KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Abdullah Buksur: SELÇUKLUDAN CUMHURIYET KAVRAMLARINA

Abdullah Buksur: SELÇUKLUDAN CUMHURIYET KAVRAMLARINA

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
302 0

Çevresel faktörlerden etkilenmeden, kimseden çekinerek ya da kimseye yaranma çabasında olmadan yaşam ve düşünme kalıplarımızı geliştirmek zorundayız. Bunun için tekrar etmekten vazgeçip özgün olmaya çalışalım. Özgünlüğümüzü -marjinalliğe götürmeden- ölçülü bir biçimde geliştirmeliyiz. Aşağıda yazılanları bu okuduğunuz sürece, ön yargılarınıza esir olmadan, iradenizi muhafaza etmiş olursunuz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını anlamak için tarihsel gerçeği biraz irdeleyelim; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunda Atatürk’ün cumhuriyetimizin temel taşı yaptığı Laiklik, çoğumuzun yanlış bildiği gibi, bir ‘Fransız Devrimi ürünü’ değildir; tam tersi, tarihteki uygulanmasını görüp, önce Fransız Devrimi’nin, sonra Atatürk’ün örnek aldıkları ve yüzyıllar sonra başarıyla uyguladıkları, Türklere özgü bir ‘çağdaş yönetim’ biçimidir. Selçuk beyin oğlu Mikail beyin büyük oğlu Tuğrul Beyin, 1055’te meşruiyetini kabul ettiğini kabul edildiğini göstermek için Abbasi halifesi “Kaim-Biemrillah’a” tasdik ettirmiş. Bu sadece Tuğrul bey için meşruiyet kazandırmakla kalmamış, halife için de Şii Büveyhiler karşısında güç verdiği için itibarına kavuşmasına neden olmuştur. Halife Kaim-Biemrillah, Tuğrul Bey daha Bağdat’a gelmeden önce dönemin uleması ve baş kadısı olan Ebul Hasan el-Maverdi’yi 1044’te kendisine göndermişti. Bu tarihten itibaren Tuğrul Bey ile halife arasında başlayan karşılıklı güven ortamı, elçinin dönüşünde halifeye verdiği müspet rapor, ilişkileri iyice pekiştirmiştir. Raporda Tuğrul beyin Sultan olarak, kendisini siyasi işlerin sorumlusu, halifenin ise dinî işlerin sorumlusu olarak gördüğü aktarılmıştır. Halife bu rapordan sonra Kaim-Biemrillâh, Tuğrul Bey’e hükümdarlık alametlerini vererek saltanatını meşru kabul etmiştir.
Yani Laiklik Müslüman olduktan sonra ilk olarak din ve devlet işleri bu şekilde, 1050’li yılların sonlarında, tarihteki yerini almıştır. Türk Devlet geleneğinde var olan devlet ve dini otorite ayrımı, Selçuklu Devleti’nin başı Tuğrul Bey’in bulduğu ve uyguladığı çağdaş ve akılcı bir yönetim biçimi tarihte yerini almıştır. Bu yönetim biçimi, 250 yıllık Selçuklu Kınık otoritesinde Devleti yönetimi başarıyla uygulanmıştır.
Tuğrul Bey’in 3 Şubat 1057 günü, Hilafet ile Saltanatı ayırarak, Saltanatı (dünyevi yönetimi) kendisi üstlenip, Halife’yi maaşını devletten alan bir din adamı olarak tanımlamış.
Bu bilgilerin yer aldığı ve Fransız Devrimi’nden 41 yıl önce, 1748 yılında basılmış olan “Hunların, Türklerin tarihsel kökenleri…” (Mémoire historique sur l’origine des Huns et des Turcs…) adlı akademik kitabın yazarı Fransız Doğubilimci Joseph De Guignes’nun, Fransız Devrimi’nin düşünsel temellerini atan aydınlardan biri olduğu bilgisini de önemin en çok okunan ve Fransızları en çok etkileyen yazarı Voltaire’ in 54 yaşında olduğunu ve Guignes’in akademik kitabından Tuğrul Bey’in “Laik Devrimi”ni anlatan bölümü alıntılayıp kendi yazılarına aktararak topluma yaydığını ve bu fikirleri doğrudan halkın bilincine işlediğini de anlatmaktadır.
Fransız Devrimi’nin bu öncü kuramcısı Guignes’nu 1700’lü yıllarda etkileyen Tuğrul Bey’in “yönetim biçimi”, yüzelli yıl kadar sonra, 1800’lü yılların sonlarında da Askeri Lise öğrencisi genç Mustafa Kemal’i de etkilemiş. Şıpka Kahramanı Süleyman Hüsnü Paşa, Guignes’nun bu kitabının Türklerle ilgili bölümünü 1876 yılında Osmanlıca’ya çevirmiş ve… “Tarih-i Alem” (Dünya Tarihi) adıyla yayımlanan bu kitap, yayımlandığı 1876’dan itibaren, Askeri Lise’de ders kitabı olarak okutulmaya başlanmış.
Göğsümüzü kabartarak söyleyebiliriz ki, “Gazi Mustafa Kemal, laikliğin ilk adımı olan din ve devlet ilişkisini, Voltaire’den öğrenmiş, Fransız’lardan almış değildir, tam tersi, laikliğe ilk adımı Voltaire de, Mustafa Kemal de aynı kaynaktan, büyük Fransız doğubilimci Guignes’dan öğrenmişlerdir ve her ikisinden farklı olarak da Mustafa Kemal laikliğe ilk adımı ayrıca, Selçuklu Devleti Hükümdarı Tuğrul Bey’in bu çağdaş uygulamasını örnek olarak alıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısında temel taşı olarak kullanmıştır.”
Cehalet sadece bizde yok. Öğrenmenin yaşı yoktur. “Fransız Büyükelçiliği’ nin internetteki resmi sitesinde baş tacı gibi korunan ‘Laiklik, bir Fransız icadıdır’ tümcesini bu tarihsel bilgilerde sonra değiştirir.
Dünyanın en çağdaş ve insan onuruna en uygun bir devlet yönetimini “icat eden” dedelerimin insanlığa bu armağanlarıyla gurur duyuyorum… Dünyamızı çağdaş bir yönetim biçimine kavuşturan dedelerimizin tüm torunlarının da, bu gururumuza sahip çıkmalarını ve ortak mirasımız bu gururdan hakları olan paylarını almalarını görmek de, ayrı bir gurur nedenim olacaktır.
Fransa da Laikliğin 9 Aralık 1905 tarihinde resmi olarak kabul edilmesiyle birlikte, Kanun’un 2. Maddesi’nde, “Cumhuriyet dinsel inanç yerlerine sübvansiyon sağlamaz ve buralarda çalışanlara ücret ödemez” biçiminde tanımlanmış. Bizdeki Laikliğe benzer tanımlama İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrası dönemde, 1946’da kabul edilen yeni Anayasa’da; ”Fransa laik bir Cumhuriyet”tir şeklinde belirtilmiştir.
Türk İslam devlet anlayışında ilk defa 3 Şubat 1057 yılın da yer aldıktan sonra, ikinci kez 5 Şubat 1937 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yer alan laiklik anayasal gelişimini kazandı.
***********************
Kaynaklar: Cengiz Özakıncı beyin Başkent Üni. konferası bilgileri için teşekkür ederiz.
Siyasi Güç ve Dini Meşruiyet Açısından Büyük Selçuklu-Abbasi Halifeliği İlişkileri
Doç. Dr. Yılmaz Karadeniz

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir