KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Varna – Priştina Hattı: Türk Dış Politikasında Yeni Manevralar

Varna – Priştina Hattı: Türk Dış Politikasında Yeni Manevralar

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 8 dk okuma süresi
350 0


Eminim ki Türk dış politikasında birden çok coğrafyada aynı anda bu kadar çok gelişmenin yaşandığı bir dönem daha olmamıştır. Dış politikada Ankara’nın gündemi öyle yoğun ki; Suriye meselesi, PKK ile mücadele, Türkiye’nin Rusya, İran ve ABD ile ilişkileri, FETÖ ile mücadele, AB ile ilişkiler, Orta Doğu, Balkanlar, Orta Asya ve Afrika’da ki faaliyetler ve ikili ilişkiler bu yoğun gündemin temel ayaklarıdır.

Afrin Zaferi

Saydığımız bu temel ayaklar içinde birçok önemli gelişme de vuku buldu. İlk olarak kutlu bir zafer ile Suriye’de Afrin PKK/YPG’den temizlenerek kontrol altına alındı, Tel Rıfat, Münbiç ve Sincar konularında yeni adımlar atılmaya başlandı. Tel Rıfat ve Münbiç konuları Külliye’deki güvenlik zirvesinde ele alındı. Sincar konusunda ise Bağdat yönetimi ile işbirliği sağlanmaya çalışılıyor.

Varna Zirvesi

AB ile ilişkilere gelecek olursak; Varna’da tarihi bir zirve ile Türkiye – AB ilişkilerinin geleceği masaya yatırıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk ve Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’in bir araya geldiği toplantıda Türkiye vize serbestîsi, terörle mücadele, mülteciler konusunda yardım, Kıbrıs gibi meselelere yönelik hassasiyetlerini paylaştı. AB tarafı ise Türkiye ile müzakerelerin devam edeceğini belirtti.

Türkiye – AB zirvesi çok önceden zaten bekleniyordu ancak bunun nedenleri üç şekilde açıklanabilir. Birincisi Türkiye AB’nin artık samimi davranmasını, mülteci yardımı, vize serbestîsi ile üyelik gibi konularda adım atmasını bekliyordu. İkincisi Bulgaristan başta enerji ve ekonomi olmak üzere Türkiye-Rusya-Çin hattından gelecek ekonomik hamlelerden faydalanmak istiyor, Türkiye ile refahını bozacak bir kriz istemiyor. Türkiye ile AB arasında bir köprü vazifesi görmek istiyordu. Ancak bu zirveye dair en kritik neden üçüncü nedendir.

AB’nin bu zirveyi istemesinin ana nedeni Türkiye’nin taleplerine karşılık vermek ya da samimi davranmak falan da değil. Son dönemdeki Türkiye-Rusya-İran yakınlaşması her şeyden önce hem ABD’nin hem de AB’nin çıkarlarını tehdit ediyor. İki güçte Orta Doğu’da tıkanmış ve adım atamıyor. İran’ın etkinliği İsrail’in uykularını kaçırıyor. Rusya’nın AB karşısındaki özellikle enerji temelli üstünlüğü kırılamıyor. Türkiye AB-ABD ve İsrail’in alternatif enerji umudunu Doğu Akdeniz’de şu aşamada yeşermesine izinde vermiyor. Türkiye Rusya ile olan siyasi ilişkilerini ekonomik ve askeri olarak da geliştirirken, aralarındaki ticaret hacminin artışı, S-400 gibi alımlar NATO nezdinde AB’yi de huzursuz ediyor.

ABD ve Fransa’dan Olası NATO Hamlesi

Türkiye-Rusya-İran yakınlaşmasının ABD ile AB’nin birçok umudunun önünde engel olması neticesinde ABD-AB bloğu üst üste iki hamle yaptı. İşte Varna Zirvesi bunlardan ilkidir. ABD ile AB’nin Rusya’ya yaptırımlar uyguladığı bir dönemde AB, bu zirveyle Türkiye ile arasındaki köprünün yıkılmamasını umuyor. Arka planda ise Türkiye’nin Rusya ve İran yakınlaşmasını büyük oranda engelleyemese de yavaşlatmayı amaçlıyor.

ABD ise Fransa ile birlikte NATO üzerinden bir hamle yapmaya çalışıyor. Bu doğrultuda Fransa’nın da Suriye’nin kuzeyinde oyuna dâhil olacağı açıklandı. Bu nasıl gerçekleşecek henüz net değil ama ABD; Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı ile kaybettiği üstünlüğünü NATO’yu oyuna sürerek kazanmaya çalışacak gibi duruyor. Münbiç ile Fırat Nehri’nin doğusuna NATO askerleri dâhil edilerek hem kalan bölgeler kaybedilmemeye çalışılabilir hem de tüm taraflar ikna edilerek siyasi bir çözüm aşamasına geçilebilir.

Kısacası hem ABD hem de AB, Türkiye-Rusya-İran yakınlaşmasının önlerini tıkadığının, sahada kazanamayacaklarının ve masada güçlü kalmalarının farkındalar. Varna Zirvesi’nin, Trump’ın Münbiç’ten çekilebiliriz söylemini, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye destek olacaklarını açıklamasını bu eksende okumak gerekiyor.

Kosova’daki MİT Operasyonu

Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesindeki en önemli haber ise Kosova’dan geldi. FETÖ’ nün Balkanlardaki yapılanmasının özellikle Kosova ayağına yönelik Kosova’daki kurumlarında desteğiyle MİT tarafından bir operasyon yapılarak, Gülistan Eğitim Kurumları ile Mehmet Akif Kolejleri çalışanı 6 FETÖ militanı yakalandı.

Bu sansasyonel operasyon bir anda Türkiye ile Kosova’nın gündemine oturdu. Şüphesiz ki hem örgüt hem de örgütün hamisi ABD bu hamle karşısında şok oldular. Kosova Cumhurbaşkanı Hashim Thaçi ve Başbakanı Ramush Haradinaj bu şok ve baskıdan olacak ki bu operasyonun suçlusunu aramaya başladılar.

İki ülke kamuoyu Türkiye’nin Kosova’daki bu FETÖ operasyonunu konuşsa da yakalanan 6 FETÖ militanı ile ilgili Kosova basınına farklı bir bilgi daha düştü. Kosova Savcılığının kaynak gösterildiği bilgide, bu militanların Sırbistan ile de şüpheli finansal faaliyetler içinde oldukları belirlendi. Ayrıca bu militanların kurumlarıyla, Kosova, Sırbistan, Bosna, Hırvatistan, Hollanda ve ABD’deki paralel kuruluşlarla birlikte şüpheli ve olağan dışı finansal faaliyetler yaptıkları ifade ediliyor. Özellikle Sırbistan ile yapılan faaliyetlerin Kosova’yı da çok rahatsız ettiği söyleniyor.

Defalarca söyledik Balkanlar Türkiye için önemlidir. Balkanlar bize ırak değil, evdir, yuvadır. Yüzlerce yıldır kardeş olduğunuz halklar ile birbirinizi yabancı göremezsiniz. Ankara’nın refahıyla, huzuruyla, Üsküp’ün, Priştina’nın, Saraybosna’nın, Batı Trakya’nın refahı ve huzuru aynıdır. Bunun yoluda Türkiye’nin en az ABD, Rusya, Sırbistan ve AB kadar Balkanlarda etkin ve güçlü olmasından geçmektedir.

Türkiye’nin Balkanlardaki karşılığı sadece kardeş ülke olmamalıdır, daima oyun kurucu olmalıdır. Türkiye siyaseten, askeri olarak, ekonomik olarak, istihbari olarak gücünü hissettirmelidir. İşte MİT operasyonuna bu açıdan bakmak gerekiyor. Balkan devletleri ile halklarını da Türkiye ile ABD-FETÖ arasında kalmaktan kurtarmak da gerekiyor. Ancak şu da unutulmamalıdır. Balkanlarda Türkiye’den rahatsız olan Balkan devletleri ve halkları değil, CIA ve FETÖ’süyle ABD’nin ta kendisidir. Türkiye Balkanlarda bir figüran değil oyun kurucudur, böyle de olmalıdır!

Erdem EREN

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir