediliyor. Tüm bunlar arasında en önemli gösterge, Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinin eylem ve etkileme, mevcut çatışmalar ile gerekli anlayışlar arasında güçlü ve dengeli bir katkıyı hareket noktası belirlemiş olmalarıdır. Müzakereler doğrudan ve dürüst olduğunda bölgenin geleceğinin en iyi şekilde inşa edileceğidir. Tüm taraflar, tavizler verip koşullar oluşturabileceğinde hep birlikte fark yaratan gerçek atılımlar yaratabilecekleridir.

Dünyanın büyük güçlerinin politika ve yönelimlerindeki değişim, sürekli meydana gelen bir şeydir ve yavaş olmasına rağmen, kesinlikle etkilidir. Zayıflar takip eder ve boyun eğerler, güçlüler ise hareket eder ve etkilerler. Bilgi, vizyon ve karar verme yeteneği, takip edip gözlemlemek yerine harekete geçmek ve etkilemek isteyenler için vazgeçilmez üç unsurdur. İran rejiminin olumsuz davranışları hakkında çok şey söylendi ve söylenmeyen pek çok şey de var. Tarihin devinimi, çatışma ve barış döngülerini içerir ve bu ikisi arasında tarih kendi seyrini sürdürür ve değişimler gerçekleşir.

Son olarak; Suudi Arabistan yönelimlerinde ve politikalarında samimidir ve bunların dayanak noktası sahip olduğu güçtür. G20 liderliği sırasında açıklanmış stratejileri arasına bölgeyi yeni Avrupa’ya dönüştürme ve Yeşil Ortadoğu hedefini ekleyen, bu hedefler için destek toplayan bir ülkenin, amaçları açık ve nettir, hedefleri açıklanmıştır.

Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir