Alithia gazetesinde neşredilen (13 Haziran 2017 TAK) bir yazıda, GKRY-İsrail arasında bugüne kadar“en büyük tatbikat olan Trodos’u” 7-14 Haziran arasında gerçekleştirdikleri duyurulmuştur. Esasen söz konusu tatbikatın maksadı, kuzey yani KKTC’de “işgal edilen köylerin kurtarılması” senaryoları üzerine inşa edildiği belirtilerek,400 İsrail özel kuvvet askerinin katıldığı belirtilmiştir. Ada üzerinde bu askeri hareketlilik sürerken Anastasiades’in 15 Haziran’da Selanik’te Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu ile Selanik Zirvesinde bir araya gelerek Ortak Deklerasyon imzlamışlardır. Bu anlaşmaya göre, Kıbrıs sorunu, mülteciler konusu dâhil, ekonomi ve kalkınma, -EastMed, Euro-Asia Interconnector ve yenilenebilir enerji kaynakları da dâhil- enerji,telekomünikasyon, -su kaynaklarının yönetimi meseleleri, deniz bölgesi ve iklim değişiklikleri dedâhil- çevre konuları ele alınmıştır. GKRY’nin Doğu Akdeniz’de kendisine komşu olan devletlerle giriştiği bu proaktif siyaset sadeceİsrail ile sınırlı kalmamıştır. Daha önceden Mısır-Yunanistan ve GKRY arasında sözde münhasır ekonomik bölgeleri koruma ve enerji güvenliğini sağlama adına askeri nitelikli çabaların da dâhil edildiği Kahire Antlaşması imzalanmıştır. Anastasiades, Selanik Zirvesi öncesinde Lübnan Cumhurbaşkanı Saad Hariri ile Beyrut’ta bir araya gelerek ikili ilişkiler, enerji, bölgesel gelişmeler,Kıbrıs sorunu ve AB-Lübnan ilişkilerinin ele almıştır(13 Haziran 2017). Hatta görüşmede, iki ülke arasındaki feribot bağlantısı üzerinde durularak, bu bağlantının iyileştirilmesi yollarının ele alındığını da kaydedilmiştir. Anastasiades’in Beyrut zirvesinde temel maksadı ilerleyen sürede yılsonu bitmeden Güney Kıbrıs-Yunanistan-Lübnan’ın yer alacağı üçlü işbirliği yoluna gitme istenci olduğu vurgulanmıştır(13 Haziran Alithia gazetesi) . Görüleceği üzere, GKRY, gerek İsrail, gerekse Lübnan ile aktif siyasi çaba içerisinde bulunarak enerjikartını kullandığı ve Kıbrıs meselesini de denizlere taşıyarak yasadışı hak elde etme gayesi ile hareketetmektedir. GKRY’nin bu siyaseti, bölgede oluşabilecek olası kriz durumunda kendisinin yasadışı çabalarını meşrulaştırıcı güç bulma arayışı içerisinde bulunduğunu göstermektedir. Ancak bunun daötesinde gerek İsrail, gerek Mısır gerek Lübnan ile izlemiş olduğu üçlemsel hat içerisine Yunanistan’ında dâhil edilmesidir. Bu durum ilerleyen süreçte GKRY-İsrail-Yunanistan arasında sözde münhasır ekonomik bölge ilanı çabalarına zemin hazırlama ve enerjiyi burada kullanarak gerçekleştirilmek istenen East-Med projesinin hayata geçirilişinde uluslararası topluma karşı egemen davranma girişimi olduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca GKRY-Yunanistan arasında deniz yetki alanlarımızın Ege ve Akdeniz’de ortadan kaldırılması çabası söz konusudur. Doğal kaynakların tek yanlı olarak kullanılması ve Türklerin Akdeniz’den dışlanması mücadelesidir. Bu çabaların önüne geçilmesinde en önemli tedbir aracı KKTC’de deniz ve hava üslerimizin kurulması ve bunun yanında 2011 yılında TC-KKTC arasında gerçekleşen Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşmasına göre çizilen koordinatların yan sınırlarda da devam ettirilecek şekilde belirlenmesidir. Bunlara ilaveten, şuan TPAO nezdinde ruhsatlandırılan 27 coğrafi koordinat bölgesinde aramaların aktif bir şekilde aralıksız sürdürülmesidir ki TC ve KKTC Enerji Bakanlıkları bu konuda proaktif bir yol izlediklerini duyurmuşlardır. Esasen, Türkiye ve KKTC’nin iyimser siyasetine rağmen GKRY-Yunanistan kışkırtıcı siyaset gütmektedirler. GKRY’de seçimlerin yaklaşması esasen bu güdülen siyasetin sebebi değildir. Zira bugüne kadar hiçbir siyasi lider Rum Ulusal Konsey kararları ve kilise siyaseti dışına çıkan bir çizgide bulunmamıştır. GKRY ve Yunanistan bu siyasetin adına Helenizm demektedirler. O halde nedir bu ortak belge? Ortak belge denilen metinin Rum basının iddiaları ile örtüşen nitelikte olması halinde
yani garantilere ve güvenlik meselesi temelinde oluşturulmasına Türk tarafının tepkisi ne olacaktır?Türk tarafının 1. Cenevre’de olduğu gibi dik duruşunun bu konuda devam edeceği ve Kıbrıs Türkün hak ve menfaatlerinin KKTC ile birlikte korunacağı değerlendirilmektedir. Ortak belgede yer alması düşünülen diğer müzakere başlıklarında bugüne kadar çözümlenmeyen sorunları kısaca hatırlatmakta fayda olduğu kanaatindeyim: Evvela, Yönetim ve Güç paylaşımına özetle bakalım; Dönüşümlü başkanlık konusunda henüz bir anlaşma sağlanmamıştır. Rum tarafı ¼ yani 4 sene Rum başkanlığı 1 sene Türk başkanlığı görüşünde ısrarcıdır. Rum tarafı olası yeni bir anlaşmanın AB Birincil Hukuku olmasını henüz kabul etmemiştir.Bu da şu demektir, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı ile AB’ne üye olan Rum yönetiminin Katılım antlaşmasında geçerli olan tüm anayasal düzeni ve yasalarının aynen devam edeceği ve aslında “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak Rum hâkimiyetinde uniter modelde birleşme olacağı yönündedir. Bu da Kıbrıs Türk tarafına ciddi anlamda siyasal eşitliğini yok edeceği ve daha da öte, Rumların kendi “mülküme”dönme gibi iddiaları ile açacakları davada eski usullerin uygulamada kalarak iki kesimliliğin ortadan kaldırılacağıdır. Diğer bir önemli nokta olan Rum tarafının kurucu devletçiklerin kendi alanlarında başka devletlerle anlaşma yapmalarını federal yönetimin onayına tabi kılmaya çalışması meselesidir.Bu da Kıbrıs Türk kurucu devletinin Türkiye veya diğer devletlerle ikili antlaşma yapmasının önüne set konulacağıdır. Ayrıca, Bakanlar Kurulunda Başkan ve yardımcısının veto hakkı veya oy hakkı olmaması çabası içerisinde olmalarıdır. Bu yetmiyormuş gibi Kıbrıs Türk tarafına yerleşmesi için %20 oranında öngörülen Rum’un Kıbrıs Türk seçimlerine etki etmesinin sağlanması talebidir. Tüm bu başlıklar yönetim ve güç paylaşımında halen çözümlenmemiştir. Görüşmelerde yer alan diğer başlık Güvenlik ve Topraktır. Güvenlik başlığında Rumlar garanti antlaşmalarının kaldırılmasını ve Türk askerinin adadan gönderilmesini tamamıyla talep etmektedir.Toprak düzenlemesi konusunda %28 oranında toprak alanına sahip olunmasında ısrar edilmektedir.Kıbrıs Türk tarafının mevcut hali ile sahip olduğu %37 alandan görüşmelerde %29+ görüşünde olmasına karşın, Rumlar geri adım atmamaktadırlar. İlaveten, Ekonomi, AB uyum, Vatandaşlık ve Nüfus alanında henüz anlaşma olmamıştır. GKRYolası bir federal birleşmede tek bağımsız merkez bankası talebinde ısrar etmektedir, dolaylı vergilerin federal devlet, doğrudan vergilerin kurucu devletlerde kalmasını istemektedir, ¼ Türk-Yunan vatandaşlığının kalması ve hatta sadece 250 Türk’e çalışma izni verilmesini talep etmektedirler. Oysa Güney Kıbrıs Rum yönetiminde vatandaş yapılan Yunan, Rus, İsrailli gibi diğer ülkelerin vatandaşlıklarının ne olacağı belirgin değildir. Ekonomik anlamda Kıbrıs Türk tarafının Rum tarafının ekonomisi ile rekabet edebilecek yapıya geçmesi için gerekli olan 15-20 senelik bir geçiş süreci dahi Rumlarca kabul edilmemiştir. Bu durumda Kıbrıs Türk ekonomisi nasıl ayakta kalacaktır? Görüşmelerde yer alan diğer başlık Mülkiyet ve İki Kesimliliktir. Mülkiyette bireysel mülkiyet talebidoğrultusunda her Rum’un Türk’e kurulacak olan mahkemelere gidip dava açması ve mülkünün iade,takas veya tazminatını isteme hakkı saklı tutulmak istenmektedir. Kısaca, Rumların eski mülkleri negeri dönüşünün yolu açılmak istenmektedir. Böylesi bir ortamda Kıbrıs Türkü oturduğu evde kiracı durumuna düşebileceği aşikârdır. Rumlar bu kapsamda 100 bin mülkiyeti düzenleme talebinde bulunmaktadırlar. Hatta GKRY üniter devlet modeline ulaşmaya çalışarak iki kesimliliği ortadan kaldıracak arayışlar içerisindedir. Ayrıca dini mekânların arazilerini de talep etmektedirler. Maronitlerin azınlık olarak yaşadıkları kuzeydeki köylerin idaresini istemektedirler. Ancak Osmanlı’dan kalan ve istimlak ve gasp ettikleri vakıf malları ile ilgili herhangi bir hak vermeye yanaşmamaktadırlar. Tıpkı Batı Trakya’daki örnekler gibi…Görüşmelerde hiçbir şekilde yer almayan konu da deniz-hava yetki alanlarının ve buna bağlı olarak doğal kaynakların paylaşılması meselesinin yer almamasıdır. Tüm bu başlıklara bakıldığında 2. Cenevre Zirvesinde Ortak Belge ile kime neyi kabul ettireceklerdir? 11 Şubat Belgesi neden yetersiz görülmüştür? Türk tarafı ucu açık bir sürece m, sokulmak istenmektedir? Kanaatimiz odur ki BM zemininde Ortak Belge oluşturulması tarafların bu toplantıda henüz bu kadar başlıkta anlaşmaya
varmamasından ötürü, temel prensiplerin yeniden Rumlar lehine belirlenerek, özellikle güvenlik ve toprak konusunun daha da ağırlıklı ve ayrıntılı bir şekilde BM formülü ile yeniden oluşturulması ve buyol ile tarafları ucu açık müzakere sürecine sokmaya çalışıldığıdır. Özellikle de, bu yolla, Temmuz ayında enerji konusunda GKRY’nin sondaj faaliyetlerinde olası krizi önlenme adına Türkiye’yi taahhüt altına sokma niyeti olduğu değerlendirilebilir. Bu ortak belgede olası referandum tarihininde belirtilebileceği göz ardı edilmemelidir. Bu noktada Kıbrıs Türkünü ve Anavatanı çetin bir müzakere süreci beklediği aşikârdır. Ancak her şeye rağmen, aleyhimize teşekkül edecek bir duruma müsaade edilmeyeceği kanaatindeyiz.
Dr. Emete GÖZÜGÜZELLİ
2. Cenevre Öncesi ve Sonrası: Ortak Belge Ne demektir?
453 0
Kafkassam Editör
Yeni bir dünyaya uyanmak, dünyayı yeniden okumak isteyenler için, söylenecek sözü olanlar için merkezi Ankara’da olan KAFKASSAM’ı kurduk. Erivan, Bakü, Tiflis, Tebriz, Grozni, Moskova, Mahaçkale, Nazrin, Nalçik, Saratov, Ufa ve Sochi’de ofislerimiz temsilcilerimiz var. Kafkassam genelde kafkasya çalışmak için kuruldu Kafkasya genelinde çalışır. Ermenice Rusça Gürcüce İngilizce dillerinde yayın yapan kafkassam genç akademisyen ve stratejistlerle çalışmaya özen gösterir. KAFKASSAM’ın internet sitesi 2 Ocak 2010’da yayına girdi. İnternet sitesinde Kafkasya’daki ülkeler ve Türkiye ile ilişkileri hakkında makaleler, ropörtajlar, analizler ve yorumlara yer verilmektedir.